80 lerin sonunda 90 ların başında çocuk olmak

öte yandan..darbe sonrasına doğmak..bir sürü faili meçhul cinayetler zamanında sokaklarda koşturmak bihaber..eve gidince büyükleri tedirgin görmek,dini/etnik kimliğin farklıysa bunları gizlemen gerketiğini tembihleyen bir dolu söz öbeği..sonra akşam olunca ışıkları kapatıp açmak,aydınlık için bir dakika karanlık..susman sorgulamaman gerektiği dayatması...

(bkz: biz büyüdük ve kirlendi dünya)
ediyle büdüyü sayıların kontunu kurabiye canavarını hayranlıkla izlemek, okuldan gelir gelmez siyah önlüğün üstünde atlı karıncayı izlemek,maria huaqinaya kıl olmak sirilloya acımak,okulda matematik derslerinde hayme pahilio taklidi yapmak, tahtadan kılıç yapıp /gölgelerin gücü adına güç ben de artık hiiiiiimen diye bağırmak,akşamları tüm mahalle bir araya gelmek,telden çember ve araba yapmak,anne babadan gizli telefonun sağ köşesindeki kolu çevirip salakça zevk almak,annelerin toplaşıp yaptıkları eriştenin hamurunu aşırmak ve oyuncak formuna sokmaya çalışmak...var da var yani...ve ben de o zamanları yaşabildiği için kendini şanslı hissedenlerdenim
polis radyosu ya da meteoroloji radyolarını bulmak için yapılan milimetrik aramalar demektir. abilerin ve ablaların bbc türkiye radyosuna mektup yazıp, onlardan yanıt almalarıdır. radyo tiyatrosu demektir.
yazı tura parayla yapılmazdı, düz bir taş bulup üzerine tükürülerek yapılırdı. şimdi tükürüğümüzü ne amaçlarla kullanıyoruz ey hayat.
hava kararmadan evde olan ben gibi kuralcı ev çocukları (bkz: aldım verdim ben seni yenmeye geldim)
mahallenin yağız ve bıçkın çocukları (bkz: aldım verdim ben seni sikmeye geldim)
ohal(olağanüstü hal) çemberine takılı kalmışsan çocuk olamamaktır.
keşke geri dönebilseydim dediğim ve o imkansızlıklara rağmen mutlu olduğum yıllardır...
mahalle maçları,uzun eşşek, altta kalanın canı çıksın, yumurta savaşları.. sıradan bi yaz gününde yapılacak eğlenceliklerden birkaçı
ilk açılan özel televizyonları bilmek ve yayına gireceği güne sabırsızlanmaktır öyle ki şuan ne saçma dediğimiz show tv'nin o geometrik şekilli, dık dıgı dık dık dıgı dık sesli reklamalarına alışık olmak, pazar geceleri parlement sinema klübünün new york görüntüleriyle ve all my life şarkısı ekrandayken çayların meyvelerin hazırlandığını ve herkesin az sonra başlayacak film için sabırlanırken senin "okul var oğlum sabah uyanamayacaksın,yatağa haydi" sözü ile dünyanın başına yıkıldığı günler demektir, o zamanlar evde sinema her an elinin altında değildi artık özel kanallar vardı ve vhs kasetler yavaş yavaş gözden düşüyordu o dönem çizgi filmler bile başka güzeldi şiddet yoktu bolca pembe dünyalar izleyerek büyüdü o dönemin çocukları ve o zaman sen sokakta çılgın gibi oynarken kimse endişelenmezdi seni kaçırıp böbreğini dalağını çalarlar diye yine sokata özgürce hayal gücünün yettiği kadar sınırsız oyunlar oynayabilmek, sanal olmayan gerçek sosyal çevren olabilmesi o dönemin hayat tarzıydı, kasetleri kalem ile geri sarmayı bilmek yine o günlere has bir olaydı, en büyük fastfood sokakta oynarken annenin sana hazırladığı peynir ekmekti içinde zeytinde varsa ne ala... belki biraz zorlarsak bakkalda teneke kutudan petibör almak bu dönemin çocuklarına nasib olmuştur. "80lerin sonunda 90ların başında çocuk olmak" demek bugünün teknolojisini bilmkurgularda izlemek "vay be" demekti. şanlı olan son kuşak buydu.
"ahlaksız" yetiştirilmişsinizdir çünkü: tarzanı yarı çıplak görmüşsünüzdür, sindirella eve gece yarısından sonra dönmüştür, pinokyo sürekli yalan söylemiştir, alaaddin ise bir hırsızdır, batman etrafta 200km hızla araba kullanırken, pamuk prenses 7 erkekle birlikte yaşamaktadır, rapunzel ise odasına adam almak için saçlarını kullanmıştır, temel reis pipo içip dövmeli kollarını göstermiştir. *
annemizin ceket vatkasından meme yapmak , mermer sehpada kafa yarmak, asansörde fahrenheit ve brüt kokusuna boğulmak, bankanın verdiği kumbaradaki paraları günde 18 defa saymak, dandik tencerelerdeki dibi tutmuş pudingi kaşıklamak, misafirlikte uzatılan çikolatayı kibarca reddetme terbiyesi, kullanılmayan koltuk üstleri örtülü salondan anne evde yokken korkmak, akşam elma ve portakal soyup bıçağın ucundan yemek, kozalak toplayıp boyamak, yabancı dizilerde görüp ev köpeği için tutturup en fazla balık ya da muhabbet kuşu izni koparıp; o kuşa pis cimbom dedirtmeye çalışmak, keşke babam cosby olsa diye özenmek, semt pazarında annenin arabasını tutup kaybolmamaya çalışmak, hemen sofraya oturmak için ellerimi yıkadım diye, hemen uyumak için de diş fırçasını ıslatıp; dişlerimi fırçaladım diye yalan söylemek, yara bandını çok mühim ilaç sanıp karın ağrısı geçsin diye göbeğine yapıştırmak, kanayan dizlere daha tentürdiyot sürülmeden üfleyip bağırmak, evden çıkmadan mutlaka çişini yapmak, o zamanın matematik kitabı yazarı ahmet buhanın ölmesini istemek, akşam ezanından önce evde olmak, muzlu şampuanın tadına bakmak, pilavı ketçapla yemek, gece apartman yöneticisinden gizli kapıcıya inip kazana kömür at diye yalvarmak, yazın gelen kapıya yığılmış kömürlerden ufak bir parça alıp yere sek sek çizmek, tebeşir yutup ateş çıkarmak, casio saatlerle mahalle arkadaşlarının yaşlarını hesaplamak bu dönemin çocuklarına has hareketlerdir.
naftalin kokusuna bağımlı olmak.
o zamanlar ayı oynatılırdı.

(bkz: ayı oynatmak)
kırmızı noktalı filmleri beklerken, çişe kalkmış annenin öksürme sesini duymaktı...
teknolojinin bu kadar hızlı sıçrayışa geçmeden önceki son dönem. herşey tadında ve kıvamındaydı. özel kanallar ve tabi ki kırmızı noktalı filmler henüz ergenlik çağına girmiş bizler için tam bi akademi pozisyonundaydı.
  • /
  • 3