ayı sözlük itiraf

  • /
  • 181
herhangi bir ırkın düşmanı değilim.** kimsenin düşmanı da değilim. şakasına yazıyorum entrylerin çoğunu. sevişmek varken niye nefret ki? hatta şu an bir kürt bodybuilder videosu buldum, onu izliyorum. yazdığım eski entryler eskiden anlamlı geliyordu. şimdi depresyonda olduğum için saçma geldi.

*
pideden bir daha kıkırdak çıktı. yemiyorum yaa.
gazozu brillant blue ile maviye boyayıp öyle içiyorum. ruh hastası mıyım acaba? pepsi blue'yu hatırlatıyor bana. mutluluk veriyor. pepsi blue 2005'te çıkmıştı ve o zaman her şey mükemmeldi. o günleri hatırlatıyor. şimdi çok iğrenç biriyim. keşke eskisi gibi mükemmel olsam.
lisede b şubesindeydim. whatsapp grubumuzun adı biblo kılıklı kızlar idi. yüksek puanlı anadolu lisesi olunca böyle oluyor.
düşünmeyi durdurabilmeyi çok isterdim, düşünmeseydim eğer bu kadar mutsuz bir insan olmazdım. insan hayatına bir çıkış yolu bulamaz ya, öyle işte.
deli gibi sevgili arıyorum ama olmaz.
liseyi dışardan bitirdim o yüzden hep sokaktaki simitçinin yanındaydım. simitçiye hep what's up abi derdim.. anlamsız bakardı hep, sınıflama yapamaz gözlerle. liseyi dışarıdan bitiren arkadaşlarla dumanla anlaşırdık.*
kendimi lanetlenmiş gibi hissediyorum. sanki hayatıma dahil olan herkes eş dost sevgili ya da adayı benimle irtibata geçince hayatında bir şeyler ters gidiyor. ve hangi sevgilimden ayrılsam bir süre sonra karşılaştığımda hayatının iyiye gittiğini duyuyorum, görüyorum. bazen herkesle irtibatı keseyim de hayatlarını düzeltsinler diye düşünüyorum. hastalıklı bir düşünce farkındayım. itiraf işte.
tam moralim iyiyken birden bir şarkı geliyor. değiştiricem ama bir yanım dur diyor son kez dinle. içimden gelen sese yenik düşüp dinlemeye başlıyorum. eskiler geliyor gözümün önüne hemen, oysa unutmuştum ben onları. şarkı ortalara yaklaştıkca anılar dahada canlanıyor. yaşanmışlıklar sanki dün gibi. derken şarkı bitiyor geriye anılar kalıyor birazda kandırılmışlık hissi ve salt acı.

bu çarşamba işten ayrılan biri olarak bu hafta sonu çok kötü geçecek diyordum. hiç beklemediğim bir anda verilen destek acayip iyi geldi... iyi ki varsın len eşek sıpası
geçen gün hastalarımdan biri verdiğim randevuya çok geç gelince almadım ve bana istediğini yaptıramayınca kendi yarattığı kavganın sonunda bana '' karı kılıklı, ibne '' dedi. odada çıkardığı boş gürültünün dışında bu sözler beni zerre kadar etkilemedi ama bu geri kafalı zihniyetten iyiden iyiye ürküttü. artık rahat olsun, ne görüyorsa daha da fazlasını yapacağım. toplumun beni kabul etmesini de istemiyorum, onlara hoş görünmek de. hoşlanmadıkları ne varsa daha fazlasını yapmak için artık daha doluyum. dikkat edin de toplumsal erkekliğiniz yara almasın.
çok sevdiğim canımdan öte bir arkadaşımın ileri evrede pankreas kanseri olduğu haberi ile sarsıldım. daha 26 yaşında gencecik bir can be. ne yaşadı ne gördü be bu dünyada. ne istedi de olmadı, ne hayalleri gerçekleşti, hangisi yarım kaldı, kimi sevdi de canını yaktı, hayatının aşkı sevdiği insan belki de dünyada onu en çok üzen insan mıydı? vs. vs. böyle böyle düşünceler aklımdan çıkmıyor... çıkamıyor... mahvoldum. sevdiğim kim varsa gidiyor, ölüyor sözlük... ben olanca enerjim ve neşemle sevdiklerimi mutlu, güler yüzlü tutmaya uğraşsam da, şebeklik yapıp onları biraz olsun bu boktan dünyada güldürmeye çalışsam da onlar ölüyorlar, bir bir eksiliyorlar... çaresizim elimden dahası, fazlası bir şey gelmiyor... benim canım o sözlük daha hiçbir şey yaşamadı ne gördü ki... ölüm en acı gerçek ötesi yalan bunu ezberledim artık... yeter...
yapmam gereken şeylere yetişmeye çalışırken daha da çok geri kalıyorum yapmam gerekenlerden.
sevgi ne güzel şey degil mi? tanrı'nın bize verdiği en güzel hediye. hiç olmadık zamanda içimize alev gibi düşen dünyadaki en güzel duygu bence. hayatın gerçek anlamı di mi? sadece sevgili anlaminda söylemiyorum. bütün sevdiklerimizin kiymetini bilmeliyiz; çünkü onlari ne zaman kaybedeceğimizi bilemeyiz ki... onlari ne kadar çok sevdiğimizi söleyecek şansimiz olmayabilir. sevgi dedim de aklıma ne geldi biliyor musunuz? geçenlerde başımdan bir olay geçti. aylarca beraber olduğum bir sevgilim vardı, gözümden bile sakındığım. o kadar güzel bi kızdı ki anlatamam. deli gibi kıskanıyordum hiçbir arkadaşımla tanıştırmadım onu. bir gün evde oturuyduk. o mutfaktayken ben hayatta hiç yapmadığım bir şeyi yaptım ve onun telefonundaki mesajları okudum. bir de ne göreyim dersiniz 'aşkim cumartesi saat 2'de kadıköy iskelesi'nde buluşalim mi?' diyen bi mesaj. keşke okumasaydım. tabi saat 2'de ben de oradaydım. aman allahım gözlerime inanamadım. hayatta en çok sevdiğim ve yillardir ayni sahneyi paylaştiğim piyanist arkadaşim ozan beni onunla aldatmişti. yemin ederim beynimden vurulmuşa döndüm kisacasi ayrildik. duydumki 20 gün sonra onuda terk etmiş. bizim semtte küçük bir meyhane var. orda gördüm ozan'ı... dertli dertli içiyordu, gözleri dolu dolu. kadehimi kaptığım gibi oturdum yanına ve ona dedim ki... yok lan ne dicem. nejat alp'in şarkısı bu. o diyor başında filan. bu da ilk itirafım. hayır itiraf da değil. neyse 'bugün sıçtım, dün kusmuştum' türünden yazılardan iyi gibi geldi bana.
bir itirafim var. bir keresinde sadece is makinasi kepce kullanabilmek icin bir adamla konusmustum. ve benle is makinalarini kepceleri kullandirtma karsiligi birlikte olmak istedi. elimize kac defa boyle firsat geciyor ki? degisik fantaziler pesindeydim yine. en azindan taksici fantazisinden daha eglenceli oldugunu dusunuyorum. sirada vinc operatoru falan var sanirim. neyse bu kadardi. simdi dagilabilirsiniz.
bir itirafım var. bir keresinde kepçeci amca bana lolipop karşılığında kepçesine beni bindireceğini söyledi. ben de lolipopun neyli olduğunu sordum. çilekliymiş. çok sevindim çünkü çilek dağlarda yetişen en doğal meyvedir ve ben bu şeker için herşeyi yapabilirdim. hem kepçe kullandım hem çilekli lolipopumu yedim. şimdi dağılabilirsiniz.
sadece iki gün önce bir avrupa ülkesinde, etrafımda beş yüz tane gey lesbiyen trans interseks falan takılıp, havuz kenarında entellik seviyesi arşa çıkmış, bol fularlı konuşmalar yapıyorken, şu anda kendimi doğu anadolu'nun ücra bir köşesindeki bir otel odasında, az önce bir grup inşaatçının birbirlerine anlamadığım bir dilde (sanırım zazaca) küfrettiği hararetli bir toplantıdan beyin amcıklaması yaşayarak çıkmış dinlenmeye çalışırken buldum. yaşadığım kültür şoku öyle böyle değil. mimarlığı fularlı bir iş olur diye seçtiydik oysaki, peh...
bu gece kadıköy durock'da micheal jackson gecesi vardı. tabiki zeze olarak yerimi aldım, kendi çapımda oynadım tepindim. bear bi bebe dikkatimi çekti. derken hoşlandım. ama madonna da çaldılar arada. konu madonna'ya gelince bebeyi unuttum. simdi ise yatagimdayim ve o bear bebeyi duaundukce kalbim bir tuhaf atiyor.
bifobikliğimi yendim galiba. eskiden sadece eşcinsellerle sevgili olmak isterdim, şimdi fark etmiyor gibi sanki.
  • /
  • 181