gelmiş geçmiş en iyi türkçe dizeler

sevgilim sabahın erkenini seviyor,
ben geceyi ve esmerliğini onun,
o dorukları sevior, korkuyor bundan
ben rüzgarla buluşan tepeyi, tuhaflığı,
ona bir yeşil gülümsüyor,
ben, hayatı delice sevdiysem nasıl,
diyorum, seni de öyle.
o kendi boşluğunda oyalanan günlerde
canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor,
ben göğe bakıyorum geceden,
kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim
diyorum, yanında,
o sabahları eğilip öpüyor denizi.

çıplağın çıplağımda, rüzgarın dağımda olsun,
esmerliğin gecemde, öyle kal.
"bulutlara bak, gidiyorlar, hızla" diyorsun,
yağmur bir yalıyor yüzümü,
bir duruyor. sabahları eğilip yüzüme
öpüşün geçiyor bir, bir duruyor aklım.

su ve rüzgar, dağ ve doruk, sonsuz hepsi,
oysa camdaki sardunya gibi üşür
bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir
bir, çıplağın çıplağımda.

rüzgarın dağımda olsun esmerliğin gecemde
öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda.

(bkz : birhan keskin)
bulut geçti gözyaşları kaldı çimende
gül rengi şarap içilmez mi böyle günde
seher yeli eser yırtar eteğini gülün
güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye
kimse bilmez…

(bkz: ömer hayyam)
ey kanımın bataklığının altın yldızı ; hoş olsun sarhoşluğun beni içiyorsun..

(bkz: fürug ferruhzade)
yokuş
öteki dünyada, akşam vakitleri,
fabrikamızın paydos saatinde
bizi evlerimize götürecek olan yol
böyle yokuş değilse eğer
ölüm hiç de fena bir şey değil.
(bkz: orhan veli)
"adındaki harf kadar alfabem."

(bkz: küçük iskender)
ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim.. y.erdoğan
"yaşam iyice çığrından çıkmıştı.
polyannalar bile intihar ediyor,ben hala yaşıyordum."

(bkz: kanat güner)
uzun teneffüste
gri okul bahçesindeki
siyah beyaz koşuşturmanın
tam ordasındayım
ve sen aşılı kolumsun.
''... ey iki adımlık yerküre, senin bütün arka bahçelerini gördüm ben.''


(bkz: nilgün marmara)
"içimden şu zalim şüpheyi kaldır
ya sen gel ya beni oraya aldır"
...
dünya. çıplak omuzlar üzerinde duran.
herkes alışkın dölyatağı borsalarla ağulanmış bir dünyaya.
benimse dar; çünkü dargın havsalamın gücü yok bazı şeyleri taşımaya.
önce kalbim lânete çarpa çarpa gümrah,
sonra kalbim gümrah ırmakları tanımaktan kaygulu.
sakın styks sularının heyûlası sanmayın,
er gövdesinde dolaşan bulutun simyası bu.
biraz üzgün ve ömer öfkesinde biraz.
öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz.
ne kireç badanalı evlerde doğmuş olmak,
ne ellerin hırsla saban tutuşu,
ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır.
dev iştihasıyla bende kabaran aşkı yetmez karşılamaya...

ismet özel
insanlar birazcık vefasız biraz da unutkan ve aptal aptal aptal.

yasemin mori - aptal
"insanların üstüne dünyanın bütün yıldırımlarını yağdırsam da
sevilmek özlenmek istiyorum
bütün gürültümün çocukça olduğunu
aslında sevgiden ilgiden geldiğini anlamalarını
öyle sanmalarını istiyorum"

oğuz atay
ben ölürsem akşamüstü ölürüm 
şehre simsiyah bir kar yağar 
yollar kalbimle örtülür 
parmaklarımın arasından 
gecenin geldiğini görürüm 

ben ölürsem akşamüstü ölürüm 
çocuklar sinemaya gider 
yüzümü bir çiçeğe gömüp 
ağlamak gibi isterim 
derinden bir tren geçer

ben ölürsem akşamüstü ölürüm 
alıp başımı gitmek isterim 
bir akşam bir kente girerim 
kayısı ağaçları arasından 
gidip denize bakarım 
bir tiyatro seyrederim 

ben ölürsem akşamüstü ölürüm 
uzaktan bir bulut geçer 
karanlık bir çocukluk bulutu 
gerçeküstücü bir ressam 
dünyayı değiştirmeye başlar
kuş sesleri, haykırışlar 
denizin ve kırların 
rengi birbirine karışır 

sana bir şiir getiririm
sözler rüyamdan fışkırır 
dünya bölümlere ayrılır 
birinde bir pazar sabahı 
birinde bir gökyüzü 
birinde sararmış yapraklar 
birinde bir adam 
her şeye yeniden başlar

ataol behramoğlu
bilmiyorum ne vardı saçlarında
rüzgar mı delice eserdi
gözlerim mi öyle görürdü yoksa
saçlarının her hali hoşuma giderdi

...


sana gitme demeyeceğim!
üşüyorsun ceketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar,
yanımda kal...

sana gitme demeyeceğim!
gene de sen bilirsin.
yalan istiyorsan yalanlar söyleyeyim.
incinirsin.

sana gitme demeyeceğim,
ama gitme, lavinia.
adını gizleyeceğim
sen de bilme, lavinia.

...

giderken bura için,
gelince ora için,
gününde ve gecende
kendince ora için...
sakladığın kendini
böldün iki yarım'a;
iki kez yaralandın
bir yarım yara için.

...

unutmak mı?
delisin...
gitmesem de bekler orada deniz.
gelirsem, bilmelisin
benim beklememdir burada deniz.
gitmek gibi geleceğim
denizin delisine.
delinin denizi gibi
o ne kadar giderse...

...

benim düşlerimin içinde
o uyuyordu, duyuyordum.
ben bir uykusunda onun,
bir düş'ünde bulundum.
uyuyordu, duyuyordu,
avundum.

benim düşlerimin içinde
o uyumuyordu, biliyordum.
ben ne bir uykusunda onun,
ne de bir düş'ünde bulundum.
bulunsaydım,
vururdum.

...

gelmesen önemli değil, gelsen önemli olurdu.
gelmemen benim ''büyük yalnızlığımı'' doldurdu.


özdemir asaf *

aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda
içimde yağmur duasına çıkmış birkaç köy
birkaç köy sular altında.
kalbimin doğusu,
her resme güneş çizen bir çocuktu.
gam yükünün kervanları yürürdü dudaklarımda
kavruk ve çatlaktı dudaklarımın toprakları.
ölümün ötesinde bir köy vardı
orda, uzakta, kalbimin en doğusunda
şimdi bana yalnızca
dertli türkülere duyduğum karşılıksız aşk kaldı.

güzel beyaz bir tay doğururdu her sene hafızam
yorgundu oysa
durmadan, durmadan hatırlamaya koşmaktan.

kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
okyanusları mavi olmayan.
benim için hayat,
kalbi kalpazanlıktan kırk sene yatmış çıkmış bir adamdı.
geçmişim acıyor şimdi, yalnız benim değil
benim ülkemin geçmişi de acıyor mesela.
bilirdim oysa ilk badem ağaçları çiçek açar baharda.
bilirdim çiçek satan çingene kızlarını
onlar bütün şimdileri, bütün zamanlara
bir gül parasına satardı.
oğlan kıza bir gül alsa
bilirdim odur en kırmızı zaman.
adına aşk diyorlardı
kalbimin en doğusunda bir yalan dünya vardı.

kim bir şairi kırsa
şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela
bilirim kim dokunsa şiire
eline bir kıymık saplanacak.
bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman
yorgunum oysa
durmadan kendime bir tunç uyak aramaktan.

aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda
boş salıncaklar gibi gıcırdayarak konuştum karanlıkla
kediler gibi mırıldanarak.
alkolden bir denize bıraktım kalbimi
kırmızı bir sandal gibi,
arka sokaklarda sarhoş konuştum karanlıkla.
avuçlarımla konuştum,
allah büyüktür diyen insanlar gibi.
kedi dili bisküvilerinin bir pastayla konuşması gibi
yumuşak ve kremalı konuştum onunla.
baharda leylaklar açardı boynumda
mor ve pembe konuştum karanlıkla
gece açılıp gündüz kapanan bir parantezdim,
sözler vardı içimde işe yaramayan
sözlerle konuştum, karanlıkla...
önce söz yoktu kalbimin en doğusunda
sözler...
bir yağlı urgandı acıyı boğmaya yarayan.

(bkz: didem madak)
sanma ki derdim güneşten ötürü;
ne çıkar bahar geldiyse?
bademler çiçek açtıysa?
ucunda ölüm yok ya.
hoş, olsa da korkacak mıyım zaten,
güneşle gelecek ölümden?
ben ki her nisan bir yaş daha genç,
her bahar biraz daha aşığım;
korkar mıyım?
ah, dostum derdim başka...

(bkz: orhan veli kanık)
anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer...
hamam tası gümüşten
yeni geldim o işten
bunu bana öğreten
senin pezevek enişten

haydarpaşa garı'nda
anasının yanında
istedim de vermedi
çıban çıksın gözünde

  • /
  • 2