kıskançlık

dile gelmeyeni, gözle görülmeyeni çok tehlikeli olabilecek bir yerinde olma, saf dışı bırakma, başrolü kapma girişimi. sırf onun yerinde olamadığın için onu karalamak, onun ve hayatının düzenine çomak sokmak onun başarılarını kamçılayacağı gibi kendi güvensizliğimizi de gözler önüne serer.

(bkz: imrenmek)
ahanda ben.
en yakın arkadaşlarını bile çok fazla kıskandığım için delirtebiliyorum sevgilimi.
biraz patolojik ama olsun naapalım, seven adam kıskanır diyelim
çok az hali güzeldir ama normali hatta fazlası boktur
seven insan kıskanır! evet, kıskanır. buna katılanlardanım ama…
yine bir “ama” işin içine girdi…

bu durumda olayı derecelendirmeye gitmekten öte bir şey kalmıyor insanın elinde…

doğrudur! seven insan kıskanır! sahiplenmekle ilişikli bir durum… kıskançlık, dozu kaçmadığı sürece de ilişkinin dinamiği adına keyif bile verir. ama, dozu kaçınca, kıskançlık kıskançlıktan çıkıp hastalık boyutuna gelince işler öyle bir karışır ki, çözmek ne mümkün!

bir bildiğim, bir yaşamışlığım var elbette bu sözleri yazmamı sağlayan. öyle kuru gürültü değil! bence sonuna kadar bir okuyun derim, çözüm sunmuyorum, sadece sorunu hatırlatıyorum…

nihayetinde her ilişki yaşayanlarınca yönünü bulan ve son derece kişiye özel gelişen bir durum! mesela bir birey bir ilişkisinde kıskanmazken diğerinde pekala kıskanabilir ya da bir ilişkisinde son derece romantikken bir sonraki ilişkisinde “seni seviyorum” bile demeyebilir…

yani her ilişki insanın alttan alta huyuna da işler… huyunu da değiştirir!

ben kıskançlığı -yazının başında dediğim gibi- dozunda seven, ilişkinin dinamiğine iyi geldiğini düşünenlerdenim… nitekim güven duyduğumuz, bir ömrü paylaşmak için yola çıktığımız insana yol boyunca aynı güvenle yaklaşmamız gerekir…

o güveni hak etmeyen, kişilik bozukluğu olan insan modeli değil anlatmak istediğim. en yalın haliyle masum olan, hiçbir şey yapmadığı halde çok şey yapmışçasına şüphe duyulan insanlardan bahsetmek istiyorum…

sonuçta insan güven duyduğu, özgüven sahibi olduğu zaman kıskançlık denen ruhsal bulantı minimumda kalır…

ama…

işi şüphe ve kıskançlık olarak ele alırsak yandı canım keten helva… bir ilişkinin içine sadakate dair şüphe düştüğü an, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz! hele ki, şüphe duyulan kişi masumsa yani şüphe duyan, küçük kıskançlıklarını şüphe boyutuna taşımışsa, o ilk günler duyulan ve bir ömür korunacağı düşünülen güven temelden sarsılır, ilk tartışmada yıkılır!

peki, kıskançlık denen ve kişinin kendine engel olmaması durumunda kimsenin önünde duramadığı duygu ne zaman ilişkiyi sarsmaya başlar?

bu sorunun birçok cevabı var, özünde yaşanmışlık olan…

sarsıntı, kıskanılan kişinin yakın çevresinin duruma dahil edilmesiyle başlar… cinsiyetin gözardı edilerek kıskançlığa arkadaşların, akrabaların ve hatta yakın aile bireyleriyle olan iyi ilişkilerin dahi konu edilmesi ilişkiyi derinden sarsar. burada durum, “beni aldatıyor musun?” olayından çıkar, “benden çalıyorsun” olayına girer…

benim olan zamanı benden çalıyorsun ya da bana x kişi kadar bile değer vermiyorsun serzenişleri gibi…

bu durumda dikkat edilmesi ve akıldan çıkarılmaması gereken en önemli şey, kişinin daha önce bir yaşamı, bir arkadaş grubu ve ailesi olduğu gerçeğini unutmamaktır! ki, bahsi geçen kişiler yani hastalık boyutuna taşınan kıskançlık krizlerinde konu edilen kişiler olmasa, aşık olunan ve bir ömür geçirmeyi istenilen kişi de olmazdı! işin en acımasız olanıysa, kişi seçimini yapıp bir ömür geçirmek isterken ona bu haksızlığın yapılmasıdır!

işte bu noktada kıskançlık değil, güven ve özgüven eksikliği işin içine girer ve hastalıklı bir kıskançlık ilişkiyi adeta zehirleyerek yavaş yavaş öldürür!

bir sonuç ya da bir doğru yol peşinde değilim… sadece bana ve gözlemlediğim kadarıyla birçok kişiye hayatı zorlaştıran bir sorunu hatırlatmak istedim…

konuya dair söyleyebileceğim son söz: her şey dozunda güzel!
psikolojik bozukluk seviyesine gelmedikçe gayet insani bir duygu aslında, ileri derecesi kadın cinayetlerinin altında yatan sebeplerden olması ötürü pek ısınamıyorum bu fikre yinede.
kontrol edilemeyen bir duygudur çok kıskanırım hiç kıskanmam demek bence elde değildir yere zamana ve kıskancağın kişiye göre değişir o yüzden şunu derim allah çok sevdiğinin kıskançlığı ile sınamazsın iki tarafada zarardır
yapmayın etmeyin eksi verecek kadar sevgisiz olmayın ben sizi yürekten seviyorum siz de deneyin.
arada kudururum kıskanclıktan saldırasım gelir her seye acı gercek
birini kimseyle paylaşamamaktır kıskançlık.en ağırı sevgiliniz olan kişiyle yaşadığınızdır.onun hayatında en önemli kişi olmak istersiniz.bazen bu ters teper ailesini bile kıskanırsınız.bazen başka biri çıkar alır elinizden.bazen aşık olduğu insan onu terk ettiğinde yara bandı olarak kullanılırsınız sonra bırakıp giden döndüğünde sizin bir öneminiz kalmaz ve gerçeği anladığınızda kıskançlıktan kavrulur günlerce kendinize gelemezsiniz.
dozunda olanı elbette normal ve güzel.. özünde ego ve bencillik olduğunu bilmek gerek. sevdiğini paylaşamamak diyor ya tanımlayanlar. kesinlikle katılmıyorum.. ilk anda böyle görünse de aslında benim olmadığım yerde senin ne işin var? bensiz orada nasıl eğlenirsin? demek ben yokken de çok mutlu pozlar veriyorsun vs çoğaltılacak cümlelerle hayat bulur. ben sevdiğim kişiyi gerçekten seviyorsam eğlenmesini, mutlu olmasını isterim ve yanında olabileceksem olurum. yanında olmadığım zamanlarda ondan eğlenmemesini ev oturup durmasını beklemek bencillik değilde nedir allah aşkına? neymiş efendim mutlu gülüşlerini benden başka kimse görmesinmiş.. oldu.. sebep? böyle şeyleri talep eden birileri varsa hayatınızda çabuk uzaklaşın. size değil kendine aşık o arkadaş.