ölüm

sevdiklerimizi bizden koparma gücüne sahip en amansız canavar.
tuhaf bir şey. bu ara ölüm korkusu sardı beni, kendi ölümümden değil esasında çok sevdiğim insanları kaybetmekten korkuyorum. biz de öleceğiz bir gün ama bugün çok sevdiğim birini daha kaybettim. kötü başladım güne, anılarımızı düşündüm. her ölüm erken geliyor bana, vaktimiz var. biz bu vakti bilmiyoruz ama çok üzgünüm işte korkuyorum. ölümsüz olamayız ama hayatı anlamlandırmak her türlü zor. şu kısacık zaman diliminde herkesin birbirini iyi anmasını dilerim sadece. ölüm... sonsuzluk, boşluk. yaratıcının bize sunduğu ayrı bir kavram.
uçmanın en iyi yolu. istemsizce alınan overdose.
"söylenecek başka bir şey de kalmadığına göre... artık bitti! perde!"

eroin güncesi, kanat güner, 1997.
sonrası hakkında kelam eden herhangi bir varlığın ancak ve ancak tahminde bulunabileceği bir tür mefhum.

erişebilmek her ne kadar çok kolaymış gibi görünse de aslında çok güçtür. zaman zaman korkuyor oluşumun nedeni bir bilinmez oluşu gibi gelse de esas nedenin arkada bırakılacak ve vazgeçilecek olanlar olduğunu düşünüyorum. yirmi üç, yirmi beş ya da otuz. ne kadar olduğunun önemi yok. her biri insan beyni ve nefsi için erkenmiş gibi gelir. ve o anda sahip olunan şeylerden ziyade ileride sahip olma ihtimali olunan şeyler ve umut korkutur insanı.

işte bu yüzden çekinir insan ölümden. tutulacak bir çift eli, kazanılması olası ve insanların gözünde seni büyük gösterecek bir pâyeyi yahut rahatlığa erişilen günleri özlediğinden. o günlerin gelişine dair milyarda bir de olsa bir umudu olduğundan çekinir.

demem o ki; bazılarımız için umudun bittiği yerde, ölüm başlar.
supernatural dizisi karakterlerinden biridir. çok afedersiniz taşaklarına tartılar çaresiz kalır. diziye giriş sahnesi ise gelmiş geçmiş en 'cool' sahnelerdendir. gidişi de gelişi gibi olsaydı keşke dedirtir.

doğmak bir var oluş, ölümse bir yok oluş değil. aslında hiçbir şey sona ermiyor veya başlamıyor. sadece ruh bir bedene giriyor, bir süre orada yaşamaya devam ediyor ve sonra ayrılma vakti geldiğinde o bedenden ayrılarak ait olduğu yere geri dönüyor.
varoluşsal yaklaşmazsak eğer insanları korkutan, ölümü soğuk yapan sonrasının bilinmezliği olsa gerek.
korkunç yapan şey bence bilinçaltımızın bu kavramı tanımlayamaması. bilinmezliğin bilinmezliği olay aslında. bundandır insana korkunç gelen.
lakin en çokta kendimce merak ettiğimdir. şayet ölümden sonra ahiret kavramı varsa ne yapıp edip o yarıktan size olduğunu gösteren bir haber göndericem. haber isteyenler dm
"bir ölü mezara götürülürken, çok olağan bir iş yapar gibi şaşırtıcı bir hafiflikle, gider, tabuta omuz verir insan, bir süre taşır, sonra aynı hafiflikle bir başkasına bırakır yerini. tabuttaki bir yoksul ölüsü değilse, fazla fazla bir saniyelik iştir bu. insan , bu kısa sürede omzunda bir ölü taşıdığını düşünse bile ürpermez, çünkü, tabutun paylaşılmış ağırlığı bizim ölüm düşüncemizle orantılı olmadığından mıdır, nedir, ölmüş bir insan taşıma duygusu, hele ilk duyuluşu da değilse, kolay kolay omuzlardan yüreğe inmez. " tahsin yücel.
ölüm korkumun hayatıma olan negatif etkisini aşabilmek için hiç yapmadığım bir şey yaptım ve irvin yalom'un "güneşe bakmak ölümle yüzleşmek" adlı kişisel gelişim kategorisine sokabileceğim kitabını okudum.
işe yaramadı tabi ama bu tip kitaplar okuyan ve pozitif etkisini gören insanlar için faydalı olabileceğini düşünüyorum.
hayatım daha yeni rayına oturmuşken asla istemediğim bir toprakla bütünleşme olayı
nedensizce her geçen gün yaklaştığımı düşündüğüm şey
iş hayatından,parasızlıktan,yoksulluktan,çaresizlikten,var oluş sancısından kurtuluş yolu
içimde son zamanlarda bir sıkıntı var. anlamını yitirmiş duygular, yenen yemeklerin tatsızlığı, içilen şarapların sudan farksız olduğu bir zaman. artık her şeyden sıkılmış ölmek mi istiyorum, yoksa ölüm yavaş yavaş haber mi gönderiyor bilmiyorum. umuda ihtiyacım yok diye diye öldürdüm. bilmiyorum belkide duygularımı köreltmeye çabaladıkça hepsini öldürdüm. sonumu harbi merak etmeye başladım.
şu evrende maddenin varlığından bile daha çok emin olduğum bir gerçek, ve sanırım baştan sona her şeyi belirleyen, her neyi kutsarsak kutsayalım tüm kutsallarımızın baş edemeyeceği bir durum. kişileştirecek olursam var olan en mutlak güç olabilir, onu da yenersek zaten kendimize tanrı diyebiliriz, ama şimdilik böyle bir ihtimalden de pek bahsedemiyoruz.

gündelik yaşamımız buna karşı ürettiğimiz kaçış teorileriyle geçiyor, ama ne kadar uzak kalırsak o kadar yaşadığımızın dahi ayırdına varamıyoruz, karşıtların birliği en çok da burada güncel. hal böyleyken bazen düşünüyorum belki de yaşamın en çok ayırdına vardığımız an aynı zamanda ölüme en yakın olduğumuz andır, ya da bir cinnet halindeyim ve ölüm ile yaşam arası sınırlar silikleşiyor.

bilemiyorum tabi, ancak kendi adıma konuşacaksam eğer, ölümün mutlak olduğu noktada elimde mızrakla savaşırken ölmeyi tercih ederim, tabi mızrak bir metafor dümdüz kafayı kırdığımı düşünmeyin :)
  • /
  • 3