takvim gazetesinden
rasim ozan'ın 23 aralık 2012 tarihli köşe yazısına "pınar selek'in tarihe geçen savunması..." başlığıyla verilmiş. son duruşmanın 10 gün önce olduğunu ve bir sonrakinin de ocak ayınca görüleceğini düşününce "hayırdır lan"dedim ama google bu rasim ozan insanının bu takvim tutmazlığı hakkında pek bişi bilmiyor gibi görünüyor... üstelik bu metin de çok eski... ama asla kaale alınmayacak gibi değil.
-----------------------------------------spoiler-------------------------------------------------
bu savunma 2006 yılıda yapıldı... "hukuki dilde adı "savunma" olan bu metni çeşitli suçlamalara karşı kendimi savunmak için değil, uzun süredir yaşadığım kuşatılmaya karşı onurumu, kişiliğimi, hayatla kurduğum ilişkiyi ve özgürlük arayışımı nasıl savunduğumu anlatmak için size sunuyorum.
özgür, ahlaklı, mutlu bir yaşam nasıl mümkün olabilir sorusu, çocukluğumdan beri beni meşgul ediyordu. bu sorulara yanıt bulmak, toplumu, kendimi anlamak ve özgürlük alanımı genişletmek için sosyoloji okudum...
travestilerin dışlanmasına ilişkin araştırmamı tamamlayıp bunu yüksek lisans tezi haline getirdim. her biri, farklı dışlama mekanizmasından etkilenen insanlarla, ortak bir atölye çalışmasında yer aldım: sokak sanatçıları atölyesi.
kim olursa olsun, dara düşen bize uğruyordu. dışlandığı için saldırganlaşan insanlar, kendilerine ve başkalarına güvenmeyi, burada öğrendi. burada tineri ve fuhuşu bırakanlar oldu.
tam kök salmaya başladığımız sıralarda şu meşhur komplonun içine düştüm ve baş artisti oldum. mısır çarşısı komplosu, öncelikle bizim çamurdaki gönül bahçemize, bir saldırıydı. kapısı hep açık olan, beyoğlu'nun ortasındaki mekânımız bombalarla damgalanınca ve oradaki en etkin kadın, bombacı olarak sergilenince, insanların umutları da tuz buz oldu...
peki ya benim açımdan, neler oldu?
oyunun kuralıymış, öğrendim. eğer şifreyi yüksek sesle söylemeye çalışırsan, suçlu ilan edilirsin. üstelik suçun şifreyi yüksek sesle söylemeye çalışmak olmaz. tam da senin karşı durduğun, mücadele ettiğin bir tutum sana mal edilir. örneğin bir rahibeysen, fahişelik yapmakla suçlanırsın.
hayatını islami değerlerin canlı tutulmasına adamış bir insansan, boynuna, içki ya da uyuşturucu tüccarı yaftası asılır. ya da bir anti militarist olarak bombacılıkla suçlanırsın. ve bu öyle kriminal bir tarzda yapılır ki sen savunmaya itilirsin.
suçlamalar sürekli tekrarlanır, tekrarlanır...
bunlar iddia biçiminde de verilse, çamur izini bırakır ve herkes sana baktığında bu suçlamaları hatırlar. artık sen asla eski kimliğini sürdüremezsin. savaş örgütü, seni terörize eder ve yeni bir kimlikle milyonların karşısına çıkarır.
araştırmamın yok edilmesi, bana acı verdi. ama yaraya el sürmeye çalışan bir tutumun bu şekilde cezalandırılması daha sonraki teşhis ve tedavi çabalarına yönelik de bir gözdağı oldu. bağımsız bir duruş arayışında olan kadınlara ve erkeklere bir işaret çakıldı. sosyologlara, sosyal bilimcilere, aktivistlere parmak sallandı.
ben, bir sembol olarak seçildim.
ben kendimi korudum, kuşatmaya, lanetlenmeye karşı varlığımı savundum. bu komplo beni zayıf düşürmedi ama ülkemiz açısından, tarihin tekerrürüne hizmet etti.
elimden alınan araştırma, tüm eksikleriyle birlikte, yaşadığımız sorunları, milli güvenlik siyasetinin dışında bir bakışla analiz etmenin yollarını arıyordu. yanlışlık ya da doğruluk ayrı meseledir. ama bir olgu eğer gerçekse, önemli olan bu gerçekliği derinlikli tanımlamaktır... son yirmi yıldır yaşadığımız şiddet ortamını da böyle ele almak zorundayız. sorunları aşmak, onların anlaşılmasına bağlıdır, anlaşılması için ise araştırmak gerekir. ben, iyi niyetli küçük bir çabayla bile iyileşeceğimize inanıyorum. ama bitiremiyoruz.
ve suyun kirlenmesini, havasız kalışımızı sadece izliyoruz..."