kafanızda kurguladığınız o ve tanıdıkça karşılaştığınız o arasındaki farkı gördüğünüz kısacık andır bu. sonrasında deşer durursunuz . bir kere başladı mı bu süreç sona gelmeden bitmez. yazıktır. rahat olmak gerekir , kanatmamak gerekir.
sanırım ilişkinin en güzel , en heyecanlı zamanları. hafif kurlaşmalar, heyecan içinde buluşma saatinin beklenmesi , sonra ilk dokunuş , ilk sevişme vs vs. bazen diyorum hep uzun flörtler olsun hiç ilişki boyutuna geçmeden özel ve güzel bir şekilde bitsin.
küçük bir ekrandan onu görmek... gerçek olmadığını bile bile.. ve dahası onu sevmek ... söylesene kaç aşk internet bağlantısıyla doğru orantılı artabilirdi ki ?
şeklinde monologlara gene olunabilecek durum..
yazarken bile garip oldum... zor olsa gerek.. arafların en beteri diye de bitireyim..
dan sonrayı ilk dinlediğimde çok heyecanlanmıştım. böyle klibi olsun, sözleri olsun pek sevmiştim. lakin o zamanlar şarkıyı kimin söylediğini bilmiyordum. sürekli arabada radyo dinleyip şarkının kimin söylediğini bulmaya çalışıyordum. derken bir sıla dan sonra ile karşımda , diğer sıla sevişmeden uyumayalım tadında alaturka şarkılarla karşımda. önce idrak edemedim bu ikisinin aynı bünyede toplandığını . sonra acı bir gerçekle öğrendim a dostlar. keşke hep dan sonra gibi şarkılar duysak o güzel sesinden. ne çok şey değişti o gün hayatımda , ne çok .. bi bilseniz..
çok muzur bir şarkı aslında sözlerinden dolayı. ama çok fazla romioooo geçmektedir içinde ve bu da şarkıdan soğutuyor insanı. * gayet yerinde kullanmıştır romioooları ve düzenlemesi de gayet keyifli olmuştur.
mahrem tekdir sanırım şafak kitapları arasında. o zamanlar samimiyetine de inanırdım epey , takip ederdim falan.. ama son 3 4 yıldır her geçen gün , hakkında okuduğum her haberde biraz daha uzaklaşıyorum. sanırım evli olduğu şahısta bunda etken..pazarlama konusunda da üzerine tanımam , hatta ders bile verebilir bu konuda.. çektirdiği o masum resimleri de yemiyoruz artık. o kırılgan duruşunla nasıl da mış gibi yapmışsın bunca zaman. çok şey bilmek iyi değil sanırım severek okuduğumuz yazarlar ile ilgili. son zamanlarda yaptığı en iyi şey ingilizce yapmış olduğu konuşma.
sanılanın aksine intihar etmemiştir , özlü ... doyamamıştır da aslında doyumsuz dünyasına. ölümden oysa ne çok korkuyordu. kendi kendine cesur olan bir insan , neden ölümünü kendi elleriyle gerçeklemesindi ki ? yada neden istekle ölmesindi ? o öldü , çünkü kanserdi. ve ben çok özledim . keşke yeni öykülerini , mektuplarını okuyabilseydik...
güne nasıl kalktığıyla alakalı ... eğer asabi uyandıysa bizimkisi hep solunda kalıyor. (bkz: solundan kalkmak). eğer günlük gülistanlık bir güne uyandıysa sağda takılır... bizimki de böyle bir cins.. böyle sevdik ve kabüllendik hınzırı..
kutsaldır bunlar. çok gevezelerdir. sanılanın aksine soğuk değil , mesafelilerdir insanlara karşı. mesela benim kız evime gelen misafirlerimize eğer ilk defa görüyorsa hiç pas vermez , koklar ve totosunu döner gider. misafirler gittikleri zaman da başlarız dedikodularını yapmaya. sahiplerine inanılmaz bağlıdırlar. bir gün eve gelmediniz mi ? allah korusun sizi çenesinden. yabancı cisimleri yeme alışkanlıkları pek fazladır. coğunun ölümü bundan kaynaklı oluyormuş. başka kedilerle anlaşamaz diyorlar ama bizimkisi tekir ablasını çok iyi tolere edebiliyor. umarım herkesin bir dönem yolu siyam kedisiyle kesişir , o zaman daha iyi anlarsınız sanırım demeye çalıştıklarımı. saygılar.
4 sene önce bizim büyük çaresizliğimiz ile başladı tanışıklığımız. bir ankaralı olarak ankaraya özgü kasveti , donukluğu en güzel anlatan kalemlerdendir kanımca. hele ki ankara dışında bir barış bıçakçık kitabını okuyorsanız , daha bir özlersiniz ankarayı. onunla birlikte başlarsınız ankara sokaklarını arşınlamaya. ve sonra ankarayı sevdiğinizi itiraf edersiniz kendinize,en sessiz ve içten haliyle. bugünlerde de yeni kıtabıyla haşır neşirim. olabildiğince yavaş okumaya gayret ediyorum , bitmesin - bitemesin diye.. sinek ısırıklarının müellifinden bir alıntıyla yazıya son vereyim istedim.. buyrun efenim...
"cemil in bütün gün evde ruhsal söküklerle uğraştığını da biliyordu nazlı. ev, iplik parçalarıyla, kırpıklarla dolu oluyordu, iki ucu bir araya getirilememiş hatıralarla ve partal fikirlerle. yaşamak bu küçük evde de eksik kalıyordu; elli dört metrekare içinde cemil in yetişemediği, tamamlayamadığı şeyler vardı. sessizlikler vardı. hissettiği şeyi tam o anda kimseye söyleyememiş cemil in kuytuya köşeye bıraktığı sessizlikler, yutkunmalar ve toz.
(bkz: badlik amiri)
zamanında yapılmış sağlam şarkılardan. başlığı görünce aklıma geldi dinliyorum ve korayın o güzel sesi ve vokaline tekrar aşık oluyorum be sözlük...
şimdi peder gelmiş 71 yaşına 5 ci eşiyle evli ve sevgili yaptı bir de... hayır diyemiyorsun ki benim bir tane bile yok allah sana gani gani vermiş peder bey! durduramazsak soluğu gay barda alacakmış gibi bir his var bende.. ve bu hissiyattan kurtulamıyorum ...
sanılanın aksine intihar etmemiştir , özlü ... doyamamıştır da aslında doyumsuz dünyasına. ölümden oysa ne çok korkuyordu. kendi kendine cesur olan bir insan , neden ölümünü kendi elleriyle gerçeklemesindi ki ? yada neden istekle ölmesindi ? o öldü , çünkü kanserdi. ve ben çok özledim . keşke yeni öykülerini , mektuplarını okuyabilseydik...