ofcoursability

Durum: 21 - 0 - 0 - 0 - 06.03.2012 21:57

Puan: 594 - Sözlük Kezbanı

13 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 2

david gilmour

bir gitariste/vokaliste/bel kemiğine aşık olmak istiyorsanız, "pulse" konserini izleyip aşık olabileceğiniz gitarist/vokalist/bel kemiği.. bu kadar sakin sakin çalıp da bu kadar taklit edilemeyen bir tarzın sahibi olmak nasıl bir şeydir ki acaba??

(bkz: fevkaladenin fevkinde)

deep purple

dünyanın en güzel seslerinden birine sahip olan (bkz: ian gillian) vokalistin ve en kararkteristik stil sahibi gitaristin (bkz: ritchie blackmore) sahibi rock grubu.

child in time ise sadece grubun değil, dünyanın en güzel şarkılarının belki de başında gelmektedir.

ayı sözlük yazarlarının en sevdiği filmler

fight club
2001: a space odyssey
oldboy
the shawshank redemption
a clockwork orange
the lord of the rings
schindlers list
full metal jacket
gran torino
snatch
lock, stock and two smoking barrels
shrek

tüm zamanların en iyi kitabı

gabriel garcia marquez - yüzyıllık yalnızlık
sabahattin ali - kürk mantolu madonna
georg orwell - bin dokuz yüz seksen dört

am

present progressive tense yardımcı fiillerinin en çirkin ve iç karartıcı olanı..

acun ılıcalı

dün annemin zoruyla yetenek sizsiniz türkiye denen programı izlerken uzun süre görmek zorunda kaldığım sevimsiz insan. hakkında bu cümleyle başlayan bir entry girmemin nedenini ise şöyle özetleyeyim:

erkek yarışmacılardan biri geldi, oryantal yapacağını söyledi ve kalçasına bağlı pullu parlak kuşağıyla başladı misler gibi oynamaya çocuk. ön yargısız ve insan gibi izlemeyi başaran herkes için kesinlikle çok yetenekli ve keyifle izlenecek bir yarışmacıydı bana kalırsa. döktürüyor adam resmen.. tam bu sırada, adam daha şovuna yeni başlamışken, en fazla 1 dakika içerisinde, yüzünde yarışmacı çocuktan iğrenmiş bir yüz ifadesiyle "zaaaarrrt" diye bağıran ve kırmızı çarpıyı öttüren o tuşa bastı acun denen garip insan.. sonra da oylamada "hayır" dedi tabi ki. nedeni ise; bir erkeğe oryantal yapmayı yakıştıramıyor olmasıymışmış... bunu söylemesi üzerine salonda büyük bir destek alkışı koptu. alkış, acunu desteklemek içindi tabi ki ve salondaki izleyicilerin erkek adam(!) olanları tarafından acuna hediye edilmişti.

bu durum, çoğunluğun en revaçta olduğundan emin olduğu antipati ve fobisini arkasına alıp sevdiği şeyi yapmaya çalışan insana saldırmayı bir büyüklük olarak gören acun sevimsizinin, kendisinden nefret edilmesinin ne kadar olağan bir durum olduğunu ortaya koymuştur. ayrıca içindeki homofobinin de açık bir göstergesidir. "erkek adam oryantal yapmaz" cinsinden maalesef acınacak cinsten etiketlemeleriyle, kendi şöhretine, ününe sırtını dayayıp bir de toplumun fobik tavırlarını arkasına alarak popülizm yapmak gibi kolay bir yöntemi seçerek gücüne güç katmaya kalkışan bu sevimsiz insanı nereye koyacağımı şaşırmış bulunmaktayım. hele o arkadan gelen destek alkışı geldiğinde, suratındaki o çıkarcı ve zavallı rahatlama ifadesi için ne yazsam boş..
ona söyleyeceğim birkça şey olacak elbet;
bak acun efendi;
sen erkek adam oryantal yapmaz diyorsun ama erkek adam daha neler neler yapabiliyor bilsen, görsen aklın almaz, kalakalırsın öyle! erkeklerin birbirleriyle iken yarattığı daha ne harikalar var da senin haberin bile yok. hatta sana sorulsa bir kadın bir de erkek gerektiren aşkı bile bir kadın olmaksızın kendi aralarında yaşayabilmeyi becerebilenleri bile var. bunu hiç duymuş muydun daha önce? bu da kimi erkerklere bahşedilmiş çok büyük bir yetenek aslında.
bu insanlar içerisinden senin programına katılanlara "hayır" demen, bu gerçeği değiştirmeye maalesef yetmiyor..

ofcoursability

henüz 10 entrysini yeni doldurmuşken sözlüğe zaman ayıran ve katkı sağlamaya çalışan yazardır..

tek yön

sırf amı var diye kız arkadaşlarımı içeri almamış olan mekan. neymiş efendim 20 hatun kontenjanı varmışmış.. hayatımda duyduğum en zavalı ve anlaşılması güç kontenjanlardan biri.

içeride şuan 20 hatun var, bekleyin çıkan olursa onların yerine sizi alırız diye birşey söylemesin mi kapıdaki elemanlardan biri..! öyle kalakaldık birbirimize bakıp. kız arkadaşlarımız, tıpkı eşcinsellerin kendi seçimi olmayan kimlikleri yüzünden cezalandırılmak istenmeleri gibi, amları olmasının cezasını çekiyordu içeri alınmayarak. sanki içeride, biz girersek balansı bozulacak bir uçak varmış kadar ciddi bir biçimde içeri alınmadı yanımızdaki kızlar. biz de çektik gittik tabi ki. ama asıl korkunç olan şey kapıdaki elemanın ilk söylediği değil, daha sonra söylediği "bu, içerideki gaylerin seçimi. onlara yapılan anket sonucunda böyle bir karar verildi" cümlesi idi..

bizler buradan yine çok net bir şekilde anlıyoruz ve teyit ediyoruz ki; türkiye deki eşcinsellerin ve homofobinin yenilebilmesi için verilen mücadelenin önündeki en büyük engel yine homofobiyi derinliklerinde içselleştirmiş eşcinsellerdir ve maalesef sayıları çok ama çok ama çok fazladır. sözkonusu mekana kız alınmamasının içerideki eşcinsellerin kararı olması, homofobinin temelinde yatan dışlamanın maalesef aynı türünden seksist bir tezahürüdür.

kendi hayatlarına yabancılaşmış gayler değil, hayatlarını olduğu gibi kabullenme olağanlığını gösterebilmiş, kendisi ve yaşamın diğer bütün değişkenleriyle barışık, kendisini evlenmek zorunda hissetmeyen, oturulduğunda seks dışında 2 kelam edilebilecek, kendini en iyi ortaya koyduğu ve en mühim referans noktası seks olmayan birilerinin beklentisine girmek bu kadar mı ütopik bir beklenti artık acaba merak ediyorum?

şayet durum buysa, memleketin gaylerle başı gerçekten belada demektir.. homofobiye ne gerek var ki? bu gidişle gayler kendi kendilerini, kendi homofobileriyle yok edecektir zaten.

bu kategoriye giren gaylere bir mesajım var:

siz henüz becerememiş olsanız da, bir cinsin, başka bir hemcinsiyle birlikte mutlu mesut yaşayabilmesi, eş olabilmesi, tıpkı o çok modellemeye çalıştığınız heteroseksüel hayattaki kadar mümkündür. seks yaparken gay, aile kurarken hetero olanlardansanız, yani gay olmayı sadece seksüel bir zeminde değerlendirebilecek bir beyinciğe sahipseniz orası ayrı tabi. muhtemelen yazının başından bu kısmına gelene kadar, ne için yazıldığını bile çoktan unutmuşsunuzdur zaten.

kısmet..

arkadan vermeyen kalmasın

"bence de" dedirten önerme..

arkadan vermeyen kalmadığı gün, dünya daha pozitif ve ılımlı insanlarla dolu bir yer olacak şüphesiz.

bu durumla en çok otobüs ve minibüslerde karşılaşılır.. siz hangi konudan bahsettiğimi sandınız ki..?

biscolata reklamları

new world orderın ticari metaforu olarak bellediği kaslı, ince ve tüysüz erkek bedeni ambalajına sarılı pazarlama ve satış harikası(!) yöntemin sonuna kadar kullanıldığı komik reklam..
karşı cinsin buna eşdeğer ambalajı da 90-60-90 tüy gibi olan, güldüğünde ağzı kulaklarına kadar uzama kabiliyeti gösteren çiroz hatunlardır.

dünya insanı, gerekli ve doğru olanın yukarıda açıkladığım ölçü ve özelliklere sahip olan insan olduğu noktasında birleştirmek istenir daima. bu özellikleri taşımayan, ve hatta bunun çok dışında özellikler arz eden insanlar ise açıkça ama çok derinden bir dışlamayla karşı karşıyadır her zaman. bazı reklamlarda, yukarıda sayılan özelliklerin çok dışında özellikler taşıyan ögelerin (örneğin başlığa konu olmuş reklamda ayı tipli erkeklerin kullanılması durumu) kullanılması da, bu dışlamanın aslında açık ve ironik bir göstergesidir. burada tüketiciye sunulan şey tam olarak, seyircinin istediği ya da beklemesi arzu edilen şeyin tam aksinin sunulması yöntemiyle komedi unsuru kullanmak ve dikkati bu yönde odaklayarak akılda kalıcılık oluşturmaktan başka birşey değildir.

tek tip bir doğru ve beğeni yaratmak adına yapılan bu türden dayatmaları kınıyor ve kelli felli, götlü göbekli ayılarla kısacası değişik renklerle dünyanın daha yaşanası ve güzellikte bir yer olacağını hatırlatıyor ve bear forever diyoruz..

(bu arada tam entry yi göndermek üzereyken televizyonda bu mükemmel reklam başlamasın mı?)

ayı sözlük formatı

4-) sözlük yazarları, sohbet, forum, bir önceki girdiye cevap, hakaret, küfür şeklinde girdi girmemelidirler.

yukarıdaki maddenin - özellikle "sohbet" ve "bir önceki girdiye cevap" kısımlarının - sıklıkla ihlal edildiği format.

en çok rastlanan türüne; sözlük yazarlarından biri için açılmış bir başlık altına yazılan "aramıza hoşgeldi" entrysini müteakip, "hoşbulduk", "çok teşekkürler" gibi, başlıkla doğrudan ilgili olmayan tanım sayılmayacak entrylerin girilmesi, en iyi örnek olarak gösterilebilir..

zira; "hoşbulduk" ya da "çok teşekkürler" entrysi, söz konusu başlığa konu olmuş yazarı tanımlayan bir öbek değil, bir önceki entryye cevabi nitelikte bir girdidir. sözlük adabına aykırıdır. illa teşekkür etmek mi istiyorsun; o zaman açarsın "sözlük yazarlarının isimleriyle açılan başlıklara istinaden, söz konusu yazarların teşekkür mesajları" diye bir başlık, onun altına yazarsın "hoşbulduk"u, "çok teşekkürler"i..

ayı sözlük yazarlarının şu an okuduğu kitaplar

tanrı yanılgısı - richard dawkins
&
anna karenina - tolstoy

tarkan tevetoğlu

şarkı söylemeyi gayet iyi beceren sanatçımız. severim de.. sanatçılığına lafımız yok elbette..

ancak neden hala gay olması hususu (kimseyi ilgilendirmemesi ayrı mesele) bu kadar su yüzüne çıkmışken bunun tam tersini deklare ederek hala arada sırada ortaya çıkan saçma salak kız arkadaş vs. komikliklerine başvuruyor anlamış değilim. sen artık dünyanın tanıdığı bir yıldızsan bazı konulardaki duruşun da puanlamana dahil edilecektir. bu ne korkaklık böyle diye soruyor insan ister istemez..

divası bir transeksüel olan bu ülkenin insanından mı korkuyor "artık beni dinlemezler" diye? ya da "daha az insan konserlerime gelir de daha az para alırım" mı çekincesi?

tarkan tevetoğlunun şuan durduğu seviyeye gelen, başarılı bir yıldız için bütün bunlar gayet yersiz endişelerdir. daha da ötesi bu tarafını da açıkça yaşamaya başladıktan sonra kendisi için bunun artı bir puan olabileceği kanaatindeyim. en azından beynelminel düşündüğümüz zaman..
çekindiği şey az önce değindiğim, bu ülkenin insanlarıyla ilgili bir takım endişeler ise buna gerçekten hiç gerek yok. zira, bu memleketin insanı her ne kadar eşcinseli dışlayıp travestinin üstüne arabasını süren insan olsa da, memleketin divası bir transeksüel, sanat güneşi de rahmetli efemine bir gaydir. türk insanı güç, nam, şöhret hayranıdır çünkü. eğer "sokaktaki adam" eşcinselse dışlanır, ancak aynı adam günün birinde transeksüel olup diva olduğunda izlemek için bir gecede binlerce doları harcamakta bir sakınca görmez. yani bu yönden bir endişesinin olmaması gerektiğinin ben garantisini veriyorum, rahat olsun..

ha, bunları zaten biliyorsa ve kendini kabullenemediği ve normal(!) olma mücadelesi içinse bütün bunlar, tarkandan geliyor; kır zincirlerini..

eski sevgili ile ayı sözlük'te karşılaşmak

sözkonusu sözlük ayısözlük ve sözkonusu sevgililer ayı sever iki ayı ise kaçınılmaz sondur.

ayı sözlük

popülist tavırlarla yazık edilmemesi gereken platform..

kek

sevmediğim tatlı şey.. fonetik olarak da "göt" gibi de hızlıca söylenip bitirilen bir ismi var zaten..

haftasonu

"ne hasta bekler sabahı,
ne taze ölüyü mezar,
ne de şeytan bir günahı,

benim seni beklediğim kadar.."

işte bu dizeleri söylettirir çalışan adama..

uzun saç

"erkeklere yakışmıyor" şeklinde keskin ve rölatif çizgiler çizmenin, homofobiye benzer bir tutum olduğunu söylemeden geçmemek gerek.. uzun saç bir erkeğe değil, bir insana yakışır ya da yakışmaz. bazı kadınların da kısa saçlı halleri uzun saçlı hallerinden daha güzel ya da çekici gelebilir kimilerine. ama burada bile "kimilerine" demek yerinde olacaktır. zira aynı kişi, bir başkasının gözüne uzun saçlı hali ile daha iyi gözükebilir. en basitinden kendi gözüne daha iyi gözüktüğü için saç uzatmaktadır.

bu, 2+2=4 demek gibi birşey değildir. yani herkese göre farklı bir değerlendirmeye açık, tamamen görsel zevk ile alakalı bir konudur. bazı insanların kırmızı rengi sevmemesi, bazılarının ise sevmesi gibi yani.. bu, kırmızıyı asla güzel ya da çirkin yapmaz. sadece, yapılan yorum doğrultusunda, yorumlayıcı hakkında bize bilgiler verir. bu kadar basit bir olguyu dahi algılamakta güçlük yaşayan insanların bana kalırsa sorunu başka yerde araması gerekmektedir. kendi içerisinde başka bir yerde elbette

uzun saç bazı insanlara (sadece erkeklere değil) inanılmaz derecede yakışır ve bazılarına ise yakışmayabilir. bizler ise sadece beğenme ya da beğenmeme noktasında yorum yapabilmeliyiz.

"uzun saç erkekte olmaz/yakışmaz" şeklinde, bilimsel bir gerçeklikmişçesine keskinlik barındıran önermeler çocukçadır ve tabi ki ciddiye alınmamalıdır..

murathan mungan

kitaplarını okurken, kitabı bıraktığınız yerden tekrar okumaya başlaması güç olan yazar. birkaç sayfa geriden özet geçmek sorunu çözer. olaylar birbirini kovalamaktadır.

yalnızlık

arkadaşımın deklanşöründen çıkma mükemmel fotoğrafı gördüğümde bana aşağıdakileri yazdıran duygu durumu;

her eve varışında, kapıyı kendi anahtarıyla açmak zorundaydı,
bişey eksikti o evde,
ya da biri..
bu yüzden yolu uzatır dururdu evine giderken,
yol bitmesin diye, karanlığın, yerini kızıl sarı loşluğa bıraktığı sokak lambalarının altında dakikalarca beklerdi,
bomboş bir kafayla beklerdi,
düşünecek birşeyleri ya da birileri yoktu..
birşey eksikti kafasında,
ya da biri..

kendine geldiğinde,
ne kadar zamandır lambanın altında olduğunu hatırlamadan tekrar yürümeye koyulurdu "boş ev"e doğru..
öyle atardı adımlar kendilerini..

erkek olduğunu hatırlayıp boğazındaki düğümünü yutmaya çalışırken,
gözleri de ona hep tembihlendiği gibi kupkuru ve bir damla yaş olmaksızın yaklaşırdı "boş ev"e
ağlamamalıydı..
yazık ki erkekti..

"boş ev"in soğuk kapısına geldiğinde,
kapıyı çaldı bu kez,
zile bastı..
bir adım geri çekildi ve bekledi aslında ağlamaklı ve yalancı bir gülümsemeyle,
biri açacakmış gibi bekledi bir yaprak yere düşene kadar...

açan olmadı kapıyı..

her eve varışında, kapıyı kendi anahtarıyla açmak zorundaydı,
bişey eksikti o evde,
ya da biri..

yalnızdı..

o gece öldü yalnızlıktan..
  • /
  • 2
Henüz hiç başlık açmamış.
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 21

yalnızlık

arkadaşımın deklanşöründen çıkma mükemmel fotoğrafı gördüğümde bana aşağıdakileri yazdıran duygu durumu;

her eve varışında, kapıyı kendi anahtarıyla açmak zorundaydı,
bişey eksikti o evde,
ya da biri..
bu yüzden yolu uzatır dururdu evine giderken,
yol bitmesin diye, karanlığın, yerini kızıl sarı loşluğa bıraktığı sokak lambalarının altında dakikalarca beklerdi,
bomboş bir kafayla beklerdi,
düşünecek birşeyleri ya da birileri yoktu..
birşey eksikti kafasında,
ya da biri..

kendine geldiğinde,
ne kadar zamandır lambanın altında olduğunu hatırlamadan tekrar yürümeye koyulurdu "boş ev"e doğru..
öyle atardı adımlar kendilerini..

erkek olduğunu hatırlayıp boğazındaki düğümünü yutmaya çalışırken,
gözleri de ona hep tembihlendiği gibi kupkuru ve bir damla yaş olmaksızın yaklaşırdı "boş ev"e
ağlamamalıydı..
yazık ki erkekti..

"boş ev"in soğuk kapısına geldiğinde,
kapıyı çaldı bu kez,
zile bastı..
bir adım geri çekildi ve bekledi aslında ağlamaklı ve yalancı bir gülümsemeyle,
biri açacakmış gibi bekledi bir yaprak yere düşene kadar...

açan olmadı kapıyı..

her eve varışında, kapıyı kendi anahtarıyla açmak zorundaydı,
bişey eksikti o evde,
ya da biri..

yalnızdı..

o gece öldü yalnızlıktan..

biscolata reklamları

new world orderın ticari metaforu olarak bellediği kaslı, ince ve tüysüz erkek bedeni ambalajına sarılı pazarlama ve satış harikası(!) yöntemin sonuna kadar kullanıldığı komik reklam..
karşı cinsin buna eşdeğer ambalajı da 90-60-90 tüy gibi olan, güldüğünde ağzı kulaklarına kadar uzama kabiliyeti gösteren çiroz hatunlardır.

dünya insanı, gerekli ve doğru olanın yukarıda açıkladığım ölçü ve özelliklere sahip olan insan olduğu noktasında birleştirmek istenir daima. bu özellikleri taşımayan, ve hatta bunun çok dışında özellikler arz eden insanlar ise açıkça ama çok derinden bir dışlamayla karşı karşıyadır her zaman. bazı reklamlarda, yukarıda sayılan özelliklerin çok dışında özellikler taşıyan ögelerin (örneğin başlığa konu olmuş reklamda ayı tipli erkeklerin kullanılması durumu) kullanılması da, bu dışlamanın aslında açık ve ironik bir göstergesidir. burada tüketiciye sunulan şey tam olarak, seyircinin istediği ya da beklemesi arzu edilen şeyin tam aksinin sunulması yöntemiyle komedi unsuru kullanmak ve dikkati bu yönde odaklayarak akılda kalıcılık oluşturmaktan başka birşey değildir.

tek tip bir doğru ve beğeni yaratmak adına yapılan bu türden dayatmaları kınıyor ve kelli felli, götlü göbekli ayılarla kısacası değişik renklerle dünyanın daha yaşanası ve güzellikte bir yer olacağını hatırlatıyor ve bear forever diyoruz..

(bu arada tam entry yi göndermek üzereyken televizyonda bu mükemmel reklam başlamasın mı?)

uzun saç

"erkeklere yakışmıyor" şeklinde keskin ve rölatif çizgiler çizmenin, homofobiye benzer bir tutum olduğunu söylemeden geçmemek gerek.. uzun saç bir erkeğe değil, bir insana yakışır ya da yakışmaz. bazı kadınların da kısa saçlı halleri uzun saçlı hallerinden daha güzel ya da çekici gelebilir kimilerine. ama burada bile "kimilerine" demek yerinde olacaktır. zira aynı kişi, bir başkasının gözüne uzun saçlı hali ile daha iyi gözükebilir. en basitinden kendi gözüne daha iyi gözüktüğü için saç uzatmaktadır.

bu, 2+2=4 demek gibi birşey değildir. yani herkese göre farklı bir değerlendirmeye açık, tamamen görsel zevk ile alakalı bir konudur. bazı insanların kırmızı rengi sevmemesi, bazılarının ise sevmesi gibi yani.. bu, kırmızıyı asla güzel ya da çirkin yapmaz. sadece, yapılan yorum doğrultusunda, yorumlayıcı hakkında bize bilgiler verir. bu kadar basit bir olguyu dahi algılamakta güçlük yaşayan insanların bana kalırsa sorunu başka yerde araması gerekmektedir. kendi içerisinde başka bir yerde elbette

uzun saç bazı insanlara (sadece erkeklere değil) inanılmaz derecede yakışır ve bazılarına ise yakışmayabilir. bizler ise sadece beğenme ya da beğenmeme noktasında yorum yapabilmeliyiz.

"uzun saç erkekte olmaz/yakışmaz" şeklinde, bilimsel bir gerçeklikmişçesine keskinlik barındıran önermeler çocukçadır ve tabi ki ciddiye alınmamalıdır..

acun ılıcalı

dün annemin zoruyla yetenek sizsiniz türkiye denen programı izlerken uzun süre görmek zorunda kaldığım sevimsiz insan. hakkında bu cümleyle başlayan bir entry girmemin nedenini ise şöyle özetleyeyim:

erkek yarışmacılardan biri geldi, oryantal yapacağını söyledi ve kalçasına bağlı pullu parlak kuşağıyla başladı misler gibi oynamaya çocuk. ön yargısız ve insan gibi izlemeyi başaran herkes için kesinlikle çok yetenekli ve keyifle izlenecek bir yarışmacıydı bana kalırsa. döktürüyor adam resmen.. tam bu sırada, adam daha şovuna yeni başlamışken, en fazla 1 dakika içerisinde, yüzünde yarışmacı çocuktan iğrenmiş bir yüz ifadesiyle "zaaaarrrt" diye bağıran ve kırmızı çarpıyı öttüren o tuşa bastı acun denen garip insan.. sonra da oylamada "hayır" dedi tabi ki. nedeni ise; bir erkeğe oryantal yapmayı yakıştıramıyor olmasıymışmış... bunu söylemesi üzerine salonda büyük bir destek alkışı koptu. alkış, acunu desteklemek içindi tabi ki ve salondaki izleyicilerin erkek adam(!) olanları tarafından acuna hediye edilmişti.

bu durum, çoğunluğun en revaçta olduğundan emin olduğu antipati ve fobisini arkasına alıp sevdiği şeyi yapmaya çalışan insana saldırmayı bir büyüklük olarak gören acun sevimsizinin, kendisinden nefret edilmesinin ne kadar olağan bir durum olduğunu ortaya koymuştur. ayrıca içindeki homofobinin de açık bir göstergesidir. "erkek adam oryantal yapmaz" cinsinden maalesef acınacak cinsten etiketlemeleriyle, kendi şöhretine, ününe sırtını dayayıp bir de toplumun fobik tavırlarını arkasına alarak popülizm yapmak gibi kolay bir yöntemi seçerek gücüne güç katmaya kalkışan bu sevimsiz insanı nereye koyacağımı şaşırmış bulunmaktayım. hele o arkadan gelen destek alkışı geldiğinde, suratındaki o çıkarcı ve zavallı rahatlama ifadesi için ne yazsam boş..
ona söyleyeceğim birkça şey olacak elbet;
bak acun efendi;
sen erkek adam oryantal yapmaz diyorsun ama erkek adam daha neler neler yapabiliyor bilsen, görsen aklın almaz, kalakalırsın öyle! erkeklerin birbirleriyle iken yarattığı daha ne harikalar var da senin haberin bile yok. hatta sana sorulsa bir kadın bir de erkek gerektiren aşkı bile bir kadın olmaksızın kendi aralarında yaşayabilmeyi becerebilenleri bile var. bunu hiç duymuş muydun daha önce? bu da kimi erkerklere bahşedilmiş çok büyük bir yetenek aslında.
bu insanlar içerisinden senin programına katılanlara "hayır" demen, bu gerçeği değiştirmeye maalesef yetmiyor..

tek yön

sırf amı var diye kız arkadaşlarımı içeri almamış olan mekan. neymiş efendim 20 hatun kontenjanı varmışmış.. hayatımda duyduğum en zavalı ve anlaşılması güç kontenjanlardan biri.

içeride şuan 20 hatun var, bekleyin çıkan olursa onların yerine sizi alırız diye birşey söylemesin mi kapıdaki elemanlardan biri..! öyle kalakaldık birbirimize bakıp. kız arkadaşlarımız, tıpkı eşcinsellerin kendi seçimi olmayan kimlikleri yüzünden cezalandırılmak istenmeleri gibi, amları olmasının cezasını çekiyordu içeri alınmayarak. sanki içeride, biz girersek balansı bozulacak bir uçak varmış kadar ciddi bir biçimde içeri alınmadı yanımızdaki kızlar. biz de çektik gittik tabi ki. ama asıl korkunç olan şey kapıdaki elemanın ilk söylediği değil, daha sonra söylediği "bu, içerideki gaylerin seçimi. onlara yapılan anket sonucunda böyle bir karar verildi" cümlesi idi..

bizler buradan yine çok net bir şekilde anlıyoruz ve teyit ediyoruz ki; türkiye deki eşcinsellerin ve homofobinin yenilebilmesi için verilen mücadelenin önündeki en büyük engel yine homofobiyi derinliklerinde içselleştirmiş eşcinsellerdir ve maalesef sayıları çok ama çok ama çok fazladır. sözkonusu mekana kız alınmamasının içerideki eşcinsellerin kararı olması, homofobinin temelinde yatan dışlamanın maalesef aynı türünden seksist bir tezahürüdür.

kendi hayatlarına yabancılaşmış gayler değil, hayatlarını olduğu gibi kabullenme olağanlığını gösterebilmiş, kendisi ve yaşamın diğer bütün değişkenleriyle barışık, kendisini evlenmek zorunda hissetmeyen, oturulduğunda seks dışında 2 kelam edilebilecek, kendini en iyi ortaya koyduğu ve en mühim referans noktası seks olmayan birilerinin beklentisine girmek bu kadar mı ütopik bir beklenti artık acaba merak ediyorum?

şayet durum buysa, memleketin gaylerle başı gerçekten belada demektir.. homofobiye ne gerek var ki? bu gidişle gayler kendi kendilerini, kendi homofobileriyle yok edecektir zaten.

bu kategoriye giren gaylere bir mesajım var:

siz henüz becerememiş olsanız da, bir cinsin, başka bir hemcinsiyle birlikte mutlu mesut yaşayabilmesi, eş olabilmesi, tıpkı o çok modellemeye çalıştığınız heteroseksüel hayattaki kadar mümkündür. seks yaparken gay, aile kurarken hetero olanlardansanız, yani gay olmayı sadece seksüel bir zeminde değerlendirebilecek bir beyinciğe sahipseniz orası ayrı tabi. muhtemelen yazının başından bu kısmına gelene kadar, ne için yazıldığını bile çoktan unutmuşsunuzdur zaten.

kısmet..

yalnızlık

arkadaşımın deklanşöründen çıkma mükemmel fotoğrafı gördüğümde bana aşağıdakileri yazdıran duygu durumu;

her eve varışında, kapıyı kendi anahtarıyla açmak zorundaydı,
bişey eksikti o evde,
ya da biri..
bu yüzden yolu uzatır dururdu evine giderken,
yol bitmesin diye, karanlığın, yerini kızıl sarı loşluğa bıraktığı sokak lambalarının altında dakikalarca beklerdi,
bomboş bir kafayla beklerdi,
düşünecek birşeyleri ya da birileri yoktu..
birşey eksikti kafasında,
ya da biri..

kendine geldiğinde,
ne kadar zamandır lambanın altında olduğunu hatırlamadan tekrar yürümeye koyulurdu "boş ev"e doğru..
öyle atardı adımlar kendilerini..

erkek olduğunu hatırlayıp boğazındaki düğümünü yutmaya çalışırken,
gözleri de ona hep tembihlendiği gibi kupkuru ve bir damla yaş olmaksızın yaklaşırdı "boş ev"e
ağlamamalıydı..
yazık ki erkekti..

"boş ev"in soğuk kapısına geldiğinde,
kapıyı çaldı bu kez,
zile bastı..
bir adım geri çekildi ve bekledi aslında ağlamaklı ve yalancı bir gülümsemeyle,
biri açacakmış gibi bekledi bir yaprak yere düşene kadar...

açan olmadı kapıyı..

her eve varışında, kapıyı kendi anahtarıyla açmak zorundaydı,
bişey eksikti o evde,
ya da biri..

yalnızdı..

o gece öldü yalnızlıktan..

tarkan tevetoğlu

şarkı söylemeyi gayet iyi beceren sanatçımız. severim de.. sanatçılığına lafımız yok elbette..

ancak neden hala gay olması hususu (kimseyi ilgilendirmemesi ayrı mesele) bu kadar su yüzüne çıkmışken bunun tam tersini deklare ederek hala arada sırada ortaya çıkan saçma salak kız arkadaş vs. komikliklerine başvuruyor anlamış değilim. sen artık dünyanın tanıdığı bir yıldızsan bazı konulardaki duruşun da puanlamana dahil edilecektir. bu ne korkaklık böyle diye soruyor insan ister istemez..

divası bir transeksüel olan bu ülkenin insanından mı korkuyor "artık beni dinlemezler" diye? ya da "daha az insan konserlerime gelir de daha az para alırım" mı çekincesi?

tarkan tevetoğlunun şuan durduğu seviyeye gelen, başarılı bir yıldız için bütün bunlar gayet yersiz endişelerdir. daha da ötesi bu tarafını da açıkça yaşamaya başladıktan sonra kendisi için bunun artı bir puan olabileceği kanaatindeyim. en azından beynelminel düşündüğümüz zaman..
çekindiği şey az önce değindiğim, bu ülkenin insanlarıyla ilgili bir takım endişeler ise buna gerçekten hiç gerek yok. zira, bu memleketin insanı her ne kadar eşcinseli dışlayıp travestinin üstüne arabasını süren insan olsa da, memleketin divası bir transeksüel, sanat güneşi de rahmetli efemine bir gaydir. türk insanı güç, nam, şöhret hayranıdır çünkü. eğer "sokaktaki adam" eşcinselse dışlanır, ancak aynı adam günün birinde transeksüel olup diva olduğunda izlemek için bir gecede binlerce doları harcamakta bir sakınca görmez. yani bu yönden bir endişesinin olmaması gerektiğinin ben garantisini veriyorum, rahat olsun..

ha, bunları zaten biliyorsa ve kendini kabullenemediği ve normal(!) olma mücadelesi içinse bütün bunlar, tarkandan geliyor; kır zincirlerini..

tek yön

sırf amı var diye kız arkadaşlarımı içeri almamış olan mekan. neymiş efendim 20 hatun kontenjanı varmışmış.. hayatımda duyduğum en zavalı ve anlaşılması güç kontenjanlardan biri.

içeride şuan 20 hatun var, bekleyin çıkan olursa onların yerine sizi alırız diye birşey söylemesin mi kapıdaki elemanlardan biri..! öyle kalakaldık birbirimize bakıp. kız arkadaşlarımız, tıpkı eşcinsellerin kendi seçimi olmayan kimlikleri yüzünden cezalandırılmak istenmeleri gibi, amları olmasının cezasını çekiyordu içeri alınmayarak. sanki içeride, biz girersek balansı bozulacak bir uçak varmış kadar ciddi bir biçimde içeri alınmadı yanımızdaki kızlar. biz de çektik gittik tabi ki. ama asıl korkunç olan şey kapıdaki elemanın ilk söylediği değil, daha sonra söylediği "bu, içerideki gaylerin seçimi. onlara yapılan anket sonucunda böyle bir karar verildi" cümlesi idi..

bizler buradan yine çok net bir şekilde anlıyoruz ve teyit ediyoruz ki; türkiye deki eşcinsellerin ve homofobinin yenilebilmesi için verilen mücadelenin önündeki en büyük engel yine homofobiyi derinliklerinde içselleştirmiş eşcinsellerdir ve maalesef sayıları çok ama çok ama çok fazladır. sözkonusu mekana kız alınmamasının içerideki eşcinsellerin kararı olması, homofobinin temelinde yatan dışlamanın maalesef aynı türünden seksist bir tezahürüdür.

kendi hayatlarına yabancılaşmış gayler değil, hayatlarını olduğu gibi kabullenme olağanlığını gösterebilmiş, kendisi ve yaşamın diğer bütün değişkenleriyle barışık, kendisini evlenmek zorunda hissetmeyen, oturulduğunda seks dışında 2 kelam edilebilecek, kendini en iyi ortaya koyduğu ve en mühim referans noktası seks olmayan birilerinin beklentisine girmek bu kadar mı ütopik bir beklenti artık acaba merak ediyorum?

şayet durum buysa, memleketin gaylerle başı gerçekten belada demektir.. homofobiye ne gerek var ki? bu gidişle gayler kendi kendilerini, kendi homofobileriyle yok edecektir zaten.

bu kategoriye giren gaylere bir mesajım var:

siz henüz becerememiş olsanız da, bir cinsin, başka bir hemcinsiyle birlikte mutlu mesut yaşayabilmesi, eş olabilmesi, tıpkı o çok modellemeye çalıştığınız heteroseksüel hayattaki kadar mümkündür. seks yaparken gay, aile kurarken hetero olanlardansanız, yani gay olmayı sadece seksüel bir zeminde değerlendirebilecek bir beyinciğe sahipseniz orası ayrı tabi. muhtemelen yazının başından bu kısmına gelene kadar, ne için yazıldığını bile çoktan unutmuşsunuzdur zaten.

kısmet..

yalnızlık

arkadaşımın deklanşöründen çıkma mükemmel fotoğrafı gördüğümde bana aşağıdakileri yazdıran duygu durumu;

her eve varışında, kapıyı kendi anahtarıyla açmak zorundaydı,
bişey eksikti o evde,
ya da biri..
bu yüzden yolu uzatır dururdu evine giderken,
yol bitmesin diye, karanlığın, yerini kızıl sarı loşluğa bıraktığı sokak lambalarının altında dakikalarca beklerdi,
bomboş bir kafayla beklerdi,
düşünecek birşeyleri ya da birileri yoktu..
birşey eksikti kafasında,
ya da biri..

kendine geldiğinde,
ne kadar zamandır lambanın altında olduğunu hatırlamadan tekrar yürümeye koyulurdu "boş ev"e doğru..
öyle atardı adımlar kendilerini..

erkek olduğunu hatırlayıp boğazındaki düğümünü yutmaya çalışırken,
gözleri de ona hep tembihlendiği gibi kupkuru ve bir damla yaş olmaksızın yaklaşırdı "boş ev"e
ağlamamalıydı..
yazık ki erkekti..

"boş ev"in soğuk kapısına geldiğinde,
kapıyı çaldı bu kez,
zile bastı..
bir adım geri çekildi ve bekledi aslında ağlamaklı ve yalancı bir gülümsemeyle,
biri açacakmış gibi bekledi bir yaprak yere düşene kadar...

açan olmadı kapıyı..

her eve varışında, kapıyı kendi anahtarıyla açmak zorundaydı,
bişey eksikti o evde,
ya da biri..

yalnızdı..

o gece öldü yalnızlıktan..

uzun saç

"erkeklere yakışmıyor" şeklinde keskin ve rölatif çizgiler çizmenin, homofobiye benzer bir tutum olduğunu söylemeden geçmemek gerek.. uzun saç bir erkeğe değil, bir insana yakışır ya da yakışmaz. bazı kadınların da kısa saçlı halleri uzun saçlı hallerinden daha güzel ya da çekici gelebilir kimilerine. ama burada bile "kimilerine" demek yerinde olacaktır. zira aynı kişi, bir başkasının gözüne uzun saçlı hali ile daha iyi gözükebilir. en basitinden kendi gözüne daha iyi gözüktüğü için saç uzatmaktadır.

bu, 2+2=4 demek gibi birşey değildir. yani herkese göre farklı bir değerlendirmeye açık, tamamen görsel zevk ile alakalı bir konudur. bazı insanların kırmızı rengi sevmemesi, bazılarının ise sevmesi gibi yani.. bu, kırmızıyı asla güzel ya da çirkin yapmaz. sadece, yapılan yorum doğrultusunda, yorumlayıcı hakkında bize bilgiler verir. bu kadar basit bir olguyu dahi algılamakta güçlük yaşayan insanların bana kalırsa sorunu başka yerde araması gerekmektedir. kendi içerisinde başka bir yerde elbette

uzun saç bazı insanlara (sadece erkeklere değil) inanılmaz derecede yakışır ve bazılarına ise yakışmayabilir. bizler ise sadece beğenme ya da beğenmeme noktasında yorum yapabilmeliyiz.

"uzun saç erkekte olmaz/yakışmaz" şeklinde, bilimsel bir gerçeklikmişçesine keskinlik barındıran önermeler çocukçadır ve tabi ki ciddiye alınmamalıdır..

ayı sözlük formatı

4-) sözlük yazarları, sohbet, forum, bir önceki girdiye cevap, hakaret, küfür şeklinde girdi girmemelidirler.

yukarıdaki maddenin - özellikle "sohbet" ve "bir önceki girdiye cevap" kısımlarının - sıklıkla ihlal edildiği format.

en çok rastlanan türüne; sözlük yazarlarından biri için açılmış bir başlık altına yazılan "aramıza hoşgeldi" entrysini müteakip, "hoşbulduk", "çok teşekkürler" gibi, başlıkla doğrudan ilgili olmayan tanım sayılmayacak entrylerin girilmesi, en iyi örnek olarak gösterilebilir..

zira; "hoşbulduk" ya da "çok teşekkürler" entrysi, söz konusu başlığa konu olmuş yazarı tanımlayan bir öbek değil, bir önceki entryye cevabi nitelikte bir girdidir. sözlük adabına aykırıdır. illa teşekkür etmek mi istiyorsun; o zaman açarsın "sözlük yazarlarının isimleriyle açılan başlıklara istinaden, söz konusu yazarların teşekkür mesajları" diye bir başlık, onun altına yazarsın "hoşbulduk"u, "çok teşekkürler"i..

biscolata reklamları

new world orderın ticari metaforu olarak bellediği kaslı, ince ve tüysüz erkek bedeni ambalajına sarılı pazarlama ve satış harikası(!) yöntemin sonuna kadar kullanıldığı komik reklam..
karşı cinsin buna eşdeğer ambalajı da 90-60-90 tüy gibi olan, güldüğünde ağzı kulaklarına kadar uzama kabiliyeti gösteren çiroz hatunlardır.

dünya insanı, gerekli ve doğru olanın yukarıda açıkladığım ölçü ve özelliklere sahip olan insan olduğu noktasında birleştirmek istenir daima. bu özellikleri taşımayan, ve hatta bunun çok dışında özellikler arz eden insanlar ise açıkça ama çok derinden bir dışlamayla karşı karşıyadır her zaman. bazı reklamlarda, yukarıda sayılan özelliklerin çok dışında özellikler taşıyan ögelerin (örneğin başlığa konu olmuş reklamda ayı tipli erkeklerin kullanılması durumu) kullanılması da, bu dışlamanın aslında açık ve ironik bir göstergesidir. burada tüketiciye sunulan şey tam olarak, seyircinin istediği ya da beklemesi arzu edilen şeyin tam aksinin sunulması yöntemiyle komedi unsuru kullanmak ve dikkati bu yönde odaklayarak akılda kalıcılık oluşturmaktan başka birşey değildir.

tek tip bir doğru ve beğeni yaratmak adına yapılan bu türden dayatmaları kınıyor ve kelli felli, götlü göbekli ayılarla kısacası değişik renklerle dünyanın daha yaşanası ve güzellikte bir yer olacağını hatırlatıyor ve bear forever diyoruz..

(bu arada tam entry yi göndermek üzereyken televizyonda bu mükemmel reklam başlamasın mı?)
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.