operazionepaura

Durum: 431 - 0 - 0 - 0 - 06.05.2023 22:32

Puan: 6602 - Sözlük Kezbanı

14 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

ısırayım da geçsin...
  • /
  • 22

etek tıraşı

bakım kısmına üşenmiyorum, özellikle benim gibi sık terleyen bir için zorunlu. ama o şirin boya varana kadar yaşanan batmalar, kaşınmalar.... off!

seviştiğiniz ayı sözlük yazarı sayısı

eeeee.... ööö..... şeyyyy.... "o"! lakin çok iyiydi.

kutup ayısı yavrusu

yavruyken gelip kucağımda uyusa (sanırım bir kaç dakika sonra bacaklarımı hissetmem), büyüyünce de ben onun kucağında uyusam (sanırım bir kaç dakika sonra kendimi hissetmem). olsun, ikimiz de asosyal asosyal anlaşırız belki.

ayı sözlük yazarlarının şu an okuduğu kitaplar

bret easton ellis - ay parkı (bilmem kaç yıl sonra 2. kez)

ayı sözlük yazarlarının en sevdiği noktalama işareti

okuyan insanları kusacak seviyeye getirmiş olsa da ben de "..." 'yı kullanmayı seviyorum. ayrıca doğru kullandığımdan emin olmasam da ";".

ayşe kulin

malum g.a.y. isimli kitabını çoğu zaman sinirlenerek, homurdanarak, fakat hiç bir şekilde sıkılmadan okudum. eleştireceğim tarafı çok. üstelik verdiği röportajların bu kitaba çok da iyi destek verdiğini düşünmüyorum. yalnız, sağ gösterip sol vuran finali gerçekten iyiydi. ayrıca sonlarda okuduğumuz bora'nın kitabı'ndan alınan bölümler çok daha iyi gelmişti bana. bunu düşündükten tam bir ay sonra kitap olarak çıkması gerçekten sürpriz oldu. yine de, kısa haliyle ilgi çeken bu kitabın uzun haline temkinle yaklaşmaktan kendimi alamıyorum.

ayı sözlük yazarlarının kullandıkları laptop markaları

etrafımdaki tanıdıklarımı dikkate aldığımda tek laptop'ı olmayan benim. uzun süre de düşünmüyorum. pc + xbox ikilisi gayet de yetiyor bana, tamam mı? tamam mı ha tamam mı?! (şaka bir yana sık bilgisayar kullanan biri olarak uzun vadede düşünmüyorum. uzun zamandır görüşmediğim, bana sitemle yaklaşan arkadaşlarımın buluştuktan yarım saat sonra sonra ipod veya laptop'larına sarılmalarını kınıyorum. o kadar sıkıcı mıyım yahu... sadece facebook kullanıyorum diye reva mı bu bana...)

favori elektronik dans parçaları

şimdilik klasiklerden:
jaydee - plastic dreams (10 dakikalık haliyle)

jam & spoon - stella

donna summer - i feel love (8 dakikalık haliyle)

giorgio moroder - chase

ayı sözlük bir yaşında zirvesi

böyle güzel bir şey olmuş. gelebilir miydim, bilmiyorum. yine de içim sızladı. insan çoook arada bir sözlüğe göz atarsa olacağı bu.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

şu anda radyoda çalan şarkıyı söyleyen kızın adı gökçe'ymiş. şarkıyı zaten biliyordum: n'apardım bilmem. iş ortamı işte. umarım kendisiyle aynı ortama düşmem. bunun yanında gönül isterdi ki plastikman dinleyeyim. veya the cure. üstüne de bomb the bass. alakasız oldu değil mi?

unfaithful

çok sevdiğim bir yönetmen olan claude chabrol'un 1969 yapımı la femme infidèle'in adrian lyne tarafından yapılmış yeniden çevirimi. yeniden çevirimlerin büyük çoğunluğuna burun kıvırmakla beraber lyne'in filmi hoş olmuş. özellikle diane lane çok çok iyi. aslında kesintisiz tek çekime sahip tren sahnesinde, dead can dance (devorzhum) eşliğinde lane'in zevk/pişmanlık/heyecan arasında gidip gelen mimikleri/jestleri müthiş.

eski sevgiliyle arkadaş olmak

eskiden gayet mümkün hatta mümkünse hemen mevcut olmasını savunuyordum. şu anda ise, evet gayet mümkün, ama mevcut olması zaruri değil diye düşünüyorum. yine de, sevgiliyken canım-cicim-aşkım dışında paylaşabildiğiniz pek çok konu varsa, dengesini kurabilirseniz kaçırmayın derim.

metallica

olmadı, olamadı. konser hariç dinlemediğim albümleri, bulamadığım b-yüzleri (ki çok azdır sayısı) yok. az uğraşmadım. yine de aramızda bir türlü bağ oluşmadı. bunu söylediğim ortamlardaki linç girişimleri de pek işe yaramadı ne yazık ki. müzikten anlamıyorum belli ki.

ekmeksiz yemek yiyen insan

gayet tombilik biriyimdir. ama ben de kahvaltı dışında ekmek yemeyi tercih etmeyenlerdenim. çorba, zeytinyağlı, köfte, salata dahil. banılarak yenilen yemekler hariç. işin kilo-kalori hesabından değil, alışkanlıktan diyelim.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

twitter

daha gıdım adım atmamış olmam ne kadar çağdışı kalmış bir yaratık olduğumu gösteriyor. ben, ilkel ayı!

gay ile ibne arasındaki farklar

"hakır hakır gülmeme,içimden "ulan şu gayler kendilerini sınırlandırmayı ve kategorize etmeyi ne kadar çok seviyor" dediğim başlık olmuştur." <br> <br>...tepkisine hak vermeme neden olan başlık olmuştur. <br> <br>ulan, eninde sonunda her şey tüketimin bir parçası oluyor be...

en sevilen çizgi filmler

çocukluğumdan beri looney tunes. yetişkin olarak da adult swim. bir de, kıyamam, yakari nin türkçe dublajlı hali.

hurts

albüm olarak pek beğen(e)medim. fakat wonderful life (ki basbayağı bir hall & oates şarkılarını anımsatıyor - iyi anlamda) ve better than love kafasına yapışıveriyor insanın. merakla devamını bekliyorum. (bir de lady gaga nın judas ının hurts remiksini tavsiye ederim. gaga dan daha iyi olmuş.)

black

ortaokul zamanı. wonderful life ı ilk dinlediğim zamanlarda hep gözüm dolardı. üstelik o zamanlar ağlamazdım başka şeylere. sonra yıllar geçti. müziği çok sevmeme rağmen black ten uzak kaldım. 6 yıl önce yeniden bir ziyaret ettim. ne yalan söyleyeyim, bu sefer pek zayıf buldum şarkıyı. yine de hatırası var tabii. ama everything s coming up roses veya no-one, none, nothing süperdir benim için.
  • /
  • 22

belladonna of sadness

bu yıl 50. yaşına basan japon anime kültü.(1973) seks, şeytan, şiddet of of.

psychelic müzikleri, atmosferi, dokusu alır duvardan duvara çarpar. 100 tane modern anime izleyip sinefil kesilen sidikli uyduruk anime övcülere ders niteliğindedir.

Toplam entry sayısı: 431

eski sevgilimin yeni sevgilisine not

söyleyecek laf çoktur da...

ama artık içinde "ben" olmayan ilişkide bana laf düşmez. cidden.

hatta söylemesi ve kabul etmesi en zor şekliyle söyleyeyim: onu bunu aydınlatmak yerine bazı 2. ve her 3. şahıs gibi "benim de vazgeçilebilir" olduğumu kabullenmem gerek. aklımız nasıl anca bize yetiyorsa, o büyük olasılıkla tanımadığım(ız) 3. kişinin de , biz aydınlatıcı (!) bilgiler verirken hissedeceği, düşüneceği şey budur.

bu arada tekrar edeyim: o ilişkide ki asıl 3.kişi hala ben(dir).

golden shower

hani bazen insanın "şu anda her şeyi yapabilirim" dediği anlar vardır ya...

yok mu? sadece ben mi?

her neyse, bazen merak etmiyor değilim. sonra, vitamin aldığım zaman çişimi saran o kokuya nasıl dayanamadığım aklıma geliyor. ya da herhangi bir umumi tuvaletteki koku. o zaman hızla ıh-ıh moduna geri dönüyorum.

sandığınız gibi değil. valla bak. açık..laya..bilir...dim.

(yalnız duş görevi gören arkadaşların nasıl da şeffaf işediklerini görünce, sanırım bunun için ayrı bir diyete giriyorlar.)

feminenlere saygı duyuyorum

şu "saygı duyuyorum ama..." diye başlayan cümleleri düşünüyorum ve tdk'ya bakıyorum.

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=c...

saygı
isim
1. isim değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram
"insanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir." - y. kemal
2. başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu

sonra bir bakmışsın, gaylere saygı duyuyorum ama yaklaşanın kafasını kırarım, kadınlara saygı duyuyorum ama çok açık geziyorlar, erkeklere saygı duyuyorum ama hepsi sarkıyor, pasiflare saygı duyuyorum ama hepsi kompleksli hetero-kadın düttürüsü, farklı düşüncelere saygı duyuyorum ama monako falan filan...

ben dedim oldu (bölüm xix)

debbie gibson



debbie gibson'ı (çıktığı zamanlarda) daha şirin bulsam da bu kavgada tarafım tiffany.
şaka bir yana, zamanında sıkı rakip/düşman gibi gösterilseler de (çünkü "everybody loves a good catfighting") aslında hiç öyle olmamışlar.
not: felaket efektleri ve uyduruk dev hayvanların kapıştığı kötünün kötüsü syfy/asylum yapımı 2011 yapımı megapython vs. gatoroid'den alınma.

belladonna of sadness



ya da tam ismiyle: 哀しみのベラドンナ (kanashimi no beradonna)

anime ile içli dışlı olmamakla beraber çok sevdiğim, hem hikayesiyle hem de tarzıyla etkileyici bulduğum bir filmdir. hele cazcı masahiko satoh'nun psychedelic ile folk arasında gezinen müziği müthiş. bayıldığım giriş parçasının zamanında bizde hümenyra'lı bir aranjmanının yapılmaması ilginç. belki film çok sonradan ünlü olduğu içindir.

modern anime izleyicilerinin çoğunlukla seveceğini sanmıyorum. aslında hak bile veriyorum. çünkü film/hikaye daha çok sabit görüntüler üzerinde gidiyor. henüz izlememiş maceracı seyircilere tavsiyemdir.

gudubet

the good, the bad & the gudubet

zombi

haiti kaynaklı bir kavram olan zombi, büyü yoluyla canlandırılan ölü demek. sinemada ilk örnekleri ruhu olmayan beyaz gözlü insanlar şeklindedir. romero'nun klasiği night of the living dead ile, ama özellikle devam filmi dawn of the dead ile bugün küçük çocukların bile bildiği, hastalık sonucu aşırı etoburlaşmış ölülere dönmüş durumda. 2000'lerde ise her şeyin daha bir hızlanması, kağnıdan da ağır yürüyen zombileri etkilemiş, danny boyle'un 28 days later'ının ses getirmesi ile ciddi anlamda hareket hızı kazanmışlardır. ilk örneklerde zombiler egzotik bir korku öğesi iken, 70'lerde bu korku öğesinin tüketim toplumun temsil etmesi devrimsel sayılsa da tür olarak kendisi bir tüketim malzemesi haline çoktan gelmiş durumda.

şahsi olarak ısrarla tavsiye edebileceğim zombi/zombili filmleri:

1920 - das cabinet des dr. caligari
1932 - white zombie
1943 - i walked with a zombie
1945 - dead of night
1964 - the incredibly strange creatures who stopped living and became mixed-up zombies (adı üstünde bir film, trippy!)
1966 - the plague of the zombies (hammer tarzı, ürkütücü suratlı zombiler)
1968 - night of the living dead
1971 - la noche del terror ciego (tombs of the blind dead) (en favori filmlerimden / ölü şövalyeler dehşet saçıyor)
1972 - children shouldn't play with dead things (gizli klasik)
1972 - pánico en el transiberiano (horror express) (atmosferi yeter)
1972 - dead of night (deathdream) (üzgün bir korku filmi)
1973 - ataque de los muertos sin ojos (return of the blind dead) (ya da ölü şövalyelerin dönüşü)
1974 - non si deve profanare il sonno dei morti (let sleeping corpses lie) (çok çok çok sevdiğim bir film. çok demiş miydim?)
1977 - rabid (ilk zamanlar ki cronenberg i özlemiyorum desem yalan olur)
1977 - shock waves (ilk nazi zombilerden)
1978 - dawn of the dead
1979 - zombi 2 (zombie flesh-eaters) (bir fulci klasiği. hastasıyım.)
1979 - zombie holocaust (doctor butcher, m.d.) (o kadar kötü ki... seviyorum bu filmi)
1980 - paura nella città dei morti viventi (city of the living dead) (açık ara en sevdiğim fulci filmlerinden biri. hatta bir nevi fetiş.)
1981 - ...e tu vivrai nel terrore! l'aldilà (the beyond) (fulci fulci ulci)
1981 - le notti del terrore (burial ground: nights of terror) (bu da cidden kötü bir film, porno film mantığıyla nasıl bir korku filmi çekilirin iyi bir örneği)
1981 - dead & buried (sağlam atmosferi olan, gerçekten ilginç bir filmdir. çocukken izlediğim için unutmam mümkün değil.)
1981 - the evil dead (klasik!)
1983 - one dark night
1985 - day of the dead (bugün izlediğimiz zombilere asıl şeklini veren film desek daha doğru olur)
1985 - re-animator (bir başka klasik.)
1985 - the return of the living dead (korku ile komedinin en başarılı kokteyllerinden biri)
1986 - night of the creeps
1987 - prince of darkness (hastasıyım carpenter'in. aynı zamanda sinemada tek başıma izlediğim ilk film.)
1987 - evil dead ii (dead by dawn! dead by dawn!)
1988 - dead heat
1990 - night of the living dead (tom savini'nin yeniden çevirimi. hiç de fena değil.)
1990 - bride of re-animator
1992 - braindead (dead alive) (en şirin zombie filmi #1)
1993 - return of the living dead 3 (ilkinden daha az komik, efektleriyle göz dolduruyor.)
1994 - dellamorte dellamore (cemetery man) (anında unuttuğum yeniden çevirimi bu filmin 1/10'u bile etmiyor. çok sağlam filmdir.)
2002 - 28 days later (koş zombi koş ya da zombileri tekrar hortlatan film #1)
2002 - deathwatch
2004 - dawn of the dead (zombileri tekrar hortlatan film #2. asıl filme saygıda kusur göstermemesi ayrı bir takdire şayanlık.)
2004 - shaun of the dead (en şirin zombie filmi #2)
2006 - black sheep (zombi koyun? aynen öyle!)
2006 - fido (korku filmi olmayan zombi filmi)
2006 - poultrygeist: night of the chicken dead (tam bir troma çılgınlığı. tam bana göre bir film. ciddi sinemaseverler ısrarla uzak dursun.)
2007 - mulberry street (sürpriz)
2007 - planet terror (çok sevmemekle beraber tür severlerin izlemesi gerektiğini düşünüyorum. hala izlememişlerse tabii.)
2008 - otto; or up with dead people (ai gai, ai zombi)
2007 - [●rec] (züpper! özellikle ilk izleyiş tam bir rollercoaster.)
2007 - the signal
2008 - deadgirl
2008 - trailer park of terror (fena değil.)
2009 - la horde (fransız sinizmine sahip zombi filmi)
2009 - pontypool (izlediğim en enteresan, en cesur zombi filmlerinden biri. macera seven sinemaseverler mutlaka izlemeli)
2009 - [●rec]2 (ilki kadar olmasa da sırf enerjisi için izlemeli)
2009 - the revenant
2012 - the cabin in the woods (arızalı bir klasik! neredeyse orgazmik.)

not: cranberries meselesine gelince... şimdi kızanı, eksileyeni çok olacak ama celine dion'un my heart will go on'una kimi insan nasıl katlanamıyorsa ben de bu parçaya katlanamıyorum. ha, evet, bir de dolores o'riordan'ın titrek sesini de sevemedim bir türlü. yalan değil, bunda çevremdekilerin kendisi için "bir tanrıça, dünyaya inmiş bir melek vazu vizu" propogandalarının etkisi de büyük. oysa, ilk çıktıkları dreams'i severdim. hakikaten. ama olmadı, olamadı.

bir insanı tanımaya başladıkça eski heyecanın kaybolması

birini ilk tanımaya başladığınızda kafanızda onun için ayırdığınız yer %99 (ya da biz öyle diyelim, sembolik, metaforik bik bik bik) boştur. bu alan sizin serbest alanınızdır ve istediğiniz gibi doldurursunuz. bunu yapmanın heyecanı, zevki bambaşkadır. henüz yaşamadığınız, görmediğiniz özellikleri kimbilir nasıldır diye, en küçük hareketinden çıkardığınız koca koca anlamlarla ballı şerbetli yaratılmayı bekler. yaratılır da... ama, kaçınılmaz bir şekilde, istemeseniz de, tanıdıkça o geçici süreyle kapatılmış boşlukları kendi doldurmaya başlar. sonra da gelsin o meşhur "göründüğü gibi değilmiş" muhabbetleri.

hayal kırıklığı yaşıyorsanız, bunun acısının nedenin yarısı size aittir. çuvaldızı zaten ona batırıyorsun, şimdi o iğneyi kendine çevir ve...

yataklıdan rahatsızım

adına da derler seks...

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/227028...

üzerine uzun uzun yorum yapmak gibi bir güdüm var, kenarda hevesle bekliyor. ama tabii ki gündem değiştirmekten başka hiç bir amacı olmayan bir açıklama. ama eminim destekleyeni de vardır. bizim gibi sazan gibi atlayıp "n'oluyosunuz" diyeni de...

ama ilk okuduğumda, saftirik bir ateist olarak ağzımdan arapça bir şeyler çıkmaya çalıştığı durumunu yadsıyamayacağım. ne de olsa her türk mazluman, yok müslümhan, ya da her neyse ondan doğar.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

sigur rós - gobbledigook (gluteus maximus mix)
public image ltd. - lollipop opera
psychic tv - tribal (drum club analog/sex mix)
drums of death - transistor rhythm
camille sauvage - requiem pour satan

futurelavirs

bu adamın yazılarındaki kıvraklık, anlattığı konuya hakimliği ve hınzır gözlemciliği bende olsa kıçımın seviyesi çoktan burnumun üstüne çıkmıştı. keyifle ve merakla takipteyiz.

(..yız?! biz kim?! ben takipteyim, ben!)

her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gay

bu gay kardeşlerin (!) ne de çok derdi varmış dedirten başlıktır.

"her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gayin kendisine yazdığını sanan gay" arkadaşlara derin gir nefes çekip buradan selam gönderiyorum.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

efenim, "ayı sözlük yazarının şu anda dinlediği şarkılar" kısmına geçmeden önce minik bir açıklama yapacağım.

ayısözlük'e girdiğim zamanlarda yaptığım standart bir davranışım var. bilgisayarın hafızasındaki binlerce ne oldukları bilinerek koyulmuş şarkıdan oluşan klasörlerden itinayla ve hızlı bir şekilde 5 parça seçilir. çalmaya başar. genelde 15-25 dakika arası tutar. süre bittiğinde göz gezdirme de bitmiş olur. yani paylaştığım şarkılar "en favori çalma listem" değil. kaldı ki öyle bir başlık olsa girdi de bulunmazdım. sevdiğim, vazgeçemeyeceğim şarkılar o kadar çok ki listesini yapmam mümkün değil. (niyet-sonuç ilişkisi)

ayrıca bu tarz girdileri olan eni topu 2 kişiyiz herhalde. o kadar girdi arasında arada bir "ısrarla" yapılan bu paylaşımların niye "cidden tuhaflaştığını" alamadım. adı üstünde: "ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar".

not: cümlelerimin hiç birinde gizli ima, alaycılık veya dişini gösterme öğesi bulunmamaktadır. eleştiri yapan yazar(lar)ın iyi niyetine inanılarak yazılmıştır.
Henüz takip ettiği biri yok.