ayı sözlük itiraf

  • /
  • 181
o çocuk ne zaman gey olduğunu anlayacak merak ediyorum.
hoşlandığım insanın eşcinsel olabilme ihtimalini sorgulayip her hareketinden bir sey cikariyorum ve allam lütfen escinsel olsun diye dua ediyorum. bi kere birine açıldım belki o da bana açılır diye açıldığımla kaldım vallahi. hayırsız kız her gece seni seviyorum diye mesaj atmayı biliyordun babanı sev sen.
üniversite ilk yıllarımda tütün sarardım. özlemini çekmiş olacağım ki, yaklaşık bir haftadır tütün sarıyorum. bıyıklarım kahvehane amcası gibi kokuyor.
sözlükteki aktif bir şekilde yazan kadın yazar azlığından çok fazla sıkılıyorum. keşke burada geylerin muhabbetleri kadar lezbiyenlerin de muhabbeti olabilse.
itiraf ediyorum: green apple'ı da, leoparsiz burjuvayı' da kadın değil erkek biliyordum.
otogarlardan nefret ediyorum!
tüm arkadaşlarım ya tatilde ya evde hasta ya da beni bilmiyor ve ben bu gece aslında hiç sevmediğim ve hep bokladığım bir yere gitmek istiyorum.
412 yorumum olmuş. hmmmmmmmmmmmmmmm.
503 yorum olmuş. hıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı.
keşke öyle karışık bir rüyada bir de onu görmeseydim. rüyada bile olsa görmek içimi sızlattı yahu.
sayıyla geliyorlar kesinlikle eminim.

(bkz: yarak kürek işler)
bi insan hep mi imkansıza tutulur ya! hep mi uzaktakini sever! belki de farkında olmadan şu sözü kendime hayat görüşü edinmişimdir "yakınlık, uzaklıktan daha sıkıntılıdır. çünkü her yakınlıkta kaybetme korkusu, uzaklıkta ise kavuşma ümidi vardır." ya da yakında olanı sevmeyerek canımın yanmamasını sağlıyorumdur kendimce kim bilir. ama nedeni ne olursa olsun bu durum canımı çok sıkmaya başladı ve bu nedenle kendime sinir oluyorum hatta bazen bu nedenden ötürü nefret bile ediyorum kendimden.
bana yürüyen tıpçı bey, sabahtan beri aslında felsefe okumak istiyordum ama tıp okuyorum şovu yapıyor, sosyoloji okuyan biri olarak daha fazla kaldıramayacağım..
bana yürüyen hukukçu bey, az önce whatsapta çevrimiçi olup ona cevap vermediğim için atar yaptı daha fazla kaldıramayacağım..
bana yürüyen işletmeci bey, ileride çalışmama gerek kalmayacağını söyledi üstü kapalı evlenme teklifi ov yoo...
bana yürüyen yürüyen merdiven 'ayaklarını yerden kesicem' dedi. oov yeeee.
998 beğeni ile green apple'ın kim olduğunu açıklayacam.*

piyasa rekabet piyasası.*
o sirkte herkesi eğlendiren ama eve geldiğimde yalnız dünyamda kendi kendime ağlayan palyaço benim
1 değil 2 değil 3 değil 4 değil tam 5 beğeni ile "evet yanlış duymadınız" tam 5 beğeni ile green apple + bearhairy + cikolatali kek, tam 1 değil 2 değil 3 değil.. pardon 3. 3 yazarın kimliğini açıklayacağım. sabah kargo ile kimlik cüzdanlarını yollasınlar, çamaşır suyu ile kimliklerin renklerini açarım/açıklarım ben. * *
ben çocukken komşumuzun oğlu, babamın iş arkadaşının oğlu, d sürekli beni öpmek isterdi. ben 9, o 8 yaşındaydı. ben buna bir türlü anlam veremezdim. çünkü erkek kadını öpmek isterdi. prens prensesi öperdi. bir erkek başka bir erkeği öpmek istemezdi. öpmezdi. ben utangaç bir çocuktum. kekemeydim. 10 kelime söylemek istesem 1 kelime ağzımdan ancak çıkardı. çok kızardım d'ye. çok. ama diyemezdim. bazen bağırırdım. bazen iteklerdim. arada bir küfür ederdim. ama çok küfür etmezdim. neden bilmiyorum. ona çok küfür etmek istemezdim.

ama bende de bir şeyler vardı. yok dersem yalan olur. şimdi size geyler tarafından kötü yola düşürülmüş masum heteroseksüel rolünü oynayamayacağım. o yıllarda rosalinda televizyonda fırtınalar estiriyordu. bütün anneler, genç kızlar ve benim gibi akşam yemeğinde annesinin kotrolündeki televizyonu izleyen çocuklar izlerdik rosalinda'yı. fernando vardı orada. bir de rosalinda. jeneriğinde fernando çıplak çıkardı. ne zaman onu görsem heyecanlanırdım. bazen erekte bile olurdu. belki o zamanlar idrar torbam prostata baskı yaptığı için kalkıyordu, bundan emin değilim ama fernando'nun beni heyecanlandırdığını hatırlıyorum. sonra jetix'te sissi diye bir çizgi dizi vardı. avusturya imparatoriçesinin kocasıyla tanışmasını ve aşklarını anlatıyordu. orada franz'ın soyunup şelalenin tepesinden suya atladığı bir sahne vardı. çizgi diziydi ama bu yaşıma geldim hala o sahne beni heyecanlandırır. sonra ansiklopedi karıştırırken davud heykelini görmüştüm. bu biraz daha eski. daha küçüğüm. sanırım ilk aşık olduğum erkek figürü de davud heykeliydi. kaslı bir adam olma arzum da o zamanlardan kalma. biraz dağınık oldu. konuya geliyorum.

d bana sürekli sırnaşıyordu. artık kızmaktan ve küfür etmekten bile yorulmuştum. "öpme" diyordum sadece. bir gün dayanamadım. çok merak ettim. "öp" dedim.

apartmanın girişinde hızlı ve kısa bir öpücük kondurdu dudaklarıma. ben 9 o 8 idi. karnımda kelebekler uçuşmuştu. kalbim ile midem arasında bir bölge vardı, hepiniz bilirsiniz, orası bir değişik olmuştu.

ikimizde gülüyorduk. sonra tekrar öptü. tekrar ve tekrar. ona apartman boşluğuna gidelim mi dedim. kimse görmez. oradan sıkılınca asansöre bindik. bizim asansörlerde çocuk kilidi vardı. ayakkabımı çıkarıp yukarıdaki kırmızı düğmeye ve son katın düğmesine bastım, o kata çıkana kadar öpüştük. sonraları sürekli öpüştük. onun penisiyle oynadığımı hatırlıyorum. o da benim kalçalarımla oynardı. hatta ilk defa onun penisiyle oynadığım ve onunda benim kalçalarımla oynadığı gün evimize çelik kapı takılıyordu. biz apartman boşluğundaydık. onu vücudunu okşarken içime çektiğim metalik koku hala aklımda ilerlemiştik. ama hala anlayamıyorum. o kadar küçük iki çocuk nasıl bunları yapabiliyor. ben 9 o 8 idi.

bir gün, onu odama attığım bir gün tekrar öpmek istedim. kafasını geri çevirdi. "annemle televizyonda izledik. öpüşmek ölümcül hastalık veriyormuş," dedi. korktum. üzüldüm. ama "peki," dedim. üzülmüştüm. midem bir garipti. "oyun oynar mısın?" diye sordum. oyuncaklarımı çıkardım.

bu olaydan bir hafta sonra d'nin annesi beni oğluna resim dersi vermem için çağırdı. okulumda düzenlenen bir yarışmayı kazanmıştım. resmim güzeldi. peki, dedim. onun yanına oturunca heyecanlandım ama hiçbir şey yapmadım. öpmek istiyordum, öpmedim. hasta olup ölmekten korktuğum için değil beni istemediği için. içten içe biliyordum öpüşerek kimsenin ölmeyeceğini. güzelce resim çizmeyi öğrettim. dünyanın en beceriksiz çocuğuydu. annesi sık sık kapı aralığından bize bakıyordu. masadaki suyu ve tatlı tabağını yenilemek için sürekli odaya giriyordu. o zamanlar buna bir türlü anlam verememiştim. sonraları annesinin amacını anladım.

annesinin amacını seneler sonra, o olaydan sonra, ailemle aralarının açılmasından sonra anladım. babası, babamı sayardı. büyüğü olarak görürdü. annesi de aynı şekilde. bizim apartmanımızdan ev almaları için babam aracı olmuştu. annesi, anneme taparcasına hayrandı. birden bire apartmanda bize karşı koalisyon oluşturdular. babam apartman yöneticisiydi. apartmana yakıt alınacağı zaman yönetici senet imzalardı. yani apartman sakinleri paralarını ödemezlerse borç bize kalırdı. işte d'nin ailesininde içinde bulunduğu bir grup aile paralarını ödememeye başladılar. aslında diğer aileler böyle aksaklıklar sık sık yapıyorlardı ama d'nin ailesinden güç alarak onlarda işi pişkinliğe vurmuşlardı. üstelik babamın arkasından onu, apartmanın parasını üstüne geçirmekle suçluyorlardı.

babam delikanlı adamdır. sakindir. güler yüzlüdür. ama damarına basıldığı zaman çıldırır. gözü hiçbir şey görmez. apartman toplantısının olduğu bir gün d'nin babası, babamı açık açık hırsızlıkla suçlamış. babam önce önündeki kül tablasını kafasına fırlatmış. kafasını sıyırmış. sonra kalkıp eşek sudan gelinceye kadar dövmüş. o gece toplantıda bulunanlar adamı babamın elinden zar zor almışlar. bunu bana babam anlatmadı. ertesi gün mahallenin çocukları hayranlıkla babamı bana anlatmak için geldiklerinde öğrendim. bizim evde uzun yıllar hiç konuşulmadı.

o olaydan sonra bizim evimize haciz geldi. arabamızı satıp, 2002'nin parasıyla 20 bin tl, senetin borcunu kapattık. babam tayinini istedi. biliyorum, katil olmamak için istedi. annemle bir sürü kavga ettiler. gittik. iyi ki gitmişiz. o da ayrı bir anı.

bir sene sonra d'nin elini, apartmanın altındaki dikiş kursunun dikiş makinesine kaptırdığını duydum. salak çocuk.
gittim aysti aldım (limonluu) bi de yanına çizi, peynirli çizi, 2 luppo, fındıklı ikram. bebe büskivisi de aldımdıydı da para çıkışmayınca onu bıraktım. * eve geldim babam aystiyi gördü, yine başladı "içme şunu evladım ya! içme içme! şeker! şeker! hep şeker!" sonra annem bir yandan "bugün televizyonda dediler 1 bardağında 10-12 küp şeker varmış!" felam filan. sonra bir bardağa aysti döktüm odama gittim, giderken mutfağın ışığını kapattım, sonra tekrar geldim çöpü attım aystiyi de aşağıda aşağıdan gizleye gizleye geldim masamın yanına koydum (kimse göremez hihi). şimdi trollface ifademle masamda aysti yudumluyorum.. ov yee..
annemle oğlum astralin böyle güzel anlaştığını görmek cidden beni mutlu ediyor.. bütün gün birliktelermiş..
mutluyum be sözlük, annemin inadı kırıldı,astral ben evde yokken annemle mutlu vakit geçiriyor..

korkmuştum sözlük, itiraf etmeliyim daha ilk günden astrali annem tarafından sokağa salınacağını, eve geldiğimde de kaçtı yalanını savunacağını düşünmüştüm..
  • /
  • 181