fifty shades of grey

e l james adlı bir ev hanımının yazdığı erotik gerilim diye reklamı yapılan kitap. epub sayesinde okumaya başladık, henüz bir aksiyon yok, liseli kız günlüğü tadında gidiyor ve gerçekten bu ne yahu dedirten bir saçma tarzı var. ilerleyen zamanlarda duruma göre gerekli editler ve eklemeler yapılacaktır.
üçleme yazılmış ama toplamda hiçbir tat vermez. yavandır, abartıdır... sıfır verdim otur!
ingiliz asıllı yeni yazarın üçlemesinin 2011'de çıkardığı ilk kitabıdır. üçlemenin diğer iki kitabı karanlığın elli tonu ve özgürlüğün elli tonu'dur. suzanne collins gibi aylarca yazıp bir ayda kitaplarını piyasaya sürme akımına erika leonard james da kapılmıştır. her kitabında kadınların aşk ve cinsellik çerçevesinde yaşadıkları farklı konuları ele almıştır. okuyanda beyaz seri romanların, sex and the city, bridget jones's diary, yatmadan önce yüz fırça darbesi, yusufçuk gece gelir kitaplarındaki gibi tam adı konulamayan kekremsi bir cinsellik tadı bırakır. herşeye rağmen okunulasıdır.
daha önce mastürbasyon bile yapmamış kezban kılıklı bir kızla sado&mazo bir adamın sürekli olarak seks yapmasını anlatan kitap. zaman kaybıdır, ben düştüm bu hataya siz düşmeyin.
kitap evlerinde onca edebiyat eseri kıyıda köşede dururken bu salak seri çok satanlarda başı çekiyor, insanların gerçek sanata ne kadar değer verdiğini bize bir kere daha hatırlattığı için teşekkür edilmesi gereken kızışmış kuku kitabı.
(bkz: her sikim hıyar diyene bir avuç tuz alıp koşmak)
iç bayıcı sevişme tasvirleri, herbiri birbirinden klişe olaylarıyla allahım nerden başladım ben bu kitaba dedirten bir eserdir.* alttan alta verdiği apple reklamı da bayıcı olmak için yeter de artar bile. hele ki ahım şahım bir son beklerken bu muydu lan öeeh dedirten sonuyla ikinci kitaba göz kırpmıştır. ha allah var adamın tasvir edilişi gerçekten hoş*.

ayrıca cocked his head, rolled my eyes, i blushed, felt his erection cümlelerini çıkardıktan sonra kitaptan geriye ne kalıyor derseniz koca bir hiç.
oda arkadaşımın okuduğu ve üstüne üstlük okurken uyuya kaldığı kitaptır. sıkıcı gelmiş olsa gerek.
bugün bitirdiğim kitap. grey ile ana'nın seks yaptığı bölümler dışında ilerlemedi bir türlü. hatta kitabın sonlarına doğru o kadar sıkıldım ki seks yaptıkları bölümleri bile okumadım. direk konuşma metinlerini okudum. cidden hiçbir şey kaçırdığımı düşünmüyorum. çünkü konuşmadıkları zamanlar ana'nın içi sesini dinliyoruz. iç sesini ben lisedeyken twilight'ın baş karakteri bella'da okumuştum. bire bir aynısı.

aslında kitaptaki bdsm kısımlarını çıkarırsanız kurgusundan karakterlerine kadar hepsi twilight'ın aynısı. yazar sanki artık üniversiteyi bitirmek üzere olan, seks yapan, alkol içen twilight okuyucularına seslenmek istemiş. aynı hikayeyi bol cinsel ögeyle süsleyerek.

kitabın iyi yanları yok muydu? vardı. her kitabı ereksiyon halinde okuyamazsınız. şaka.

bdsm hakkında bir sürü şey öğrendim. aslında eskisi kadar "iğrenç, nasıl yapıyorsunuz," veya "millet özgür olmak için o kadar çaba sarf etmiş siz özgürlüğünüzü nasıl bilerek birisinin eline veriyorsunuz," demiyorum. bir şekilde acıyla zevkin kompleks bir biçimde birbirlerine bağlı olduklarını anlatmış. eğer ana'nın kitapta verdiği tepkiler biraz gerçekçiyse ki internette yaptığım araştırmalara göre öyle, bdsm gerçekten zevk veriyor olabilir. ilerde güvenebileceğim biriyle denemek isterim. neyse.

bdsm, twilight çakması olması bir yana kitabın feminizmle dalga geçtiğini düşünüyorum bir yandan. sen tut sırf "ama ben aşığım bik bik bik" laflarınla bir adama kendini dövdürt aşağılat. ana bir şey yapıyor, adam buna "seni şurada sikerim orospu," diyor. orospu demiyor ama sikerim diyor. adam ceza olarak sikiyor kızı. bizim kızda durur mu, adam bunu cezalandırırken titreye titreye boşalıyor.

vakit kaybıydı. okurken kafamda jamie dornan'ı canlandırmasaydım gitmezdim.

son olarak şu şarkıyı takıntılı, kontrol manyağı c. grey'e ithaf edip kapatayım.

soundtrack'ı etrafa saçıldıkça biz jamie dornan hayranlarını, en azından beni yani tek başıma dev fun club'ım*, film hakkında daha da heyecanlandıran film.

kadebostany* - crazy in love


beyonce - haunted*


elli goulding - love me like you do


the weeknd - earned it


avril lavigne - give you what you like


sia - salted wound
kitabın (okumadığım halde) bir şeye benzemediğini (çevremden gelen tepkilerle) biliyordum. buna rağmen dakota johnson ve dahası love me like you do gibi insanın bileklerini içeriden jiletleyen enfes şarkı hatrına filmi izleyeyim dedim, izlemez olaydım. gerçekten kötü, daha doğrusu çöp. bunu klasik bir sorunlu erkek-masum kız ilişkisinden çok aşka bu kadar ters bir açıdan bakması, dahası kadını böyle metalaştırarak bir "eşya" gibi görmesinden ötürü söylüyorum. inanamadığım nokta, bunu bu kadar beğenen ve yüceltenlerin de yine kadınlar olması, akıl alır gibi değil.

film boyunca "gösteririm ama elletmem" diye gezen anastasia kızımız, filmin ortalarından sonra grey'i parmağında oynatıyor kendi çapında ama yine de kırbaça da hayır diyemiyor. 2 saat boyunca "ben senin efendinim, sen de benim zevk kölemsin" mantığıyla yardıran grey'e daha filmin en başından neden? diye sordum defalarca, anastasia kızımız da öyle ama tabi bu kendisini durdurmadı. bir de bunun iki tane devam filmini falan yapıyorlar şaka gibi

yalnız müzikleri epey iyi, o konuda hakkını yemeyeyim. ama o love me like you do çok boş bir yere harcandı söylemeden geçemeyeceğim.