bazen iki durak arası kadar kısa bazen ise beylikdüzü'nden - söğütlüçeşme'ye kadar uzun bir hikayedir. herşey platonik başlar. çok fazla yanına yaklaşmazsın. aradaki mesafeyi korur hayallere dalarsın. gelecek planları , şehvetin kucağındaki delilerce sevişmeler , kavgalar ... ayrı dünyalarda tek hayalin kahramanları olursun. yüreğinin o sıkışıklığındaki tek boş kalan yere oturmuştur. seni ondan ayıran tek şey ise dur düğmesinin gazabıdır. kederle açılan kapılardan umursamazsa geçer ve hiçbişey yaşanmamış gibi ardına bakmadan çekip gider. geriye ya boş bi koltuk ya da (kuvvetli ihtimal) sevgilisinin seni öldüresiye bakışları kalır.
harry potter. uçağa bile binememişken çalı süpürgesinde beleşe uçmak istiyorum. sonra ver elini miami , ordan paris , ordan dubai . aylık akbile para vermeme gerek bile kalmayacak.
sinemada en sevdiğim korku ögesi olan vampiri ergenlerin ayaklarına paspas , dillerine ciklet olmasını sağlayan kahrolasıca seri. ayrıca yazarı da tebrik etmek gerekiyor insan-kurtadam-vampir üçgeninide aşk gelgitleri yarattığı için. bütün kitap kaşar bellanın hangi çocuğun kapaması olsam diye yırtınmasıyla geçiyor. en sonunda veledinide doğurdu. anası gibi olacak yelloz belli.
herkes tarafından beğeni gören,rüyaları süsleyen,sokakta görülse üstüne atlanır cinsten,tanrının tatil gününde yarattığına inanılan biri görüldüğünde zikredilebilecek tek cümle.
döşünden fışkıran kılların habercisi olan boğaz bölgesinin biraz aşağısı. helede gömlek giymişse ve ordan kıllar dışarı pörtlemek için yarış halindeyse biri 112 ' i arasın acile yetiştirilecek biri var demektir.
bazen iki durak arası kadar kısa bazen ise beylikdüzü'nden - söğütlüçeşme'ye kadar uzun bir hikayedir. herşey platonik başlar. çok fazla yanına yaklaşmazsın. aradaki mesafeyi korur hayallere dalarsın. gelecek planları , şehvetin kucağındaki delilerce sevişmeler , kavgalar ... ayrı dünyalarda tek hayalin kahramanları olursun. yüreğinin o sıkışıklığındaki tek boş kalan yere oturmuştur. seni ondan ayıran tek şey ise dur düğmesinin gazabıdır. kederle açılan kapılardan umursamazsa geçer ve hiçbişey yaşanmamış gibi ardına bakmadan çekip gider. geriye ya boş bi koltuk ya da (kuvvetli ihtimal) sevgilisinin seni öldüresiye bakışları kalır.
yazarı, çok sevdiğim bir hocamdır ve bu konuda ciddi savlara sahip çok önemli bir araştırmacı gazetecidir. mutlaka okunulması gereken bi kitap.
kitabının arka kapak yazısı ;
insanları kandırmak, kandırılmış olduklarına ikna etmekten kolaydır...
mark twain
kapitalizmin geçtiğimiz yüzyılın ortalarında keşfettiği ve ilk örnekleri sinema filmlerinde "25. kare" tekniğiyle sinsice bilinçaltımıza nüfuz eden subliminal mesaj fenomeni artık çağımızda her yanımızı kuşatmış durumda. reklamlar, dizi filmler, afişler, aklınıza gelebilecek bütün argümanlarla algı sistemimizi dumura uğratan, korteksimizi devre dışı bırakarak bize arzularımızı ihtiyacımızmış gibi empoze eden, profesyonelce uyguladığı arketiplerle bilincimizin etrafından bir yılan gibi süzülerek ruhumuzu muhasara altına alan bu ikna makinesinin tüm parçalarını sökerek onu deşifre eden subliminal işgal, marx'ın, "eğer kötülük olmasaydı tarih de olmazdı!" sözüne atıfta bulunarak hepimizi aydınlatmayı amaçlıyor.
evet, her şey mükemmel olsaydı ne tespit edilecek bir çarpıklık ne de tarihe düşülecek bir not olurdu. ama ne yazık ki bizler, özellikle de çocuklarımız büyük bir saldırı altındayız. eğer bizi biz yapan bütün değerleri altüst eden, tüm zaaflarımızı sömüren, bir türlü doymayıp artık her şeyimizi talep eden sistemin bu son ve en büyük dayatmasına direnmek istiyorsak, önce onun yöntemlerini öğrenmek, sonra da savaşmak zorundayız...
sıcak bir yaz günüydü. mahalleden arkadaşlar apartmanın garaj girişini kullanarak kale yapmıştık. ben de oranın geçilmez bekçisiydim. bazıları bana kaleci diyordu. isimlere pek takılmam ama gardiyan falan dense daha hoşuma giderdi. bana doğru gelen her topu büyük şevkle karşılıyor hepsini tutmaya çalışıyordum. hele ikili mücadelelerdeki o azim beni benden alıyordu. herşey iyi güzel giderken birden kavga çıktı. anlam veremediğim bir nedenden ötürü en yakışıklı çocukla baş başa kalmıştım. aramızda sadece yuvarlak meşin vardı. hep bir ağızdan topu tut lan topu tut kaleci diye bana avazları çıktığı kadar bağırıyorlardı. ben daha hazır değilken çocuk topa vurdu. hayvan öyle bir sert vurdu ki toptan kaçmak zorunda kaldım. daha sonra arkadaşlarımın büyük tepkilerine maruz kalsam da ölmek için daha çok gençtim. top uzağa gidince onu alma görevi bana layık görüldü. apartmanın karşısına yeni yapılan sitenin içine kaçmıştı. korkusuzca içeri daldım. biliyorum ki topsuz dönsem beni top yerine koyup maç yaparlardı. (aslında fena fikir değil) ortalık sessizdi. topu aradım taradım bulamadım. tam ümitlerimi kesmişken sevgili bir amca topumla çıkageldi. yüzündeki o sevecen, içten gülümsemeyi asla unutamıyorum. beni yanına çağırdı. başımı okşamaya başladı. sevinç dolmuştu içim. beni limonata içmeye davet etti. şaşırmıştım aslında inşaat alanında limonata içmenin ne denli doğru olduğuna. bir kafeye falan götürseydi ya. arka tarafa geçtik. yerde kartonlar serilmişti. beni oraya oturttu yanıma sokuldu hemen. sıkıca sarıldı bana. bütün bu olaylara anlam veremiyordum neden bu adam beni görür görmez bu kadar samimi davranmaya başlamıştı? herhalde memleketinden uzak olduğu için beni evladı yerine koydu diye düşündüm. hava sıcak diye gömleğini çıkardı. hayatımda gördüğüm en kıllı insandı. benim de üstümü çıkarmamı istedi. ben de terli terli soyunmak istemedim. sonra üşütüp hasta olsaydım annem gebertirdi. yorulduğumu anlamış olacak ki uzanmamı istedi ve masaj yapmaya başladı. her tarafımı ovmaya başladı. öyle bir iyi gelmişti ki anlatamam. birden öpmeye de başladı. sevgiyle dolmuştu her yerim. ama bu öpüşler ve ovmalar canımı yakmaya başladı. gitmek istedim 'duurr, ahhhh, biraz daha' gibi anlamsız iniltiler çıkardı. ittirip kalkmaya yeltendim (ki en büyük hata bu diyebilirim) ben tutup kendine çekti. rahat değildim. sırtıma bir şey batıyordu. beni duvara yapıştırdı. iyice canımı yakmaya başlamıştı. amca bırak beni yaa demeye kalmadan bir acı hissettim arkamda. gözyaşlarım sel olmuş makus kaderime ağlyordum. iyi kalpli amca beni duvarla birleştirmiş sanki oraya yapıştırmak ister gibi gidip gelip duruyordu. acı birden anlatılmaz bir zevke dönüştü. ağlayışlarım zevk çığlıklarına karıştı. her şey bittiğinde bana ne olduğunu anlayamamıştım ama özümü bulmuş gibiydim. topumu almış çıkarken bir grup insan geldi. sanırım yardıma ihtiyacım olduğunu zannettiler. içlerinden birisi koşup sarıldı. diğeri de hemen arkasından geldi.ve diğeri ve diğeri ve diğeri de... son hatırladığım eve el arabasında götürdükleri.
bünyesi tembelliğe endeksli bireylerin popolarının hacmini genişletmek için kurulmuş büyük bir komplodur. alışveriş için bi tarafları kalkmayan uyuşuk insan kesimi konu cinsel aktivite olunca bir çitadan daha hızlı olabiliyor. *
erkeği zengin ve bir o kadarda heybetli gösteren vücudun en tapılası bölgesidir. oyy bide kıllarla kaplı olursa tadından yenmez. yenmeden de yanında yatılmaz.