london grammar'a alternatif bir şeyler ararken karşıma bir kurtarıcı olarak çıkan ikili. yeni zelanda'lı bu kardeşler, çok güzel müzik yapmaktalar efenim. ana vokalde georgia nott varken, arka vokallerde ise bir çok enstrümanı çalabilitesi bulunan caleb nott bulunmaktadır. yaptıkları müzik için genel olarak indie-pop ve electronica diyebiliriz. önce 2014'ün ocak ayında broods adında bir debut ep yayımladı bu güzel müzik ikilisi sonra aynı sene içinde uzun soluklu albümleri olan evergreen'i afiyetlenmemiz için piyasaya sürmüşlerdir. arşivlerde bulunması gereken güzel müzik yapan bir diğer ikili.
ele ayağa düşmeden önce, ya da bir diğer deyişle mainstream kültürün esiri olmadan, çok severdim bu ablamızı. ama ne zaman bir kişi kendini kaybedip geri dönülmez mainstream yoluna girince, o kişi nedense benim için bitmiş oluyor; tıpkı bu örnekte olduğu gibi. ne işin vardı senin dj snake'lerle major lazer'larla be karen abla? bi' de o klipte ki kuzeyliliğine * hiç yakışmayan dans etme çabaların? ı-ıh, olmamış.
kendisi çok güzelli troll müzik yapmaktadır. şarkılarının isimleri: kedimi çaldılar, hesabı bana kitledin, elledin alıcan, işe al beni, yakışıklıyım, para istiyorum gibi yaratıcılık sınırlarını zorlayan türdendir. tanışmamız kevbear aracılığı ile olmuştur ki kesinlikle bağımlılık yapmaktadır. günlerce kedimi çaldılar diye sokaklarda söylenerek dolaşmışımdır ki hala arada bi' böyle derinlerden gelip, üzmektedir.
2000'de londra'da kurulmuş, grammy'e ve mercury ödüllerine aday gösterilmiş; synthpop, indie electronica ögelerini kullanarak eğlenceli müzik yapan insanlar topluluğu. bugüne kadar toplam altı tane albüm yayımlamışlardır. canlı performansları da bir o kadar eğlencelidir bu insanların.
onelove'da canlı dinleyerek kendisini 'olm niye bu kadar kısa sürdü, sabaha kadar devam etmeliydi' şeklinde kevbear ile hüzünlenmemize sebep olan müthiş yetenek.
tıpkı aşçısının uygur türkü olduğu çin lokantasına olan saldırı gibi trajikomik olay. insana adeta varlığını sorgulattırıyor bu tipler. ne tür bir kafa yaşadıkları ise tamamıyla bir gizem ve öyle de kalmaya devam edecek gibi.
dünyanın en zor dili olduğu koca bir yalandır efenim. yapısal olarak el alındığında, her hangi elle tutulur ya da geçerli bir dil bilgisel yapısının olmaması maalesef ki dilimizi 'karmaşık' yapmaktadır; bu sebeple olsa gerek, insanlar da 'türkçe çok zor eheühmeh' nidaları atmaktadır. esasında, olayı dilbilimsel ele alacak olursak, türkçe oldukça yetersiz bir dildir. neden mi? çünkü birileri var ve bu birileri sürekli dilimizle oynuyor. oynadıkça bunlar ne oluyor? her geçen gün biraz daha bok bir dil haline dönüşüyoruz. bunda bulunduğumuz coğrafyanın da etkisi var haliyle. orta doğu dillerinin bir çoğu aynı sıkıntıyı yaşamaktadır. şanslıyız ki atatürk zamanında yapmış olduğu müdahale ile dibe tamamen vurmamızı engellemiştir; ki, biraz daha uzun yaşasaydı çok daha yapısal anlamda güçlü bir dilimiz olurdu. atatürk sonrası, tdk çalışanları canları sıkıldıkça dilimize değişik şeyler yapmışlardır; gerçekten tuhaf şeyler ve bu insanlara kimse karışamıyor, bunu da anlaması oldukça güç. ülke sınırlarımız içinde çok kuvvetli dilbilimciler mevcuttur ama bu insanlar hiçbir zaman dinlenmemiştir. koltuk sevdası sanırım? her şeye rağmen, dilimizin değerini de bilmeliyiz derim, dünyada ki sayılı 'ana dillerden' bir tanesi en nihayetinde.
kanada'ya taşınma isteği yaratan nadir şeylerden bir tanesi. adeta bağımlılık trust. bi dressed for space, bi heaven bi de şöyle shoom art arda dinlenince insan adeta ışınlanmak istiyor kanada sınırlarına. keşke bir daha gelseler istanbul'a.
berlin bazlı elektronik müziği hakkıyla icra eden insanlar topluluğu. 2002 yılında bir araya gelmişlerdir bu müzik dehaları. diskografyalarından bahsedecek olursak, yedisi ep iki tanesi de deluxe album şeklindedir. bugüne kadar bir çok farklı isim ile çalıştılar ve hepsi de birbirinden güzel şeyler oldu elbette. bu adamlar o kadar güzel müzik icra ediyor ki, dinlendiğinde her türlü ruh haline bürünebiliyorsunuz haliyle. dinleyin, dinlettirin.
nasıl güzel bir projedir, nasıl sevilesedir karin! müzik dünyasının böyle isimlere daha çok ihtiyacı vardır dedirten türden bir diğer müzik tanrıçasıdır kendileri.
kanadalı darkwave ve indie electronica başta olmak üzere; synthpop, new wave, ambient ve dream pop ögelerinin bir arada bulundurarak inanılmaz müzik yapan insanlar topluluğu. 2009'da müzik yapmaya başlamışlardır. şu ana kadar iki tane stüdyo albümleri, 2014'de yayımladıkları habitat adında bir ep'leri ve bir tanede remix albümleri mevcuttur. o kadar güzel müzik yapıyorlar ki kanımca, kelimelerle anlatmayı çok güç bulmaktayım. 2 hafta önce onelove'da kendilerini dinleyerek hem eargasm hem de müziksel orgasm'ı aynı anda yaşamış oldum. arşivinizde bulundurun derim sevgili sözlük yazarları.
esasında güney afrika doğumlu olan * ama amerika'da yetişmiş ve hayatına devam eden; st. lucia'nın sahne ismi olduğu ve asıl isminin jean-philip grobler olduğu indie electronic ve synthpop bazlı müzik yapan kişi. esasında tek kişilik bir projedir ama beraber müzik yaptığı insanlar mevcuttur elbette. müzik dünyasına kazandırdığı ikisi ep bir tanesi deluxe album olan üç çalışması bulunmaktadır. ep'leri: st.lucia ve september adındadır, albümleri ise when the night adına sahip efenim. şahsımca gayet eğlenceli müzik yapmaktadır. dinleyin, dinlettirin. *
belçikalı müzik insanları topluluğu olmaktalar. yaptıkları müzik bir çok etikete sahip olabilir; trip-hop başta olmak üzere, electropop, synthpop, dream pop hatta kimi zaman darkwave ve ambient ezgilerine de rastlayabiliriz şarkılarında. 2010 çıkışlı olmakla birlikte, şu an ki tek albümleri 2014 yılında yayımladıkları entity adlı albümdür. bunun dışında 2010'da ilk ep'leri olan imagine mountains ve bir diğer ep'leri olan summer skin'i 2012'de tatmamız için piyasaya sürmüşlerdir. 2012 sonrası synthpop'a daha ağırlık vererek, inanılmaz güzel işler çıkarmaktadırlar bu insan evlatları. kısacası, arşivinizde bulunması gereken müzisyenler topluluğu efenim.
maynard'ın muhteşem projelerinden bir tanesi olmakta bu da. son nefesimi ciddi anlamda maynard dinleyerek vermek istiyorum. hele bir de orestes ile verirsem o son nefesi, gülerek yer yüzünden silinebilirim.
'kürtçülük' derken de; hep hayıflandıkları, dert yandıkları, kızdıkları 'ırkçılığın' babasını kendileri de yapıyor dememe sebep olan başlık konumuna koşar adımlarla geçmiştir.
insanları aşağılık kompleksine sokabilen durum. her azıcık dille ilgisi olan kendini bir süreden sonra native-like gibi sanmaya başlayıp 'şakır şakır konuşuyorum lan ben' moduna giriyor anlamakta güçlük çektiğim sebeblerden ötürü. bir de british accent'lardan biriyle konuşmaya çalışanları olmuyor mu; boğmada ne yap yani şimdi?
karanfil'den her geçtiğimde hiç aksatmadan aynı kişi tarafından tam olarak dost kitabevi'nin önünde durdurulduğum ve her seferinde 'destekçinizim' diyerek koşar adamlarla kaçtığım kişinin gönüllüsü olduğu oluşum.
bunun söylediğine inanıp inanmamakla alakalı olduğunu anlayamayacak kadar beyinin bazı insanlarda gerekli fonksiyonlarını yeterli düzeyde(ki hatta burada ki örnekte hiç) yerine getirememesi aslında her taşın altından 'faşizm' diye çıkmakla tamamıyla doğru orantılı bir durum. ve görüldüğü gibi bu tür, bi' anda kişisel oynamaya da başlayabilir karşı tarafın sinirlerini bir şekilde ele geçirebilmek için- ki sonrasında 'asjdhasjdhsajd bak sinirlendin hemen, çok faşistsin sen :( :(' diyebilsin diye.