kahpekader

Durum: 118 - 0 - 0 - 0 - 28.09.2015 21:04

Puan: 1856 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

Actually, all of my systems are nervous.
  • /
  • 6

eskimo öpücüğü

daha önce pek bir keyfi olmadığını düşündüğüm, fakat dün gece bir kadın sayesinde hakkındaki fikrimin değiştiği sevimli öpücük türüdür.

emre altuğ

zihnimde ebediyen sıcak çok sıcak şarkısıyla özdeşleşmiş olan şarkıcı.

öteki kadın

beraber olduğunuz kişi, hayatınızdaki birinci kadın, eşiniz-sevgiliniz haricindeki; hayatınızda yer verdiğiniz, gerek cinsel gerek duygusal hisler beslediğiniz kişi.

daha önce hem öteki bir kadına sahip olmuşluğum, hem de öteki kadın olmuşluğum var. ikisinin de acısı ayrıdır. ikisi de farklı boyutlarda vicdan azabı hissettirir.

gönül ferman dinlemiyor o ayrı, iki konumda da bir süre sürünmüş olsam da, pişman değilim.

life is hard

edward sharpe and the magnetic zeros grubunun home parçalarından sonra en sevdiğim parçası. david letterman'ın programındaki canlı performanslarının tadından yenmez.

life is beauty through and through
life is sunny, life is cool
life is even easy too
but if my word is to be true
life is something to behold
but if the truth is to be told
let us not leave out any part
do not fear, it's safe to say it here
you will not be called a weakling nor a fraud
for feeling the pain of the whole wide world
you want to help but can't help the feeling you cannot
and it's killing you while you're just trying to smile from your heart
so go on, say it, on the same knees you're praying
yes, life is hard

come celebrate
life is hard
come celebrate, life is hard
all life is all we are

celebrate it in the sun, promenade it with everyone
elevate it in a song
and i'll be there to play it, don't get me wrong
when i feel like dying and being gone
when life is hard
there's just one thing, let's not forget
yes! life is it!
life is it, life is it, it's where it's at
it's getting skinny, getting fat
it's falling deep into a love,
it's getting crushed just like abut
life there's no love, it's getting beat into the ground
it's getting lost and getting found,
to growing up and getting round
it's feeling silence, feeling sound
it's feeling lonely, feeling full
it's feeling oh so beautiful!
yes!

come celebrate
life is hard
come celebrate
life is hard
all life is all we are

calogero

özellikle danser encore, la fin de la fin du monde ve c'est dit parçalarını çok sevdiğim, sevimli fransız müzisyen.

şeker portakalı

her okuduğumda beni hüngür hüngür ağlatan, güzel ötesi, her çocuğun mutlaka okuması gerektiğine inandığım kitaptır. son okuyuşumda uçaktaydım, uzun bir yolculuk olduğu için uçaktayken bitirdim, yanımda oturan kadın bir noktada bana acıyıp peçete ve su ikram etti, beni o hale getirebiliyor kendisi.

en güzel yerinde evin

büyük ev ablukada grubunun en sevdiğim şarkısıdır. "mutsuzum ama keyfim yerinde" sözü kalbimi cız ettirmektedir.

üzgünüm eskisi gibi değil lunapark
bi' yanıp bi' sönerken
hiç gitmemiş gibi ışıklar, ama
baksana bana gölgeme döndüm, halim perişan.
bi' yanıp bi' söner, bi' yanıp bi' söner, bi' yanıp bi' söner,
hiç gitmemiş gibi ışıklar.

sen nehirleri yataklarında ayırırdan da örterdin üstüme,
hani yuvarlanıverirdi taşlar, hani canları isterse.
en güzel günleriydi onlar ama,
geri geleceklermiş gibi değil,
bu sefer, mutsuzum ama keyfim yerinde
gel, beraber diye değil.
karanlık artık hurda bir eşyadır,
ve en güzel yerinde durur evin.

sen nehirleri yataklarında ayırırdın da örterdin üstüme,
hani yuvarlanıverirdi taşlar, hani canları isterse.
lunapark... üzgünüm diye değil.
bu sefer, mutsuzum ama keyfim yerinde.
gel, beraber diye değil.
karanlık artık hurda bir eşyadır,
ve en güzel yerinde durur evin.

dancer in the dark

zamanında kızın birine onunla izleyeceğim sözünü verdiğim için, dvdsi elimde olmasına rağmen yıllarca izleyemediğim filmdir.
bir noktada dayanamayıp kızdan izin alıp izledim, soundtrack'i ve özellikle björk ve thom yorke'un söylediği i've seen it all parçası muhteşemdir.

kahpekader

merhabalar efenim, hoşbuldum, aranızda olmak güzel.

anti depresanların cinsel isteksizlik yaratması

lustral kullanmaya ilk başladığım haftalarda hissettiğim, cinsel isteksizlikten çok, istesem de orgazm alamama şeklinde yaşadığım durum. geçiyor ama alışınca, şu an fişek gibiyim söylemesi ayıp. bazı nadir vakalarda geçmediği de oluyormuş, aman diyeyim, doktorunuzla konuşun.

your hand in mine

orjinal hali muhteşem olsa da, piyano yorumundan daha çok keyif aldığım muhteşem parça.

ev

belirli bir yer yerine, belirli bir kişi veya his de olabilir. insanin kendini ait hissettiği şeydir. edward sharpe and the magnetic zeros'un da söylediği gibi "home is wherever i'm with you" *

james and the giant peach

roald dahl'ın matildadan sonra en sevdiğim kitabıdır. kitapların film adaptasyonlarından çoğu zaman nefret etsem de, bu kitabın adaptasyonunun başarılı olduğunu düşünüyorum. kitabı da, filmi de tavsiye ederim.

baştan çıkaran cümleler

bdsm

genel olarak çok yanlış yansıtılan; gerek filmlerde, gerek kitaplarda, gerek dizilerde olduğundan çok farklı gösterilen ve önyargılarla yaklaşılan bir yaşam biçimidir.

açılımı bondage discipline sadism masochism şeklindedir. pek çok farklı şekilde yaşanabilse de, temel olarak güç dengeleri üzerine kurulan ilişkilerdir.

bu yaşam tarzındaki en önemli * nokta karşılıklı rıza üzerine kurulmuş olmasıdır. iki taraf da rıza vermediği sürece hiçbir şekilde böyle bir ilişki kurulamaz. ilişkide olan kişilerin birbirine tamamen güvenmeleri gerekir. pek çok kişi burada dominant olan tarafın submissive olan tarafa üstünlük kurduğunu, onun haklarını ihlal ettiğini ve onu kullandığını düşünmektedir, fakat bu gerçekten daha uzak olamaz. kontrol ve sorumluluk dominant tarafta olsa da, en önemli şeyi submissive veriyor... rıza.

bir domme olarak, sub'ıma ceza vermem, ona acı çektirmem, onu yaralamam, kanatmam vb. şekillerde davranmam ona değer vermediğim anlamına gelmiyor. tam tersi, ona inanılmaz değer verdiğim ve davranışlarını düzeltmesini istediğim için cezalandırıyorum. o da bunun farkında olduğu için, cezayı hakettiğini biliyor ve bu sebeple katlanıyor.
bir d/s ilişkide sadece fiziksel cezalandırma ve acı çektirme yok. çok daha farklı bir güç dengesi var. ben sadist değilim, sevgilim de mazoşist değil zaten, bizim için olay otorite. yataktan kalkarken bile benden izin alması gerektiğini bilmesi ve ona göre davranması. filmlerde ve pornolarda görülen tamamen deri kıyafetler içinde birbirini süründüren insanlar bdsm kültürünün büyük bir kısmını yansıtmıyor, öncesi ve sonrası görülmediği için insanlarda yanlış izlenimler oluşuyor.

ben saatlerce domine ederek seviştikten sonra, sevgilimi kucağıma alıp, öperek ve saçlarını okşayarak uyutmak istiyorum mesela. ona duyduğum şefkati kelimelerle ifade etmem mümkün değil. onun kılına zarar gelebileceği herhangi bir durumda adam öldürecek seviyeye gelebiliyorum, birinin ona ters bakması veya tek bir laf etmesi bile kemiklerini kırmam için yeterli bir sebep.

mine adındaki bu video dinamiği güzelce gösteriyor, tavsiye ederim.

büyük ev ablukada

en güzel yerinde evin şarkıları ile beni benden alan, birbirinden sevimli üyeleri olan grup.

annenin her şeyi çöpe atması

"bu ev benim evim, benim kurallarım işleyecek." demenin ve otorite sağlamlaştırmanın bir yöntemidir.

ayı sözlük yazarlarının depresyondan kurtulma taktikleri

eskiden ölümüne içki içip, kulüplerde sabahlayıp, mümkün olduğu kadar çok kişiyle seks yapmak derdim.

şu an iki hap atıyorum, bir bardak kahve, bir paket çikolata, umut verici bir şarkı ve güzel bir kitap. 2 saate hiçbir şeyim kalmıyor.
  • /
  • 6
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 118

lezbiyen filmi izleyen homofobik insan

lezbiyen filmi deyince aklıma imagine me and you, lost and delirious, but i'm a cheerleader, fingersmith gibi güzide filmler geliyor, onları da homofobik insanlar kaldıramaz zaten.

burada kastedilen lezbiyen pornosu sanırım, o ise apayrı bir olay. dial-up modem kullandığımız günlerden beri sürekli olarak porno izleyen bir lezbiyen olarak, lezbiyenler için çekilmiş olan lezbiyen pornosuyla neredeyse hiç karşılaşmadım. aralarına bir erkek almak için yanıp tutuşan, sahte göğüslü ve uzun tırnaklı * * * kadınların, aklı başında lezbiyenlerin denemeyi hayal bile etmeyeceği pozisyonlarda bağıra çağıra birbirine 25cm uzunluğunda dildolar sokan görüntüleri bize pek çekici gelmiyor.

"lezbiyen filmi izleyen homofobik insan" aslında lezbiyen filmi değil, heteroseksüel erkeğin lezbiyen zannettiği kişinin filmini izleyen homofobik insan aslında.

drag king

erkek kılığına girerek performans sergileyen * kadın sanatçılar. transseksüellikle aynı şey kesinlikle değildir, bu sadece bir sahne performansıdır.

sahne gösterileri şarkı söyleme, dans etme, lip synch/ playback yapma gibi aktivitelerden oluşur.
genelde cinsiyet stereotiplerine uygun olarak inşaat işçileri gibi maskülen karakterler portre edilir veya elvis presley gibi ünlü kişilerin taklidi yapılır. kendilerine esprili veya bir yere gönderme yapan isimler seçerler.

görünürlükleri ve popülariteleri, karşı cinsleri olan drag queenlere göre çok daha azdır. bilinen her 50 queen'e 1 king düşüyor desem, bu bile iyimser bir oran olur sanırım.

ülkemizde, bildiğim kadarıyla, henüz bir drag king yok. zaten tek bir tane meşhur drag queen var (bkz: huysuz virjin). drag kültürünün gelişeceği günleri de görürüz umarım.

* * *

but i'm a cheerleader

brian wayne peterson'ın yazdığı ve jamie babbit'in yönettiği; başrollerinde natasha lyonne, clea duvall, cathy moriarty ve rupaul'un yer aldığı; heteronormativite ve toplumsal cinsiyet algısı ile mükemmel bir şekilde dalga geçen 1999 yapımı film.

filmde lezbiyen olduğu için ailesinin zorla "tedavi kampı"na yolladığı megan'ın * oradaki maceraları anlatılıyor.

but i'm a cheerleader aynı zamanda daha sonra itty bitty titty committee ve the quiet gibi filmleri de yöneten jamie babbit'in ilk uzun metraj filmi.

ayı sözlük itiraf

sevgilisi olan birine aşığım. ne onunla olabiliyorum, ne başkalarıyla. böyle sik gibi ortada kaldım. * *

ondan ayrılacağını düşünmüştüm ilk başta, ama öyle bir niyeti yok, benimle görüşmeyi kesmek gibi bir niyeti de yok. ben de malın önde gideni olduğum için bu durumu kabul edip kendimi süründürüyorum. bok var çünkü.

"bana kız mı yok?" demek isterdim kendime, ki biliyorum var, çok şükür gideri olan bir hatunum, ama istemiyorum da başkalarını, yapamıyorum. birkaç kez başkalarıyla sevişebilme durumum oldu ve ortamı terk ettim.

çünkü malım.

ama aşığım.

daha mutlu olamam

ne zaman sabah erken kalkmayı başarıp evden çıksam "güne kahveyle başladım, ağzım kuru zihnim açık" sözleri şarkıma takılan mor ve ötesi parçasıdır.

but i'm a cheerleader

brian wayne peterson'ın yazdığı ve jamie babbit'in yönettiği; başrollerinde natasha lyonne, clea duvall, cathy moriarty ve rupaul'un yer aldığı; heteronormativite ve toplumsal cinsiyet algısı ile mükemmel bir şekilde dalga geçen 1999 yapımı film.

filmde lezbiyen olduğu için ailesinin zorla "tedavi kampı"na yolladığı megan'ın * oradaki maceraları anlatılıyor.

but i'm a cheerleader aynı zamanda daha sonra itty bitty titty committee ve the quiet gibi filmleri de yöneten jamie babbit'in ilk uzun metraj filmi.

drag king

erkek kılığına girerek performans sergileyen * kadın sanatçılar. transseksüellikle aynı şey kesinlikle değildir, bu sadece bir sahne performansıdır.

sahne gösterileri şarkı söyleme, dans etme, lip synch/ playback yapma gibi aktivitelerden oluşur.
genelde cinsiyet stereotiplerine uygun olarak inşaat işçileri gibi maskülen karakterler portre edilir veya elvis presley gibi ünlü kişilerin taklidi yapılır. kendilerine esprili veya bir yere gönderme yapan isimler seçerler.

görünürlükleri ve popülariteleri, karşı cinsleri olan drag queenlere göre çok daha azdır. bilinen her 50 queen'e 1 king düşüyor desem, bu bile iyimser bir oran olur sanırım.

ülkemizde, bildiğim kadarıyla, henüz bir drag king yok. zaten tek bir tane meşhur drag queen var (bkz: huysuz virjin). drag kültürünün gelişeceği günleri de görürüz umarım.

* * *

bdsm

genel olarak çok yanlış yansıtılan; gerek filmlerde, gerek kitaplarda, gerek dizilerde olduğundan çok farklı gösterilen ve önyargılarla yaklaşılan bir yaşam biçimidir.

açılımı bondage discipline sadism masochism şeklindedir. pek çok farklı şekilde yaşanabilse de, temel olarak güç dengeleri üzerine kurulan ilişkilerdir.

bu yaşam tarzındaki en önemli * nokta karşılıklı rıza üzerine kurulmuş olmasıdır. iki taraf da rıza vermediği sürece hiçbir şekilde böyle bir ilişki kurulamaz. ilişkide olan kişilerin birbirine tamamen güvenmeleri gerekir. pek çok kişi burada dominant olan tarafın submissive olan tarafa üstünlük kurduğunu, onun haklarını ihlal ettiğini ve onu kullandığını düşünmektedir, fakat bu gerçekten daha uzak olamaz. kontrol ve sorumluluk dominant tarafta olsa da, en önemli şeyi submissive veriyor... rıza.

bir domme olarak, sub'ıma ceza vermem, ona acı çektirmem, onu yaralamam, kanatmam vb. şekillerde davranmam ona değer vermediğim anlamına gelmiyor. tam tersi, ona inanılmaz değer verdiğim ve davranışlarını düzeltmesini istediğim için cezalandırıyorum. o da bunun farkında olduğu için, cezayı hakettiğini biliyor ve bu sebeple katlanıyor.
bir d/s ilişkide sadece fiziksel cezalandırma ve acı çektirme yok. çok daha farklı bir güç dengesi var. ben sadist değilim, sevgilim de mazoşist değil zaten, bizim için olay otorite. yataktan kalkarken bile benden izin alması gerektiğini bilmesi ve ona göre davranması. filmlerde ve pornolarda görülen tamamen deri kıyafetler içinde birbirini süründüren insanlar bdsm kültürünün büyük bir kısmını yansıtmıyor, öncesi ve sonrası görülmediği için insanlarda yanlış izlenimler oluşuyor.

ben saatlerce domine ederek seviştikten sonra, sevgilimi kucağıma alıp, öperek ve saçlarını okşayarak uyutmak istiyorum mesela. ona duyduğum şefkati kelimelerle ifade etmem mümkün değil. onun kılına zarar gelebileceği herhangi bir durumda adam öldürecek seviyeye gelebiliyorum, birinin ona ters bakması veya tek bir laf etmesi bile kemiklerini kırmam için yeterli bir sebep.

mine adındaki bu video dinamiği güzelce gösteriyor, tavsiye ederim.

m

türkçe alfabenin 16. , ingilizce/almanca/fransızca alfabelerin 13. harfidir.

kalben

coverları da kendi besteleri kadar başarılı olan; gerek gözlükleri, gerek saç modeli, gerek sesinin tonu olsun üzerinden sevimlilik akan hatun kişi.

besteleri de genellikle türkiye'de son dönemlerde gittikçe popülerleşen " basit gitar ritimleri üzerine ilgi çekici sözler" modasına uyar aynı zamanda.

buna verilebilecek diğer örnekler için (bkz: yüzyüzeyken konuşuruz), (bkz: büyük ev ablukada), (bkz: son feci bisiklet)...

muz cumhuriyeti

Henüz takip ettiği biri yok.