bence biber. hem tatlı olabiliyor hem acı. "yemeğin salçalısı kadının kalçalısı" lafındaki o tatlı salçayı oluşturabilmek için hem kendi cinsleriyle bir araya gelebiliyor hem de domateslerle. ayrıca nice "beni hiçbir şey ağlatamaz" diyen yağız adamları kendine bağımlı edip yerken ağlatabiliyor.
keşke sadece iskambil kağıtları ile oynanan bir oyun olsaydı. gerçek hayatta da fazlaca mevcut maalesef. çok fenadır. yakar, süründürür. kendine geldiğinde daha hissiz ama daha güçlü olursun. ya da öyle olduğunu sanırsın. sahi insanları zayıflatan şey gerçekten de duyguları mı ki veyahut tam tersi güçlendiren? sanırım bunun cevabı insanların bakış açılarında gizli. (bkz: bakış açısı)
bireyin ahlak gelişiminin geçirdiği aşamaları ve bu aşamaların birbirleriyle ilişkilerini ve ahlak gelişimini belirleyen temel prensiplerini en geniş şekilde kohlberg incelemiştir. 1950lerin sonundan itibaren araştırmaya başlayan kohlberg , ömrünün yaklaşık 30 yılını bu çalışmalara adamış dikkat çekici bir bilim adamıdır. özellikle bireylerdeki ahlak gelişimini altı aşamada tanımladığı teorisinden bu yana kendisini destekleyen ve eleştiren pek çok araştırmaya konu olmuştur. kohlbergin ahlak gelişim kuramı, piagetin kuramının yeniden incelenmesi ve anlamlandırılmasıdır.
kohlberg ahlaksal düşüncesinin gelişmesini gösteren altı aşamalı bir tablo oluşturmuştur. bu tabloya göre birey,çocukluktaki en somut ve yüzeysel ahlak anlayışından ,en somut ve derin ahlak anlayışına doğru ergenlik ve yetişkinlik evreleri yaşar. kohlberge göre bu gelişim aşamaları evrenseldir ve her aşama kendinden bir önceki aşama gerçekleştikten sonra kendini gösterir. fakat her bireyde ahlaksal gelişim aşamalarının tümünün gerçekleşmesi beklenemez. her birey , sosyal ve kültürel çevresine bağımlı olarak kendi koşulları içerisinde ahlak gelişmesini sürdürür. bu nedenle bireyler arasında aşama farklılıkları gözlenebilir. ve her birey altıncı aşamaya kadar çıkamayabilir. kohlbergin kendi araştırmalarında yetişkin bireylerin çoğu dördüncü aşamadadır. hatta dördüncü beşinci ve altıncı aşamaların birbirlerini izleyen aşamalar olamayıp alternatif aşamalar olabilecekleri kabul edilmiştir.
kohlberg ahlak aşamalarını saptayabilmek için deneklere dokuz hikaye vermiş, her birinin ardından doğru ve yanlış davranışları nedenleriyle birlilikte sormuştur. çözümlemede önemli olan doğru yada yanlış yargılardan çok ,bu yargıların dayandığı ahlaki düşünce tarzı /ahlaki yargıdır. kohlberge göre ahlak yargılarındaki tutarlılık ,ancak ahlaksal düşüncesisin davranışa da yansıması halinde mümkündür. oysa ahlaki düşünce düzeyi her zaman ,her koşulda davranışa paralel yansımayabilir. kohlbergin ikilemlerle ilgili hikayelerini yapan bir kişi,aynı soruya farklı bir günde farklı bir cevap verebilir. dolayısıyla aynı denek,farklı zamanlarda aynı araştırmayı yapan farklı araştırmacılar için farklı ahlak aşamalarında çıkabilmektedir. anacak bilindiği üzere, önemli olan farklı cevap vermesi değil ,cevabın arkasında yatan ahlaksal sebeplerin birbiriyle ilişkili tutarlılığıdır. bu durumu kohlbergin ünlü hikayelerinden olan heinzin ikilemi ile örnekleyebiliriz. avrupada bir kadın yakalandığı özel bir kanser türünden dolayı ölüme çok yaklaşmıştır. doktorlar ,şehirdeki bir eczanenin yeni keşfettiği radium bileşimli bir ilacın yarlı olabileceğini ,kadının kocası heinze bildirirler. ilaç çok pahalıdır ve bir dozu için yaklaşık 200 dolara mal olmaktadır. fakat eczacı ilacın bir dozu için yaklaşık 2000 dolar istemektedir. heinz bütün gayretleriyle 1000 dolar toplayabilmiştir. heinz eczacıya karısının çok hasta olduğunu ve paranın kalan yarısını da sonra vereceğini söyler. eczacı heinzin teklifini kabul etmez ve ilaç için paranın tamamını ister. şimdi heinz ilacı çalmalımıdır? niçin?
kohlberg 'in üç gelişim düzeyi ve bu düzeyle ilgili evreler söyle özetlenir.
7.1.-gelenek öncesi düzey:
bu düzeyin temel özelliği körü körüne bağlılık karşılıklı sorunlarda bireysel çıkarlara dayalı ilişkidir. kuvvetli olan kazanırdüşüncesi temel felsefesidir. bu düzeyde kişi iyi-kötü, doğru-yanlış gibi kültürel kural ve değerlere açıktır. ancak bunları, ceza ödül gibi fiziksel sonuçlarına göre ya da bu kuralları ortaya koyan kimselerin fizik gücüne göre değerlendirir bu düzeyi anlamak için iki alt evresini incelemek yararlı olacaktır.
7.1.1.-birinci evre: ceza ve itaat eğilimi
kurallara ve otoriteye körü körüne bağlılıktır. kurallar nasıl gerektiriyorsa,otorite nasıl istiyorsa ona uymak gerekir. uygun davranılmadığı zaman yanlış davranılmıştır ve karşılığı cezadır. dolayısıyla otoriteye ve kurallara boyun eğmenin temel nedenlerinden biri cezadan kaçınmaktır. özellikle insanlara ve eşyalara maddi zarardan kaçınılır. insan yada eşyaya zarar verilmişse ceza zararın doğal sonucu olarak değerlendirilir. genel olarak olayın dış görünüşüne ve meydana gelen zararın büyüklüğüne bakarak karar verilir. olayın gerisindeki neden önemli değildir. örneğin bir çocuk annesine yardım ederken on tane tabağı kazara düşürüp kırmıştır. diğeri ise annesi görmeden şeker alırken bir tek şekerliği düşürüp kırmıştır. bu dönemdeki çocuklara hangi çocuğun daha suçlu olduğu sorulduğunda on tane tabak kıran çocuğun daha suçlu olduğunu belirtmişlerdir
bu durumlar ben merkezci açıdan değerlendirilir. başkalarının ilgisini,tercih ve düşüncelerini dikkate almaz. diğer insanların tercih ve düşüncelerinin farklı olabileceğini düşünmez. ben sütü seviyorsam herkes sütü severyargısı durumu özetler. olaylar psikolojik açıdan değil,fiziki sonuçlarına göre değerlendirilir.
7.1.2.-ikinci evre: bireysellik, karşılıklı çıkara dayanan alışveriş .
bu dönemde doğru olan şey,diğer insanların ihtiyaçlarını da dikkate alan,somut ve adil karşılıklı alış-veriştir. bu evredeki kişi ne kadar alırsam o kadar veririmşeklinde bir yargıya sahiptirler. diğer yandan kurallara ,kurallar kişinin ihtiyacını karşıladığı sürece uyarlar. bu evredeki kişinin düşüncesine göre kişi kendi çıkarları ve ihtiyaçları neyi gerektiriyorsa o şekilde davranması gerekir. bu hak diğer insanlar için de geçerlidir. diğer insanlarla ilişkilerimizde bu karşılıklı çıkarlarla gözetmemiz gerekir. alışverişin adil olması gerekir. birisi diğerinde fazla veriyorsa yada alıyorsa bu yanlış bir durumdur. pragmatik alış-veriş kavramı sevgi, bağlılık ve adalet kavramı yerine geçerlidir. çocuk, ödüllendirilen davranışları yapar,cezalandırılanlardan çekinir. polis beni koruduğu sürece,belediye suyumu sağladığı sürece vergimi vermem gerekir.devlet bana bir şey vermiyorsa ben neden ona bir şey vereyimtemel yargılarında birisi olarak gözlenir.
7.2.-geleneksel düzey
bu düzeyde aile,grup yada ulusun beklentisi kendi başına değer taşır. buradaki tutum sadece sosyal düzen ve beklentilere uymak değil, aynı zamanda onlara gösterilen sadakatte önemlidir. bu düzeyin iki alt devresi vardır.
7.2.1.-üçüncü evre:kişiler arası uyum eğilimi
doğru,iyi insan olmaktır. doğru diğer insanların duygularıyla ilgilenmek,onların beklentilerine cevap vermek ve kurallar doğrultusunda davranmaktır. doğru davranmanın iyi olmanınnedeni ,çevresinin,kendisi için önemli olan kişilerin onayını almaktır. yaygın davranış normlarına uyma ön plandadır. davranış niyete göre değerlendirilir. 'iyi niyetli olmak önem kazanır. güven, sadakat, saygı, karşılıklı ilişkilerin devamlılığı ve minnettarlık önemlidir
kurallara bağlılık ve iyi adam olma altın kuraldır. diğer insanlarla ilişkilerde kendini diğer insanların yerine koyarak onların beklentilerine uygun davranmak ve kurallara uymak altın kuraldır. iyi bir vatandaş vergi ödemelidir. iyi bir çocuk,annesinin babasının koyduğu kurallara uyar ve onların istediği gibi davranır.
7.2.2.-dördüncü evre: kanun ve düzen eğilimi
doğru, bireyin temel ihtiyacı,toplumsal düzeni korumak,toplumun ve gurubun refahı doğrultusunda davranmaktır. doğru, toplumsal sözleşme sonucu kabul edilmiş görevler doğrultusunda davranmaktır. kanunlar, sosyal düzenin sürekliliğini sağladığı,bireylerin sosyal çıkarlarıyla çelişmediği sürece korunur. doğru, bireyin topluma,bireylere, kurumlara katkıda bulunmaktır. kurallara uymanın nedeni,toplumsal sistemin-düzenin- korunmasıdır. ya herkes aynı şeyi yaparsa kaygısı toplumsal düzenin bozulması korkusunu yansıtır. herkes vergisini vermezse ne olur? kimse askere gitmezse ne olur? gibi düşünceler davranışın temelini oluşturur. birçok yetişkin muhtemelen bu dönemde kalır.
7.3.-gelenek ötesi düzey
bireyin,başkaları ve otoriteden bağımsız olarak izlemek istediği ahlak ilkelerini seçtiği ve kendine özgü değerler sistemini örgütlediği düzeydir.ilk düzeyde otorite kişinin tamamen dışındadır. ikinci düzeyde kişi otoriteyi içselleştirmiştir, ancak sorgulamaz. bu üçüncü düzeyde ise kişisel otorite oluşur.ahlak gelişiminin beşinci ve altıncı aşaması bu düzeyin kapsamındadır.
7.3.1.-beşinci evre: sosyal sözleşme eğilimi
bireysel farklılıklar gözetilir ve doğal karşılanır. her birey kendi tercihini yapma hakkına sahiptir. doğru,toplumun temel hak ve değerlerini,temel hukuk kurallarını grubun kanunlarıyla çelişse bile korumaktır. doğru,insanın farklı düşünce ve değerleri taşıyabileceklerini bilerek bu göreli değerleri korumaktır. yaşama,özgürlük gibi temel hak ve özgürlüklerini çoğunluğun görüşüne ters düşse bile korumaktır. bu düzeydeki ahlak gelişimine göre çoğunluk anlaşarak ,azınlıkta kalanların temel haklarına zarar verecek kanunlar yapamazlar. bunun için yasalar kılı kırk yararak hazırlanmıştır. bu ahlaki gelişim düzeyinde yetişkinlerin ancak %25 olmaktadır .
bu dönemdeki ahlak gelişimine ulaşmış bir kişi,toplumun üstünde bir bakış açısına sahiptir.toplumsal anlaşmanın sonucu,belirlenen kanunlara akılcı bir yaklaşımla saygı duyulur. ancak evrensel ahlaki bakış açısı ile hukuki bakış arasındaki çelişkiler çözümlenemez. örneğin hiçbir yasa bir insanın ölümüne sebebe olabilecek bir davranışı meşru göstermez. ancak kendisini öldürmeye gelen birini öldüren birini cezalandıramaz.çünkü bu durumda insan yasalara karşı gelmekle kendi yaşamını kurtarma arasında bir seçim yapmak durumunda bulunmaktadır. böyle bir durumda kendi yaşamının devam etmesi her şeyin üzerinde olmalıdır.
kohlberg 'in ahlaki gelişime ilişkin düşüncelerinden en çok tartışılan evredir. bu düzeyin kurumsal olduğunu ileri sürenler vardır.
kohlberg ,önceleri bu düzeyin çok az insanda gözlendiğini öne sürmüştür.1970te kuramında yeni bir düzenleme yaparak gelişim düzeylerini üç,evreleri de azaltarak beş olarak belirlemiştir. kohlberg 'e göre bu evreye ulaşmış kişi,everensel ahlaki prensipleri kendine rehber edinmiştir. yazılmış kural ve yasalardan bağımsızdır. bunun anlamı birey hali hazırdaki tüm yasalara karşıdır demek değildir. aksine kanunlar evrensel prensiplere uygun olduğu için desteklenir. kanunların bu prensiplerle çelişmesi halinde bu prensiplerin korunması gerekmektedir. çünkü prensipler insan haklarına, insan onuruna saygılı davranmayı gerektirir. evrensel ahlaki prensipler sadece bir grubun geliştirdiği yada düzenlediği prensipler değildir. tüm insanların eşitliğini temel felsefe olarak benimseyen yaşama haklarını, eğitim görme hakkı, özgür tercihte bulunma,düşünme ve açıklama hakkından kimse yoksun bırakılmamalıdır. halihazırdaki yasalar bu prensiplerle çeliştiği zaman birey kendi vicdanına uygun davranışta bulunur. dolayısıyla kendi ilkelerine aykırı durumlarda yasalara karşı çıkmaktan kaçınmaz.
kohlbergin yapmış olduğu bu evreler evre anlayışına uygun olarak hiyerarşik bir yapı gösterir. yani birey bir evreden sonraki evreye geçer. insanların büyük çoğunluğu üçüncü ve dördüncü evrededir. beşinci ve altıncı evreye geçebilen insanların sayısı çok azdır. hatta altıncı evreye ulaşabilen çok çok az insan vardır.
100 yılda 5 kere gerçekleştiği söylenen olay. bu sene dün yani 31 temmuz 2015'te görülmüştür. ama ben göremedim tabi ki kaçırdım. oluşmasının nedenleri olarak, atmoserdeki kül miktarının fazla olması(orman yangını, volkanlar), uzun mesafeli kum fırtınaları(sahra kumu) ve bazen de havadaki nem yükü gösterilmekte. ayrıca nemli havalarda 1 mikron ve civarındaki su damlacıkları mavi filtre görevi yaparak doğan ayın mavi olarak algılanmasına neden olabilir denmekte.
capgras sendromu, hastanın genellikle yakın akraba olduğu bir kişinin tıpatıp benzeriyle yer değiştiğine inandığı az rastlanır bir sendromdur. daha açık bir ifade ile capgras sendromunda kişi annesinin, babasının, arkadaşının, eşinin, başka bir yakınının hatta eşyalarının ve evinin yerine, ona çok benzeyen bir sahtesinin geçtiğine inanır.
bu sendrom ilk olarak 1923 tarihinde benzerler yanılsaması terimini kullanan capgras ve reboullachaux tarafından tanımlandı. bu sendromun epidemiyolojisine baktığımız zaman tarihsel olarak, capgras sendromu ender görülen rahatsızlıklar olarak görülmüştür ancak son yıllarda giderek daha çok tanınmakta ve bildirilmektedir. yapılan bazı çalışmalara göre psikotik hastaların %4ünde bu sendromun olabileceği ortaya koyulmuştur.
capgras sendromu çok nadir tek başına çıkar genellikle psikotik bir hastalık ile birlikte ortaya çıkar. özellikle de paranoid şizofrenik tip ile birlikte daha çok görülür. fonksiyonel psikoz sergileyen olgularda organik tipte konfüzyon bulunmamakla birlikte, genellikle yaygın ve sürekli bir şaşkınlık ve sersemlik hali vardır.
bu sendrom ile ilgili ilginç olan şöyle bir durum vardır: bu kişiler insanlar ile yüz yüze konuşmak yerine telefon ile konuştukları zaman herhangi bir sorun yaşamamaktadırlar. bunun nedeni olarak da işitme ve duygu merkezleri arasında bağlantının sağlam olması gösterilmektedir. yani kişi duyduğu sesle o sesin sahibine duyduğu duyguyu birleştirebilmektedir.
capgras sendromu tedavisi
capgras sendromu tedavisine dair literatürde çok yetersiz ve az bilgi bulunmaktadır. bu sendrom için özgül bir tedavi yoktur. ancak tedavi genellikle;
-organik bir lezyon veya patolojiyi saptamaya yönelik incelemeler,
-depresif psikoz gibi altta yatan herhangi bir psikiyatrik durum varsa bunun tedavisi,
-antipsikotik ilaçlarla semptomatik tedavi,
-kişinin eşine veya yakınına destek verilmesi,
-risklerin değerlendirilmesi biçiminde olur.
capgras vakalarında mutlaka psikometrik testler, mr, bt ve eeg gibi beyin görüntüleme işlemlerinin yapılması gerekmektedir. bir tedavi şekli olarak ektnin yararlı olduğuna dair yayınlar olmakla birlikte etkisiz olduğuna dair yayınlar da vardır. depresif bir zeminde ortaya çıkmış capgras vakalarının önemli bir kısmı antidepresan ilaçlara yanıt verirler.
prognoz
capgras sendromu üzerine sistematik bir çalışma bulunmamaktadır. bazı durumlarda tedavi sonucu psikoz iyileşir, ancak benzer sanrısı diretir veya aksi olabilir. hastaların çoğunluğunda işlevsel bir psikoz, sık olarak da paranoid şizofreni vardır ve bu yüzden de yaşam süreleri uzun olma eğilimindedir. sendromun altta yatan bir bozuklukla birlikte olduğu olgularda uzun süreli prognoz organik bileşenin doğasına ve uygun tedaviye verdiği yanıta bağımlı olacaktır.
bir anım daha geldi aklıma. ama bu tam rezalet yani. psikodrama dersindeyiz. güven alıştırması için etkinlik yapcaz. ben tabi mal gibi gönüllü oldum hemen. hocam ben ben ben diye. (napayım bi şeye aktif olarak katılınca daha iyi öğreniyorum) insanlar yuvarlak yaptı ben ortadayım. hoca şimdi rahat bırak kendini ve gözlerini kapat dedi. ben de tamam dedim bırakıyorum kendimi kukla gibi bir o yana bir bu yana sallanıyorum. sen bi arkadaş beni tam tutamadı dengemi sağlayayım derken bacaklarımı açayım dedim hafiften. o sırada eşofmanım bi yırtıldı. işte o an insanlara güvenimi kaybettiğim andı...
üniversite birinci sınıftayım. ilk hafta sabahın köründe derse gelmişiz. programda ders anıl isimli(bununla aynı kategoride bi isim) bir yardımcı doçentin üzerinde gözüküyor. yok 1 saat geçti adam gelmedi. ben de tabi daha ergenliğimin doruklarındayım. arkadaş grubuma döndüm sesli bi şekilde "bu ne salak adam ya. yardımcı doçent olmuşsun ama sorumluluk ne bilmiyorsun. sabahın köründe bizi buraya dikiyorsun ama kendin gelmiyorsun aptal herif" diye yardırıyorum. arkadaşlar garip garip şekillere bürünüyor falan arkama bi baktım hoca gelmiş beni dinliyor bir de hoca kadınmış (ismi o yüzden örnek verdim). ben bir kızar bi bozar. insanlar kıs kıs gülüyor. kadın iyi bir şey demedi valla. yaklaşık bir ay yüzüne bakamadım hocanın.
var.
"şu an benim empati yeteneğimin olup olmadığı konusunda güvensizlik yaşıyorsun ve bu yüzden benden somut bir örnek isteyerek kafandaki soru işaretlerinden kurtulmak istiyorsun." (bkz: danışmanlık dersleri vol1.) *
alttaki yazar: karadeniz ve doğu anadolu taraflarındaki hangi illeri gezmek isterdin?
bu soruyu soran arkadaşıma "gözümü kaparım vazifemi yaparım qhanqa" diyip ardından sen bu sözden ne anlamak istiyorsan anla demiştim. arkadaşın gözleri "o_o" şeklinde oldu ve bişey diyemedi *
şiddetli bir fırtına, birbirine yabancı ve sırlarla dolu on insanı, asabi bir gece müdürünün idaresindeki ıssız bir motelde bir araya getirir. içlerinde bir limuzin şoförü, bir tele kız, bir katili nakleden bir polis, 80'li yılların bir televizyon yıldızı, yeni evli bir çift ve kriz içinde olan bir aile bulunmaktadır. sığınacak bir yer bulmanın getirdiği rahatlama, yolcuların teker teker ölmeye başlamasıyla yerini korkuya bırakır. çok geçmeden, yaşamak istiyorlarsa, kendilerini biraraya getiren sırrı çözmekten başka çareleri olmadığını anlayacaklardır.
2003 yapımı bu film, hiç şüphesiz izlediğim en iyi gizem ve psikolojik-gerilim filmlerinden.
sadece fiziksel ve sözel şiddetle sınırlı kalmayandır. bu konu, çok daha geniş bir yelpazede incelenmeli ve ona göre davranılmalı, önlemler alınmalıdır. *
hacı misi ile parlattığım cemaatçi götü mü açıkta bırakacak kırmızı bir tanga ile katılacağım zirvedir. tüm şeriatçıların gözleriylen günah işlemelerine, cünüp olmalarına sebebiyet verip toplandıklarına pişman edip ardından "türkiye laiktir laik kalacak" nidalarıylan izmir büyükşehir belediyesi logolu sancağı mekana dikip atamın gücüylen son noktayı koyacağımdır.
dün taksimde otururken kulak ve göz misafiri olduğum durum. yanıma evsiz olduğu belli olan bir adam oturdu elinde koca bir bardak ondan bir şeyler içiyordu. 5 dakika sonra kılık kıyafeti aynı şekilde olan bir adam daha geldi takır tukur seslerinin eşliğinde. büyük ihtimal teneke kutu topluyordu. ve çuvala oturdu ardından başladı diğer adama anlatmaya:
-biliyorum, sen de bendensin. halinden anlaşılıyor zaten. nefret ediyorum bu insanlardan o bahsettikleri yardımlaşma, merhamet, sevgi kavramları koca bir yalan. hepsi şu bizim kullanamadığımız, bizi bu hale düşüren kağıt parçası için insanlıklarını kaybediyor daha fazlasını istiyor. ne zaman anlayacaklar bunun bir sonu yok, kendini idare edeceğin kadar olsa yeter. evdeki küçük kızım bile baba para diyip duruyor. ben parasızlıktan kafayı yerken, bizim seçtiğimiz insanlar ayakkabı kutularında paraları götürürken hala doymuyorlar.
diğer adam: "doğru söylüyorsun da napalım?"
-"o ağızlardan düşürülmeyen yardımı yapalım, destek olalım ve aza kanaat edelim yetmez mi? yeter tabi ki!... neyse ben başını şişirdim kendine iyi bak" dedi ve gitti.
ben ise apışıp kaldım içim buruk bir şekilde.
kisinin icinde birbirinden farkli kisilikler hissedip, bu kisiliklere uyan davranislarda bulunmasi, bu kisiliklerin etkisi altinda oldugu anlarda yaptiklarindan habersiz olma halidir. bu kisilikler bireyin kendi cinsiyetinden, yas grubundan, sosyoekonomik ve kulturel durumundan farkli olabilir. bu kisiliklere ait kafasinin icinden gelen ve kendisini yonlendiren sesler duyabilir. farkli kisilikler var olan "evsahibi" kisilige zarar verici davranislar gosterebilir (es ya da karsi cinsle uygunsuz iliskiler, suca yonelik davranislar gibi). evsahibi kisiligi oldurup, yerine gecmek icin intihar girisimlerinde bulunabilirler.
nasil olusmaktadir?
genellikle cocukluk yaslarinda cok agir fiziksel (dovulme, agir cezalandirmalar), cinsel (tecavuz, cinsel tacizler) ve duygusal (sevgi gosterilmeme, saglik, egitim ihmalleri ve bakim gereksinimlerinin yerine getirilmemesi gibi) travma yasantilari sonrasinda gelisir. bu donemde cocuk bu olaylar esnasinda kendini olayin etkisinden kurtarmak icin bir savunma mekanizmasi seklinde o olayi yasayan ben degilim, bu olanlar bana yapilmiyor, ben bunlari hissetmiyorum vb dusunce degisiklikleri gelistirir. bu zamanla normal disi bir hal alip, bu bozukluga donusur. bu sekil bir savunma sureci, agir travmalara uyum saglamada onemli bir yere sahiptir.
iki ya da daha fazla birbirinden ayri kimligin ayni kiside varligi (herbirinin kendi icinde sureklilik gosteren cevre ve benlik algisi, iliski kurma ve dusunme bicimi vardir). bu kimliklerden en az ikisi zaman zaman tekrarlayarak kisinin davranislarini denetim altinda tutar. onemli kisisel bilgileri siradan bir unutkanlikla aciklanamayacak sekilde animsayamazlar.
toplumda ne oranda gorulmektedir?
% 5-10 arasinda gorulmektedirler. daha cok kadinlarda teshis edilmektedir. erkek hastalarin ise suc isledikleri icin daha cok adli sistem icinde olduklari ve bu nedenle tani konulamadigi dusunulmektedir. kisilerin ozellikle kafalari icinden gelen sesler duymalari, yaptiklarini hatirlamadiklari seylerle karsilasmalari gibi belirtilerin, ogrenilmesi halinde kendilerinin akil hastanesine kapatilacaklari ya da toplumda damgalanacaklari yonundeki inanclari nedeniyle tedaviye basvurmadiklari gorulmektedir.
tedavi:
hastalik bu rahatsizligi bilen psikiyatristlerce uzun dönemli psikoterapi ile tedavi edilmektedir. tedavide kisiliklerin bir araya getirilerek bir butun olusturmasi ve gecmiste yasanan ve bazi hallerde unutulmus olan travma doneminin aydinlatilip, bunun normal bilinc hali ile birlestirilmesi ve butunlestirme sonrasi eslik eden diger kisilik sorunlari ve yaklasimlarin tedavisi ile surdurulur. psikoterapi esnasinda farkli kisiliklerin etkisi ile sikayetlerde alevlenmeler gorulebilir. bu durumlarda ilac tedavileri ve kisa sureli yatakli tedaviler gerekebilir.
yapamadığımdır. özellikle uzun süre yapamıyorum maksimium 10-15 saniye. daha uzun süreli kapalı tutarsam aklıma berber konulu porno filmleri geliyor. bunun sonucunda da erekte olurum, mal gibi kalırım diye düşünüp geriliyorum (bkz: ayı sözlük itiraf) *
gerçek hayatta:
(bkz: voleybol) favorim, pek severim <3 sokak, salon, plaj. her türlüsü olur fark etmez.
(bkz: yakar top) ikinci favorim. her türlü kapışırız. * (bkz: istop) top havaya atılır. ebe topu tutana kadar herkes uzaklaşır ardından ebe bir renk söyler herkes onu bulmaya çalışır.
(bkz: 9 aylık) ön eleme olarak top ayakta sektirilir. en az sektiren kaleye geçer her gol 1 puandır-kafa hariç o 3 puan- 9 puan tamamlanınca kişiye şut çekilir hiç birini kurtaramazsa çocuk doğurmuş olur. nasıl saçma bi oyunmuş lan bu böyle. * (bkz: saklambaç) bir ebe gözlerini kapatıp belirlenen sayıya kadar sayar. sayma işi bitince saklananları bulmaya çalışır. bulduğu kişiyle adeta yarışa girer gözlerini kapattığı yere koşarlar ebe onu orada sobelerse yani sayı saydığı yere bulduğu kişiden önce ulaşırsa sıradaki ebe o sobelenen kişi olur.
(bkz: köşe kapmaca) genelde römork gibi köşeli yerlerde oynanır. ebe ortadadır köşelerdeki kişilerin kalkıp yerlerini değiştirmelerini bekler. kalkan kişilerden birinin yerini kaparsa yeri kapılan kişi ebe olur.
(bkz: sessiz sinema) bir kişi aklından bir film, dizi tutar. jest ve mimikleriyle karşısındaki kişilere bu filmi anlatmaya çalışır.
(bkz: ortada sıçan) diğer adıyla (bkz: can) yakar topun kardeşi. karşılıklı en az iki kişi vardır ve bunların ortasında bir ya da birden fazla kişi vardır. amaç bu kişileri topla vurup oyundan çıkarmaktır.
(bkz: dokuz taş) dokuz taş üst üste dizilir. sonra topla yıkılır ardından herkes kaçışır. ebeler bu kaçışan kişileri vurmaya ve bu sayede dokuz taşın tekrar üst üste dizilmesini önlemeye çalışır
(bkz: mendil kapmaca) ortada biri mendil tutar. iki kişi karşılıklı olarak aynı anda koşarlar. mendili ilk kapan oyunu kazanır.
(bkz: beş taş) beş tane taşın farklı şekillerde havaya atıp tutulması ve toplanmasıyla oynanan bir oyundur.
(bkz: ip atlama) hunharca zıplayıp kalorilerinizi yakmaya yardımcı olan oyun. * (bkz: aç kapıyı bezirgan başı)
(bkz: yakalambaç) bir ebe kendisinden kaçan herkesi yakalamaya çalışır. yakaladığı herkes onun tarafına geçer ve son kişi kalana dek devam ederler.
(bkz: yerden yüksek) mantığı köşe kapmaca ile aynıdır. herkes yerden yüksekte bir yerde durur. ebe yerdedir. kişiler yer değiştirirken ebe onlardan birinin yerini kapmaya çalışır.
(bkz: ali baba saatin kaç) ebe diğer oyunculara arkasını dönmüştür. diğerleri sırayla bu soruyu sorarlar. "ali baba saatin kaç?" mesela "5" der. oyuncular da 5 adım yaklaşırlar ebeye. tabi herkes kendince adım attığından kimi daha yakın, kimi daha uzak olur. ali baba döner bakar ne kadar yaklaşmışlar diye. tekrar arkasını döner, aynı şey tekrarlanır. amaç ali baba henüz arkası dönükken atılan adımlar esnasında ona ulaşıp, sırtına vurmaktır. bu olay gerçekleştiği anda herkes başlangıç çizgisine geri kaçar. ali baba kimi yakalarsa o ebe olur.
yerim neresi, kendimi nereye ait hissediyorum artık hiç bir fikrim yok sözlük. üniversitemin bulunduğu ildeyken kendimi oraya pek ait hissetmiyorum, 3 gündür ailemin yanındayım kendimi buraya da ait hissetmiyorum. gerçi bu durumu yaklaşık 1senedir yaşıyorum. yurt dışındayken de kendimi oraya ait hissetmiyordum ülkemde ülkem diyordum *. fransız şair charles baudelaire'e ait şu söze tamı tamına uyuyorum sanırım: "nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi geliyor."
ayı sözlük üyeleri üniversitelerin hangi bölümlerinde okuyorsunuz?
cevap: (bkz: pdr)
aynı ya da yakın bölümlerde okuyorsak birbirimize yardımcı oluruz iyi olur
chicago üniversitesi'nin yaptığı çalışmaların sonucunda ortaya çıkan ilginç bir bilgi. toplumda genel kabul gören dini eğitimin iyilikle ve anlayışlı olmakla ilgili bağlantısını sorgulatan bir sonuç ortaya çıkmış gibi duruyor.
çevresindeki kişilerde zerre yaşama hevesi bırakmayan insan modelidir. ya arkadaş bi insan her şeyden mi memnuniyetsiz kalır, hiç mi bir şeyi beğenmez. tamam o beğenmediğin şey mükemmel olmayabilir ama şunu da bilmen lazım hiçbir şey mükemmel olmak zorunda da değil. karşındaki insan belki de bin bir hevesle, araştırarak, okuyarak, deneyerek vs. bir şekilde bir ürün ortaya koymuş en azından bir teşekkür et o da olmadı bir tebessüm et. yok illa bir bok atmalar, bir iğnelemeler, bir burun kıvırmalar. sırf beğenmemek için gösterdiği o çabayı aslında az da olsa pozitif bir yöne kanalize edebilse aslında belki de yapıcı eleştiri yapıp katkıda bulunabilecektir bu insan ama hayır o en iyi bildiği şeyi yapacaktır "hıh bu ne be pööffss" demek. cidden böyle yapıcı olmak yerine yıkıcı davranan insanları hiç sevmiyorum. insanı yormaktan zevk alıyorlar herhalde. platon'un bir lafı var o sözü bu arkadaşlara hediye etmek istiyorum: insanlara karşı düşünceli olun. çünkü karşılaştığınız herkes en az sizin kadar zorlu bir mücadele veriyor.