serkan

Durum: 907 - 0 - 0 - 0 - 20.06.2020 12:44

Puan: 16350 - Sözlük Kaşarı

13 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

oyuna çıkıyoruz birer ikişer, bittimi oyun sandıktayız hepimiz...
  • /
  • 46

çaysamak

istiyorsunuz ve istiyorsunuz, yapabileceğiniz tek acil çözüm sıcak suyu bir bardağa boşaltıp sallama çayı suyla kavuşturmaktır...
ben azalttım,artık bir paket içiyorum günde(20 li)... hem zamda gelmiş zaten nasıl yetişcek para öğrenci halimle...

gittiğin için

sevgilim,
ben bir hiçtim ve gör ki gecelerin bekçisi oldum şimdi. simit kokusu hüzün verir oldu artık, yolda gördüğüm uzun boylu yapılı adamları sen sanıyorum hatta bir kaçını kolundan tutup çevirmişliğim var. kremrengi mont gördüğüm de donup öylece kalıyorum, karşıdan karşıya geçmeye korkar oldum. şarkılar bana seni söylüyor ve ben bilmiyorum nereye kaçacağımı. üzgünüm… her şey için… o lanet çıkmayan kalemlerle evinin önüne yazdığım seni seviyorum yazısı için, ve onu hala görmediğin için, sürekli önünden geçmene rağmen muhtemelen tanımadığın boyacı mustafa abi için ve ona uzun uzun seni anlattığım için, buzdolabındaki donmuş yiyecekler için, insanların sadece sex yaptıkları için, posta numarandaki peşpeşe dizilmiş 3 tane 0 için, gülümseyen insanların bana seni hatırlattığı için, beni unutmaya başladığını düşündüğüm için, boş sigara paketlerini biriktirip sana masa yaptığım ve bunu sadece sana yaptığım için, bağcıklı ayakkabılarımı hiç bi zaman bağlamadığım hatta bu yüzden sürekli düşme tehlikesi geçirdiğim için, sen olsaydın beni tutardın ve bağla artık şu lanet bağcıkları derdin gibisinden şeyler aklıma geldiği için...bir sözlükte yazmaya başladım artık, sana küçük notlar yazdığım ve bunun çok hoşuna gittiği için, mızmızlandığımda çocuk gibi olduğum bunu engellemek içinde bana sıkıca sarıldığın ve seni itmeme rağmen bunu başaramayıp kendimi kollarına bıraktığım için, temizlikçi bayram abinin odama sürekli çat diye girdiği bunu bahane edip sana kaçtığım için, yurtta kaldığım bu yüzdende sürekli beni kıskandığın için, kabuslar gördüğüm için ve kabus gördüğümde hemen seni aradığım için, o sinir bozucu bitmeyen yol çizgilerini saymayı sevdiğim, sayarken senide saymaya zorladığım için…sürekli para çekerken beni çok beklettiğin için, gözyaşlarımı gördüğün ve onlara dokunduğunda nehre dönüştükleri için, beni bırakıp gittiğin için ve öylece gitmene izin verdiğim için, sana son kez budala olduğunu sinir bozuculukta üstüne olmadığını söyleyemediğim için, bağırıp çağıramadığım için, her şeyim olduğun bu yüzdende unutmakta çok zorlandığım için… seni özlemiyormuş gibi yapmaya çalıştığım için… aslında seni gerçekten özlediğim için üzgünüm… seni hiç bi zaman tamamen unutmayacağım için ve hala yatmadan önce beni hiç duymayan, taaa uzaklardaki allaha olurya duyar diye dua ettiğim içinde üzgünüm…

gay bara gitmek

cesaret edip de gidemediğim, hem cesaret etsem de kimle gideceğimi bilemediğim merakımı tetikleyip duran mekan. denemek lazım tabii.

enya

asıl adı eithne ní bhraonáin olan enya irlandalı kelt müziği sanatçısıdır. kelt müziğini dünyaya tanıtan isimlerin başında gelir kendisi. birçok film müziğinin üzerinde imzası bulunur. loreena mckennit gibi birçok sanatçının ilham perisi olarak tepelerinde uçuşmuştur.

boya

bulgar enstrumantalizminin kaliteli yorumcularındandır kendileri. dinle dinle bıkmazsınız.

0ad6 en ifret şarkısıdır bu da. içerledim yine, neyse...

zülfi livaneli şarkıları

çikolata

(bkz: kahve dünyası)
ne koyuyorlarsa içine pek bir başkadır buranın çikolataları.

dediler ki

"barda" isimli türk yapımı filmin soundtracklarından olur kendisi. "üç nokta bir" tarafından seslendirilmiştir.

delik

kara olanı vardır, herbişeyi yutar. dünyayı bile içine alabilirmiş dediklerine göre, allah muafaza!*

neil patrick harris

sevgilisine nikahı bastığını öğrenince kıskançlıktan rengimin attığı yakışıklı şey. bu duruma alışmam uzun sürdü tabi, kabuslar falan gördüm önceleri ama iyiyim şimdi...

fairuz

aldığım duyumlara göre özellikle sabah kahvaltılarında dinlenilen sanatcıymış.
(bkz: ben arabın yalancısıyım)

fairuz



insanlar seni bana sordu sevgilim
mektuplar yazdılar ve aşk onları götürdü
bana zor geliyor ( dokunuyor ), şarkı söylemek
senle ilk kez beraber olmadığımız icin **

insanlar seni bana sordu ... sordu
gelecek dedim, sakın bana sitem etmeyin
gözlerimi kapattım
gözlerimde olduğunu insanların farketmesinden korktuğum için

insanlar seni bana sordu sevgilim
mektuplar yazdılar ve aşk onları götürdü
bana zor geliyor ( dokunuyor ) şarkı söylemek
senle ilk kez beraber olmadığımız için **

gece bana geldi ve bana ışık tutmamı istedi
sonra ışığımı söndürdü
nasıl sana geldim sorma dedi
kalbim sana yetişmemi sağlayan kılavuzumdu
yanan da senin özleminden yandi
senle ilk kez beraber olmadığımız için

insanlar seni bana sordu sevgilim
mektuplar yazdılar ve aşk onları götürdü
bana zor geliyor ( dokunuyor ) şarkı söylemek
senle ilk kez beraber olmadığımız için **

diye bir çevirisi elime geçmiştir, ne güzel sözler bunlar demişimdir.

sonbahar kumpanya

özcan alper imzalı "sonbahar" isimli filmin, müziklerini yapan grup.
dinlediğim, dinlemekte olduğum en iyi film müziği albümünü yapmışlardır.
her eser, ayrı bir duygu yüklü buluttur . kime çarpsa ağlatır, o derece yani.
(bkz: ayşenur kolivar)

amigdala

beyindeki korku kontrol merkezi. ilginçtir, bu merkezin hasar gördüğü bireylerde aşırı cinsel aktivite isteği meydana geliyormuş. tıp camiasında ,bu bireylerin ne bulursa becerdiğine dair söylentiler dolaşmakta.
evlerden ırak...

theodoros angelopoulos

çağdaş sinemanın sanatsal boyutunu en iyi şekilde işleyen yunan yönetmenlerdendir. entellektüel bireyin yaşama dair ızdıraplarını kırgınlıklarını sık sık filmlerinde işler. 24 ocak 2012 de dünyamızdan göçüp gitmesine rağmen eserleriyle uzun yıllar yaşayacaktır.
(bkz: ağlayan çayır)

marika papagika

1890 kos doğumlu yunan ses sanatçısı. göç sonucunda yerleştiği mısırda solistliğe başlar. 1915 te amerikaya göç eder. 1920li yıllarda smyrnaika tarzı rembetikonun dünyadaki bilinen ilk kayıtlarını gercekleştirmiştir. osmanlının son zamanlarında istanbul, izmir, kahire, iskenderiye gibi önemli şehirlerinde meyhanelerde ses sanatçılığı yapmıştır. bir krizde malvarlığını kaybedip yoksulluk içinde öldüğü söylenir.
dinleyin, dinletin müthiş bir ses.

votka limon

kürt yönetmen hüner salim tarafından yönetilmiş film. venedik film festivalinde en iyi film dahil, birçok ödüle layık görülmüştür. dicemidim adlı film müziği yüreğime cuk diye oturmuştur. film ermenistandaki bir yezidi kürt köyünde geçmektedir.

gevende

gevende

eskişehirli etnik müzik grubu. lazcada çalgıcı manasına gelir. bazı şarkılarının sözleri tersten okunarak elde edilmiş( nayu-uyan) olması onlara garip bir hava katar.

nükleer başlıklı kız

  • /
  • 46
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 907

votka limon

kürt yönetmen hüner salim tarafından yönetilmiş film. venedik film festivalinde en iyi film dahil, birçok ödüle layık görülmüştür. dicemidim adlı film müziği yüreğime cuk diye oturmuştur. film ermenistandaki bir yezidi kürt köyünde geçmektedir.

gökyüzünde yalnız gezen ayılar

yeryüzündeki yalnız chaserların başlarına düşer inşallah.*

fullmetal alchemist-brotherhood

yeni başlamama rağmen saatlerce bıkmadan bölüm devirebildiğim, simyacı edward ve alphonse elric adında iki kardeşin hikayesini anlatır ki farklı bir konusu ve örgüsü var. hiromu arakawa animenin mangakası olur.

eleni vitali

*

ölümcül şarkıların sahibi yunan sanatçı. canlı dinlenecek kişilerin başında gelir.

bebek taklidi yapan kızlar

44 numara ayakkabıyla vuracaksın ağzına.* * * *

çıt sesine evi basan alt komşu

parmaklarınız üzerinde yürüseniz de sizin boş anınızı kollayıp kapıya dayanırlar. çoğunlukla 50-70 yaş arası teyzelerden hallicedir.

özellikle öğrenci evi olmasından istifade ederek emekliliğin sıkıcılığını üzerinden atmak için bu yola başvururlar.
hayır, o evde öğrenci olmasa dert edilmeyecek gürültüler öğrenci olunca kelebek etkisi misali kafalarında büyür de büyür. yapabileceğiniz tek yol çirkef yüzünüzü açığa çıkarıp bir daha gelmelerini engellemektir.

pazar öğleden sonra yaklaşık 14:30 ;
bizim teyze kalın gözlükleri ve pembe hırkasıyla kapıyı çalar.

- çamaşır makinanız mı çalışıyor sizin?
+evet teyze çamaşır yıkıyorum
- ses yapıyor, bu ne gürültüdür , bir rahat bırakmadınız zaten. gece patır patır yürüyordun sen yine.
+ dün evde yoktuk teyzecim
-sanki evde olsaydınız gürültü yapmayacaktınız!
- sesini kısın çamaşır makinasının! bıktım artık
+peki teyzecim kumandayı alıp sesini sıfırlıyorum hemen!!!!!!
- bişey söylemeyede gelmiyor bunlara anam, yeni nesil hep böyle!

yazarların hatırladıkları en eski anıları

hiç unutmam birgün okul sıralarında otururken* baktım köşede kızlar toplaşmış aşk mektubu falan yazıyorlar. bir tanesi sınıfın en yakışıklı çocuklarından ikincisine *, birtanesi sınıf üçüncüsüne falan böyle güzel manalı aşk sözcükleri yazıyorlar.

nasıl imrendim nasıl imrendim anlatamam.
akşam eve gittim vereceğimden değilde yazmak istiyorum. çünkü içimde böyle şeyler hissediyorum ve o yaşta bunları içine atmak çok zor.
aldım kalemi elime, bir tanede kırmızı kağıt. çarpuk çurpuk yazımla * başladım yazmaya.
yazıyorum da yazıyorum... nasıl dolmuşum. bir yandan da ağlıyorum çocukluk işte.
tüm gece yazdım. geç uyuduğum içinde sabah okula geç kalmamak için aceleyle fırladım evden.
sen git unut o mektubu masada. üstüne birde "anıl" yaz.
orada bıraktığımı bile unutmuşum, öğle arasına doğru hatırlayabildim ancak.
aklıma geldi sonradan ama nasıl huzursuzum, diken üstünde dersin bitmesini bekledim. sonra sınıftan ilk ben fırladım. tabana kuvvet, bir yandan ağlıyorum, bir yandan dua ediyorum. "allahım nolur annem bulmasın mektubu nolurrr yalvarırım"
o yaşta bile farkında oluyor insan diline eline düğüm atması gerektiğinin. okulla evimiz çok yakındı o zamanlar. hemen eve geldim. açtım kapıyı, baktım annem yok. "ohh " dedim. "bulmamıştır ozman" neyse odama geldim annem çalışma masamın başında elinde katlanmış kırmızı bir kağıt. nasıl ağlıyor bir görseniz oğlu ölmüş sanırsınız. bende başladım ağlamaya " anne özür dilerim lütfen affet."
annemin yüreğimde ömür boyu izi kalacak bir yara açması uzun sürmedi.

" benim senin gibi bir oğlum yok artık."

yüreğime ne oturmuştu o çocuk halimle. ani bir manevrayla aldım mektubu elinden annemin.
tabanlara kuvvet başladım tüm hızımla koşmaya. koşuyorum ağlıyorum, koşuyorum ağlıyorum...
merdivenlerden düşe kalka indim. ama canım öyle bir yanmış ki koşuyorum deli gibi.
saatlerce koşmuştum. şehir dışına kadar allah ne verdiyse...

dizlerimin kan içinde olduğunu hatırlıyorum düşmekten...
sonrasında bayılmışım. uyandığımda bir hastanede yatıyordum.

yaşlı bir amca beni yol kenarında bulmuş, hastaneye kaldırmış.
uyandığımda annem hala ağlıyordu. özür diledi benden beni çok sevdiğini söyledi. ilginçtir, sadece çocukluk buhranı olduğunu sanıyor. çünkü bakınca gayet normal bir erkeğim. kız arkadaşlarım olduğunu, bir gün evlenip yuva kuracağımı... ahh anne ahh.

buda böyle bir anı işte.

iran sineması

muhsin makhmalbaf ve abbas kierostiami gibi ustaların başını çektiği, son dönem dünya sineması. özellikle geçtiğimiz yıllarda batı avrupa dolaylarında ciddi prim yapmışlardır. arkadaşımın evi nerede?, kirazın tadı, hayat devam ediyor gibi, insanın içini ısıtı ısıtıveren, yapım maliyetleri son derece düşük filmler üreterek imkansızlıktan yakınan türk sinemacılarının asabını bozmuşlardır. rejim dolayısıyla çoğu filmde olaylar çocuklar üzerinden anlatılmıştır. imgeler sıkça yer bulmuştur bu filmlerde. velhasıl, güzeldirler.


(bkz: cennetin cocukları)

kaplumbağalar da uçar

öyküye göre göl kenarında yaşayan bir kaplumbağa sürekli çevresindeki kuşları izler onlara imrenirmiş. zamanla bu kuşlarla arkadaş olmuş ve onlarla hislerini paylaşmış.
küçük kaplumbağa gölün diğer tarafına gitmek istiyormuş. ama kendi gidecek olsa bir ömür sürermiş bu gezi. "keşke sizin gibi uçabilseydim" demiş kaplumbağa. kuşlarsa bu dileğini yerine getirmek istemişler. "uçabilirsin" demişler kaplumbağaya. "kaplumbağalar da uçar."
bir dal almış iki kuş. iki yandan tutacaklar ve kaplumbağayı karşıya geçireceklermiş. "tek yapman gereken dalı sıkıca ısırmak demişler." ısırmış kaplumbağa. yükselmiş yükselmişler. uçmuş uçmuşlar. kaplumbağa korkmuş yükseklerden. heyecanla bağıracağı an çenesi açılmış. suya düşmüş kaplumbağa. ait olduğu yere. kendi yavaş, imkansız hayatına...

(bkz: turtles can fly)

hoşlanılan arkadaşın aniden dudağınızdan öpmesi

ilk öpücüğün devamında susup sadece sarılmakla süslendirilebilir...
günlerce susarsınız...
tek kelime yok...
sözcükler yok...
aylarca ( yaklaşık üç ay) sarılmalar devam etsede sözcükler sonsuz boşlukta kaybolduğu için hala sessizlik hakimdir...
sadece elele tutuşursunuz, sarılırsınız, sarılır ve gider...
bir gece geç gelmiştir yurda...
siz merdivenlerde beklerken (herkes uyumuştur) sarhoş bir şekilde gelir... (sırılsıklam hemde)
son kez sarılır, ellerinizden tutar ve ilk kez konuşur, " sevgili yaptım, bir kız.." sonrada ağlar...
sözcükleriniz hala sonsuz boşlukta olduğu için sizde sadece sarılıp ağlarsınız...

aynı yurtta olduğunuz için ondan uzaklaşma şansınız yoktur...
köşe kapmaca oynamaya itilmişsinizdir...
kahverengi mont görünce "o" sanırsınız ve kalp atışlarıyla saklanacak delik ararsınız...
her zaman öyle bir delik bulmanız benim gibi şanssızlar için düşük bir olasılıktır...( üstelik yurt, bahcesi olan küçük bir yurttur)
bir gün( 1,5 ay köşe kapmacadan sonra) karşılaşırsınız...
- gözlerin marazlı...
+ seninde...
- gidiyorum ben...
+ hiç gelmedinki...
-kendine iyi bak...
+ kendime iyi baktığımı bilemeyeceksin hiç bir zaman..
-görüşürüz..
+belki...
(yurttan ayrılıp eve çıkmıştır, bir daha da görmezsiniz)

duyulduğunda küfür ettiren reklam replikleri

"alinin karnı acıkttııııııı" milupaydı sanki. yankılanmıyor mu birde o ses. * * *

acımadı ki

herkeste oluyor mu yoksa çocuksuluk mu denir buna bilmiyorum ama bazen canım acıdığında hayal dünyama dönüyorum,

bir çocuk edasıyla tüm dünyayı karşıma alıp, hayali gözyaşlarımı hafif bir tebessüm ve masumiyet ile silerken, ağzımdan çıkan bu sözcük rahatlatıyor beni.

" acımadı ki..."

sonra herşey yumuşuyor, ve uyumam kolaylaşıyor... *



askılık

üst baş, palto, mont, şapka asılmasından ziyade asıl görevinin geceleri karanlıkta elinde balta olan bir adamı canlandırmak olduğunu düşündüğüm, çocukluğumun kabusu ev eşyası.

çarmıha gerilmiş bir kıza benzettiğim zamanlarda olmuştu,

ankara

4.yılını geçiren insanlara kafayı yedirtebiliyor, okul bitsede gitsem dedirten şehir.

şu an ağlıyorum biliyor musun

acındırma, geri kazanma cümlesi. ağlamanın değerini düşürebilir, basitlik kazandırabilir.