serkan

Durum: 907 - 0 - 0 - 0 - 20.06.2020 12:44

Puan: 16350 - Sözlük Kaşarı

13 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

oyuna çıkıyoruz birer ikişer, bittimi oyun sandıktayız hepimiz...
  • /
  • 46

pop art

son dönem popülaritesi yüksek olan, sanat akımlarındandır. figürlerin tekrarlanarak farklı renklerde kullanılması, kompozisyon oluşumunda önemli yer tutar. minimalizmin uzantılarındandır.

iran sineması

muhsin makhmalbaf ve abbas kierostiami gibi ustaların başını çektiği, son dönem dünya sineması. özellikle geçtiğimiz yıllarda batı avrupa dolaylarında ciddi prim yapmışlardır. arkadaşımın evi nerede?, kirazın tadı, hayat devam ediyor gibi, insanın içini ısıtı ısıtıveren, yapım maliyetleri son derece düşük filmler üreterek imkansızlıktan yakınan türk sinemacılarının asabını bozmuşlardır. rejim dolayısıyla çoğu filmde olaylar çocuklar üzerinden anlatılmıştır. imgeler sıkça yer bulmuştur bu filmlerde. velhasıl, güzeldirler.


(bkz: cennetin cocukları)

kaplumbağalar da uçar

öyküye göre göl kenarında yaşayan bir kaplumbağa sürekli çevresindeki kuşları izler onlara imrenirmiş. zamanla bu kuşlarla arkadaş olmuş ve onlarla hislerini paylaşmış.
küçük kaplumbağa gölün diğer tarafına gitmek istiyormuş. ama kendi gidecek olsa bir ömür sürermiş bu gezi. "keşke sizin gibi uçabilseydim" demiş kaplumbağa. kuşlarsa bu dileğini yerine getirmek istemişler. "uçabilirsin" demişler kaplumbağaya. "kaplumbağalar da uçar."
bir dal almış iki kuş. iki yandan tutacaklar ve kaplumbağayı karşıya geçireceklermiş. "tek yapman gereken dalı sıkıca ısırmak demişler." ısırmış kaplumbağa. yükselmiş yükselmişler. uçmuş uçmuşlar. kaplumbağa korkmuş yükseklerden. heyecanla bağıracağı an çenesi açılmış. suya düşmüş kaplumbağa. ait olduğu yere. kendi yavaş, imkansız hayatına...

(bkz: turtles can fly)

oblivion

astor piazzola eseri. bilgin canaz da yorumlamıştır.

prayers for bobby

duygulandım ki anlatamam. gül gibi çocuk, 20 sinde gittii gittti...
bana çok benzeyen çocuğun oynadığı filmdir kendisi. kaderimiz benzemesinde, evlerden ırak...

jonathan safran foer

modern amerikan edebiyatının liderlerinden biri olarak kabul görmeye başlanmıştır. kendisiyle " aşırı gürültülü ve inanılmaz yakın" isimli kitabıyla tanışmışımdır. öyle ki dört kez okuduğum tek kitaptır bu meret. ayrıca felsefe yüklü" herşey aydınlandı" isimli kitabı filme uyarlanmış ve başrolunu elijah wood oynamıştır.

marketa irglova

23 yaşındaki çekli genç müzisyen. glen hansardla beraber once adlı müzikalde rol almıştır. bu onun şöhrete giden ilk adımlarıdır.
sonrasında crossroad isimli bir albümde piyasaya sürmüştür, ben çok sevdim...

dido

tüm albümleri bmg müzik kalitesiyle çıkarılmış ingiliz müzisyen.

winter

joshua radin şarkısı.

sevgili sözlük

sözcüklerim tükenmiş bugün sözlük, ne yazasım var ne de okuyasım... çocukken senem teyzenin bahçesine girerdim de gizlice, güzel çiçekleri koklardım ya, bi tanesi vardı da hergün koklamadan edemezdim. mübarek o tiftik gibi yapışan otlarla çevriliydi. koklucam diye her yerimi o yapışan şeylere bağışlardım.işte o yapışkan şeylerin ortasına düşmüşümde heryerim onlardan olmuş gibi şimdi. eriniyorum da dokunmuyorum hiç birine.

gone with the sin

i love your skin oh so white
i love your touch cold as ice
and i love every single tear you cry
i just love the way you e losing your life

ohohohohoh my baby, how beautiful you are
ohohohohoh my darling, completely torn apart
you e gone with the sin my baby and beautiful you are
so gone with the sin my darling

i adore the despair in your eyes
i worship your lips once red as wine
i crave for your scent sending shivers down my spine
i just love the way you e running out of life

ohohohohoh my baby, how beautiful you are
ohohohohoh my darling, completely torn apart
you e gone with the sin my baby and beautiful you are
so gone with the sin my darling

günlerdir sözlerine takıldığım, ve dinlemekten bıkmadığım şarkıdır kendisi.

iyi geceler

iyi geceler sözlük ve sözlük ahalisi, bana bugün sundukların teşekküre değerdi. teşekkür ederim...

ne olmak istedik ne okuduk ne olduk

başta herşey olmak istemiştim, herşey olmalıydım, amele, dansçı, bakkal sahibi, ressam, müzisyen, şu saçma deneyler yapan bilim adamı, milletvekili, avukat, pembe panjur üreticisi, takı tasarımcısı, onkolog... neler neler... sonra baktım olmucak, yapabilceğim birşey olsun istedim, hakkını vermeliydim, kendimi anlatmalıydım çünkü kendimi anlatma konusunda çok kötüyümdür...evet evet ressam olacaktım, resimler yapacak, konuşamadıklarımı,boğazımdaki düğümleri birer birer çözecektim. oysa basit bir hekim adayıyım şuan...

diş ağrısı

özellikle
(bkz: pulpitis seroza)
(bkz: pulpitis prulenta)
iltihapları sonucunda meydana gelen, kabir azabı niteliği taşıdığı söylenen ağrıdır. diş hekimine( dişçi değil ) görünmek tek kurtuluştur. kanal tedavisiyse yapar kurtulursun, onarılacak gibiyse onarır kurtulursun. veya gitmezsin kurtulmazsın sen bilirsin yani.
ha bide acil durumlarda tuzlu suyla gargara yapabilirsiniz, iyi geldiği olur.

sevgili sözlük

meraba sözlük,
nedendir bilmiyorum ama annemden 2 yıldır ayrı olmama, ayaklarımın üzerinde inatla durmama rağmen, vazo kırmışımda annem görecekmiş hissine kapılıyorum arada. bugün o bok duyguya kapılmanın ileri safhaları yaşadım da yaşadım... fakat ortada ne vazo var ne de vazoyu görecek annem. bu normal mi? normal olmasını dilerdim ama normal değil sanırım. hem normal olsa bile hiç olmaması daha güzel olurdu.acaba insanlar böyle piç ezik duygular yaşayarak mı büyüyüp kocaman ayılar oluyorlar. şu egosu tavanlarda dolanan herbişeye gülüp kıçlarını sallayan insanlara hayret ediyorum. gerçekten böyleler mi yoksa böyleymiş gibi mi yapıyorlar. eşcinsel olduğumu fark ettiğimde hiç bişey bilmediği için korkmuştum, dünyadan insanlardan. şimdiyse bilmeye başladığım için korkuyorum. bilmekten korkuyorum sözlük... korkusuz mu olmalıyım herkesler gibi? hem bunu yapabilirmiyim bilirsin bazen çok ezik oluyorum. kafamı devekuşu gibi oraya buraya sıkıştırıyorum. hem birine sarılmadan sakinleşmem çok zor olabiliyor fark etmişsindir sende. güzel diye niterelendirilen suratım ve popomun değersiz olduğunu hissedecek hissetme bölgeleri icat ettim bugün. oralarda kimsenin yüzünün güzelliği ve poposu önemli değil. sonra içinde sadece dokunarak anlaşan insanlarda koydum. piç kurulukları bölge girişlerinde geçici olarak alınmış.

bankacibear

"şeyy.. bennnn.. şu giriş katındaki 101 numaralı dairede oturan, o tatlı cocuğum bi kez bakmıştınız falan hani... kahve bitmişte bi fincan alsam?, duvardaki fotograf size mi ait? güzelmiş... yanınızda ki de eski sevgiliniz olsa gerek( hafiften kur yaparak), sevgili demişken sevgiliniz varmı? ne garip benimde... " dememle saçımdan başımdan olmamın muhtemel olduğu yazar. herneyse saçlarımı seviyorum...

mogwai

(bkz: yiğidi öldür hakkını ver)
iskoç grup. ve en sevdiğim şarkısıdır bu da..

pebeo

resim mazemeleri üreten firma. boyaları gibi fırçaları da kalitesinden nasiplenmiştir.

ayı olmayıp ayı sözlük'te yazmak

sözlükteki hain hissine kapılmama sebep olan durum. atın bunu gitsin falan diyecekler diye korksam da psk2'nin de ayı olmadığını okuyunca rahatlamışımdır, isyan falan çıkartabiliriz diye.
(bkz: azınlık hakları)

zeytinyağı

nereye koyarsanız üste çıkan sıvı.
(bkz: zeytinyağı gibi üste çıkmak)
lakin boş ekmekle bile güzel olur kendisi bırakalım da çıksın üste...
  • /
  • 46
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 907

votka limon

kürt yönetmen hüner salim tarafından yönetilmiş film. venedik film festivalinde en iyi film dahil, birçok ödüle layık görülmüştür. dicemidim adlı film müziği yüreğime cuk diye oturmuştur. film ermenistandaki bir yezidi kürt köyünde geçmektedir.

gökyüzünde yalnız gezen ayılar

yeryüzündeki yalnız chaserların başlarına düşer inşallah.*

rufus wainwright

ben onu hallelujah ile bildim...

öpüşürken gözleri kapatmak

bebek taklidi yapan kızlar

44 numara ayakkabıyla vuracaksın ağzına.* * * *

çıt sesine evi basan alt komşu

parmaklarınız üzerinde yürüseniz de sizin boş anınızı kollayıp kapıya dayanırlar. çoğunlukla 50-70 yaş arası teyzelerden hallicedir.

özellikle öğrenci evi olmasından istifade ederek emekliliğin sıkıcılığını üzerinden atmak için bu yola başvururlar.
hayır, o evde öğrenci olmasa dert edilmeyecek gürültüler öğrenci olunca kelebek etkisi misali kafalarında büyür de büyür. yapabileceğiniz tek yol çirkef yüzünüzü açığa çıkarıp bir daha gelmelerini engellemektir.

pazar öğleden sonra yaklaşık 14:30 ;
bizim teyze kalın gözlükleri ve pembe hırkasıyla kapıyı çalar.

- çamaşır makinanız mı çalışıyor sizin?
+evet teyze çamaşır yıkıyorum
- ses yapıyor, bu ne gürültüdür , bir rahat bırakmadınız zaten. gece patır patır yürüyordun sen yine.
+ dün evde yoktuk teyzecim
-sanki evde olsaydınız gürültü yapmayacaktınız!
- sesini kısın çamaşır makinasının! bıktım artık
+peki teyzecim kumandayı alıp sesini sıfırlıyorum hemen!!!!!!
- bişey söylemeyede gelmiyor bunlara anam, yeni nesil hep böyle!

yazarların hatırladıkları en eski anıları

hiç unutmam birgün okul sıralarında otururken* baktım köşede kızlar toplaşmış aşk mektubu falan yazıyorlar. bir tanesi sınıfın en yakışıklı çocuklarından ikincisine *, birtanesi sınıf üçüncüsüne falan böyle güzel manalı aşk sözcükleri yazıyorlar.

nasıl imrendim nasıl imrendim anlatamam.
akşam eve gittim vereceğimden değilde yazmak istiyorum. çünkü içimde böyle şeyler hissediyorum ve o yaşta bunları içine atmak çok zor.
aldım kalemi elime, bir tanede kırmızı kağıt. çarpuk çurpuk yazımla * başladım yazmaya.
yazıyorum da yazıyorum... nasıl dolmuşum. bir yandan da ağlıyorum çocukluk işte.
tüm gece yazdım. geç uyuduğum içinde sabah okula geç kalmamak için aceleyle fırladım evden.
sen git unut o mektubu masada. üstüne birde "anıl" yaz.
orada bıraktığımı bile unutmuşum, öğle arasına doğru hatırlayabildim ancak.
aklıma geldi sonradan ama nasıl huzursuzum, diken üstünde dersin bitmesini bekledim. sonra sınıftan ilk ben fırladım. tabana kuvvet, bir yandan ağlıyorum, bir yandan dua ediyorum. "allahım nolur annem bulmasın mektubu nolurrr yalvarırım"
o yaşta bile farkında oluyor insan diline eline düğüm atması gerektiğinin. okulla evimiz çok yakındı o zamanlar. hemen eve geldim. açtım kapıyı, baktım annem yok. "ohh " dedim. "bulmamıştır ozman" neyse odama geldim annem çalışma masamın başında elinde katlanmış kırmızı bir kağıt. nasıl ağlıyor bir görseniz oğlu ölmüş sanırsınız. bende başladım ağlamaya " anne özür dilerim lütfen affet."
annemin yüreğimde ömür boyu izi kalacak bir yara açması uzun sürmedi.

" benim senin gibi bir oğlum yok artık."

yüreğime ne oturmuştu o çocuk halimle. ani bir manevrayla aldım mektubu elinden annemin.
tabanlara kuvvet başladım tüm hızımla koşmaya. koşuyorum ağlıyorum, koşuyorum ağlıyorum...
merdivenlerden düşe kalka indim. ama canım öyle bir yanmış ki koşuyorum deli gibi.
saatlerce koşmuştum. şehir dışına kadar allah ne verdiyse...

dizlerimin kan içinde olduğunu hatırlıyorum düşmekten...
sonrasında bayılmışım. uyandığımda bir hastanede yatıyordum.

yaşlı bir amca beni yol kenarında bulmuş, hastaneye kaldırmış.
uyandığımda annem hala ağlıyordu. özür diledi benden beni çok sevdiğini söyledi. ilginçtir, sadece çocukluk buhranı olduğunu sanıyor. çünkü bakınca gayet normal bir erkeğim. kız arkadaşlarım olduğunu, bir gün evlenip yuva kuracağımı... ahh anne ahh.

buda böyle bir anı işte.

iran sineması

muhsin makhmalbaf ve abbas kierostiami gibi ustaların başını çektiği, son dönem dünya sineması. özellikle geçtiğimiz yıllarda batı avrupa dolaylarında ciddi prim yapmışlardır. arkadaşımın evi nerede?, kirazın tadı, hayat devam ediyor gibi, insanın içini ısıtı ısıtıveren, yapım maliyetleri son derece düşük filmler üreterek imkansızlıktan yakınan türk sinemacılarının asabını bozmuşlardır. rejim dolayısıyla çoğu filmde olaylar çocuklar üzerinden anlatılmıştır. imgeler sıkça yer bulmuştur bu filmlerde. velhasıl, güzeldirler.


(bkz: cennetin cocukları)

liseli eşcinsellere tavsiyeler

erkeklere fazla güvenme, yarı yolda bırakmasını iyi bilirler...
arkadaşlıklara fazla güvenme, çıkar çatışmasında saman alevi gibi sönüp giderler...
melankolik müzikler dinleme konusunda iddialı olma, hayatın yeterince melankolik...
ilk amacın edindiğin meslek, kazandığın hayat olsun...
fazla hayalperest olma, ayakların hayallerden çok gerçeklere bassın...
kolay bir hayat yaşamayacağını, aşklarının çoğu kez boğaza dizilen düğümlerden ibaret olacağını bilmene henüz gerek yok çünkü bunu bilmek için çok tecrübe edineceksin....
bedenin, et pazarından daha değerli kucaklar hak ediyor unutma tatlım...
herşeye rağmen mutlu olma imkanına yeterince sahipsin...
tek önemli olan sen ve senin kendini geliştimeni bekleyen yanın... *

kaplumbağalar da uçar

öyküye göre göl kenarında yaşayan bir kaplumbağa sürekli çevresindeki kuşları izler onlara imrenirmiş. zamanla bu kuşlarla arkadaş olmuş ve onlarla hislerini paylaşmış.
küçük kaplumbağa gölün diğer tarafına gitmek istiyormuş. ama kendi gidecek olsa bir ömür sürermiş bu gezi. "keşke sizin gibi uçabilseydim" demiş kaplumbağa. kuşlarsa bu dileğini yerine getirmek istemişler. "uçabilirsin" demişler kaplumbağaya. "kaplumbağalar da uçar."
bir dal almış iki kuş. iki yandan tutacaklar ve kaplumbağayı karşıya geçireceklermiş. "tek yapman gereken dalı sıkıca ısırmak demişler." ısırmış kaplumbağa. yükselmiş yükselmişler. uçmuş uçmuşlar. kaplumbağa korkmuş yükseklerden. heyecanla bağıracağı an çenesi açılmış. suya düşmüş kaplumbağa. ait olduğu yere. kendi yavaş, imkansız hayatına...

(bkz: turtles can fly)

duyulduğunda küfür ettiren reklam replikleri

"alinin karnı acıkttııııııı" milupaydı sanki. yankılanmıyor mu birde o ses. * * *

beargi

tüm sayılarını okumaktan zevk aldığım, mükemmelitesi yüksek insanlarla tanışma fırsatı bulduğum gelecek sayısını sabırsızlıkla beklediğim dergidir. yoğun bir emek ürünüdür. okunması tavsiye edilir.

ankara

4.yılını geçiren insanlara kafayı yedirtebiliyor, okul bitsede gitsem dedirten şehir.

ayı sözlük üçüncü ankara zirvesi

evet, yine aynı sebebler.* * *

anahtar

ikindi surlarında görünüp kaybolan yazarcandır, candır...*