zamansiz türkiye fenomenidir.felsefi içerik aktarılır.bazı bazı , kendi benliğinizi görüp, dumura uğratır. velev ki (bkz:#) zerrin yok mu ? yüksek topuklu ayakkabısından şarap içerim ben onun !*
20. bölümü, "aşk ve mutlu son" ikilisini yanyana getirmeyerek ilişkiler konusunda aydınlanma yaşatmıştır. gerçekçilik ön plana çıkarılmıştır:
1) öyle birbirinizi çok sevince illa ki de kavuşamazsınız. iyi niyetli yalanlar götünüzde patlar ve iki taraf da üzülür... (rıza & deniz) 2) aşk, sadece tutku değildir. sabırdır, emektir. sabredip emek verirken kıçınızda patlayabilir ama nihayetinde verdiğiniz emekler - gösterdiğiniz sabır kendi duygularınızı tatmin içindir ve bazen size geri mutluluk getirir. (nurhayat ) 3) aşk bazen imajadır. insana değildir. karşınızdaki insan kafanızdaki imajın dışına çıkınca bitiverir. (açılay) 4) aşk, garantici olmaktan ziyade bir kaç kuru söze aldanmaktır. elinizde aşkınızın mutluluğa dönüşeceğine dair bir kaç sözden başkası yoksa da sevmeye devam edersiniz. ta ki gerçek gözünüze çarpana kadar. (tülay) 5) ilişkideki başarı hayatlardaki paralelliğe de bağlıdır. ne kadar severseniz sevin hayatlarınızda ortak noktalar yoksa illa ki kıçınızda patlar.(emir)
bu arada son iki bölümdür son sahnede bi kötü oluyorum lan... neden hep kadınları ağlatırlar ki bu filmlerde... neden kadınların sevgisini daha açık seçik göze sokarlar ki...
''gülse ne eylerse güzel eyler!'' dedirten dizidir. kitaplarını okurken yarıldığım, avrupa yakasını yılmadan defalarca izleyip yarıldığım kadının şimdilerdeki efsanesi. üstelik artık pazartesileri.
her karakter ayrı olay. zerrin, nurhayat, açılay, gülistan saymakla bitmez ama espirilerdeki en çok kopartan kısımlar zerrin şıllığına ait.
2. gürse birsel şaheseri. karakterlerin özellikleri, olay örgüleri, diyaloglar... hiçbir şeyin dozunu kaçırmadan, tadında, kıvamında eğlenceli, komik bir dizi. her defasında bölümdeki olaylara hayran kalmamı sağlıyor bu kadın. hele o zerrin karakteri, eşi benzeri yok. 2. sezonda da kadroya aldılar, deymeyin keyfime anam.
gülse birsel in homofobikliğine rağmen oyuncuları onur haftası yürüyüşü videosuyla tekrar gözüme gitmiştir. özellikle altan erkekli yi görmek beni ekstra sevindirdi.
murat dalkılıçın ne amaçla yaptığını bilmiyorum ama bu sıralar adamın amına koyan şarkılar listesinde bir numaraya oynayan şarkısıdır, aynı zamanda yalnız sevmekten bıkıp usandım ya da aslında en iyisi budur.
hic kimse dinlemiyor kalbin ne söyledigini kimse gerçegi duymuyor
hayat yokuşlarinda yalan savaşlariyla kimse gerçegini görmüyor
yıllar sonra anıların üzülerek hatırlanacak pişmanlık ne kaderi ne de peşini bırakmayacak aşkım kor, soğuk sularına kapılmayacak o an bir daha yaşanmayacak
gidecek yerim yok çalacak bir kapım yok anlarsın yalnız kaldın mı bu dünya da
diyecek sözüm çok ama dinleyen yok yoruldum yalnız sevmekten yalan dünya