öğrencilerimin dersi dinlemeyip geyik yapması; suratsız, nemrut müdürümün özene bezene yaptığımız projeler için bir teşekkür bile etmemesi, behzat ç'nin final yapması, kardeşimin ve arkadaşlarımın mangal partisi düzenleyip bana en son ve geç haber vermeleri... sakin bir gündü, bu kadarıyla bitti gitti.
camın önünde bağıra bağıra oyun oynayan çocuklara kızdım. topunuzu keserim dedim. bağırmayın dedim. gidin başka yerde oynayın dedim. sallamadılar tabi. sonra durdum bi düşündüm. biz küçükken kızan adamları düşündüm. onlar hep böle koca koca sevimsiz adamlardı. bende onlardan mı oldum şimdi dedim. sonra çıktım beraber maç yaptık. yalnız üç golüm var hacıbelloooooo atlamayalım.
şık şık müşteriler geliyor, omuzlarında louis vuitton çantalar, bir şey almadan çıkıyorlar, deliriyorum. ya parası yok havagazı takılıyor ya da gerçekten beğenmeme ihtimaline üzülüyorum. anne.
capetown'da hava soğuk ve yağışlı diye rapor veren arkadaşımın verdiği raporun birkaç gün için geçerli olduğunu görünce şansıma; ilk defa birinin sözüne güvenip "bir haftalık hava durumu araştırması yapmadığım için kendime; boş bir zamanımda izlerim diye yanımda getirdiğim dvd kutusundaki filmi izledikten sonra kutusuna koymadığı için arkadaşıma; gürültülü sex yaptıkları için bitişik odadaki çifte... ama zerrin'i izleyince "en kötü günümüz böyle olsun, canımız sağolsun." dedim.
köy entrikalarına kızıyorum bugün. köy kahvesi seviyesindeki entrikalara desem daha iyi olacak. kahveler kapalı, cafeler kapalı varolan tek yer sosyal medya. götten uydurmaya birebir ortam. oksijensizlikten sanırım.