londra

benim şehrim benim hayatım demek istiyorum
neredeyse dünyanın her yerinden insanla karşılaşabileceğiniz bir şehirdir. bir çok yabancı dil duyarsınız sokaklarında caddelerinde gezerken. merkezidir londra'yı londra yapan. merkezden uzaklaştıkça asıl yüzüyle karşılarsınız londra'nın. birçok ülkeden gelen göçmenler kendileriyle birlikte getirdikleri kültürlerini de katarak yaşamaya çalışırlar. çoğunlukla kime sorsanız aslında londra'dan pek hoşlanmaz ama yaşam şartları bunu gerektirmiştir. ne onunla ne de onsuz yaşanan şehirlerden biridir.
sokaklarında eşcinsel çiftlerin elele yürüyebildiği, prideda görevli polislerin boyunlarına takılan peluşlarla çalan müzikler eşliğinde dans ettiği, insanların gün boyu şehir içinde koşarak formda kalmaya çalıştığı, devasa parklarında insan kadar sahipli köpek görebileceğiniz ayrı para birimine sahip en çok turist çeken, en pahalı şehirlerden biri.
yakın zamanda yerleşeceğim şehir. hakkında hiçbir şey hissetmiyor, kol gibi pahalı bir şehir olması dışında pek bir şey de bilmiyorum. neyse gidip göreceğiz. daha sonra deneyimlerimi paylaşmak üzere...
east end ve west end ikilemi yaşatan, bir zamanların soho'su ile anılan, citi'si ile bunaltan bir yerdir bencileyin.
wagamama şirketi londra’da her gökkuşağı olduğunda; lgbt haklarına bağış gideceğini açıklamış. marka; gökkuşağını gören her insanı bir fotoğraf eşliğinde #makeitrainbow hashtag’i barındıran bir tweet atmaya çağırmış.

http://gmag.com.tr/londrada-her-gokkusag...
şehir içi ulaşımda kullanılan "bayanlar baylar" şeklindeki anonslar artık kullanılmayacak. anonsları "herkes" şeklinde revize ediyorlar.

https://asdilgbti.ayisozluk.com/2017/07/...
kısa süreli ziyaretler için güzel şehir. bir seferinde altı ay kaldım sağlık sebebiyle, bir daha mecbur kalmadıkça tövbe.
partner vizesiyle birisinin yanına yerleşmeyi hayallerimde beklettiğim şehir. hayır, gerçek partner olmasına gerek yok.
hani hayvan sevmeyen insan sevemez derler ya, londra'yı beğenmeyen nereyi beğeniyor bilemiyorum.
neyse onlar beğenmiyorsa da ben ziyadesiyle beğeniyorum. sadece londra da değil, birleşik krallık'ı genel olarak seviyorum. insanları saygılı, fersah fersah yeşil alan var, orta çağdan kalma mimarisine kimse dokunmamış. tabi kötü yanı hayat pahalı, pound ondan da pahalı.
her canlının tatması gereken şehir.
yarın sabah 8 itibariyle 3 gün boyunca bulunacağım uk şehri. 3 günün sonunda da 3 haftalığına bournemouth'a geçeceğim.
eşlik etmek isteyen tercihen pasif yazarlarımız ulaşabilir efenim. parklarda yatar yuvarlanırız. sonrası, lana'cığımızın da dediği gibi, bang bang kiss kiss.
iş seyahatiyle gidip bi aylık maaşımın yetmediği bi hotelde şirket parasıyla kaldığım anılarımda çok tatlı yer etmiş memlekettir. g-a-y adında bir klübü vardır hala var mı bilmiyorum, giriş için üye kartı çıkartırlar hatıra kalır ama kaybettim. bir cuma akşamı saat geceyarısını geçerken bu klübün önünde iki yakışıklıyla muhabbet etmişliğim vardır. benim asıldığım uzun boylu yakışıklı ve bana asılan kısa boylu yakışıklı. acaba bir üçlü çıkarabilir miyim bunun içinden derken uzun boylunun üçlülere sıcak bakmaması nedeniyle geceyi kısa boyluyla bitirmişimdir. hotele doğru yollanırken kenardan izleyen biri beni aktif yanımdaki kısa boyluyu pasif ilan ettiğinde hayatımda ilk defa dışarıdan da aktif olarak görüldüğümü farkettim. seviştikten sonra kısa yakışıklı bana beni sevdiğini söyle diyerek ağlamıştır… seneler…