ruhsal bozukluğu olan biriyle bir şeyler yaşamak

uyuşturucu bağımlılarının ya da alkoliklerin ailelerine derler. oturma odasında ki fili nasıl fark etmedin? fark edilmez işte. hep orada olan gerçek göze normal gelir. muhtelif bahaneler üretilir. karşındakinin dengesizliği alenen ortadadır, dostlar anlatır ama duyulmaz, dinlenmez. sonra olacak olan zaten bellidir. oturma odasında ki fil yıkıp parçalamıştır her yeri.
güzel bir seksin ardından pişman oldum, her seferinde böyle oluyor diyen insanımsının mecburen pişmanlığına ortak olmaktır. uzak durulasıdır.
akli malüliyete düçar olmuş, adeta belgeli raporlu manyaklı bir gayrı-mümeyyizse yapılacak şey yardım alması için acilen adli ve tıbbi birimlere başvurmaktır; lakin ciddi manada hasta ve yardıma muhtaçtır.

ne var ki, akıllı geçinen, farkındalığına inanan, kendini olmayan özellikleriyle donattığına ikna etmiş bir ruh hastası ise; bunla yaşanan her şey akabinde zararlı ziyanlı zaman dilimi olarak size geri dönüş yapacaktır. çevresini hastalıklı fikirleriyle kandırma, insanları ikna etmeye çalışma, psişik ego nöbetlerinde travmalara bağlı dengesizlikler ve hayasızca hareketler mucibinde hayatı size dar edebilir.

bir ara egosunu okşadığınız insan, artık kontrolsüz bir canavara dönüşmüşse; bu biraz da sizin eserinizdir. ancak eserinizle övünmeyin. ondan kurtulmaya bakın, o sizden kurtulmadan önce...
"ruhsal bozukluğu olan insanlar renkli kişiliklerdir, bu yüzden çok ilgi çekerler." gibi bir cümle okumuştum bir yerlerde. bir insanın hayatta karşılaşabileceği en büyük düş kırıklıklarından biridir sevdiğinin ruhsal sorunları olduğunu keşfetmesi. çok renkli, eğlenceli, belki duygulu, tutkulu kişiliğiyle önce ilginizi, sonra sevginizi ve daha kötüsü güveninizi kazanır ve siz tam kendinizi aşkın kollarına bırakacakken... sürpriz! insanı çıkardığı bulutların üstünden aşağıya itiverir. şimdi hiç "ama aşk onu her şeyiyle kabul etmektir." geyiğine girmeyelim. baktınız bir sorun mu var, arızayı ince ince seziyor musunuz? sakın "hele dur bakalım ne olacak? belki yanılıyorumdur!" falan demeden arkanıza bakmadan kaçın. kaçın, çünkü büyük olasılıkla yanılmıyorsunuz. sosyal yaşamda gördükleriniz sizi yanıltabilir. gördüğünüzle gerçek çok farklı olabilir. ama özel ilişkilerde ne görüyorsanız o'dur! bu kadar yakın mesafeden görüp de hala arızayı inkar ediyorsanız acilen kendinize bir psikolog hatta psikiyatrist edinin çünkü çok ihtiyacınız olacak.
hipokondriyazis bir sevgili ile devam etmenin yorucu olacağı bir gerçek. yadırgayıp zorlamalarla devam etmektense düşüncelerinizi paylaşıp ayrılmalısınız .
ruhsal sorunlar vb vs her ne varsa aşabileceğimize inandığımız hikayeler okuduk. bazen o okudu ben kendimi iyi hissettim, bazen de ben okudum o hiç duymamış gibi sevindi. geldi boğazıma sarıldı, öptü kokladı beni.
en son evimiz için tül-perde bakmıştık. ben anlamam dedim, sen karar ver. o da bir şey beğenmiş. telefondan yolladı.bunu alıyorum dedi. ben de iyi al dedim.
bu sohbetten 5 saat sonra görüştük. daha doğrusu görüşemedik. çünkü onlarca aramama mesaj atmama rağmen , beni mecbur durumda bıraktığı ve kendimden bu yüzden nefret etmeme sebep olan bir tehdit savurdum. hemen aradı.

insanlara inancımı kaybetmek istemiyorum. lütfen biraz daha az acıtın canımızı.
kimi tanıdıysam, ya borderline ya da saplantili zorlanma nevrozu.
yıllar önce, aylarca platonik hisler beslediğim adamın tam vuslata ereceğimiz anda "biliyon mu ben tanrıyım" demesiyle yaşadığım ağır travmatik durumdur. evden nasıl çıktığımı hatırlamıyorum, sormayın.
yazması kadar kolay olmayan durum.ilişki içerisinde asla fark edilmiyor. nası,l demeyin evet edilmiyor. çünkü ya belirtileri çok küçük ya da travma sonrası ortaya çıkıyor.
intihar, tehdit, şantaj allah ne verdiyse saldırıyor böyle tipler. sizinse yapabilecek fazla şeyiniz kalmıyor. insan gibi karşınıza alıp konuşmak ise başlarda işe yarasa da beyhude olduğunu anlıyorsunuz. doktora götürürsünüz ya ilaçlarını almaz ya da tavsiyelere kulak tıkar.
eşcinsel olduğunuz için çevrenize de anlatamadığınız için bu kanserli ilişkiyi bitirmiş olsanız bile günden güne eritir. artık sizin de dengeniz bozulur ve kendinizden beklenmeyen, karakterinize zıt davranışlar sergilersiniz.bu daha kötüdür. çünkü siz de yavaş yavaş hasta olmaya başlarsınız. iki hasta insan bir araya gelince ortaya iğrenç, iğrenç olduğu kadar doğaüstü terslikler barındıran bir ilişki çıkar ortaya. artık şiddet, küfür, tehdit hayatınızın normalleri arasına girer.
kurtulması imkansıza yakındır.ama size düşen direnmektir.
her gün birini dövmeye, küfür etmeye, can yakmaya alışmanız gerek. eğer bunu siz yapmazsanız karşınızdaki size yapar.
kurtulmanın tek yolu o şehirden siktir olup gitmektir ve dua etmektir taşındığınız şehre gelmemesi için.
kötüdür. çünkü ne yapacağı belli olmaz aşırı ya da gereksiz tepkiler verebilir duygu durumunu anlayamazsınız yani anlayamazsınız bir türlü ama bu güzel bir bilinmezlik değil sizin zamanla canınızı acıtacak türden olur muhtemelen..
kime göre bozuk? sorusunu akıllara getirse de, her skala için bir miktar bozukluk barındıran insanoğlu, yaşadığı her ilişkiye bir miktar manyaklık ve yıpratma katmayı başarıyor..
obsesif kompulsif hastası olarak söyleyebilirim ki, gerçekten kötü bir durum olacağını düşünüyorum. şahsen sevgili adayıma, çektiğim sorunlarla, takıntılarımla, sürekli ateş üstündeymiş gibi kalp çarpıntılarıyla stres vermek istemezdim. gerçekten kimsenin böyle şeyleri hak ettiğini düşünmüyorum. belki de o nedenle sevgili aramıyorumdur. bana yakın olursa çok üzeceğim çünkü.
kendimin ne kadar normal olduğu tartışılır bu nedenle başkasını ruhsal yönden tahlil etmek yerine işe kendimde bir şeyleri düzelterek başlamak taraftarıyım.

kaldı ki ruhsal bozukluğu olmayan insan yok çevremde ve ilgiçtir ki maalesef böyle iyiyiz.
elin kalan kurabiyeleriyle kandırarak karanlık tarafa geçirebilecek olan kişidir.
(bkz: come to the dark side we have cookies)
psikiyatrların her gün karşılaştığı durumdur.
cinsel kimliği ne olursa olsun eninde sonunda tarafları tüketecektir ve hayatı zindana çevirmekle kalmayıp bütün yaşam enerjinizi alacaktır ki bu tür sorunlar ilk görüşte anlaşılmadığı için bilemezsiniz tabi karşınızdaki nasıl birisi. bu tür sorunları yaşayan kişiler duygularını genelde uç noktalarda yaşadığı için siz kendinizi deliler gibi seven birinin düşüncesi karşısında gözleriniz kör olmuş bir biçimde habersizce başınıza gelecekleri beklemektesinizdir haberiniz yoktur. ilişki ilerledikçe laf aralarında duyulanlardan yapılan çıkarımlar, eski anıların aktarılması esnasındaki "nasıl yani"ler derken soru işaretleri belirir kafanızda ama artık geçtir. sizin onun bu yüzünü fark ettiğinizi anladığı anda o da artık saklamaktan vazgeçecektir. bu yüzünü biliyorsunuzdur artık ve onunsunuzdur. o düşünür ki kalbinizle onunsunuz, ama bunu dışarıya zarar vererek yansıtma yoluna gider. buna tehdit, istek dışı habersiz ziyaretler, 3. şahısları bilgilendirme yoluyla verilen göz dağları örnek olarak gösterilebilir. 1 yıl en kötünün olmaması için çabalar didinirsiniz, ama nafile karşınızdaki kişinin beyin yapısı mantıklı düşünme yolundan sapalı çok olmuştur.

bu esnada kendinden nefret etme baş gösterir. ben nasıl fark edemedim, nasıl bir körlüktür bu ya da bunu hak edecek ne yapmış olabilirim, diye sorgulamalar başlar ki öz güveninizi, benliğinizi sorguladığınız ve aslında en tehlikeli andır.

şunu bilirim ben kimse kişinin kendi canına kıymasına neden olacak kadar muhteşem değildir ve vazgeçilmeyecek kimse yoktur. zordur belki unutmak ama hiçbir şey kişinin kendi canından daha değerli değildir ve bunun aksini düşünebilen bir insan sağlıklı düşünme yetisini kaybetmiş demektir. yetmezmiş gibi birini bu suçla itham etmek, müsebbi olarak göstermek insanlıktan çıkmanın belirtilerindendir. kendi canına kıymaya teşebbüs eden biri, başkasına sevdiğini iddia ettiği kişiye bile - ki o kişi sevgili değildir bir saplantıdır o birey için- neler yapmaz! en kötüsünü de yapar efendim. siz de ömrünüzün en güzel yıllarını mahvetmiş olmakla kalmaz bir sürü sorunla uğraşırsınız. anlık ciddi sorunlar atlatılır ama farkında olunmayan, kişiliğinizde ve ruhsal yapınızda açılan yaraların tamiri ise hiç o kadar kolay olmayacaktır. aşağı yukarı 2 yıl kadar bir süre sonunda iyileştim ve arındım galiba demeye başlarsınız. bütün o rahatsızlık verici görüşmeleri, 3. şahıslara yapılan açıklamaları, aileni kaybetme korkusunu, işini kaybetme tehlikesini, amirinin karşısında sen şöyleymişsin şeklindeki soruları, her telefon titreşiminde ( artık sesli kullanamazsınız çünkü) kalbinize saplanan soğuk hançeri unuttum demeye başlarsınız. ta ki bir sabah o kişiden gelen bir telefona kadar...

hayat gerçekten acımasız ve adalet yoksunusun.

2012 yılında yazmışım. aradan geçen onca yıla rağmen acısını hala hissederim ama bu durumdaysanız diyebileceğim tek şey, birileriyle konuşun. konuşmadığınızda kendinizi bitireceksiniz çünkü.