şarap ve mum eşliğinde bana rubailerini okuyan sevgilimi anımsatan şair. muazzam yetenekli şairdir. edebiyata ilgi duymama sebep olan nadir şahsiyetlerden biridir.
duygular arasında nefret kadar gerçekçi olan bir duygurdur. erkek ya da kadın olsun farketmez, ağlayan insan gördüğümde yelkenler indiririm ve en sevimli halidir insanın tebi halil sezai gibi ağlamıyorsa
bazı inanışlara göre kıyamet dünyada 2 yere etki etmeyecek. biri izmirliler için söylüyorum şirince imiş. hatta kurnaz bir işletmeci 21 aralıkta kıyamet partisi bile düzenlemeyi planlıyormuş eğer o partiye gidersem. 22 aralık günü öğleye doğru yeni ayılan ve şayet kıyamet koparsa okul gibi sorunun ortadan kalkmasıyla rahatlayan bir de yalnız kalmanın verdiği hüzünle depresif şirince sokaklarında dolanırken kendimi bulacağım bir gün olacak belki de benim için. bel ki yolda gördüğüm yahşi doğa hayvanına sulanırım yalnızlıktan kestiremiyorum şimdiden...
oruç bana dokunuyor canım, yerime sen bi el atıver de tut. hem çifte sevap kazanırsın diye absürd bi cevap alabilir. ve böylece bana böyle sorularla gelmeyeceğini öğrenir
benim en absürd sanrım hala hatırladıkça güldüğümdür... bu sözlüğün adına yakışan ebatlara sahip değilim malum çocukluktan böyle geliyor. işte çocukluğum, öylesine cılız, rüzgarla savrulmamak için ceplerime koyduğum çakıl taşlarıyla ayaklarımın yaralandığı zamanlardı. bu yüzden annemin ağzında da tipik özendirici politikası bakımından " bak bilmem ne teyzenin çocuğuna nasıl etli butlu, sen niye yemek yemezsin ki böyle cılız kaldın" gibisinden yıldırıcı politikasını sürekli kullanmıştır.. ben de o zamanki saftirik aklımla sanki izafiyet teorisini ben bulmuşum gibi anneme onlar küçük benden kısalar bastırılıp sıkıştırılmışlar o yüzden göbekleri çıkmış. diye kendimi savunurdum.. heyy heyy kezban amorf zamanlarım. *
abiiimmmm... götür beni gittiğin yere. ilk buluşmamızdaki fal baktığın an geldi aklıma bu başlığın altına ne yazıcam diye düşünürken. pek güzel bir ilk buluşma değildi fekat sonrasında nice güzel buluşmalara gebe bir görüşmeydi. kısaca abimm işte. hep olmasını dilediğim beni anlayacak olduğum gibi sevecek bir abi profili oldun bana. ayuları sevdiren bebeğim
1 2 gün öncesinden haber aldığım bir zirveydi, sözlükte toplam 5 6 entryim vardı sadece. porter dan aldığım buluşma duyumuyla hırs yapıp hoş geldim sözlüğe ve anında buluşmaya damladım (geç de olsa). hayatımda bu kadar ayıyı hiç bir arada görmemiş biri olaraktan pek eğlenceli geçirdim zirveyi kendi adıma konuşmak gerekirse. sevecen. hoş sohbet yeni arkadaşalr tanıdım. izmir'in her köşesine gittiğimde yanına uğrayabileceğim samimilikte arkadşlıklar edindiğime inanıyorum ve zirvedeki ayucanların yanında minik panda yavrusu gibi kalmama rağmen izmir ayularına kanımın pek ısındığını dile getirmek isterim...
benim en absürd sanrım hala hatırladıkça güldüğümdür... bu sözlüğün adına yakışan ebatlara sahip değilim malum çocukluktan böyle geliyor. işte çocukluğum, öylesine cılız, rüzgarla savrulmamak için ceplerime koyduğum çakıl taşlarıyla ayaklarımın yaralandığı zamanlardı. bu yüzden annemin ağzında da tipik özendirici politikası bakımından " bak bilmem ne teyzenin çocuğuna nasıl etli butlu, sen niye yemek yemezsin ki böyle cılız kaldın" gibisinden yıldırıcı politikasını sürekli kullanmıştır.. ben de o zamanki saftirik aklımla sanki izafiyet teorisini ben bulmuşum gibi anneme onlar küçük benden kısalar bastırılıp sıkıştırılmışlar o yüzden göbekleri çıkmış. diye kendimi savunurdum.. heyy heyy kezban amorf zamanlarım. *