çocukluk dönemi sanrıları

benim en absürd sanrım hala hatırladıkça güldüğümdür... bu sözlüğün adına yakışan ebatlara sahip değilim malum çocukluktan böyle geliyor. işte çocukluğum, öylesine cılız, rüzgarla savrulmamak için ceplerime koyduğum çakıl taşlarıyla ayaklarımın yaralandığı zamanlardı. bu yüzden annemin ağzında da tipik özendirici politikası bakımından " bak bilmem ne teyzenin çocuğuna nasıl etli butlu, sen niye yemek yemezsin ki böyle cılız kaldın" gibisinden yıldırıcı politikasını sürekli kullanmıştır..
ben de o zamanki saftirik aklımla sanki izafiyet teorisini ben bulmuşum gibi anneme onlar küçük benden kısalar bastırılıp sıkıştırılmışlar o yüzden göbekleri çıkmış. diye kendimi savunurdum.. heyy heyy kezban amorf zamanlarım. *
o kadar çok grimm masalı dinlemiştim ki okulda veya filmini izlemiştim ki yanıbaşımızdaki ormanda cadıların ve cinlerin beraber halay çekip cirit attığını düşünürdüm. okul gezilerinde sıklıkla ormana gidip piknik yapardık ben tırsardım hep
kadınların durduk yere, kendi kendilerine hamile kaldıklarını zannederdim.
film ya da dizilerde, öpüşme sahnelerinde oyuncuların gerçekten öpüşmediğini, ayıp olduğu için o sahnelerin hileyle yapıldığını sanardım. sonunda anneme sorduğumda ve gerçekten öpüştükleri cevabını aldığımda şok olmuştum, insanın nasıl olup da tanımadığı biriyle öpüşeceğini aklım almamıştı.
bir de bir keresinde içinde ne olduğunu öğrenmek için ana okulumdan tebeşir alıp eve getirmiştim gizlice. sonra çok kötü hissedip anneme yüzüm kızararak anlatıp cehenneme gidip gitmeyeceğimi sormuştum.
çocuklar ne saf, ne masum şeyler böyle.
yanlış bedende doğduğuma emindim ve ergenliğe kalmadan bir şekilde bedenimin doğru şekilde gelişmeye başlayacağına inanıyordum (bkz: transseksüel çocukların düşleri )
trafik canavarı logosundaki beyaz hayaletimsi şeyi gerçek birisi ve bir şoför zannedip, kazaları bunun yaptırdığını sanardım.karşımıza çıkmaması için de dua ederdim hep.
doksanlı yıllarda yayınlanan goosebumps dizisinin etkisiyle bir süre uzaylı olduğuma inanmıştım.buna benzer birkaç vukuatım daha olunca diziyi izlemem yasaklanmıştı.sonrada yayından kaldırdılar zaten.
cinlerle çok haşır neşir olduğumu sanırdım. hatta bana göründüklerini bazen korkudan altıma yapacağımı düşündüğüm zamanlar olmuştu. tabi bunların hepsi inandığım zamanlardan kalma. artık c leri bile benimle ilgilenmiyor.
ilkokulda herkes lc waikiki der dururdu tabii o zamanlar kaliteli marka herkes havalı havalı ağzını yaya yaya söylüyor ben de bir arkadaşıma nasıl yazıldığını sordum o da gayet ciddi bir şekilde lc vay2 diye gösterdi bende saf bir anadolu çocuğu olarak inandım aklı sıra benimle dalga geçmiş şimdi gitsin alsın bakalım bizim köşedeki tuhafiyeci bile daha iyi mallar satıyor ama onun kadar iyi mallar satamıyor daha çünkü o gelmiş geçmiş en kaliteli mal evet arkadaşımdan bahsediyorum aslında arkadaşım değil bir varlıktan aslında bir boşluktan soğan kafalı gülseren
küçükken hiç unutmam atasözü deyim bunlardan bir haberken televizyonda bir haber vardı başlığı da kaç yaparken göz çıkardılar diye sen salak göko onu gerçek sanıp anneme koşmuştum anne anne bak böyle olmuş diye çok gülmüşlerdi de çok sonra anlamıştım
dünyanın en salak çocukluğana sahip kişi olabilirim.

-allah a dua ederdim kısır olayım diye. böylece her seviştiğimde çocuklarım olmayacak ve ben her zaman sevişebilecektim .
-allah ı evimizde bulunan bir tablodaki kadın sanardım. ona bakarak dua ederdim.
-bütün yaşlı insanları öz dedem sanırdım. (annem yüzünden her yaşlıya dedem, annem diye seslenirdi)
-rüzgarı gerçekten kontrol edebildiğimi düşünürdüm.

daha bu liste o kadar çok uzar ki... kim ne yaptı benim hayal dünyama..
ev telefonunu kırsam içinden teyzem çıkacak sanıyordum.
mars'ta uzaylıların yaşadığını ve bir gün dünyayı istila edeceklerini sanıyordum
annem, yanından uzaklaşmayayım diye, çarşaflı kadınlar ve kağıt toplayıcılarını göstererek, eteğine saklar, çuvalına atar kaçırır seni derdi. yıllar yılı buna inandım ben de...
karpuzun çekirdeğini yersem karnımda karpuz büyüyeceğini zanneder, çekirdeği özenle ayıklardım.
bir de hastanede kibrit kutusuna sığacak boyutta doğup evde büyütüldüğümüzü.
sıvı margarin çıkmıştı sanırım yudum marka mı ne ayağımızı yerden kesecek miydi uçuruyor muydu ne. zorla aldırmıştım bizimkilere. yedikten sonra zıpladım zıpladım ama hiç uçamadım...

üstteki yazar arkadaşın dediği şu karpuz muhabbeti. benim daha da trajik. emrah filminde üvey anneleri kardeşine zorla böcek yediriyordu o da kızın beynini yiyordu falan. bu korkumdan hep ağzım kapalı gezmeye çalışırdım. karpuz falan yersem de muhakkak çekirdeğini çıkarırdım. durduk yere kimse ölmek istemez herhalde.
televizyonun ekranının içinde (o zamanlar tüplüydü tvler) onca kişinin olduğunu, beni görebildiklerini ve bir gün o ekrandan geçip yanlarına gidebileceğimi düşünürdüm.