jan xwen

Durum: 160 - 0 - 0 - 0 - 13.02.2012 00:09

Puan: 2296 - Sözlük Kezbanı

14 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 8

kendi yatağın

alışkanlıklarımızdan biridir
bir yerde uyumaya çalışsak hep şu cümleler kurulmuştur çünkü çocukluğumuzdan beri:

-oolum hadi kalk yerine yat.

o günlerden kalmadır kişide yerini yadırgamak

beşamel sos

en çok,fırınlanacak yemeklere yakıştırdığım bir sostur(lazanyada muzzam oluyor kendileri).bazı yerlerde paşamel sosu diyenler de var.

artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

gülerken sevinç
yüzerken deniz
senin hiç yaşamadığın mevsimleri yaşarken biz
hep biraz eksik olacak artık her şey
hep biraz eksik

her geçen yıl birer birer masadan eksiliyor dostlar


eksilirken dostlar birer birer
şimdi ben ölsem en çok bardakta çay soğur

hayyamhatemi

kazağını sol omuzuna at
üşümemek için bir şarkı söyle içinden
ben de sana bakmakta olacağım nasıl olsa
beni yine meydanda bekle
ellerin ceplerinde

antony hegarty

ron mueck

avustralya, melbourne doğumlu (1958) sanatçı, kariyerinin ilk yirmi yılında profesyonel kukla yapımcılığı ve oynatıcılığı işi ile uğraşmıştır. shirls neighborhood (çocuklar için hazırlanan televizyon şovu) ve labyrinth (çocuk filmi) sanatçının hem kukla karakterlerini gerçekleştirdiği hem de seslendirmelerini yaptığı prodüksiyonlar arasındadır. mueck, ayrıca ny muppet workshop şirketinde muppet tasarım ekibiyle de çalışmalar gerçekleştirmiştir.

mueck, 1996 yılında paula rego için yaptığı pinokyo heykeliyle londra’nın ünlü galericisi (saatchi gallery) ve sanat-koleksiyoncusu charles saatchi’nin dikkatini çekmiş, sanatçı ile tanışan saatchi, 1997 yılında royal academy’deki (londra kraliyet sanat akademisi) “sensation” sergisinde, mueck’in “ölü baba” isimli erken dönem heykeline, sergilenen diğer yapıtlar arasında yer vermiştir.
“ölü baba” sanatçının kendi saç telini kullandığı tek çalışmasıdır. bununla birlikte genellikle fiberglas (cam lifi), silikon ve karışık malzeme kullanarak gerçekleştirdiği heykeller birçok evreden geçerek son halini alırlar. sanatçı heykelin pozunu belirlemek için öncelikle fotoğraftan ya da gerçek modelden faydalanarak kilden bir seri küçük model yapar. daha sonra heykelin boyutlarını belirlemek amacıyla çizimler gerçekleştirir. sonraki aşama figüre ifade ve dokusunu vererek şekillendirmektir. çalışacağı figür çok büyük ise önce metal bir çerçeve yapar, bu çerçeveyi telle bir ağ gibi örer ve alçı şeritler ile kaplar ve son olarak tüm yüzeyi kil ile kapatır. kilden yapılı bu figürü kullanarak bir kalıp oluşturur ve silikon ya da fiberglas kullanarak heykelin dökümünü yapar. en son safha damarları boyama, hataları düzeltme ve her saç telini yerine yapıştırmaktır.

mueck, insan formunu konu alan hiper-realist heykellerinde doğum, bebeklik, çocukluk, ergenlik, orta yaş, cinsel olgunluk, yaşlılık ve ölüm temalarını işler. yapıtlarındaki mimik, poz ve boyut, izleyenin duyguları ile kaynaşırken izleyene heykellerin ruh durumunu anlamada da yardımcı olur.


http://www.facebook.com/pages/ron-mueck/22193729909?sk=wall

kurbağa deneyi

19. yüzyılda suda yavaşça ısıtlan kurbağalar üzerine pek çok deney yapıldı. 1869 yılında, ruhun yerine dair deneyler sırasında, alman psikolog friedrich goltz, beyni alınmış bir kurbağanın yavaşça ısıtılan suda kaldığını; fakat, bütün canlı kurbağaların kaçmayı denediklerini gözlemledi.

diğer deneylerde ise kurbağaların yavaşça ısıtılan sudan kaçmaya çalışmadıkları sonucuna varıldı. heinzmann, 1872 yılında yaptığı deneyde suyun yeterince yavaş ısıtılması halinde normal bir kurbağanın kaçmaya çalışmayacağını gözlemledi. 1875 yılında fratscher de aynı sonuca vardı
(bu bilim adamlarının birbirine itimadı kalmamış mirim hepsi tekrar tekrar denemiş aynı deneyi)

aslında budeneyim toplumsal bir mesajı da varsanırım.
bazı olaylar ve değişiklikler yavaş yavaş kanımıza girdiğinde o değişimin farkına varmayıp bize normalmiş gibi gelmesi ve daha sonra onun hayatımızın bir parçası gibi görüp bizi fokur fokur kaynatmaya kadar gitmesidir...bu kaynar kazanın en büyük örneği de dejenere nesiller yetiştiren televizyondur elbette

kitap okumak

müslümanlara olan ilk emir olan oku nun bir çok manası vardır aslında...en başta kendini okumakla ilgilidir ve bu konu yazmakla ancak havanda su dövmektir.

ama sanırım kitap okumakla ilgili orhan pamuğun bir kitabındaki giriş cümlesi özettir

-bir gün bir kitap okudum,hayatım değişti.

antony hegarty

björk ile söylediği the dull flame of desire parçası takdire şayandır...klip te öyle vesselam

hayyamhatemi

ruhum emzirirken kalbimi
havası irin kokan sokaklarda yedim acıktığımda kendi kentimi
sokak lambaları gölgemi hiç aydınlat(a)madı
beynim erken ölen bir ergen irisi

bütün bunlar,aslında,bir şiirle başladı
dedi birisi

küfürle ilk tanışması ağzımın
şiir yazmamla aynı zamana denk gelir
sonra hiç gitmedi dilimdeki o pas tadı

ne zaman birine sövecek olsam
kanaat notu kullanarak kanatılmış her yarada
kangren bir aşk ezberi yapıp içimdeki boşluğa
(tanıyasın diye beni)
suçlu bir beklenti takıp kirli yakama
şiir yazdım boyuna
hep senin adına

hayyamhatemi

güldürüken öldüren fıkralar biliyorum hayyam
düşünürken korkan insanlar arasında anlatılmayacak kadar komik!

tutuklu bir kitaptaki yasaklı kelimeler
voltaya çıkaramayınca heceleri
noktayı koyuyor
dinliyorum
sağır ve dilsiz gardiyanların önünde beklediği
hücremin çeperindeki pencereden bana bakan sessiz harfleri

diyorlar ki:
-ayrı yazmayın bağlaçları.
ayrılmayı hak etmiyordur herhalde,bağlıyorsa bir şeyleri


bak,ayrı durmayı haketmiyor isimlerimiz bile hayyam
aramızdaki uzaklıklar ağlasın
arasına bir "ile" koy adımızın
bizi birbirimize bağlasın

cem

o dönemde kente cem uzan gelmezden önce bir afiş asılmış ve anlamı anlaşıldığından dolayı hemen indirilmişti...

-uzan geliyor

bearlock

aslında yazdıklarını saklar sır gibi
içinde nice şairleri öldürürken.
suskundur genelde
ama son sözünü de söylemez
çünkü söylenecek bir söz mutlaka kalsın ister.
sırtını dönse bile yüzü hayata dönüktür geride kalanların
iyi ki tanımış olmakla sevinilir
keşkeler yerini iyi ki ye bırakır
kahverengi tonlarda bir atkı kalır akıllarda ve bir duruş
hiç düşmesin isterim
dudağının kenarındaki gülüş

insanın büyüdüğünü anladığı an

biz ne zaman büyüdük
adam olduk
sevdalanmayı unuttuk...

avatar

james cameron un çektiği avatar filmi, anlattığının ötesinde anlatmak istediğini içinde barındıran bir filmdir.

filmin hazırlık aşamasında türkiyeye gelmiş ve doğu bölgelerini gezmiş oranın kültürünü görmek istemiştir. hatta toruk maktor ismini hakkarinin peynirle yapılan torak isimli yemeğinden esinlendiğini söylemiştir kendisi.

sömürgecilik sistemine bir bakıştır ve eleştiridir avatar filmi. aynı zamanda müslümanlıktan ve kuran-ı kerimden de esinlendiğini söylemektedir ünlü yönetmen. filmi izleyenler bilir son sahnesinde her şeyin bittiği düşünüldüğü sahnede eyva adındaki tanrı kuşları yollamıştır o kutsal ağacın etrafına. kuşlara dikkat edilirse fil suresinde olduğu gibi kureyşlilerin kabeye saldırılarında allahın ebabilleri göndermesine çok benzer karakteristik özellikte ve niteliktedir...

dolayısıyla bir zaman kaybı değil, anlaşılırsa eğer çok keyif alınası bir filmdir. anlatılanın ötesine, anlatılmak istenene bakmak lazım. avatar da söylendiği gibi... seni görüyorum.

çekip gitmek

hala sıcak içimin acıları
fazla uzaklaşmış olamam kendimden

çekip gitmek

insan kendini de götürüyor her nereye giderse.
bu sebeple ne kadar uzağa giderse gitsin asla uzaklaşmış olamıyor kendinden.

uzaklara gidip bazı şeyleri unutmak fikri de zihinsel mastürbasyondan başka bir şey de değildir üstelik.

beynimin içinde filler sikişiyor

gelmiş geçmiş en salakça sorular

hemşerim memleket nire?
  • /
  • 8
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 160

gelmiş geçmiş en salakça sorular

hemşerim memleket nire?

kanguru

1700lu yıllarda yaşayan ingiliz denizci james cook, sosyete adalarını ve yeni zelandayı keşfedip, haritalarını çizdiği 1769 yılında, avustralyanın doğu kıyılarını da ortaya çıkardı.

kaptan cook, bitki ordusunun zenginliğinden ötürü botany bay (botanik koyu) adını verdiği koyda, avustralyalı yerlileri ilk gören yabancı oldu (aslında sömürgecilik sistemi her dönem o bölgeyi keşfetmek ve medeniyet yerleştirmek manasında kullanılmştır). yerlilerle el kol hareketleri ile güçlükle anlaşabilen james cook, karınlarındaki ceplerde yavrularını taşıyan ve arka ayakları üzerinde zıplayarak hareket eden uzun kuyruklu hayvanları görünce, yine el kol hareketleri ve çeşitli işaretlerle bunların adlarının ne olduğunu sordu.yerlilerin kanguru demesinden sonra da bu hayvanları dünyaya kanguru olarak tanıttı.

aradan 50 yıla yakın bir süre geçtikten sonra, 1800 lerin başında, kanguru sözcüğünün gerçek anlamı anlaşıldı... kanguru, avustralyalı yerlilerin(aborjinlerin) dilinde; ne demek istiyorsun yabancı? anlamına geliyordu.

mutsuzluk veren küçük şeyler

yemek yiyorken ve ağızda kocaman bir lokma varken hapşurmak

ikizler burcu

söylenilen bütün güzel düşüncelerin doğru olduğu burçtur

şizofren olduğumuz da doğru değildir
çünkü ben şizofren değiliz

ayı sözlük yazarlarının en sevdiği filmler

darren aronofsky nin the fountain (kaynak) i

sevgiliyle yemek yapmak

zaten bir sevgili ile yapılacak en güzel şeylerden biridir. mutfakta yapılası en muhtemel yemek ise menemen dir (bkz: man a man)

matematik

herkes payına düşeni yaşıyor
çoğu zaman paydası sıfır
ama hep elde var
bir sonrakine eklenecek kadar kahır

ayı sözlük'teki tahammülsüzlük

bitmiş bir ilişkinin tekrar başlaması

bu durumlarda verilen çivi örneği çok klişedir.bazı kişilerde değişkenlik gösterir duvar ya da tahta gibi..eğer sizin partneriniz yada siz aynı maddeden yapıldıysanız (bkz.beton veya kereste) ona bir şey diyemem elbette .
sakızda enteresan bir betimleme aletidir.eğer sizin sevginiz ağzınızda aldığınız tattan ibaret ise ve kanınıza karışıp kalbinize ulaşmamışsa zaten izlediği güzergah:ağız,mide,kalın ve ince bağırsaklar silsilesi olmaya mahkumdur. bir ilişkinin bitmesi de tuvalete bıraktığımız (b)esinlerin (o)ksitlenmiş (k)alıntısından başka bir şey olmayacaktır.

aslında canlar bu işin aritmetiği çok basit (hadi kağıt kalem çıkarın malzeme listesini tekrar ediyorum)

bitmiş bir ilişkiye başlanmışsa o ilişki zaten bitmemiştir ki yeniden başlanmış.ipler kopar ve düğüm atılır .bilirsiniz ki iyi bir düğüm atılmışsa ip hiçbir zaman oradan kopmaz bir daha.ipin en sağlam yerleri düğümler,bunu sıkı düğüm atanlar bilirler

aslında başlık bizi yanılttı çünkü bizde algıda seçicilik , seçicilikte tamamlayıcılık ve tamamlayıcılıkta içini boşaltıcılık olduğundan dolayı yazıyoruz belki de ne dersiniz?

ayı şiirler

seni tanıdıkça nefret ettim insanlardan
seni tanıdıkça sevdim bütün hayvanları
özellikle ayıları
kıllı bütün mahlukları
nefret ettim insanlardan seni tanıdıkça

özellikle ayıları
kıllı bütün mahlukları
nefret ettim insanlardan seni tanıdıkça

(söz-müzik: jan xwen)

buda

buda gelir buda geçer...

obsesif kompulsif bozukluk

yeme ve içmeden kesilmek,sadece o şeyi düşünmek,uyuma problemi gibi etkilerle anlaşılan bir tür hastalık. araştırmacılar buna kısaca aşk demişler
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.