aşık olduğum fakat sevgilisi olan kadını unutma çabası içinde sonunda birini seçip onunla beraber olma kararı aldım ve bundan sadece çok sevdiğim bir oyuna laf etti diye vazgeçtim. bu kadın o kadar seksi ki, çevremdeki herkes "kahpekader* saçmalama, sen yapmazsan bak ben atlarım, kız çok hoş" falan diyor.
ben de malım işte öyle oturuyorum, oyunun soundtrack'ini bir günde 62 defa dinlemişim *, parça hala dönüyor.
sanıyorum bahane arıyorum aşık olduğum için. bilemiyorum.
ilk keşfettiğim günden beri büyük bir keyifle takip ettiğim, türkiye standartlarının inanılmaz üzerinde müzik yapan, her bir şarkısına ayrı hasta olduğum müzik grubu.
16 senedir piyano, 6 senedir gitar, 4 senedir bas gitar, 6 aydır trompet çalıyorum. bunların dışında melodika, mızıka, çeşitli perküsyon aletlerine de sahibim ve çok seviyorum.
keman almıştım zamanında, ilerletemedim ama duruyor. arkadaşlarımın kitleriyle bateri çalıyorum arada, çalabiliyorum birkaç ritim, ama evime almadan bateri çalabiliyorum demeyeceğim.
sevgilisi olan birine aşığım. ne onunla olabiliyorum, ne başkalarıyla. böyle sik gibi ortada kaldım. **
ondan ayrılacağını düşünmüştüm ilk başta, ama öyle bir niyeti yok, benimle görüşmeyi kesmek gibi bir niyeti de yok. ben de malın önde gideni olduğum için bu durumu kabul edip kendimi süründürüyorum. bok var çünkü.
"bana kız mı yok?" demek isterdim kendime, ki biliyorum var, çok şükür gideri olan bir hatunum, ama istemiyorum da başkalarını, yapamıyorum. birkaç kez başkalarıyla sevişebilme durumum oldu ve ortamı terk ettim.
2 ay kadar önce crossfite başladım. daha önce yaptığım hiçbir spora benzemiyor, çok keyif alarak her gün gidiyordum salona ilk başlarda.
yine bir gün fakülte çıkışı salona gittim, ağırlıklarla çalışıyorum. benim olduğum kısımda çalışan 3-4 kişi daha var. adamın bir tanesi geldi ve hiçbir şey söylemeden göğsümü sıktı.
erkek olmadığımı farketmemiş, ben de spor sütyeni takıyordum, normalden daha düz ve küçük duruyordu göğüslerim.
erkek olsam bile bence tanımadığım kişilerin göğsümü sıkmaması gerek.
yüzyüzeyken konuşuruz grubunun "iki seçenek arasında kalmak zor, ben hangi taraftayım? aklına gelmiyor şu an belki ama dilinin ucundayım." sözüyle her dinlediğimde kalbime bıçak sokan parçasıdır.
burada kastedilen lezbiyen pornosu sanırım, o ise apayrı bir olay. dial-up modem kullandığımız günlerden beri sürekli olarak porno izleyen bir lezbiyen olarak, lezbiyenler için çekilmiş olan lezbiyen pornosuyla neredeyse hiç karşılaşmadım. aralarına bir erkek almak için yanıp tutuşan, sahte göğüslü ve uzun tırnaklı *** kadınların, aklı başında lezbiyenlerin denemeyi hayal bile etmeyeceği pozisyonlarda bağıra çağıra birbirine 25cm uzunluğunda dildolar sokan görüntüleri bize pek çekici gelmiyor.
"lezbiyen filmi izleyen homofobik insan" aslında lezbiyen filmi değil, heteroseksüel erkeğin lezbiyen zannettiği kişinin filmini izleyen homofobik insan aslında.
çok güçtür. şu veya bu şekilde bunu başarırsanız eğer götünüzde patlama olasılığı da yüksektir. kişide göğsüne öküz oturmuş hissi uyandırması muhtemel karşılıklar alınabilir.
- seni seviyorum
- ...
- seni seviyorum.
- teşekkür ederim.
- seni seviyorum.
- ben seni değil, onu seviyorum.
herhangi bir şekilde varlığı veya yokluğunun kanıtlanmasının mümkün olmadığı bir konuda * tartışmaya çalışmak boştur.
inanan kişilerin inanmayanlara dinlerini tanıtma çabalarını * anlayabiliyorum fakat inanmayanların inananlara dertlerini anlatması kadar boş bir emek olamaz, adı üstünde -inanç- bu sonuçta. kanıt aramıyor, olduğu gibi kabul etmiş ve öyle yaşıyor adam.
dindar bir annenin çocuğu olarak islam hakkında biraz bilgili olduğumu düşünüyorum, fakat dindar insanlarla * din konusunda konuşmayı sevmiyorum. bunu yapmak zorunda olmamalıyım.
din konusunda konuşmak istememem beni sığ biri yapmaz, dini kitaplardan alıntı yapmak da kimseyi kültürlü ve derin yapmaz. sakin olun gençler.
burada kastedilen lezbiyen pornosu sanırım, o ise apayrı bir olay. dial-up modem kullandığımız günlerden beri sürekli olarak porno izleyen bir lezbiyen olarak, lezbiyenler için çekilmiş olan lezbiyen pornosuyla neredeyse hiç karşılaşmadım. aralarına bir erkek almak için yanıp tutuşan, sahte göğüslü ve uzun tırnaklı *** kadınların, aklı başında lezbiyenlerin denemeyi hayal bile etmeyeceği pozisyonlarda bağıra çağıra birbirine 25cm uzunluğunda dildolar sokan görüntüleri bize pek çekici gelmiyor.
"lezbiyen filmi izleyen homofobik insan" aslında lezbiyen filmi değil, heteroseksüel erkeğin lezbiyen zannettiği kişinin filmini izleyen homofobik insan aslında.
erkek kılığına girerek performans sergileyen * kadın sanatçılar. transseksüellikle aynı şey kesinlikle değildir, bu sadece bir sahne performansıdır.
sahne gösterileri şarkı söyleme, dans etme, lip synch/ playback yapma gibi aktivitelerden oluşur.
genelde cinsiyet stereotiplerine uygun olarak inşaat işçileri gibi maskülen karakterler portre edilir veya elvis presley gibi ünlü kişilerin taklidi yapılır. kendilerine esprili veya bir yere gönderme yapan isimler seçerler.
görünürlükleri ve popülariteleri, karşı cinsleri olan drag queenlere göre çok daha azdır. bilinen her 50 queen'e 1 king düşüyor desem, bu bile iyimser bir oran olur sanırım.
ülkemizde, bildiğim kadarıyla, henüz bir drag king yok. zaten tek bir tane meşhur drag queen var (bkz: huysuz virjin). drag kültürünün gelişeceği günleri de görürüz umarım.
sevgilisi olan birine aşığım. ne onunla olabiliyorum, ne başkalarıyla. böyle sik gibi ortada kaldım. **
ondan ayrılacağını düşünmüştüm ilk başta, ama öyle bir niyeti yok, benimle görüşmeyi kesmek gibi bir niyeti de yok. ben de malın önde gideni olduğum için bu durumu kabul edip kendimi süründürüyorum. bok var çünkü.
"bana kız mı yok?" demek isterdim kendime, ki biliyorum var, çok şükür gideri olan bir hatunum, ama istemiyorum da başkalarını, yapamıyorum. birkaç kez başkalarıyla sevişebilme durumum oldu ve ortamı terk ettim.
genel olarak çok yanlış yansıtılan; gerek filmlerde, gerek kitaplarda, gerek dizilerde olduğundan çok farklı gösterilen ve önyargılarla yaklaşılan bir yaşam biçimidir.
açılımı bondage discipline sadism masochism şeklindedir. pek çok farklı şekilde yaşanabilse de, temel olarak güç dengeleri üzerine kurulan ilişkilerdir.
bu yaşam tarzındaki en önemli * nokta karşılıklı rıza üzerine kurulmuş olmasıdır. iki taraf da rıza vermediği sürece hiçbir şekilde böyle bir ilişki kurulamaz. ilişkide olan kişilerin birbirine tamamen güvenmeleri gerekir. pek çok kişi burada dominant olan tarafın submissive olan tarafa üstünlük kurduğunu, onun haklarını ihlal ettiğini ve onu kullandığını düşünmektedir, fakat bu gerçekten daha uzak olamaz. kontrol ve sorumluluk dominant tarafta olsa da, en önemli şeyi submissive veriyor... rıza.
bir domme olarak, sub'ıma ceza vermem, ona acı çektirmem, onu yaralamam, kanatmam vb. şekillerde davranmam ona değer vermediğim anlamına gelmiyor. tam tersi, ona inanılmaz değer verdiğim ve davranışlarını düzeltmesini istediğim için cezalandırıyorum. o da bunun farkında olduğu için, cezayı hakettiğini biliyor ve bu sebeple katlanıyor.
bir d/s ilişkide sadece fiziksel cezalandırma ve acı çektirme yok. çok daha farklı bir güç dengesi var. ben sadist değilim, sevgilim de mazoşist değil zaten, bizim için olay otorite. yataktan kalkarken bile benden izin alması gerektiğini bilmesi ve ona göre davranması. filmlerde ve pornolarda görülen tamamen deri kıyafetler içinde birbirini süründüren insanlar bdsm kültürünün büyük bir kısmını yansıtmıyor, öncesi ve sonrası görülmediği için insanlarda yanlış izlenimler oluşuyor.
ben saatlerce domine ederek seviştikten sonra, sevgilimi kucağıma alıp, öperek ve saçlarını okşayarak uyutmak istiyorum mesela. ona duyduğum şefkati kelimelerle ifade etmem mümkün değil. onun kılına zarar gelebileceği herhangi bir durumda adam öldürecek seviyeye gelebiliyorum, birinin ona ters bakması veya tek bir laf etmesi bile kemiklerini kırmam için yeterli bir sebep.
mine adındaki bu video dinamiği güzelce gösteriyor, tavsiye ederim.
erkek kılığına girerek performans sergileyen * kadın sanatçılar. transseksüellikle aynı şey kesinlikle değildir, bu sadece bir sahne performansıdır.
sahne gösterileri şarkı söyleme, dans etme, lip synch/ playback yapma gibi aktivitelerden oluşur.
genelde cinsiyet stereotiplerine uygun olarak inşaat işçileri gibi maskülen karakterler portre edilir veya elvis presley gibi ünlü kişilerin taklidi yapılır. kendilerine esprili veya bir yere gönderme yapan isimler seçerler.
görünürlükleri ve popülariteleri, karşı cinsleri olan drag queenlere göre çok daha azdır. bilinen her 50 queen'e 1 king düşüyor desem, bu bile iyimser bir oran olur sanırım.
ülkemizde, bildiğim kadarıyla, henüz bir drag king yok. zaten tek bir tane meşhur drag queen var (bkz: huysuz virjin). drag kültürünün gelişeceği günleri de görürüz umarım.