mandalina
pastalara da muhteşem tat veren kış meyvesi. hele özsüt'te satılan bir pastası vardır ki, mandalinalı kreması ve mandalina suyuyla ıslatılmış kekinin tadılmasıyla insana orgazmik dakikalar yasatir.
müge anlı
her sabah sevgilinin izlediği (benim de izlemek zorunda kaldığım) programı sunan kadın. son izlediğimde, öldürülen bir kadının bakkaldan aldığı ekmek sayısını tartışarak cinayeti çözmeye çalışıyorlardı.
bir hadise var
nazan'ın en çok dinlediğim; leylim yar, bir hadise var, nokta nokta, ağla erkeğim ağla gibi güzide şarkıları barındıran albümü. 80'lere buruk bir hoşçakal mı demişti nazan, yoksa 90'lara umutlu bir başlangıç mı yapmıştı bu albümle bilinmez; ama içindeki kederle, hüzünle, ayrılığın en saf halini anlatan sözleriyle 2010'larda da dinlenmeye devam edilir, her gün farklı bir tadı kesfedilerek.
lgbti temalı filmler
escinsel temalı olmasa bile eşcinsel klişelere sahip dialoglarıyla, gay şifrelerden oluşan alt metinleriyle
oz büyücüsü'nden de (1939) bahsedilmesi gereken başlık..
film kahramanı dorothy'nin hep daha renkli, daha özgür ve kendini daha iyi ifade edebileceği bir yer bulma isteği ön plandadır. "farklı" olmak büyük bir sorundur, yaşanılan yer kendini anlamayan, ondan kurtulmak isteyenlerle doludur. oz ülkesi ise bir umuttur, her tür farklılığa, sıra dışılığa tolerans gösterenlerin yaşadığı bir yerdir. dorothy'e yolculugunda eşlik eden garip ve renkli tipler, kimsenin hayatının sorgulanmadan yaşayabileceği bir ülke hayali, gay ikonu judy garland'ın filmde oynuyor olması, "görünür olmak"ın yarattığı korku ve bunu yenme çabası yıllar boyu eşcinselleri etkileyecek; filmdeki karakterleri niteleyen deyimler türeyecek, filmde geçen olaylar ve kişileri hatırlatan pek çok gay bar zaman içinde açılacaktır. filmin dillere düşen şarkısı bile çok şeyi anlatır aslında: "over the rainbow"
gizli yüz
1991 yılında çekilen, ömer kavur'un yönettiği, orhan pamuk'un kara kitap adlı yapıtının ana temasından yola çıkılarak senaryolaştırılan; simgeler, metaforlar, düşler (ya da gerçekler)le akıp giden, bir fotografla baslayıp bambaşka boyutlara varan ilginç film.
samsun'da yaban domuzunun linç edilmesi
tek suçu şehre inmek olan domuzu taşlayan, döven, işkence ederek deşarj olmak isteyen insanların "linç orgy'si". bu kadar nefret yüklü, kin dolu insanlar yakında ateistleri, eşcinselleri, öteki olan her şeyi aynı şekilde yok etmek isterler mi diye düşündürtür insana.
yarın yapayalnız
40'lı yaşlardaki bir opera divasıyla, 20'li yaşların başındaki bir terzi kızın eşcinsel aşkını anlatan kitap. tüm aşklar gibi başta her şey çok güzeldir, dünya sadece ikisinden ibarettir. zamanla yaşanılan toplumla, toplumun bakış açısıyla yüzleşilir, yaş farkı kendini hissettirir bazı bazı, araya başka kızlar da girer, kavga ve barışmalar, yanlış anlaşılmalar da... uzun yıllar sürer birliktelik ama terzi kızı "elalemin" beklentilerine uygun bir şekilde evlenir. opera divasının düğüne gelişi, kenar mahalle insanlarının eğlencesiyle ilgili düşünceleri, hele damatla aynı masada oturan geline düğünden çıkarken verdiği selam muhteşemdir: sanki tüm ışıklar kapanmış, diva sahne almış ve son selamını vererek sahneyi terk etmiştir, hayatı da. yaşlanmakta olan, yalnız bir lezbiyenin iç çekişleri, hüzünleri ve karamsarlığı eşliğinde bazen iç sıkıntısı, bazen merak, en çok da yarın, yapayalnız kalacağımı defalarca düşündürerek okutan bir selim ileri kitabı.
ferzan özpetek
mutsuz sonla biten imkansız aşkların yönetmeni; o aşkları hatırlatan objelerin de ayrı bir önemi vardır aslında: hamam filminde sandıktan çıkan mektuplar bugünü anlatır birden bire; harem suare'de sahibesi için çok şey ifade eden sigara tutamacıysa köhne bir tren istasyonunda el değiştirir, bundan sonra genç bir kadının sigaralarına eşlik edecektir. karşı pencere'de gizli aşkın tanığı olan notlar da içerik değiştirerek yıllar sonra da kimseyle paylaşılmamış duyguların, yitip giden bir dosta seslenişin aracısı olacak; cahil periler'deki tablo her şeyi bilen bir suskunlukla yaşananları ilelebet saklayacaktır asıldıgı duvarda. geçmiş ve bugün hayal kırıklıkları, ayrılıklar, hüzünlerle doludur ama yaşanan güzel şeyler de vardır; on yıllar öncesinden gelen bir fotoğraf ya da eski bir mektup tarafından anımsatılacak ve yol gösterecektir şimdiki zamana. ancak bu şekilde, en kötü halimizde, ölmeyi istedigimiz zamanlarda bile gülümseyebilecek; aniden beliriveren sezen'in nameleriyle mutlu olabilecegiz.
otobüs
tunç okan'ın filmi, ilk yönetmenlik denemesi.
mizah ve trajedinin birlikteligi, çaresizligin acı halleri, ısvec'in "refah" toplumuna elestiri, hurda bir otobüs ve stockholm esliginde, bastan sona nerdeyse sıfır dialogla insanı alıp götüren kült film.
dönersen ıslık çal
karanlık ve can acıtan, hüzünlü ve umutsuz; ama ruha dokunan film.
"ötekilerin", bir travesti ve cücenin; dışlandıklari, korktuklari, mutsuz olduklari için gece yaşayan, yaşayabilen iki insanın kısa süren hikayesi. belki bu yüzden tüm sahneler karanlıktı, belki bu yüzden tüm şehir bana bakacak diye içiyordu. top oynayarak boy uzatmak kadar uzak bir ihtimaldi zaten mutlu olmaları. tıpkı yitip gidenin, bir gün geri dönüp ıslık çalma ihtimali gibi.