bayıldığım sestir. ambulans veya itfailerin, polislerin, veya devlet büyüklerimizin* yollarını açmak için kullanılır. bana tam olarak yaşıyor olduğumu hatırlatır. hayatın nasıl bir şey olduğunu, tüm o kaotik hali çirkin sesiyle kulaklarınıza fısıldar hatta haykırır..
yazılan entry sonrası gönder tuşuna basmakla başlayan, eğer başlık birkaç kelimeden oluşuyorsa, hepsine ayrı link verilmiş gibi tek tıklamayla o başlığı açmaya engel durum.
sözleriyle, müziğiyle, görselleriyle insanı kendinden alır.
..dünyanın tüm bebekleri aynı şekilde ağlar, aynı şekilde doyar.. tadını çıkar .. belki muhammed olur adın, belki musa. belki isa..
.. işte o zaman bebek demez kimse sana.. kadın yada erkek olursun.. yada bambaşka..
.. sev ama sakın dokunma. bu beden senin değil nasıl olsa..
...sen çalış ,sen doğur, sen savaş, sen sus.. istedikleri gibi olmazsan öldürebilirler seni; töreler daha değerliymiş gibi hayattan..
.. herkes eşittir, ama göreceksin, bazıları daha eşittir hayatta.. şaşırma, burası tuhaf bir dünya..
..gülümse yine de..
.. gülümse bebek, gün gelecek herkes sana sadece 'insan' diyecek. *
ayrıca http://ayisozluk.com/lnk/ 'in ' kısalt be ayı'ya dönüşmesine çok sevindim.
(bkz: hakaret gibi iltifat)
ancak bu konuda bir geridönüş (feed-back diyeyim) yapmam gerek hepimizin hayrı için; eğer bir başlıkta dolaşıyor ve altında entry yazma kısmının sağ üst köşesindeki :link'e tıklıyorsak açılıyor kısalt.be, ancak bir entryi editlemek istediğimiz zaman açılan sol altta olan link butonuna basınca 'forbidden' hatası veriliyor. yetkililere duyrulur.
ilk olarak kışla olarak tasarlanmış binanın 8 metrelik koridorlarının genişliğinin sebebinin de bir zamanlar at ile girilebilmesine uygun tasarlanmış olması olarak rivayet edilir. aynı zamanda tavan yüksekliği 10 metreden bile fazladır. sonraları kışla olmaktan çıkıp askeri hastane olarak kullanılmıştır. hatta şuan mimarlık dersleri verilen bazı sınıfların o zamanlar morg olarak kullanıldığı bilinmektedir. sonrasında istanbul teknik üniversitesi'ne tahsis edilmiştir, ilk zamanlarda sadece mimarlık fakültesine ait değildir; inşaat, kimya, elektrik gibi fakültelerde bu binadır . o zamanlar orhan pamuk'ta taşkışla'da mimarlık okuyanlardandır, 3. sınıfta bırakmıştır, o ayrı meseledir ama kendisinin ' yeni hayat' adlı romanında, taşkışla ortamından ve taşkışlanın içindeki diğer fakültelerin varlığından bahsetmiştir.
bana bu günlerde çok koyan bir şarkı oldu kendisi.
bu ayrılık şarkısını canımdan çok sevdiğim dark bear'a gönderiyorum. onu herzaman seveceğime, ayrılsak bile ona her zaman aşık olacağıma, belki de ona olan aşkımdan dolayı birdaha kimseyle duygusal ilişki yaşayamayacağıma eminim. birtanemsin benim sonsuza kadar..
....ve nokta konmuş, bitmiş en güzel hikayem.*....
dozu abartılmadığı sürece eğlenceli olan sevişme türlerine örnektir. ama biz ayılar olarak eminim ki ayı gibi ısırırız. bunun için hiç kalkışmayın bu işe. *
sigmund freuda göre insanın kişiliği 2 temel içgüden gelişir. bunlar cinsellik ve şiddettir.
şahsi görüşüme göre bu amca psikolojiyi geliştirmek için büyük sansasyonlar ortaya atmıştır, adeta ''kolaysa kırın'' der gibi tezleri vardır. kırabilenlere örnek olarak erich fromm ve jung gösterilebilinir. ama amacı herneyse de psikolojiye olan katkısı yadsınamaz. ellerinden öpülür.
çoluk çocuk,torun tombalak biryerlerden düşer veya elini, poposunu biryerlere sıkıştırırsa aileden gelen teselli öbeği.
hazır aklıma gelmişken bir küçüklük anımı da anlatayım. ufakken yazlıkta bisikletle dolaşmak en büyük fiyakamızdı. yazlık sitenin içindeki yollar da dar olunca hemen hemen hergün bir kaç evlat düşerdi. hatta bir keresinde bir arkadaşımın kafasına (nasıl düştüyse keriz) çakıl taşları girdiydi. komşulardan birinin doktor olması talihiyle ufak bir ameliyat geçirmişti. ben de bir keresinde baya sert bir şekilde düşmüştüm bisikletle. nasıl olduysa sağ dizim yere sürtünmüş ve büyük bir parça deri soyulmuştu. neyse müdahaleler edildi, ''uf oldu''lar havalarda uçuşuyor. gel zaman git zaman yaram kabuk tuttu, sonra kabuğu attı ve orada koyu bir leke kaldı. birşeylere benziyordu, herkes mantar filan diyordu da ben mantar olmadığını biliyordum. zamanla onun bir yarrak olduğunu idrak ettim. sonradan herkesin neden gülüp te mantara benzettiğini anladım. çünkü herkes bardağa dolu tarafından bakıyordu. (bkz: kızım sana söylüyorum gelinim sen anla)
işte böyledi başladı yarrakla ilk tanışmam. (bkz: trajik son)
insan müsvetteleridir. korkaklardır, kendilerine acı çektirmeyi göze alamayacak kadar zavallılardır.
üstelik bir laf vardır, bizim okulun terasındaki duvara bir arkadaşım sprey boya ile yazmış. iyi de yapmış.. eskiden sevmezdim o yazıyı artık seviyorum, hatta önünde bir fotoğrafım bile var artık. şöyle yazıyor işte o duvarda; acı ruhun fiyakasıdır . . .
bana bu günlerde çok koyan bir şarkı oldu kendisi.
bu ayrılık şarkısını canımdan çok sevdiğim dark bear'a gönderiyorum. onu herzaman seveceğime, ayrılsak bile ona her zaman aşık olacağıma, belki de ona olan aşkımdan dolayı birdaha kimseyle duygusal ilişki yaşayamayacağıma eminim. birtanemsin benim sonsuza kadar..
....ve nokta konmuş, bitmiş en güzel hikayem.*....