rider

Durum: 95 - 0 - 0 - 0 - 02.06.2014 20:06

Puan: 998 - Sözlük Kezbanı

11 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 5

sevgiliden soğutan hareketler

sürekli evden alinmak ve eve bırakılmak istemesi.

sinan çetin

aklıma ilk gelen şey açgözlü ve kötü insan olmasıdır.

arap ülkelerinde petrol bitince olabilecekler

politik islamın çöküşü olacaktır.

deprem

geliyor diyorlar...

http://www.perpaonline.org/tr/sabit.aspx?pgid=65

rider

cok tesekkurler. müzik evet, ağırlıklı hobim. sayenizde tüm sözlük ailesine aranıza katılmaktan ne kadar mutlu olduğumu söylemek isterim. benim ilk sözlük tecrübem. hata yaparsam af buyrunuz.

eric clapton

keyifle takip ettiğimiz crossroads konserlerinin babası. 1960'larda londra metro duvarlarında kendisi için "clapton is god" yazılmıştır. her dönemi ayrı keyiflidir. alışkanlıklarını çok sever, fender stratocaster'in elçisidir. sohbeti, dostluğu çok kuvvetli bilinir; öyle ki, firma ile olan uzun muhabbetinden sebeple ferrari kendisine özel bir model (sp12 ec) çıkarmıştır (clapton'un uzun süre kullandığı eski 512bb modeline göndermedir).

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

matthew wilder / break my stride

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

bombay bicycle club / overdone

ayı sözlük yazarlarının şu an okuduğu kitaplar

facing the other way, the story of 4ad / martin aston

ağlatan şarkılar

rush / nobody's hero



i knew he was different in his sexuality
i went to his parties as a straight minority
it never seemed a threat to my masculinity
he only introduced me to a wider reality
as the years went by, we drifted apart
when i heard that he was gone
i felt a shadow cross my heart

but he's nobody's hero
saves a drowning child
cures a wasting disease
hero...lands the crippled airplane
solves great mysteries
hero...not the handsome actor
who plays a hero's role
hero...not the glamour girl
who'd love to sell her soul
if anybody's buying
nobody's hero

i didn't know the girl, but i knew her family
all their lives were shattered in a nightmare of brutality
they try to carry on, try to bear the agony
try to hold some faith in the goodness of humanity
as the years went by, we drifted apart
when i heard that she was gone
i felt a shadow cross my heart

but she's nobody's hero
is the voice of reason against the howling mob
hero...is the pride of purpose
in the unrewarding job
hero...not the champion player
who plays the perfect game
hero...not the glamour boy
who loves to sell his name
everybody's buying
nobody's hero

as the years went by, we drifted apart
when i heard that you were gone
i felt a shadow cross my heart

but he's nobody's hero
saves a drowning child
cures a wasting disease
hero...lands the crippled airplane
solves great mysteries
hero...not the handsome actor
who plays a hero's role
hero...not the glamour girl
who'd love to sell her soul
if anybody's buying
nobody's hero

hero

ağlatan şarkılar

marillion / blind curve

ağlatan şarkılar

joe satriani / the forgotten

http://www.youtube.com/watch?v=nozrhdraxfk

ağlatan şarkılar

stevie ray vaughan & double trouble / little wing

ağlatan şarkılar

steve vai / tender surrender

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

bill frisell / live to tell

synthesizer

herhalde "gitara karşı" tuhaf durumuna düşmüş tek enstrumandır. sadece bunu kullanarak müzik yapacağız derecesine kadar müzisyenleri heyecanlandırabilmiş olması takdire şayandır. workstation denen türün çıkmasıyla özgürlük sunan orjinal modellerin popülaritesi düşer gibi omuş olsa da 90'larda geri gelmişlerdir. nord'lar dikkat çeker günümüz konserlerinde. moog'un sub phatty'si de "al beni" der periyodik olarak. kismet.

ayı sözlük yazarlarına şarkı armağan etmek

çok teşekkürler! tabağı boş göndermeyelim. futurelavirs için geliyor: rush / vital signs

ayı sözlük yazarlarına şarkı armağan etmek

çok teşekkürler! tabağı boş göndermeyelim. futurelavirs için geliyor: rush / vital signs

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

duran duran / skin trade

yurtdışında yaşayan birine aşık olmak

aralık 2013'te başıma gelen olaydır. hepsini anlatacağım.

iş için londraya gittim. çoktandır gitmediğim ve oraya taşınan bir eşcinsel arkadaşımla görüşüp gezmek istediğim için toplantılar bittikten sonra 4 gün daha kaldım. londra tabii ki her gidişte insanı mutlu eden bir yer. sevgiliden ayrılalı 4 ay olmuş, çok iyi geldi. arkadaşın evine yakın pubda akşam içiyoruz. masada telefonlar, dedi ki yeni birileri var mi? dedim yok, hiç profil bile açmadım. gel açalım, hadi, eglencesine falan derken aldı, daha once bilmedigim growlr'i kurdu. adi herif fotografimi da cekti koydu. bakiyoruz, ordaki herifler zaten taş gibi. ben zaten sarışınım. onlara yabancı bir durum değil, pek ilgi görmeyi beklemiyorum kısaca. çok umrumda da değil. kalmış bi kaç günüm. keyfim yerinde. neyse, bi profilden mesaj geldi. nasilsin bilmem ne. naparsin. ne seversin. bir iki yazisma. ufaktan bir kaç oha anı. ortak bi sürü nokta. hmm ne güzelmiş bunun kafası düşünceleri. biralar. geyik. sonra adam fotografını yolladı, gel bana yatalım dedi. dedim bende işler pek öyle olmuyor. ama çok harika bi insansın. chate devam istersen... bu arada gelen fotograf benim çekici bulmam için çok fazla kilolu bir fotograftı. obez+ diyebiliriz. ama konusunu bile etmedim tabii ki.

ertesi gün oldu, ben yine dolanmalarda, 5-6 katlı bir waterstones'da kendimi kaybetmişken yine mesajlar... kitaplar, sinema, müzik, ve hatta onun yunan asıllı olduğunu öğrenme. ve sonunda bir direkt teklif telefon numarasıyla birlikte: öğlen yemek yiyelim mi diye... ben tabii böbreğimi çalmasınlar 4 günlük londra ferahlamasında diye temkinliyim :), çok merkezi bir yerde, danimarka kraliçesinin londra halkına armağan ettiği dikilitaşın dibinde buluşalım yiyelim bişiler etrafta zaten bi sürü iyi yer var dedim. gittim bekliyorum. etrafta fotografta gördüğüm gibi biri yok. uzaktan beyzbol şapkalı harika görünen, benim boyda iri bir adam geldi. 6 metre kala telefonumu çaldırdı. o olduğunu öyle anladım. bana gönderdiği fotograf 2 yıl önceki haliymiş. kilo vermiş, kas yapmış, insanların buna gelmemesi için eski fotoğraflarını gönderirmiş.

yanıma geldi, merhabalaştık. ve kaldık öyle. tuhaf bir iyi hissetme. iç ısınması. içi gülen gözlere dalıp gitme, dakika mı geçti, kendine gel, gerizekalı gibi görünme düşüncelerinin akıldan zıp zıp geçmesi anları. nasılsın diyebilme. ve onun sarılması. sarılıp öyle kalma. kontrol bağımlısı olduğum için aklımdan geçen kendine gel, kendine gel büyük sıçacaksın uyarıları. vücudumda ve beynimde aşırı uzun bir zamandır hissedilmemiş elektrik yükü patlamaları. sonra koluma girdi. 2 saatim var, yemek yemek istemiyorum, böyle yürür müsün benimle dedi. yürüdük. atina, anadolu, deniz, ege, gezi olayları, müzik... konuştuk durduk. hayatımda kimse ile kol kola sokakta yürümemiştim. o güven duygusu, ve bunun 10 saniyede nasıl oluştuğu, ilk bakışta aşık olma. bunun tam 10 yıl sonra tekrarlaması. beynim yandı o yürüyüşte. sonra sarıldık, ayrıldık.

her akşam benim arkadaşımla evinin yakınında gittiğim pub'a geldi bisikletiyle. arkadaşım yatmaya gittikten sonra sokakta yine kolkola yürüdük. ölene kadar unutmayacağım sohbetler ettik. üstümüze yağmur yağdı. kanal kenarında öpüştük. evine davet ederse işin sex'e bağlayacağını ve şu anda yaşadığımızı daha çok önemsediğini söyledi, ve istersem eve gidebileceğimizi hatırlattı. yok dedim. bu iyi. bu çok özel. biz paso yürüdük.

londraya temelli gelip gelemeyeceğim, onun istanbula ne kadar gelebileceğini konuştuk. baktık ki hesap tutmuyor. bu birkaç gün böyle özel kalsın dedik. ben 4 gün sonunda geri geldim. 15 gün mutsuzluktan kimseyle konuşmadım bile. sosyal medyada ekleştik. daha önce yapmamıştım, adamı google'layınca aslında biraz ünlü sayılabilecek, bazı işleri cannes'da özel ödül almış bir yönetmen olduğunu gördüm. oturdum işlerine baktım ona bakar gibi.

bunalımımın geçmesi vakit aldı. arkadaşımın telefonuma londrada açtığı profilde böylece şaka kaka oldu, tabiri caizse. iki hafta önce yine gittim londraya. bi akşam yemek yedik. kafaları toparlamış bir halde. harika bir insan, sanki aradan aylar geçmemiş gibiydi. dost kalabilmeyi başardık. malesef sadece bu kadar. ama beklemediğim bir anda karşıma harika bir insan çıkması ihtimalini teoride düşünüp umutlu olmak durumunu, acısı da geçtikten sonra gerçek hayatta yaşamış olmanın verdiği iyi hissetme vaziyeti, bana kattığı en güzel hislerden biri oldu. hayatıma umut getirdi.
  • /
  • 5
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 95

güne kahveyle başlamak

sevgiliyi öpmekten sonraki en iyi başlangıçtır

sabah ezanı

pek cok problemi vardir. arapca olmasi, desibeli, okundugu yoreye sorulmadan bagirtilmasi, okuyanlarin okuma cirkinligi... ben hepsinden rahatsiz oluyorum o ayri.

yurtdışında yaşayan birine aşık olmak

aralık 2013'te başıma gelen olaydır. hepsini anlatacağım.

iş için londraya gittim. çoktandır gitmediğim ve oraya taşınan bir eşcinsel arkadaşımla görüşüp gezmek istediğim için toplantılar bittikten sonra 4 gün daha kaldım. londra tabii ki her gidişte insanı mutlu eden bir yer. sevgiliden ayrılalı 4 ay olmuş, çok iyi geldi. arkadaşın evine yakın pubda akşam içiyoruz. masada telefonlar, dedi ki yeni birileri var mi? dedim yok, hiç profil bile açmadım. gel açalım, hadi, eglencesine falan derken aldı, daha once bilmedigim growlr'i kurdu. adi herif fotografimi da cekti koydu. bakiyoruz, ordaki herifler zaten taş gibi. ben zaten sarışınım. onlara yabancı bir durum değil, pek ilgi görmeyi beklemiyorum kısaca. çok umrumda da değil. kalmış bi kaç günüm. keyfim yerinde. neyse, bi profilden mesaj geldi. nasilsin bilmem ne. naparsin. ne seversin. bir iki yazisma. ufaktan bir kaç oha anı. ortak bi sürü nokta. hmm ne güzelmiş bunun kafası düşünceleri. biralar. geyik. sonra adam fotografını yolladı, gel bana yatalım dedi. dedim bende işler pek öyle olmuyor. ama çok harika bi insansın. chate devam istersen... bu arada gelen fotograf benim çekici bulmam için çok fazla kilolu bir fotograftı. obez+ diyebiliriz. ama konusunu bile etmedim tabii ki.

ertesi gün oldu, ben yine dolanmalarda, 5-6 katlı bir waterstones'da kendimi kaybetmişken yine mesajlar... kitaplar, sinema, müzik, ve hatta onun yunan asıllı olduğunu öğrenme. ve sonunda bir direkt teklif telefon numarasıyla birlikte: öğlen yemek yiyelim mi diye... ben tabii böbreğimi çalmasınlar 4 günlük londra ferahlamasında diye temkinliyim :), çok merkezi bir yerde, danimarka kraliçesinin londra halkına armağan ettiği dikilitaşın dibinde buluşalım yiyelim bişiler etrafta zaten bi sürü iyi yer var dedim. gittim bekliyorum. etrafta fotografta gördüğüm gibi biri yok. uzaktan beyzbol şapkalı harika görünen, benim boyda iri bir adam geldi. 6 metre kala telefonumu çaldırdı. o olduğunu öyle anladım. bana gönderdiği fotograf 2 yıl önceki haliymiş. kilo vermiş, kas yapmış, insanların buna gelmemesi için eski fotoğraflarını gönderirmiş.

yanıma geldi, merhabalaştık. ve kaldık öyle. tuhaf bir iyi hissetme. iç ısınması. içi gülen gözlere dalıp gitme, dakika mı geçti, kendine gel, gerizekalı gibi görünme düşüncelerinin akıldan zıp zıp geçmesi anları. nasılsın diyebilme. ve onun sarılması. sarılıp öyle kalma. kontrol bağımlısı olduğum için aklımdan geçen kendine gel, kendine gel büyük sıçacaksın uyarıları. vücudumda ve beynimde aşırı uzun bir zamandır hissedilmemiş elektrik yükü patlamaları. sonra koluma girdi. 2 saatim var, yemek yemek istemiyorum, böyle yürür müsün benimle dedi. yürüdük. atina, anadolu, deniz, ege, gezi olayları, müzik... konuştuk durduk. hayatımda kimse ile kol kola sokakta yürümemiştim. o güven duygusu, ve bunun 10 saniyede nasıl oluştuğu, ilk bakışta aşık olma. bunun tam 10 yıl sonra tekrarlaması. beynim yandı o yürüyüşte. sonra sarıldık, ayrıldık.

her akşam benim arkadaşımla evinin yakınında gittiğim pub'a geldi bisikletiyle. arkadaşım yatmaya gittikten sonra sokakta yine kolkola yürüdük. ölene kadar unutmayacağım sohbetler ettik. üstümüze yağmur yağdı. kanal kenarında öpüştük. evine davet ederse işin sex'e bağlayacağını ve şu anda yaşadığımızı daha çok önemsediğini söyledi, ve istersem eve gidebileceğimizi hatırlattı. yok dedim. bu iyi. bu çok özel. biz paso yürüdük.

londraya temelli gelip gelemeyeceğim, onun istanbula ne kadar gelebileceğini konuştuk. baktık ki hesap tutmuyor. bu birkaç gün böyle özel kalsın dedik. ben 4 gün sonunda geri geldim. 15 gün mutsuzluktan kimseyle konuşmadım bile. sosyal medyada ekleştik. daha önce yapmamıştım, adamı google'layınca aslında biraz ünlü sayılabilecek, bazı işleri cannes'da özel ödül almış bir yönetmen olduğunu gördüm. oturdum işlerine baktım ona bakar gibi.

bunalımımın geçmesi vakit aldı. arkadaşımın telefonuma londrada açtığı profilde böylece şaka kaka oldu, tabiri caizse. iki hafta önce yine gittim londraya. bi akşam yemek yedik. kafaları toparlamış bir halde. harika bir insan, sanki aradan aylar geçmemiş gibiydi. dost kalabilmeyi başardık. malesef sadece bu kadar. ama beklemediğim bir anda karşıma harika bir insan çıkması ihtimalini teoride düşünüp umutlu olmak durumunu, acısı da geçtikten sonra gerçek hayatta yaşamış olmanın verdiği iyi hissetme vaziyeti, bana kattığı en güzel hislerden biri oldu. hayatıma umut getirdi.

ağlatan şarkılar

joe satriani / the forgotten

http://www.youtube.com/watch?v=nozrhdraxfk

rider

cok tesekkurler. müzik evet, ağırlıklı hobim. sayenizde tüm sözlük ailesine aranıza katılmaktan ne kadar mutlu olduğumu söylemek isterim. benim ilk sözlük tecrübem. hata yaparsam af buyrunuz.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.