zenne
caner alper ve mehmet binay benim nezdimde james ivory ve ismail merchant'tır. filmde eksikler varmış! kısıtlı imkanlarla yapılabilecek en iyi film bu kadar olabilirdi. sanki, hayatımızda her şey tam ve tamam. bizler birbirimizden ve hayattan yana o kadar eksik şeyle yaşamak zorunda kalıyoruz ki, mecburiyetlerle yaşanır kılmaya çalıştığımız hayatlarımızla birbirimize destek olmaktan başka çaresi olmayan bir azınlık olduğumuzu unutmamalıyız. verilen emek, harcanan mesai ve akıtılan alınteri için bile minnettarım, kendi adıma.
lgbti temalı filmler
david's birthday
albert nobbs
a home at the end of the world
teorema
doubt
veda vakti
fox and his friends
crazy
eating out
bulgarian lovers
last exit to brooklyn
tutku kanunu
başak burcu
başak burcu asla kendi kötü deneyimlerini ya da yürümemiş bir ilişkinin bütün faturasını karşısındakine kesmez. ayrıntıları sever, detaylar da boğulmaz çünkü kafası hepsini birbirine karıştırmadan organize edebilecek kadar farklı çalışır. kendisi için yaşamayı ve kendisine özen göstermeyi sever. yabancıca söyleyince kimilerine çok şık gelen "carpe diem" bir başak "bugün" ü yaşamak isteyince garip gelebilir. zaten, ortada bir yanlış anlaşılma vardır: başak sadece "bugün" demez; hayatın tamamı bugündür onun için. yarın ne yapacağını, ertesi güne neler yapması gerektiğini ve hafta bittiği zaman hangi işleri mutlaka yoluna koyması gerektiğinin farkındadır. bir başakla hayat zordur ama bir "başka"sıyla hayat zaten zordur. başak'ı zorlu yapan ise, dobra olmasıdır. kimilerine bu patavatsızlık gibi gelir ama başaklar kıvırmayı, lafı dolaştırmayı sevmez. eğer bir başak arkadaşınızsa, onun arkadaşlıktan anladığı, sizin bütün davranışlarınızı ya da söylediklerinizi olumlamak değildir. "dost acı söyler." sözündeki "dost" başak'tır. diğerleri "çevir kazı yanmasın!" derken; başak'ın size zihninizi açacak bir şey söyleme ihtimali yüksektir. başaklar sadece kendi yaşantıları için değil, etraflarındaki diğer insanlar için de deneyimlerini paylaşmaya ve onlara bir şeyler göstermeye heveslidir. kendisine bir şey öğretmek isteyeceğiniz başak çocuk gibi sevinecektir: onun için insanlarla iletişim kurmanın en güzel yolu onlardan bir şeyler öğrenmektir. çok arkadaşı yoktur ama bir elin parmağını geçmeyen arkadaşlıkları da "hasta olsa mutlaka gidip çorbasını kaynatacak." arkadaşlıklardır. aşırı samimiyet ve ölçüsüzlükten hoşlanmazlar. diğer burçlara aşırı gelen özellikleri kimseye zararı olmayan, kendisiyle ve kendi hayatıyla ilgili olan şeylerdir ama insanları ötekileştirmeye ve nedense "nefret" etmeye ve bu nefreti haykırmaya meraklı kişiler için bu özellikler tutulacak kulp gibidir. bir başak hiçbir ortama kolayca uyum sağlamaz. girdiği ortamı, eğer o ortamda sürekliliği olacaksa, kendi alışkanlıkları ve ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirmeye çalışır. önerilere açıktır ama getirilebilecek önerilerin neredeyse tamamını zaten kendisi de düşünmüştür. başaklar vefalıdır. yaptıkları iyilikler hatırlansın hiç istemezler; bundan anlamsız bir şekilde utanırlar. tekeşliliğe meyyaldirler ama o eşi bulmak konusunda kararsızdırlar. "aramaktan değil, bulmaktan vazgeçmiş..." gibidirler. duvarları kendilerinin bile tırmanamayacağı kadar yüksek olabilir. bunu onlardaki varolduğu iddia edilen "yaralanmak" düşüncesiyle değil, kendi ilişkiler aritmetiği ile genel eğilimin uyuşmamasında aramak daha yerinde ve insaflıca olur. sevdikleri şeylere tutkuyla bağlıdırlar. maymun iştahlı değillerdir. gündelik hayatta küfretmeyi sevmezler. başaklar genelde çocukluklarında hayalini kurdukları işi yaparlar. ilgi alanları geniştir. uzman oldukları mutlaka bir konu vardır. mütevazi değillerdir gerekmediği durumlarda. önce kendilerini severler. dışarıdan izleyen birisi bir başak'ın günleri ya da hayatı tekdüze zannedebilir. oysa, onun hayatı bilgisayar ekranındaki bir hikâyenin farklı puntolar ve farklı alfabe karakterleriyle çıktısını almak gibidir: bakmasını bilmedikçe gördüğün bütün ağaçlar sadece ağaçtır
iç çamaşırlarını ütüleyen erkek
"çoraplarımı da ütülüyorum!" diyerek içlendiğim. "iç çamaşırı ütülenmez mi?" diye hayretten küçük dilimi yutarak okuduğum entry. insan her yaptığını hoşlanarak yapmaz, kimi şeyler de zaruriyetten yapılır. herkesin zaruriyetleri ve öncelikleri farklıdır.
kurda sorulacak alternatif sorular
hani afrikalılar demiş ya, "aslanlar kendi tarihlerini yazıncaya kadar avcılık öyküleri her zaman avcıyı yüceltecektir." diye. bütün bu masallarda hep kötü hep kötü! kırmızı başlıklı "kaltak" tan intikamınızı almanın zamanı gelmedi mi artık?
alttaki yazara soracaklarım var
"yokluğumuzun farkına varılacak mı?" yoksa, "biz mi kendimizi çok fazla önemsiyoruz?" onu anlamak istiyor kimse bu bahsi geçen kişi.
hani şarkısında "ağlama anne, benim için ağlama, ben de herkes kadar aldım acılardan" diyor ya sezen. sen de herkes kadar acılardan payına düşeni aldın mı?
alice b. toklas
alice b. toklas'ın adı gertrude stein ile birlikte olmasa belki de asla duyulmayacaktı. stein'ın aslında kendi hayatını anlattığı kitabı "alice toklas'ın özyaşamöyküsü" adlı kitap birlikte geçirdikleri bir ömrün envanteri gibidir: küçük ama muhteşem bir envanter.
toklas'ın bu yemek-anı kitabı bizim onun sadece evhanımlığında değil yazmak konusunda da ne kadar yetenekli olduğunu görmemizi sağlar. "the cookbook" adlı kitabı dilimize "yemek kitabı" olarak çevrilmiştir. ancak sadece bir yemek kitabı değil aynı zamanda büyük edebi şahsiyetlerle paylaştığı yemekler ve hikayelerle eşsiz bir anı kitabıdır. kitaptan istediğiniz şekilde istifade etmeniz mümkün: bir roman gibi okumaya da bir yemek kitabı gibi kullanılmaya da uygun. yazarın hayatı dünyanın çok farklı yerlerinde yaşayarak geçtiği için kitabı okurken küçük çaplı bir dünya turu yapmanın yanısıra farklı ülkelerin yemek kültürleri konusunda da bir dolu şey öğrenmek mümkün.
ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar
sari gyalin - suren asatryan
boğos piranyan
merzifon amerikan koleji aşçısı bu muhteremin aşçının kitabı(nor khoharar) adlı eseri aras yayınları tarafından yayınlanmıştır. kitabın çevirisini "sofranız şen olsun" adlı yemek-anı kitabıyla bilinen takuhi tovmasyan yapmıştır. 1915 tehciri sonrasındaki hayatı konusunda kesin bilgi yoktur ama intihar ettiği rivayet olunur. yazar bu kitabına bu toprakların ortak yeme-içme kültürünün temel yemeklerini ve onları yapmanın kısa ve öz tariflerini koymuş.
kazuo ishiguro
japonya'da doğmuş ve çok küçük yaşta göçmen olarak ingiltere'ye gelmiştir. bütün eğitim hayatı ingiltere'de geçen yazarın ingilizleri ingilizlerden daha iyi anlattığı kabul edilir. üniversitede ingilizce ve felsefe eğitimi almıştır. ayrıca, edebiyat tarihi kitaplarıyla tanınan malcolm bradbury'den yaratıcı yazarlık dersleri almıştır. özellikle, "the remains of the day" adlı romanı inanılmaz ayrıntılarla doludur. daha sonra james ivory tarafından filme de alınan bu kitabının, film uyarlaması da oldukça başarılıdır. anthony hopkins ve emma thompson oynadıkları rollerde adeta döktürmüşlerdir demek abartı olmaz. "never let me go" adlı romanı da filme çekilen ishiguro'nun romanları otuzdan fazla dile çevrilmiştir.
yazarın başlıca kitapları;
-günden kalanlar
-uzak tepeler
-çocukluğumu ararken
-değişen bir dünyada bir sanatçı
-avunamayanlar
-beni asla bırakma
masa dağı
günay afrika'nın cape town şehrinin hemen yanıbaşındaki yükseltiye table mountain ya da türkçe tabirle masa dağı denilir. üzeri bir masa gibi düz olduğu için bu isim verilmiştir. ister hem tırmanış hem de iniş esnasında kendi etrafında dönen teleferikle, isterseniz de yürüyerek yaklaşık yüksekliği 1100 mt olan dağa tımanabilirsiniz. yukarıya çıktığınız zaman görüp görebileceğiniz en muhteşem afrika manzarasıyla karşılaşacaksınız. dağın tepesinde küçük bir hediyelik eşya dükkanı ile market-restaurant vardır. özellikle sonbahardan itibaren dağın zirvesi sisle örtülmektedir ve böyle zamanlarda dağın görünüşüne masa'nın "örtüsü" denir. masa dağı milli parktır ve soyu tükenmekte olan birçok bitki ve hayvan türlerinin barınağıdır. dağa sightseeing tour otobüsleriyle ulaşmak ve bir bilet alıp dağa çıkıp muhteşem manzaranın tadını çıkarmak paha biçilmezdir.
ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar
loser - beck
mothers of the disappeared - u2
en beğenilen eşcinsel temalı on film
maurice
bent
brokeback mountain
querrelle
die bitteren tranen der petra von kant
the hours
prick up you ears
my beautiful laundrette
breakfast on pluto
wilde
fahrenheit 451
yönetmen françois truffaut tarafından filme de çekilmiştir.
münevver ayaşlı
selanik doğumlu ama kendisine sorulduğu vakit, "umumî mânâda anlaşıldığı gibi 'selanikli' değilim, türküm." diye açıklama getiren osmanlı'nın son zamanlarının aristokratlarındandır. bu açıklamayı yapmasının nedeni, o zamanlar selanik'in dönmeleriyle ünlü olmasıdır. ondaki asalet vurgusu avrupai manada bir saplantı değil, osmanlı topraklarında yeşerip istanbul'un imbiğinden geçen yüksek kültürü özümsemiş olmak manasındadır. hayatta yapayalnız kaldıktan sonra yazmaya ve gazeteciliğe başlamıştır. çok akıcı bir dili vardır. yaşadığı dönemi ve hem edebi hem de tarihi şahsiyetleri, tarihi olayları, muhteşem mekanları okuyucunun hayaline adeta nakşedermişçesine anlatır. maalesef, osmanlı aydınlarının, cumhuriyet dönemi aydınları ve okurlarınca görmezden gelinmesine ve ihmal edilmesine o da maruz kalmıştır.
başlıca eserleri,
-işittiklerim, gördüklerim, bildiklerim
-pertev bey üç kızı
-rumeli ve muhteşem istanbul
-dersaadet
-haminne'nin suret aynası
fahrenheit 451
ray bradbury'nin itfaiyenin görevinin yangınları söndürmekten kitap yakmaya evrildiği ve dünyayı kitaplardan temizlenmiş bir yer haline dönüştürmeye çalışan devlet anlayışının hakim olduğu bir gelecek tahayyülü üzerine kurulu kültleşmiş kitabı. kitabın adı, kitap kağıdının fahrenheit cinsinden yanma derecesine tekabül eder.
kitap yakmakla görevlendirmiş montag'ın kitapları keşfetmesi ve yazıldığı günlerde, onlarca yıl sonrası için neredeyse kehanet diyebileceğimiz bir çok şeyin günümüzde gerçekleşmiş olması ayrıca ilginçtir. özellikle, insanlara "hiçbir şey" vermeyen yarışma programları ve "izleyenlerin" kendilerini bir parçası gibi görmeye başladıkları nehir-dizilerle alakalı satırlar kitabı daha da ilginç kılmaktadır.
kitap, devlet'in elinden kurtarılmış kitapların, kelimesi kelimesine insanlar tarafından hatmedildiği bir bölümle biter..."ben, platon'un cumhuriyet'iyim..."
kitaptan;
..."onlara yarışmalar düzenle, en popüler şarkıların sözlerini, devletlerin başkentlerini veya iowa'da geçen yıl ne kadar mısır yetiştirildiğini bilerek kazansınlar. onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur, öyle lanet olası 'olaylarla' tıka basa yap ki, kendilerini bilgileriyle gerçekten "zeki" hissetsinler. sonra düşündüklerini hissedecekler, hiç kımıldamadan hareket ettikleri hissine kapılacaklar ve mutlu olacaklar, çünkü bu tür olaylar değişmezler."
..."hepimiz birbirimize benzemeliyiz. hiç de anayasanın dediği gibi, kimse eşit ve özgür doğmamıştır, herkes eşit yapılır. her insan bir diğerinin sureti olunca herkes mutlu olur, ortada çekinilecek, korkulacak, herkesi kendisini yargılamasına yol açacak dağlar yoktur."
george eliot
john milton'dan sonra ingiliz edebiyatı'nın en bilgili yazarı olarak kabul edilen, kraliçe victoria ile aynı yıl doğmuş olan ve hayatı boyunca bir çok isim kullanmış olan büyük edebi şahsiyet. asıl adı mary ann evans'tır. kullandığı adlar arasında marian evans, marian evans lewes, mary ann cross vardır. çevirmen ve deneme yazarı olmak için geldiği londra'da herbert spencer'a aşık oldu. fakat aşkı karşılıksızdı. ona olan aşkını kısa sürede unutan eliot, george henry lewes'e aşık oldu ve bu defa aşkı karşılıksız da değildi. lewes'in karısı iki yılı aşkın süredir, lewes'in bir arkadaşıyla birlikteydi ve bu evlilik dışı ilişkiden iki çocuk dünyaya getirmişti. viktorya çağı'nda boşanmak çok büyük masraflar gerektirdiğinden eliot ve lewes de, lewes'in ölümüne kadar evlenemeden nikahsız yaşamışlardı. lewes'in ölümünün akabinde eliot, on yıldan beridir tanıdığı lewes'in de arkadaşı olan kendisinden yirmi yaş küçük john walter cross'la evlenir. ancak, bu mutluluğu uzun sürmez ve evlendikten sekiz ay sonra ölür ve lewe'in yanına defnedilir.
eliot'ın romanları iki döneme ayrılır. toplam sekiz romanı olan eliot'ın her iki dönemde de dört kitabı vardır:
--1. dönem:
-scenes of clerical life
-adam bede
-mill on the floss
-silas marner
birinci dönem romanlarının hepsi, taşra yaşantısını anlatan romanlardır.
--2. dönem:
-romola
-felix holt the radical
-middlemarch
-daniel deronda
ikinci dönem romanları da, derin psikolojik incelemelerle irdelenen düşünceler, anlatılan öyküden daha ağır basarlar.
iş görüşmesine gittiğin adamın aşırı yakışıklı çıkması
karşımdaki sıradan biriymiş, yakışıklı olduğunun da hiç farkında değilmişim, soğuk bir ingilizin resmi ve kendinden emin tavrıyla arz-ı endam etmekten imtina etmeyeceğim durum.
durduk yere ayı sözlük yazarlarına koyan şarkılar
yollar ayrı - umut akyürek
persuasion
jane austen'ın ölümünden sonra yayınlanan romanıdır. dilimize önce ikna, ardından da inanç adlarıyla çevrilmiştir.