hüsayin rahmi gürpınar
hüseyin rahmi, istanbul'da doğmuş, çok küçük yaşta annesini kaybedince babasının yanına girit'e gönderilmiştir. babası yeniden evlenip, üveyannesi de onu istemeyince istanbul'a anneannesinin yanına gönderilmiş ve bütün eğitim hayatı burada geçmiştir. mülkiye mektebine girmeyi başarmış ama hastalanınca bırakmıştır. ardından bir süre memurluk yapmış ama daha sonra hayatını yazarak kazanmaya başlamıştır. ikbal ve sabah gazetelerinde çalıştıktan sonra, yayın hayatı çok da uzun soluklu olmayan "boşboğaz ve güllabi" adlı bir gazete çıkarmıştır.
yazarın akıcı bir dili ve üslubu vardır ancak romanları teknik açıdan kusurludur. yer yer gereksiz bilgiler verir ve kendisi araya girer. edebiyata "mahalle" konuşmasını getirdiği söylenir. eski istanbul'un günlük yaşantısını çok canlı ve akıcı bir üslupla tasvir eder. kullandığı dilin sadeliği sayesinde çok okunmayı başarmıştır.
iki dönem kütahya milletvekilliği yapmıştır. hayatının çok büyük bir bölümünü albay hulusi bey'le geçirmiştir. birliktelikleri, albay hulusi bey'in ölümüne kadar devam etmiştir. ev işlerinde, dikiş-nakış ve örgüde çok yetenekli olduğu bilinir. cumhurbaşkanı'nın verdiği kokteyllere albay hulusi bey'le katıldığı anlatılır.
heybeliada'da 30 yıl yaşadığı evinde zatüreden ölmüş ve albay hulusi bey'in yanına defnedilmiştir.
başlıca eserleri:
şık, iffet, mürebbiye, gulyabani, kokotlar mektebi, mezarından kalkan şehit, şıpsevdi, kuyruklu yıldız altında bir izdivaç'tır.
alttaki yazara soracaklarım var
unuttun mu beni - sezen aksu
zerrin'in melez olmasına güldüm, yeniden...
iki duble iç bir şeyciğin kalmaz, diyorum sana da...
pazartesi yaprak sarması mı yapayım? kuru patlıcan mı? karnıyarık mı? börek hangisi olsun peynirli su böreği mi? pırasalı börek mi?
nigel slater
ingiliz şef, yemek yazarı, gazeteci ve yayıncıdır. sıkıntılı bir çocukluk dönemi yaşamış ve çocukluğundan beri büyük bir şef olma hayali kurmuş. annesi sürekli hasta olduğu için konserve yemekleri ısıtıp yerlermiş. geceleri odasında yemek kitapları okurmuş. annesinin ölümünden sonra "bir erkeği mutlu etmenin yolunun mutfaktan" geçtiğini öğrenmiş. uzun uğraşlardan sonra "limonlu merengli pay" yapmayı bile öğrenmiş.
onun yemek kitapları bildik yemek kitaplarından çok farklıdır. birçok yemek kitabı hazırlamış, bbc'ye yemek programları yapmıştır. en bilinen kitapları:
-real fast food
-real fast puddings
-kitchen diaries 1 and 2 volumes
-tender 1 and 2 volumes
-real cooking
-real foods
-the 30-minute cook
yazarın "toast: the story of a boy's hunger" adlı orobiyografik romanı s. j. clarkson tarafından filme çekilmiştir. helena bonham carter ve freddie highmore filmin başrollerindedir.
alttaki yazara soracaklarım var
pes, vallahi...
alttaki, yarın tatile çıkıyorsun ve tatil süren 3 hafta, valizlerin de hazır ama eğer yanına almayı unutursan, gittiğin yerde asla temin etmenin mümkün olmayacağı neleri mutlaka valizine koymuş olurdun( en az beş tane) ?
yüzme havuzu
françois ozon'un 2003 yılında çektiği başrolünde charlotte rampling'in oynadığı filmi. 1960'lı yıllarda çekilmiş bir başka fransız filmiyle karşılaştırılmış oldukça başarılı ve etkileyici bir filmdir.
filmin konusu kısaca, dedektif romanları yazan orta yaşlardaki bir kadın olan sarah morton yayıncısının teklifi ile onun yazlığına hem dinlenmeye hem de yeni romanı üzerinde çalışmaya gider. yayıncının kızı her gün bir başka erkekle gününü gün etmekte olan problemli bir genç kızdır. ilk başlarda çekişen iki kadın bir süre sonra dost olurlar. yazar kitabı teslim etmek için yayıncısını ziyarete gittiği zaman orada, yayıncının kızıyla karşılaşır ama yazlıktaki kızla yayıncının yanında gördüğü kız aynı kız değildir.
tuba büyüküstün
oyunculuk yeteneğini fark edemediğim ve günün birinde, bunu fark etmemi sağlayacağını umduğum, benim için şimdilik sadece güzel bir kadın.
en iyi türk filmleri
siyah-beyaz yeşilçam filmleri ve adile naşit'li, münir özkul'lu aile filmleri..
askerin dönüşü
boş beşik
tatar ramazan
lola ve bilidikit
dağınık yatak
gece, melek ve bizim çocuklar
şöhretin bedeli
sultan
katırcılar
kurbağalar
triyandafilis
çocukken hayal edilen tanrı şekli
allah "yukarı" da dedikleri için hep çatıda olduğunu düşünürdüm. laz ustanın yaptığı iki katlı, büyük bir bahçe içerisinde olan evimizin çatısında, biri ön bahçeye, diğeri arka bahçeye bakan birer çıkıntılı, kapısı, kolu olan giriş vardı ve kendi bahçemizde yaramazlık yapmaz uslu uslu oynamaya gayret ederdim. sonra, gerçeği öğrendim ve ipin ucu kaçtı...zaten hayat da, hiçbir şeyin çocukken hayal ettiğim gibi olmadığını öğrenmekle renklenip, şenlendi...şimdi çalışma masamın karşısında, o evin çok eski bir fotoğrafı var ve ne zaman "adalet"le alakalı bir şey düşünsem "o" fotoğrafta görünen çatı "giriş"ine bakarım.
filmlerde çiftlerin yorganın altında sevişiyor olması
araya konulan yastığın saklanamayacak kadar büyük olduğu durumlarda, bu gerçeği gözlerden kaçırmak isteyen yönetmenin izleyicinin hayalgücünü imdada çağırdığı durum..
kişi muhafazakar ise, gururu okşanır. "sevişilirken" kendi inanç kuralları esas alınıyor diye.
kişi elinde gezen ve hardcore izlemekten sıtkısıyrılmış biriyse, kadim zamanlarda kalmış o taze duygularını "reloaded" yapma gayretine bırakır kendisini.
kişi illa görmek istiyorsa, hayallerle yaşamaktan bıkmışsa, ağız dolusu küfürler etmekten geri durmaz ve daha cüretkar sahneler aramaya kaptırır kendini...
ayı sözlük yazarının bugün kızdığı şey
capetown'da hava soğuk ve yağışlı diye rapor veren arkadaşımın verdiği raporun birkaç gün için geçerli olduğunu görünce şansıma; ilk defa birinin sözüne güvenip "bir haftalık hava durumu araştırması yapmadığım için kendime; boş bir zamanımda izlerim diye yanımda getirdiğim dvd kutusundaki filmi izledikten sonra kutusuna koymadığı için arkadaşıma; gürültülü sex yaptıkları için bitişik odadaki çifte... ama zerrin'i izleyince "en kötü günümüz böyle olsun, canımız sağolsun." dedim.
gabile.com
gabile com, tekyön'e çok benziyor. eskiden insanlar, love, barbahçe, neo, ajda gibi gey mekanlara gider ve tekyön'ü ve oraya gidenleri küçümserlerdi. ancak aynı insanlar o malum mekanlarda "mesai" bitince ya da orada aradıklarını bulamayınca, soluğu tekyön'de alırlardı. bilenler bilirler, "elitizm" yeni değil çok uzun zamandan beridir türkiyeli homoseksüellerin başına beladır. gabile com'da değil ama türevi romeo'da bir profilde okumuştum: "abazalıktan kamyonculara domalan elitler..." işte biz de "elitizm" buraya kadardır. "modernizm"i yaşamadan çağ atlanılınca kendimizi tanımlamak için kullandığımız her türlü üstünlük vurgusu ve anlamı taşıyan sıfatın kullanım ömrü, zora düştüğümüz yerde, aslına rücu eden gerçek kimliğimizin gölgesinde yokolup gidiyor. hayatı boyunca, kendisinden olmadığı birisi gibi davranması ve olması beklenen kimselerin de, böyle çelişkilerle dolup taşması bana artık normal gelmeye başladı. demek ki, diyorum: herkese bir "öteki" lazım. kendini güvende hissetmenin, zayıf yanlarının hıncını çıkaracağın bir günah keçisinin olması elzem! shirley jackson'ın the lottery adlı hikayesininden alacağımız çok dersler var. yok eğer, "bana uymuyor bu hikaye!" diyorsanız; o zaman, edgar allen poe'nun "the cask of amontillado" adlı öyküsünü de salık verebilirim. en nihayetinde, herkesin içindeki kızgınlığı, nefreti, hıncı gömmek isteyeceği bir yere her zaman ihtiyacı olabilir.
gelelim gabile com'a; maalesef eleştiri maksatlı yazılanlar aslında az bile olmuş. ancak, site yönetimi buna ne yapabilir ki? sanıyorum en başta, sitedeki homofobiden kurtulması şart. sonra, ayrımcılıktan arınılması gerekiyor. sözde aktif geçinenlere havadan "gold" üyelik vererek hem onların kaba etlerini kaldırmaya gerek olmadığını düşünüyorum hem de bu tipleri sitede tutmaya çalışmaktan beklenilen faydayı "çirkin" buluyorum. kullanıcı sözleşmesi var ama en başta site yönetimi bunu "işine" geldiği zaman uyguluyor, "işine" gelmediği zaman uygulamıyor.
acaba kulaklık dışarı ses veriyor mu kaygısı yaşayan insan
taşırmaz dedikleri kulaklığın çevreye yayın yaptığını, dolmuşta yanımda oturan adam ayağıyla tempo tuttuğunda anlayarak kafama takmayı bıraktığım endişe.
hal hatır sorulan insanın götünün kalkıyor olması
zerre kadar değer görmemiş, hal hatır sormak nedir bilmeyen, kendisine sorulduğunda da aniden doğada nadir bulununan bir elmas havasına bürünen dallamanın kaba etlerinin yerçekimsiz bir ortam bulmuş da tadını çıkarıyormuşçasına havalanmasıdır.
alttaki yazara soracaklarım var
evet, hem de bastıra bastıra, iyi çıksın diye.
en büyük pişmanlığın nedir?
ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar
ey çerh-i sitemger - ayşe taş
cuma namazında eski sevgiliyle karşılaşmak
eski sevgiliyle tanrının evlerinden birinde pişti olma hali.
tokat gibi cevaplar
öğrenciyken sevmediğim ve kendisi tarafından da sevilmediğimi bildiğim bir hoca vardı. dedikoduyu o kadar çok seven, patavatsız, insanları göt etme sevdalısı bir başkasını da tanımadım. hiç kimseyi beğenmezdi. başkalarının sevmedikleri de onun için vazgeçilmez olurdu. sınavlar bitmiş, mezuniyet heyecanı sarmıştı herkesi. küçük bir anfide toplanmış, son sınav için notlara göz atıyorduk ama bu kadıncağız etrafına toplanmış 5-10 kişiye atıp tutmakla meşguldü. içimden kalkıp, kes sesini artık! demek geliyordu. 40 yaşına gelmiş, başından 3 nişan geçmiş ve "yüksek" standartlarına uygun bir koca bulamamış hoca, sonunda, en son nişanı neden bozduğunu anlatıyordu..."aslında çirkin değildi ama burnu çok büyüktü." dedi. o an tutamadım kendimi, "umarım hayat, burnu dışında başka bir yeri büyük olan bir erkek çıkartır karşınıza da, bunca yıl gösterdiğiniz sabrın mükafatını almış olursunuz." dedim. anfi yıkıldı. söylediğim şeye ben de çok şaşırmıştım ama söylediğim söz soğuk duş etkisi yaratmış, hoca dersliği terk etmişti.
başbakan eşcinsel yürüyüşünde
seneler evvel, "eşcinsel vatandaşların can güvenliğinin mutlaka sağlanması gerektiğinden ve haklarının savunulması"ndan bahsetmiş bir insan olan başkabakan'dan, yaparsa beni şaşırtmayacak davranış.
eşcinsel erkekler yirmi beş tanıklık
eşcinsel "dahi" ler tarzı kitaplardan sıkılmış, "kabul görmek için illa dahi olmak mı gerekiyor! bütün heteroseksüeller dahi mi?" diye soran ve kendisininkine benzeyen hayatların anlatıldığı kitaplar okumak isteyen lgbtt'ler için doyurucu deneyimler sunan bir kitap.
eşcinsel olunduğunun ilk fark edildiği an
ilkokul birinci sınıftayken bir sınıf arkadaşım vardı, adı rıdvan bana aşıktı. bir de komşumuzun oğlu ahmet. rıdvan saklambaç oynarken, nereye saklansam arkamdan gelir ve beni sıkıştırıp öperdi. günün birinde ahmet bizi yakaladı. fena kavgaya tutuştular. sonra dallas'ı çevirmeye başladık. onların da pipisi olduğunu görünce ortada doğaüstü bir durum olduğunu anlamıştım ama bu doğaüstü duruma eşcinsellik denildiğini bilmiyordum. yıllar geçti: rıdvan halen daha bana farklı davranır. ahmet ise ne zaman telefonda konuşsak, "ne güzel günlerdi." der.