risotto34

Durum: 277 - 0 - 0 - 0 - 04.06.2013 23:55

Puan: 3050 - Sözlük Kezbanı

13 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

00000000000000000000
  • /
  • 14

hüsayin rahmi gürpınar

hüseyin rahmi, istanbul'da doğmuş, çok küçük yaşta annesini kaybedince babasının yanına girit'e gönderilmiştir. babası yeniden evlenip, üveyannesi de onu istemeyince istanbul'a anneannesinin yanına gönderilmiş ve bütün eğitim hayatı burada geçmiştir. mülkiye mektebine girmeyi başarmış ama hastalanınca bırakmıştır. ardından bir süre memurluk yapmış ama daha sonra hayatını yazarak kazanmaya başlamıştır. ikbal ve sabah gazetelerinde çalıştıktan sonra, yayın hayatı çok da uzun soluklu olmayan "boşboğaz ve güllabi" adlı bir gazete çıkarmıştır.

yazarın akıcı bir dili ve üslubu vardır ancak romanları teknik açıdan kusurludur. yer yer gereksiz bilgiler verir ve kendisi araya girer. edebiyata "mahalle" konuşmasını getirdiği söylenir. eski istanbul'un günlük yaşantısını çok canlı ve akıcı bir üslupla tasvir eder. kullandığı dilin sadeliği sayesinde çok okunmayı başarmıştır.

iki dönem kütahya milletvekilliği yapmıştır. hayatının çok büyük bir bölümünü albay hulusi bey'le geçirmiştir. birliktelikleri, albay hulusi bey'in ölümüne kadar devam etmiştir. ev işlerinde, dikiş-nakış ve örgüde çok yetenekli olduğu bilinir. cumhurbaşkanı'nın verdiği kokteyllere albay hulusi bey'le katıldığı anlatılır.

heybeliada'da 30 yıl yaşadığı evinde zatüreden ölmüş ve albay hulusi bey'in yanına defnedilmiştir.

başlıca eserleri:
şık, iffet, mürebbiye, gulyabani, kokotlar mektebi, mezarından kalkan şehit, şıpsevdi, kuyruklu yıldız altında bir izdivaç'tır.

alttaki yazara soracaklarım var

unuttun mu beni - sezen aksu

zerrin'in melez olmasına güldüm, yeniden...
iki duble iç bir şeyciğin kalmaz, diyorum sana da...

pazartesi yaprak sarması mı yapayım? kuru patlıcan mı? karnıyarık mı? börek hangisi olsun peynirli su böreği mi? pırasalı börek mi?

nigel slater

ingiliz şef, yemek yazarı, gazeteci ve yayıncıdır. sıkıntılı bir çocukluk dönemi yaşamış ve çocukluğundan beri büyük bir şef olma hayali kurmuş. annesi sürekli hasta olduğu için konserve yemekleri ısıtıp yerlermiş. geceleri odasında yemek kitapları okurmuş. annesinin ölümünden sonra "bir erkeği mutlu etmenin yolunun mutfaktan" geçtiğini öğrenmiş. uzun uğraşlardan sonra "limonlu merengli pay" yapmayı bile öğrenmiş.

onun yemek kitapları bildik yemek kitaplarından çok farklıdır. birçok yemek kitabı hazırlamış, bbc'ye yemek programları yapmıştır. en bilinen kitapları:

-real fast food
-real fast puddings
-kitchen diaries 1 and 2 volumes
-tender 1 and 2 volumes
-real cooking
-real foods
-the 30-minute cook

yazarın "toast: the story of a boy's hunger" adlı orobiyografik romanı s. j. clarkson tarafından filme çekilmiştir. helena bonham carter ve freddie highmore filmin başrollerindedir.

alttaki yazara soracaklarım var

pes, vallahi...
alttaki, yarın tatile çıkıyorsun ve tatil süren 3 hafta, valizlerin de hazır ama eğer yanına almayı unutursan, gittiğin yerde asla temin etmenin mümkün olmayacağı neleri mutlaka valizine koymuş olurdun( en az beş tane) ?

yüzme havuzu

françois ozon'un 2003 yılında çektiği başrolünde charlotte rampling'in oynadığı filmi. 1960'lı yıllarda çekilmiş bir başka fransız filmiyle karşılaştırılmış oldukça başarılı ve etkileyici bir filmdir.

filmin konusu kısaca, dedektif romanları yazan orta yaşlardaki bir kadın olan sarah morton yayıncısının teklifi ile onun yazlığına hem dinlenmeye hem de yeni romanı üzerinde çalışmaya gider. yayıncının kızı her gün bir başka erkekle gününü gün etmekte olan problemli bir genç kızdır. ilk başlarda çekişen iki kadın bir süre sonra dost olurlar. yazar kitabı teslim etmek için yayıncısını ziyarete gittiği zaman orada, yayıncının kızıyla karşılaşır ama yazlıktaki kızla yayıncının yanında gördüğü kız aynı kız değildir.

tuba büyüküstün

oyunculuk yeteneğini fark edemediğim ve günün birinde, bunu fark etmemi sağlayacağını umduğum, benim için şimdilik sadece güzel bir kadın.

en iyi türk filmleri

siyah-beyaz yeşilçam filmleri ve adile naşit'li, münir özkul'lu aile filmleri..
askerin dönüşü
boş beşik
tatar ramazan
lola ve bilidikit
dağınık yatak
gece, melek ve bizim çocuklar
şöhretin bedeli
sultan
katırcılar
kurbağalar
triyandafilis

çocukken hayal edilen tanrı şekli

allah "yukarı" da dedikleri için hep çatıda olduğunu düşünürdüm. laz ustanın yaptığı iki katlı, büyük bir bahçe içerisinde olan evimizin çatısında, biri ön bahçeye, diğeri arka bahçeye bakan birer çıkıntılı, kapısı, kolu olan giriş vardı ve kendi bahçemizde yaramazlık yapmaz uslu uslu oynamaya gayret ederdim. sonra, gerçeği öğrendim ve ipin ucu kaçtı...zaten hayat da, hiçbir şeyin çocukken hayal ettiğim gibi olmadığını öğrenmekle renklenip, şenlendi...şimdi çalışma masamın karşısında, o evin çok eski bir fotoğrafı var ve ne zaman "adalet"le alakalı bir şey düşünsem "o" fotoğrafta görünen çatı "giriş"ine bakarım.

filmlerde çiftlerin yorganın altında sevişiyor olması

araya konulan yastığın saklanamayacak kadar büyük olduğu durumlarda, bu gerçeği gözlerden kaçırmak isteyen yönetmenin izleyicinin hayalgücünü imdada çağırdığı durum..

kişi muhafazakar ise, gururu okşanır. "sevişilirken" kendi inanç kuralları esas alınıyor diye.
kişi elinde gezen ve hardcore izlemekten sıtkısıyrılmış biriyse, kadim zamanlarda kalmış o taze duygularını "reloaded" yapma gayretine bırakır kendisini.
kişi illa görmek istiyorsa, hayallerle yaşamaktan bıkmışsa, ağız dolusu küfürler etmekten geri durmaz ve daha cüretkar sahneler aramaya kaptırır kendini...

ayı sözlük yazarının bugün kızdığı şey

capetown'da hava soğuk ve yağışlı diye rapor veren arkadaşımın verdiği raporun birkaç gün için geçerli olduğunu görünce şansıma; ilk defa birinin sözüne güvenip "bir haftalık hava durumu araştırması yapmadığım için kendime; boş bir zamanımda izlerim diye yanımda getirdiğim dvd kutusundaki filmi izledikten sonra kutusuna koymadığı için arkadaşıma; gürültülü sex yaptıkları için bitişik odadaki çifte... ama zerrin'i izleyince "en kötü günümüz böyle olsun, canımız sağolsun." dedim.

gabile.com

gabile com, tekyön'e çok benziyor. eskiden insanlar, love, barbahçe, neo, ajda gibi gey mekanlara gider ve tekyön'ü ve oraya gidenleri küçümserlerdi. ancak aynı insanlar o malum mekanlarda "mesai" bitince ya da orada aradıklarını bulamayınca, soluğu tekyön'de alırlardı. bilenler bilirler, "elitizm" yeni değil çok uzun zamandan beridir türkiyeli homoseksüellerin başına beladır. gabile com'da değil ama türevi romeo'da bir profilde okumuştum: "abazalıktan kamyonculara domalan elitler..." işte biz de "elitizm" buraya kadardır. "modernizm"i yaşamadan çağ atlanılınca kendimizi tanımlamak için kullandığımız her türlü üstünlük vurgusu ve anlamı taşıyan sıfatın kullanım ömrü, zora düştüğümüz yerde, aslına rücu eden gerçek kimliğimizin gölgesinde yokolup gidiyor. hayatı boyunca, kendisinden olmadığı birisi gibi davranması ve olması beklenen kimselerin de, böyle çelişkilerle dolup taşması bana artık normal gelmeye başladı. demek ki, diyorum: herkese bir "öteki" lazım. kendini güvende hissetmenin, zayıf yanlarının hıncını çıkaracağın bir günah keçisinin olması elzem! shirley jackson'ın the lottery adlı hikayesininden alacağımız çok dersler var. yok eğer, "bana uymuyor bu hikaye!" diyorsanız; o zaman, edgar allen poe'nun "the cask of amontillado" adlı öyküsünü de salık verebilirim. en nihayetinde, herkesin içindeki kızgınlığı, nefreti, hıncı gömmek isteyeceği bir yere her zaman ihtiyacı olabilir.

gelelim gabile com'a; maalesef eleştiri maksatlı yazılanlar aslında az bile olmuş. ancak, site yönetimi buna ne yapabilir ki? sanıyorum en başta, sitedeki homofobiden kurtulması şart. sonra, ayrımcılıktan arınılması gerekiyor. sözde aktif geçinenlere havadan "gold" üyelik vererek hem onların kaba etlerini kaldırmaya gerek olmadığını düşünüyorum hem de bu tipleri sitede tutmaya çalışmaktan beklenilen faydayı "çirkin" buluyorum. kullanıcı sözleşmesi var ama en başta site yönetimi bunu "işine" geldiği zaman uyguluyor, "işine" gelmediği zaman uygulamıyor.

acaba kulaklık dışarı ses veriyor mu kaygısı yaşayan insan

taşırmaz dedikleri kulaklığın çevreye yayın yaptığını, dolmuşta yanımda oturan adam ayağıyla tempo tuttuğunda anlayarak kafama takmayı bıraktığım endişe.

hal hatır sorulan insanın götünün kalkıyor olması

zerre kadar değer görmemiş, hal hatır sormak nedir bilmeyen, kendisine sorulduğunda da aniden doğada nadir bulununan bir elmas havasına bürünen dallamanın kaba etlerinin yerçekimsiz bir ortam bulmuş da tadını çıkarıyormuşçasına havalanmasıdır.

alttaki yazara soracaklarım var

evet, hem de bastıra bastıra, iyi çıksın diye.

en büyük pişmanlığın nedir?

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

ey çerh-i sitemger - ayşe taş

cuma namazında eski sevgiliyle karşılaşmak

eski sevgiliyle tanrının evlerinden birinde pişti olma hali.

tokat gibi cevaplar

öğrenciyken sevmediğim ve kendisi tarafından da sevilmediğimi bildiğim bir hoca vardı. dedikoduyu o kadar çok seven, patavatsız, insanları göt etme sevdalısı bir başkasını da tanımadım. hiç kimseyi beğenmezdi. başkalarının sevmedikleri de onun için vazgeçilmez olurdu. sınavlar bitmiş, mezuniyet heyecanı sarmıştı herkesi. küçük bir anfide toplanmış, son sınav için notlara göz atıyorduk ama bu kadıncağız etrafına toplanmış 5-10 kişiye atıp tutmakla meşguldü. içimden kalkıp, kes sesini artık! demek geliyordu. 40 yaşına gelmiş, başından 3 nişan geçmiş ve "yüksek" standartlarına uygun bir koca bulamamış hoca, sonunda, en son nişanı neden bozduğunu anlatıyordu..."aslında çirkin değildi ama burnu çok büyüktü." dedi. o an tutamadım kendimi, "umarım hayat, burnu dışında başka bir yeri büyük olan bir erkek çıkartır karşınıza da, bunca yıl gösterdiğiniz sabrın mükafatını almış olursunuz." dedim. anfi yıkıldı. söylediğim şeye ben de çok şaşırmıştım ama söylediğim söz soğuk duş etkisi yaratmış, hoca dersliği terk etmişti.

başbakan eşcinsel yürüyüşünde

seneler evvel, "eşcinsel vatandaşların can güvenliğinin mutlaka sağlanması gerektiğinden ve haklarının savunulması"ndan bahsetmiş bir insan olan başkabakan'dan, yaparsa beni şaşırtmayacak davranış.

eşcinsel erkekler yirmi beş tanıklık

eşcinsel "dahi" ler tarzı kitaplardan sıkılmış, "kabul görmek için illa dahi olmak mı gerekiyor! bütün heteroseksüeller dahi mi?" diye soran ve kendisininkine benzeyen hayatların anlatıldığı kitaplar okumak isteyen lgbtt'ler için doyurucu deneyimler sunan bir kitap.

eşcinsel olunduğunun ilk fark edildiği an

ilkokul birinci sınıftayken bir sınıf arkadaşım vardı, adı rıdvan bana aşıktı. bir de komşumuzun oğlu ahmet. rıdvan saklambaç oynarken, nereye saklansam arkamdan gelir ve beni sıkıştırıp öperdi. günün birinde ahmet bizi yakaladı. fena kavgaya tutuştular. sonra dallas'ı çevirmeye başladık. onların da pipisi olduğunu görünce ortada doğaüstü bir durum olduğunu anlamıştım ama bu doğaüstü duruma eşcinsellik denildiğini bilmiyordum. yıllar geçti: rıdvan halen daha bana farklı davranır. ahmet ise ne zaman telefonda konuşsak, "ne güzel günlerdi." der.
  • /
  • 14
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 277

eşcinsel olunduğunun ilk fark edildiği an

ilkokul birinci sınıftayken bir sınıf arkadaşım vardı, adı rıdvan bana aşıktı. bir de komşumuzun oğlu ahmet. rıdvan saklambaç oynarken, nereye saklansam arkamdan gelir ve beni sıkıştırıp öperdi. günün birinde ahmet bizi yakaladı. fena kavgaya tutuştular. sonra dallas'ı çevirmeye başladık. onların da pipisi olduğunu görünce ortada doğaüstü bir durum olduğunu anlamıştım ama bu doğaüstü duruma eşcinsellik denildiğini bilmiyordum. yıllar geçti: rıdvan halen daha bana farklı davranır. ahmet ise ne zaman telefonda konuşsak, "ne güzel günlerdi." der.

ayı sözlük yazarlarının askerlik anıları

sınıf okulundan sonra, kur'a da zırhlı tugay çıktı. antep'e gittim. geyler ya da erkeklere ilgi duyan erkekler birbirlerini gözlerinden tanıyor: gözlerimizle yiyorduk birbirimizi. gördüğümde dizlerimin bağının çözülmesine neden olan birkaç subay ve astsubay vardı ama bakıp geçiyordum. ancak onlardan birisi vardı ki, uzaktan uzağa birbirimize bakıyorduk uzun uzun. herkesin birbirine uzaktan baktığı bir askerlik yapıyordum. yaptığım iş, sivil hayattaki mesleğimdi. kısa sürede kendi sistemimi kurmuştum. şiddete karşı olduğum için, bunu duyan askerler nerede görseler yolumu kesiyor "komutanım sivilde aşçıydım, garsondum, stewarttım, otelde çalışıyordum. deyip kendilerini gazinoya ve misafirhaneye aldırmak için gazino müdürü binbaşıyla konuşmamı istiyorlardı. günün birinde oda arkadaşım bir çocuğun pembe teskere almak için revire gelip ağladığını, üst dönem teğmenin de çocuğu odaya kapatıp dövdüğünü anlatınca çok rahatsız olmuştum. oda arkadaşım gey olduğumu tahmin ediyordu ama konu hiç konuşulmuyordu. ertesi gün gelip bir bakar mısın çocuğa ? dedi. sabahı zor ettim. ertesi sabah, gazino ünitelerini kontrol ettikten sonra soluğu revirde aldım. arkadaşım, "çocuk hiç belli etmiyor." demişti. birlikte revire gittik, kapıdaki camdan içeri bir göz attım, "dördüncü yataktaki asker mi?" dedim. "evet, ama nereden anladın?" diye sordu. biliyorum anlatmak için çabalamama gerek yoktu: çünkü, yüz metre uzaktan görsen, "işte geliyor." diyebileceğimiz bir edaya sahipti. iskenderun deniz hastanesi'ne götürdüm. bütün yol boyunca nasıl bir muameleyle karşılaşacağı anlattım. çok şaşkın gözlerle bakıyordu bana. "kuzenim rapor aldı. hayatımın hatası, der her konuşmasında." diye açıklama yaptım. zaten, herkese de öyle söylemiştim. gerçekte, rapor alan bir arkadaşımdı ve çok pişman olmuştu ama yanlış arkadaşlıkların ve yanlış kararların bazen dönüşü olmuyor. rapor almaktan vazgeçti. o devredeki, asteğmenler çok güzel bir iş başarmışlar, bir gencin yanlış bir karar almaması için her türlü yardımı yapmışlardı. herhangi bir mesleği olmayan bu genci, askeri gazinoya yanıma almak için askeri gazino müdürü olan yüzbaşıya az dil dökmedim. çocuk askerliğini askeri gazinoda çok rahat bir şekilde yaptı. terhis olduktan sonra, ayrılmadan önce vedalaşırken kendisine "gey" olduğumu söyledim. askerliğini bitirdikten sonra istanbul'da beş yıldızlı bir otelde çalışmaya başlamıştı, en son gördüğümde. hayatım boyunca yaptığım en güzel ve en faydalı şeydir benim için

ayı sözlük taksim gezi parkı zirvesi

söz konusu tarihte tr'de olsam katılmayı kesinlikle düşünürdüm. tüm türkiye adaletsizliğin, hukuksuzluğun, vicdansızlığın, açgözlülüğün, çalıp çırpmanın gösterişli yapılarıyla doldu. artık, yaşadığı çevre insanı yansıtır oldu. oysa, makbul olan insanların adaletli, hukukun üstünlüğüne saygılı, vicdanlı, yaşadığı çevreyi tüketmeden hayatını idame ettirebilecek bilgi ve görgüye sahip olmalarıdır. dünya ihtiyacınızı karşılayacak her şeyi verebilir ama egonuzu tatmin etmek dünyayı da aşar. dini referanslarla konuşan gerek başbakan, gerek partisinin milletvekilleri ve gerekte akp'liler "kefenin cebi" olmadığını hatırlamalılar. istanbul zamanında itiraz edilen yapılarla dolu: gökkafes, demirören avm,...dün şiddetle karşı çıktıklarına bugün "eyvallah" demek sadece kişilerin değişimiyle açıklanacak bir şey değildir. bize onların tenezzüllerini de işaret eder. hiçbir dini inancın insana onda olmayan şeyi vereceğine inanmam. yaşadığım ülke de bu düşüncemi olumlayan milyonlarca insanla dolu.

elbette, halkın tv dizilerinde ölen karakterler için gıyabî cenaze namazı kıldığı bir ülkede, "din" kitleleri yönlendirmek ve kontrol altında tutmak için en elverişli araçtır. dini inancı sayesinde daha rafine olmayı başarmak mümkün olsaydı, bugün yaşadığımız birçok olumsuzluğu yaşamıyor ve konuşmuyor olurduk. mesela, birkaç gün evvel, akp'li tıp doktoru bir milletvekilinin bilimdışı açıklamalarını dinledik. eğitim birçok şeyi değiştirmemize vesile olabilir ama bizim de çabalamamız gerekir. dünya çapında bir doktor olmak bize bilimsel gerçekleri, artık geçerliliği kalmamış ortaçağ zırvalarıyla çarpıtma hakkını vermez. neresinden tutarsanız tutun hemen her şeyin elinizde kaldığı bir ülkede yaşayınca bütün bu gelişmelerin(!) ardı arkasının gelmemesinin bir anlamı muhakkak ki vardır, diye düşünmeden edemiyor insan. kamuoyu bunlarla meşgulken, kim bilir kimler "akarken dolduracaksın" modunda? tarihi anlamadan geçenler, onu yeniden yaşamak zorunda kalırlar. bir zamanlar bir menderes, bir özal vardı. menderes idam edildi; özal'ın ise nasıl öldüğü bile net değil. tarih tekerrür ediyor, yine yeniden.

ayı sözlük itiraf

çok samimi olduğum bir arkadaşımın şimdi eşi olan kişi, onlar çıkarken bana birlikte olmayı teklif etmişti. evlendikten sonra da zaman zaman bu teklifini tekrar etti. ilk teklif ettiği zaman "gey olduğumu bildikleri için beni deniyorlar mı?" diye düşünmüştüm. ancak, adamın birkaç gey arkadaşımla birlikte olduğunu ve evliliğinin "vitrin" olduğunu ifade etmesi beni çok kızdırmıştı. iki defa evlerine kadar gittim, arkadaşımla konuşmak için ama yapamadım.

türkiye'de eşcinsel ünlüler

eşcinselliklerini bir "sır" zanneden ve herkesin bildiği ama dillendirmediği bu hakikatin "sır" olarak kalmasını sağlayabilmek için muktedirlerin her dediğine "eyvallah" diyen şöhretliler tayfası.
zeki müren'de hiçbir zaman "geyim" ya da eşcinselim" dememiştir. belgrad ormanları'ında alman helgalarla poz vermiş, bugün muadili olan bazı popçular gibi o da vakt-i zamanında erkekliğini yabancı dilberlerle teşrik-i mesailerde cilalamıştır. öldüğünde gazetelerde kadim dostları o cilalı yalanı parlatmaya devam etmiştir, mesela ismet ay, "zeki müren'in hamile bıraktığı kadınlardan bahsetmiştir." bülent ersoy rol aldığı filmi izleyen ve "erkeliğimden utandım." diyen zeki müren için "neyinden utanmış, neyinden utanmış!" diyerek alaylı cevap vermiştir.
doğrudur, bu ülkede eşcinsel ünlü yoktur, yani herkesin bildiği "çok gizli" büyük harf abiler eşcinsel bile değildir: güya halka duydukları saygıdan ötürü açıklamadıkları cinsel yönelimlerini bir "fabrikasyon" hatası olarak yaşarlar.
biliyoruz ve yazmıyoruz. ihtiyacımız olan bir "lavanta" mafyasıdır.

capote

philip seymour hoffman'ın başrolünde oynadığı truman capote'un in cold blood adlı romanını yazdığı dönemi ve sonrasındaki süreci anlatan film.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.