risotto34

Durum: 277 - 0 - 0 - 0 - 04.06.2013 23:55

Puan: 3050 - Sözlük Kezbanı

13 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

00000000000000000000
  • /
  • 14

italyan mutfağı

ravioli de fungi'sine, dondurulup da içi acıtılmamış mozzarella peynirine, on yıllık parmesan peynirine, balsamic sirkesine hasta olunası mutfak.

sözlükçülerin yaz tatili planları

işim gereği sürekli hareket halinde olduğum için, dünyanın birçok yeri ihtimal kapsamında. aynı yerde takılıp kalamıyorum.

johnny depp

antipatik bulduğum ve filmlerini izlemekten kaçındığım ama "çikolata" adlı filmde izleyince hayran kaldığım aktör.

zamansız ereksiyon

yerçekiminin işe yaramadığı zamandır.

banyoda söylenen şarkılar

biraz kül biraz duman
çocuk oldum
kimseye etmem şikayet

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

vücud ikliminin sultanı sensin

ayı sözlük yazarlarının şu an yedikleri şeyler

zeytinyağlı enginar yapmıştım, tadına bakayım dedim. yarısından fazlasını yemişim. artık, üstüne de öğleden sonra yaptığım cevizi bol kalbura bastıdan yemesem bir tarafım şişer.

alttaki yazara soracaklarım var

resim sanatı konusunda bilgi sahibi değilim. yıllar evvel bir soygun filminde duymuştum caravaggio adını ve tablonun adı sanmıştım. sonra yanıldığımı öğrendim. derek jarman'ın filminden de öyle haberdar oldum. bir kavgadan sonra öldü diye hatırlıyorum ama yanılıyor olabilirim. geçen ay derek jarman'ın "caravaggio" adlı filmini aldım. ancak, izleyemedim. filmi izledikten sonra belki öğrenmiş olacağım.

alttaki yazar, isteğin dışında yönelimini açıklayan ya da seni bununla tehdit eden oldu mu?

alttaki yazara soracaklarım var

resim sanatı konusunda bilgi sahibi değilim. yıllar evvel bir soygun filminde duymuştum caravaggio adını ve tablonun adı sanmıştım. sonra yanıldığımı öğrendim. derek jarman'ın filminden de öyle haberdar oldum. bir kavgadan sonra öldü diye hatırlıyorum ama yanılıyor olabilirim. geçen ay derek jarman'ın "caravaggio" adlı filmini aldım. ancak, izleyemedim. filmi izledikten sonra belki öğrenmiş olacağım.

alttaki yazar, isteğin dışında yönelimini açıklayan ya da seni bununla tehdit eden oldu mu?

eşcinsel mesai arkadaşı

normal şartlarda, heteroseksüel mesai arkadaşından farklı değildir; işyerinde "iş" için bulunanların gözünde. ancak, "nerede" , "ne için" bulunduğunu bilmiyorsa zaman zaman feci şekilde rahatsızlık verebilir. hele bir de, herkese herkesin dedikodusunu yapmaktan imtina etmeyen tarz sahibiyse. hem orospu hem de kaliteli orospu olmakla kafasını bozmuşsa, kendini ifade şeklini ya da cinselliğini yaşayışını "orospuluk" olarak tanımlıyorsa uzaktan seyretmesi bile üzüntü verir. dizilerden, ordan burdan diline pelesenk ettiği cümlelerle milletin eğlencesi olmayı, "eğlenceli" , "neşeli" olmak sanıyorsa, durulmaz kaçılır. tecrübelerle sabittir: kimliği ve davranış şekli sıkıntı yaratmaya başladığında, kendisini ve cinsel yönelimini savunmak için "burda tek ben miyim? sanıyorsunuz., demekten ve sonunda sizi de ifşa etmekten çekinmeyecektir.

ayı sözlük yazarlarının askerlik anıları

sınıf okulundan sonra, kur'a da zırhlı tugay çıktı. antep'e gittim. geyler ya da erkeklere ilgi duyan erkekler birbirlerini gözlerinden tanıyor: gözlerimizle yiyorduk birbirimizi. gördüğümde dizlerimin bağının çözülmesine neden olan birkaç subay ve astsubay vardı ama bakıp geçiyordum. ancak onlardan birisi vardı ki, uzaktan uzağa birbirimize bakıyorduk uzun uzun. herkesin birbirine uzaktan baktığı bir askerlik yapıyordum. yaptığım iş, sivil hayattaki mesleğimdi. kısa sürede kendi sistemimi kurmuştum. şiddete karşı olduğum için, bunu duyan askerler nerede görseler yolumu kesiyor "komutanım sivilde aşçıydım, garsondum, stewarttım, otelde çalışıyordum. deyip kendilerini gazinoya ve misafirhaneye aldırmak için gazino müdürü binbaşıyla konuşmamı istiyorlardı. günün birinde oda arkadaşım bir çocuğun pembe teskere almak için revire gelip ağladığını, üst dönem teğmenin de çocuğu odaya kapatıp dövdüğünü anlatınca çok rahatsız olmuştum. oda arkadaşım gey olduğumu tahmin ediyordu ama konu hiç konuşulmuyordu. ertesi gün gelip bir bakar mısın çocuğa ? dedi. sabahı zor ettim. ertesi sabah, gazino ünitelerini kontrol ettikten sonra soluğu revirde aldım. arkadaşım, "çocuk hiç belli etmiyor." demişti. birlikte revire gittik, kapıdaki camdan içeri bir göz attım, "dördüncü yataktaki asker mi?" dedim. "evet, ama nereden anladın?" diye sordu. biliyorum anlatmak için çabalamama gerek yoktu: çünkü, yüz metre uzaktan görsen, "işte geliyor." diyebileceğimiz bir edaya sahipti. iskenderun deniz hastanesi'ne götürdüm. bütün yol boyunca nasıl bir muameleyle karşılaşacağı anlattım. çok şaşkın gözlerle bakıyordu bana. "kuzenim rapor aldı. hayatımın hatası, der her konuşmasında." diye açıklama yaptım. zaten, herkese de öyle söylemiştim. gerçekte, rapor alan bir arkadaşımdı ve çok pişman olmuştu ama yanlış arkadaşlıkların ve yanlış kararların bazen dönüşü olmuyor. rapor almaktan vazgeçti. o devredeki, asteğmenler çok güzel bir iş başarmışlar, bir gencin yanlış bir karar almaması için her türlü yardımı yapmışlardı. herhangi bir mesleği olmayan bu genci, askeri gazinoya yanıma almak için askeri gazino müdürü olan yüzbaşıya az dil dökmedim. çocuk askerliğini askeri gazinoda çok rahat bir şekilde yaptı. terhis olduktan sonra, ayrılmadan önce vedalaşırken kendisine "gey" olduğumu söyledim. askerliğini bitirdikten sonra istanbul'da beş yıldızlı bir otelde çalışmaya başlamıştı, en son gördüğümde. hayatım boyunca yaptığım en güzel ve en faydalı şeydir benim için

alttaki yazara soracaklarım var

karşılıklı istek olmadan hiçbir şey olmuyor. kimseye yazık etmemek, kırmamak lazım. açık olurum. şimdi üzülür, ertesi gün benden nefret eder, arkamdan kuyumu kazır ama günün birinde ya unutur ya da gülümseyerek hatırlar.

alttaki, yarına ne yemek yapacaksın?

hayvan gibi yiyip şişmanlamamak

kilo almak için didinen ama alamıyor oluşumu da bu "naçiz" bedenimin bana oynadığı bir oyun olarak gören ben faninin halinin mealidir.

sevişirken kan verir gibi yatan kadın

kan verir gibi görünse de, aslında, içine yayılsın diye beklemektedir. belki de, büyüklerinden öyle görmüş, öyle öğrenmiştir.

candelabra'nın arkasında

steven soderbergh’in yönettiği, micheal douglas’ın matt damon ile başrolleri paylaştığı, piyanist liberace’ın hayatını anlatan 'behind the candelabra/ candelabra’nın arkasında filmi. liberace, zeki müren'e sahneyi kullanma ve sahneye çıkarken giydiği kostümler konusunda büyük ilham vermiştir.

zeki müren

bütün muhteşem şarkılarını, pilot yüzbaşı reşat için yapmış. o kendisini bırakıp gidince uzun zaman uzaktan uzağa izlettirmiş ve izini kaybettiği zaman da inzivaya çekilmiş. "şimdi uzaklardasın, gönül hicranla doldu // hiç ayrılamam derken, kavuşmak hayal oldu..." o büyük aşk için yapılmış en görkemli ve en hüzünlü ağıttır.

fransa'da büyük piyanist liberace'yi izledikten sonra büyük bir değişimden geçerek sahneye çıkan müren, cumhurbaşkanı'nın karşısına bile apartman topuklu ayakkabılarıyla çıkacak kadar cesaret sahibiydi. o büyük değişimin ardından, geri kalan san'at hayatının tamamında da her birisine bir isim verdiği ve büyük çoğunluğunu kendisinin tasarladığı sahne kostümlerini giymiştir. "kalbimi ellerinde tut" adlı sahne kostümü adeta bir çelenk gibidir.

alttaki yazara soracaklarım var

tek bir sevgilim oldu gerçek manada, o da şimdi hayatta değil. bende bir fotoğrafı var bazen ona bakarım, aklımdan murathan mungan'ın "sevgilim" adlı şiiri geçer. başka şey de düşünmem. keşke, şu karanlık afrika gecesinde yanımda olsaydı, çıkarıp bakardım...

altta kalan, en son hangi kitabı okudun? hangi filmi izledin?

çilekli seri

remzi kitabevi'nden murathan mungan'ın yayın yönetmenliğini yaptığı ve bazı kitapların kapaklarını mete özgencil'in hazırladığı 40 kitaptan oluşan seridir. bu serinin tasarımı da mungan'a aittir ama sinan saraçoğlu adı altında. çoğunluğu türkçe'ye çevrilmemiş yazarların kitaplarından oluşan, denk gelindiği yerde mutlaka alınıp okunulması gereken kitaplardır.

ruth rendell

essex'te doğmuştur. eğitim hayatının ardından önce gazeteciliğe başlamış, evlendikten bir süre sonra da gazeteciliği bırakmış evinde çocuk bakarken polisiye romanlar yazmaya başlamıştır. klasik polisiye romanlarını ruth rendell adıyla yayınlarken, barbara vine adıyla da psikolojik gerilim romanları yazmıştır.

dilimize önce remzi kitabevi'nin çilekli serisi'nden ruth rendell adıyla yazdığı romanları çevrilmiştir. toplamı üç kitaptır: taştan hüküm, cam hançer, kalp taşları'dır.

barbara vine adıyla yazdığı kitaplar, doğan kitap'tan çıkmıştır. polisiye severler için bir hazine gibidir rendell.

maj sjöwall ve per wahlöö

dedektif hikâyeleri yazan isveçli karı-koca. yarattıkları en önemli dedektif karakteri martin beck'tir. yazma yöntemleri, önce kitabın ana hatlarını belirlemek sonra bölümleri yazmak şeklindedir. genellikle, bir bölümü biri, öteki bölümü diğeri yazmıştır. martin beck serisini on kitaba tamamlamayı planlamışlar ancak maj sjöwall'in ölümü nedeniyle seri on kitaba tamamlanamamıştır.

90'lı yıllarda bu serinin film uyarlamaları da yapılmıştır. en etkileyici olanı, "balkonda bir adam vardı" dır. küçük çocuklara istismarda bulunan bir adamın hikayesi anlatılmaktadır. aydın arıt'ın güzel çeviriyle milliyet yayınları'ndan çıkan serinin sekiz kitabı daha sonra inkılap yayınevi tarafından tekrar yayınlandı.

ayrıca, per wahlöö'nün telos yayınları'ndan çıkan kamyonet adlı bir romanı da vardır.
  • /
  • 14
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 277

eşcinsel olunduğunun ilk fark edildiği an

ilkokul birinci sınıftayken bir sınıf arkadaşım vardı, adı rıdvan bana aşıktı. bir de komşumuzun oğlu ahmet. rıdvan saklambaç oynarken, nereye saklansam arkamdan gelir ve beni sıkıştırıp öperdi. günün birinde ahmet bizi yakaladı. fena kavgaya tutuştular. sonra dallas'ı çevirmeye başladık. onların da pipisi olduğunu görünce ortada doğaüstü bir durum olduğunu anlamıştım ama bu doğaüstü duruma eşcinsellik denildiğini bilmiyordum. yıllar geçti: rıdvan halen daha bana farklı davranır. ahmet ise ne zaman telefonda konuşsak, "ne güzel günlerdi." der.

ayı sözlük yazarlarının askerlik anıları

sınıf okulundan sonra, kur'a da zırhlı tugay çıktı. antep'e gittim. geyler ya da erkeklere ilgi duyan erkekler birbirlerini gözlerinden tanıyor: gözlerimizle yiyorduk birbirimizi. gördüğümde dizlerimin bağının çözülmesine neden olan birkaç subay ve astsubay vardı ama bakıp geçiyordum. ancak onlardan birisi vardı ki, uzaktan uzağa birbirimize bakıyorduk uzun uzun. herkesin birbirine uzaktan baktığı bir askerlik yapıyordum. yaptığım iş, sivil hayattaki mesleğimdi. kısa sürede kendi sistemimi kurmuştum. şiddete karşı olduğum için, bunu duyan askerler nerede görseler yolumu kesiyor "komutanım sivilde aşçıydım, garsondum, stewarttım, otelde çalışıyordum. deyip kendilerini gazinoya ve misafirhaneye aldırmak için gazino müdürü binbaşıyla konuşmamı istiyorlardı. günün birinde oda arkadaşım bir çocuğun pembe teskere almak için revire gelip ağladığını, üst dönem teğmenin de çocuğu odaya kapatıp dövdüğünü anlatınca çok rahatsız olmuştum. oda arkadaşım gey olduğumu tahmin ediyordu ama konu hiç konuşulmuyordu. ertesi gün gelip bir bakar mısın çocuğa ? dedi. sabahı zor ettim. ertesi sabah, gazino ünitelerini kontrol ettikten sonra soluğu revirde aldım. arkadaşım, "çocuk hiç belli etmiyor." demişti. birlikte revire gittik, kapıdaki camdan içeri bir göz attım, "dördüncü yataktaki asker mi?" dedim. "evet, ama nereden anladın?" diye sordu. biliyorum anlatmak için çabalamama gerek yoktu: çünkü, yüz metre uzaktan görsen, "işte geliyor." diyebileceğimiz bir edaya sahipti. iskenderun deniz hastanesi'ne götürdüm. bütün yol boyunca nasıl bir muameleyle karşılaşacağı anlattım. çok şaşkın gözlerle bakıyordu bana. "kuzenim rapor aldı. hayatımın hatası, der her konuşmasında." diye açıklama yaptım. zaten, herkese de öyle söylemiştim. gerçekte, rapor alan bir arkadaşımdı ve çok pişman olmuştu ama yanlış arkadaşlıkların ve yanlış kararların bazen dönüşü olmuyor. rapor almaktan vazgeçti. o devredeki, asteğmenler çok güzel bir iş başarmışlar, bir gencin yanlış bir karar almaması için her türlü yardımı yapmışlardı. herhangi bir mesleği olmayan bu genci, askeri gazinoya yanıma almak için askeri gazino müdürü olan yüzbaşıya az dil dökmedim. çocuk askerliğini askeri gazinoda çok rahat bir şekilde yaptı. terhis olduktan sonra, ayrılmadan önce vedalaşırken kendisine "gey" olduğumu söyledim. askerliğini bitirdikten sonra istanbul'da beş yıldızlı bir otelde çalışmaya başlamıştı, en son gördüğümde. hayatım boyunca yaptığım en güzel ve en faydalı şeydir benim için

ayı sözlük itiraf

çok samimi olduğum bir arkadaşımın şimdi eşi olan kişi, onlar çıkarken bana birlikte olmayı teklif etmişti. evlendikten sonra da zaman zaman bu teklifini tekrar etti. ilk teklif ettiği zaman "gey olduğumu bildikleri için beni deniyorlar mı?" diye düşünmüştüm. ancak, adamın birkaç gey arkadaşımla birlikte olduğunu ve evliliğinin "vitrin" olduğunu ifade etmesi beni çok kızdırmıştı. iki defa evlerine kadar gittim, arkadaşımla konuşmak için ama yapamadım.

ayı sözlük taksim gezi parkı zirvesi

söz konusu tarihte tr'de olsam katılmayı kesinlikle düşünürdüm. tüm türkiye adaletsizliğin, hukuksuzluğun, vicdansızlığın, açgözlülüğün, çalıp çırpmanın gösterişli yapılarıyla doldu. artık, yaşadığı çevre insanı yansıtır oldu. oysa, makbul olan insanların adaletli, hukukun üstünlüğüne saygılı, vicdanlı, yaşadığı çevreyi tüketmeden hayatını idame ettirebilecek bilgi ve görgüye sahip olmalarıdır. dünya ihtiyacınızı karşılayacak her şeyi verebilir ama egonuzu tatmin etmek dünyayı da aşar. dini referanslarla konuşan gerek başbakan, gerek partisinin milletvekilleri ve gerekte akp'liler "kefenin cebi" olmadığını hatırlamalılar. istanbul zamanında itiraz edilen yapılarla dolu: gökkafes, demirören avm,...dün şiddetle karşı çıktıklarına bugün "eyvallah" demek sadece kişilerin değişimiyle açıklanacak bir şey değildir. bize onların tenezzüllerini de işaret eder. hiçbir dini inancın insana onda olmayan şeyi vereceğine inanmam. yaşadığım ülke de bu düşüncemi olumlayan milyonlarca insanla dolu.

elbette, halkın tv dizilerinde ölen karakterler için gıyabî cenaze namazı kıldığı bir ülkede, "din" kitleleri yönlendirmek ve kontrol altında tutmak için en elverişli araçtır. dini inancı sayesinde daha rafine olmayı başarmak mümkün olsaydı, bugün yaşadığımız birçok olumsuzluğu yaşamıyor ve konuşmuyor olurduk. mesela, birkaç gün evvel, akp'li tıp doktoru bir milletvekilinin bilimdışı açıklamalarını dinledik. eğitim birçok şeyi değiştirmemize vesile olabilir ama bizim de çabalamamız gerekir. dünya çapında bir doktor olmak bize bilimsel gerçekleri, artık geçerliliği kalmamış ortaçağ zırvalarıyla çarpıtma hakkını vermez. neresinden tutarsanız tutun hemen her şeyin elinizde kaldığı bir ülkede yaşayınca bütün bu gelişmelerin(!) ardı arkasının gelmemesinin bir anlamı muhakkak ki vardır, diye düşünmeden edemiyor insan. kamuoyu bunlarla meşgulken, kim bilir kimler "akarken dolduracaksın" modunda? tarihi anlamadan geçenler, onu yeniden yaşamak zorunda kalırlar. bir zamanlar bir menderes, bir özal vardı. menderes idam edildi; özal'ın ise nasıl öldüğü bile net değil. tarih tekerrür ediyor, yine yeniden.

türkiye'de eşcinsel ünlüler

eşcinselliklerini bir "sır" zanneden ve herkesin bildiği ama dillendirmediği bu hakikatin "sır" olarak kalmasını sağlayabilmek için muktedirlerin her dediğine "eyvallah" diyen şöhretliler tayfası.
zeki müren'de hiçbir zaman "geyim" ya da eşcinselim" dememiştir. belgrad ormanları'ında alman helgalarla poz vermiş, bugün muadili olan bazı popçular gibi o da vakt-i zamanında erkekliğini yabancı dilberlerle teşrik-i mesailerde cilalamıştır. öldüğünde gazetelerde kadim dostları o cilalı yalanı parlatmaya devam etmiştir, mesela ismet ay, "zeki müren'in hamile bıraktığı kadınlardan bahsetmiştir." bülent ersoy rol aldığı filmi izleyen ve "erkeliğimden utandım." diyen zeki müren için "neyinden utanmış, neyinden utanmış!" diyerek alaylı cevap vermiştir.
doğrudur, bu ülkede eşcinsel ünlü yoktur, yani herkesin bildiği "çok gizli" büyük harf abiler eşcinsel bile değildir: güya halka duydukları saygıdan ötürü açıklamadıkları cinsel yönelimlerini bir "fabrikasyon" hatası olarak yaşarlar.
biliyoruz ve yazmıyoruz. ihtiyacımız olan bir "lavanta" mafyasıdır.

capote

philip seymour hoffman'ın başrolünde oynadığı truman capote'un in cold blood adlı romanını yazdığı dönemi ve sonrasındaki süreci anlatan film.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.