risotto34

Durum: 277 - 0 - 0 - 0 - 04.06.2013 23:55

Puan: 3050 - Sözlük Kezbanı

13 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

00000000000000000000
  • /
  • 14

kara kitap

paul verhoeven'ın almanya'daki yahudi soykırımı'nı ele aldığı filmi.

kara kitap

orhan pamuk'un romanlarından birisi.

ayı sözlük yazarlarının şu an yedikleri şeyler

linzer tart

yarım bardak ince dövülmüş badem
bir bardak un
yarım bardak tereyağı(tuzsuz)
yarım bardak esmer şeker
bir su bardağı ahududu marmeladı
rendelenmiş iki katı yumurta sarısı
bir tutam tarçın
bir tutam taze rendelenmiş muskat
yarım limon kabuğunun rendesi

tereyağ ve unu birbirine yedirdikten sonra diğer malzemeyi de sırayla ekledikten sonra iki saat buzdolabında bekletin. buzdolabından aldığınız hamurun dörtte üçünü bir tart kabına yaydıktan sonra üzerine ahududu marmeladını sürün. kalan hamuru şeritler halinde kesip hamurun üzerine kafes kafes yerleştirin. önceden ısıtılmış fırında 175 c ısıtılmış fırında yarım saat pişirin.

alttaki yazara soracaklarım var

gülünecek bir şey yapmıyoruz. çok sıkarsa ışığı söndürmek de bir seçenek.

viski mi? rakı mı? bira mı?

özgürlüğün zorbalık hakkı

rainer werner fassbinder'in fox and his friends adlı filmine verilen türkçe isim.

şekersiz çay

16 küp şekerden şekersiz çaya 2 haftada geçtim. düşündüğümden kolaydı.

çılgınca zevk veren cumartesi gecesi aktiviteleri

bana her gün cumartesi, çılgınca zevk veren şeylerin hangi gece gerçekleşeceği belli olmuyor.. sevdiğim yemekler, mezeler, tatlılar, meyveler, çerezler, içkiler, filmler, nadiren sex...

durduk yere ayı sözlük yazarlarına koyan şarkılar

zaman akıp gider - linet ya da bülent ersoy

yüzüklerin efendisi

"ben uçağı parmağımda taşıyorum." diyen diva bülent ersoy herhalde.

yazarı olmak istenilen kitaplar

deniz feneri - (bkz: virginia woolf)
yaratık - john fowles
kayıp zamanın peşinde - marcel proust
(bkz: maurice - edward morgan forster)
son istanbul - (bkz: murathan mungan)

ayı sözlük film projesi

gelmiş geçmiş en çok okunan türk yazarlardan olan, insanların imkansız gözüyle baktığı ve ihtimal vermediği eşcinsel aşkı ve birlikteliği otuz yıl devam ettirebildikleri için hüseyin rahmi gürpınar ve albay hulusi bey'in aşkı filme çekilse verilmek istenen bütün mesajlar da verilebilir.

ayı sözlük yazarlarının şu an yedikleri şeyler

alttaki yazara soracaklarım var

arpad miklos'la birkaç saat yeter, yaz tatili çok uzun bir süre ziyan etmek istemem bir kişiyle.

geçirdiğin günün en heyecan verici şeyi neydi?

percy bysshe shelley

ikinci kuşak romantik şairlerdendir. bu dönemin diğer şairleri keats, byron ve shelley'dir. bu gruptakilerin ülkeleriyle alakalı ilişkileri belirgindir. bu grubun en uzun yaşayanı byron 36 yaşında, shelley 30 yaşında, keats ise 26 yaşını tamamlamadan ölmüştür.

shelley tenha köşelere çekilip okumayı seven bir adamdı. okuma alışkanlığı bir ömrü boyunca sürmüştür. on sekiz yaşındayken oxford'a girmiş ancak "ateizm" in gerekliliği konusunda yazdığı bir yazı nedeniyle okuldan kovulmuştur. yıllar sonra, shelley'i onurlandırmak için kocaman bir anıtını dikmiş olmaları, onun hayatına vurdukları darbenin büyüklüğü gerçeğini değiştirmez.

daha sonra hata olarak gördüğü bir evlilik yapmış, iki de çocuk sahibi olmuştu. sonra mary godwin'e aşık oldu. mary annesi mary wollstonecraft ingiltere'nin ilk feministiydi, kültürlü bir çevrede yetişen mary 21 yaşındayken yazdığı frankenstein adlı romanıyla bilinir.

shelley hayatının son iki yılını denizlerde geçirmiş ve bu işi yaparken dünyada en güzel ölümün denizde boğularak ölmek olduğunu dile getirmiştir.

"güç öyle ezici ve yok edici bir şeydir ki, dokunduğu her şeyi kirletir." demiştir.

başlıca eserleri,

the masque of anarchy
the cenci
prometheus unbound

son şiiri öldüğü için tamamlayamadığı "the triumph of life" tır.

alttaki yazara soracaklarım var

buğday üreticileri kazansın.

şerbetli tatlı mı? sütlü tatlı mı?

trt'nin eurovision 2013'ü yayınlamaması

çocukken, eurovision, haberler ve spor programları'nın son bölümü olmayacak mı? diye heyecanla beklerdim. çocukken hiçbiri gerçekleşmedi. eurovision'a katılmadığımızı duyduğumda hemen o günleri hatırladım: mutlu olmam gerekiyordu! olmadım. ancak, diğer ikisinin son bulması beni mutlu edecek eminim.

mutsuzluk veren küçük şeyler

bir iş seyahati esnasında, odada gece keyfi yaparken izlerim diye yanına aldığın dvd kutusunun boş çıkması,
mp3 şarjının bitmiş olduğunu evden çıktıktan sonra fark etmek,
heyecanla beklediğin şeyin, gerçekleştiği zaman içindeki heyecanın sen hissetmeden tavsadığını farketmek,
mayaladığın yoğurdun cıvık olduğunu görmek,
tam ütü yaparken elektriğin kesilmesi,
herhangi bir toplu taşıma aracında yaşanabilecek saçma sapan bir tartışma,
farkedilme derdinde olan bir eziğin kendisini, hiçbir şeyi beğenmeyen, çok seçici ve her boku bilen biri olarak pazarlaması...

alttaki yazara soracaklarım var

asker kolisi tarafından soyulan arkadaşa "hakkını ara, bu kaçıncı soyuluşun! ne olduğunu bilmeyen mi var!" diyen kankasına destek verip, onlarla birlikte askerin geldiği ilçedeki birliğine gidip, yüzbaşının sıraya dizdiği askerlerin karşısına oturup, oraya ne için gittiğini unutup, işi koli muhabbetine çeviren "hangi askerlerin koliye geldiğini? hangisinin nasıl bir performansı olduğunu?" anlatmaya kadar götüren lubunyanın bu performansı sergilerken yanında olmak.

okuduğun hangi kitabın yazarı sen olmak isterdin?

eşcinsele çocuk teslim edilmez

kocaman, heteroseksüel adamların sabi sübyana neler yaptığını çok iyi bildikleri için herkesi "o" bildikleri hüseyin üzmez türevi zannediyor olmalılar, dedirten başlık. bertold brecht'in " kafkas tebeşir dairesi" bu açıklamayı yapan başbakan'a tavsiye edilir.

ermeni soykırımının 98. yıldönümü

"inkar" en büyük zaaflardan biridir. bu olayın gidişatını tahmin edebilmek için günümüze bakmak yeter: kürt sorunu'nda nereden nereye gelindiğine. şanlı tarihimiz'e baksak hepimiz kardeşiz. hatta, 6-7 eylül olayları'na kadar bütün istanbul kardeşti. sonra bir asparagas haber: kardeşlik rafa kalktı. yılmaz karakoyunlu "salkım hanım'ın taneleri"nde ne güzel anlatmıştı olan biteni. ayla kutlu "sen de gitme triyandafilis"te gidenlerden geriye kalan bir genç kızın yaşadıklarını nasıl dile getirmişti. fethiye çetin'in "anneannesi" , mıgırdiç margosyan'ın "tespih taneleri" ufkumuzu halen daha açmıyorsa, tarih geçtiğiyle kalmış demektir. muktedirlerin yazdığı tarih kitaplarına da çok fazla güvenmeyin ne de olsa "tarihyazım" diye bir şey var. nedir diye merak eden "postmodern tarih kuramı- serpil oppermann" okuyabilir.

millet olarak başta atmamız gereken adımları hep sona bıraktığımız için şu güzelim topraklarda azala azala bir başımıza kalmış olmamız yeterince büyük bir ceza olmalı bize ama anlaşılan odur ki, kimilerine yetmemiş! ekalliyetten biri, bir başkasına kapıyı gösteriyor. öyle bir ekalliyete mensup ki, aynı kandan candan olduklarından bile saklanmak zorunda çoğu zaman. elbette, dışarıda kendisini ezenlere, küçümseyenlere, hor görenlere sesini çıkaramayan kendi varoluşunu müdafaa edemeyen babayiğitler "kendi"lerinin sandıkları her mecrada, efendilerinden öğrendiklerini uygulayacakları bir "günah" keçisi bulacaktır. "arslanlar kendi tarihçilerini çıkartıncaya kadar avcılık öyküleri her zaman avcıyı yüceltecektir." diyen afrika yerlileri boşuna böyle söylememişlerdir. zahmet buyurup okuyan olursa joseph conrad "karanlığın yüreği" adlı kitabında "kara" kıtaya layık görülenleri çok güzel anlatmaktadır. bugün, saklanmaya çalışılan her şey elimizin altında, okuyup öğrenmek bize kalmış. tarihi belgeler, tanıklıklarla ufkumuzu açmak elimizde. hiçbir soykırımın haklı bir nedeni yoktur, olamaz da. bugün karabağ'da yaşananların haklı bir nedeni olabilir mi? ya bosna'da yaşananların? yaklaşık bir asır önce gücü elinde bulunduranların yaptıkları vicdansızlıkları savunmak isteyene allah selamet versin. ben kendi söz "hakkı"mı kullanıyorum. bir parçası olmadığım bir "soykırım" için özür dilemeyi anlamsız bulsam da, bu topraklarda birlikte yaşadığımız ve birbirimize yaşattığımız tüm acıların bir daha yaşanmaması, unutulmaması ve ders alınması adına en azından bu "yıldönümü"nün bir milat olabileceği umudunu taşıyorum.
  • /
  • 14
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 277

eşcinsel olunduğunun ilk fark edildiği an

ilkokul birinci sınıftayken bir sınıf arkadaşım vardı, adı rıdvan bana aşıktı. bir de komşumuzun oğlu ahmet. rıdvan saklambaç oynarken, nereye saklansam arkamdan gelir ve beni sıkıştırıp öperdi. günün birinde ahmet bizi yakaladı. fena kavgaya tutuştular. sonra dallas'ı çevirmeye başladık. onların da pipisi olduğunu görünce ortada doğaüstü bir durum olduğunu anlamıştım ama bu doğaüstü duruma eşcinsellik denildiğini bilmiyordum. yıllar geçti: rıdvan halen daha bana farklı davranır. ahmet ise ne zaman telefonda konuşsak, "ne güzel günlerdi." der.

ayı sözlük yazarlarının askerlik anıları

sınıf okulundan sonra, kur'a da zırhlı tugay çıktı. antep'e gittim. geyler ya da erkeklere ilgi duyan erkekler birbirlerini gözlerinden tanıyor: gözlerimizle yiyorduk birbirimizi. gördüğümde dizlerimin bağının çözülmesine neden olan birkaç subay ve astsubay vardı ama bakıp geçiyordum. ancak onlardan birisi vardı ki, uzaktan uzağa birbirimize bakıyorduk uzun uzun. herkesin birbirine uzaktan baktığı bir askerlik yapıyordum. yaptığım iş, sivil hayattaki mesleğimdi. kısa sürede kendi sistemimi kurmuştum. şiddete karşı olduğum için, bunu duyan askerler nerede görseler yolumu kesiyor "komutanım sivilde aşçıydım, garsondum, stewarttım, otelde çalışıyordum. deyip kendilerini gazinoya ve misafirhaneye aldırmak için gazino müdürü binbaşıyla konuşmamı istiyorlardı. günün birinde oda arkadaşım bir çocuğun pembe teskere almak için revire gelip ağladığını, üst dönem teğmenin de çocuğu odaya kapatıp dövdüğünü anlatınca çok rahatsız olmuştum. oda arkadaşım gey olduğumu tahmin ediyordu ama konu hiç konuşulmuyordu. ertesi gün gelip bir bakar mısın çocuğa ? dedi. sabahı zor ettim. ertesi sabah, gazino ünitelerini kontrol ettikten sonra soluğu revirde aldım. arkadaşım, "çocuk hiç belli etmiyor." demişti. birlikte revire gittik, kapıdaki camdan içeri bir göz attım, "dördüncü yataktaki asker mi?" dedim. "evet, ama nereden anladın?" diye sordu. biliyorum anlatmak için çabalamama gerek yoktu: çünkü, yüz metre uzaktan görsen, "işte geliyor." diyebileceğimiz bir edaya sahipti. iskenderun deniz hastanesi'ne götürdüm. bütün yol boyunca nasıl bir muameleyle karşılaşacağı anlattım. çok şaşkın gözlerle bakıyordu bana. "kuzenim rapor aldı. hayatımın hatası, der her konuşmasında." diye açıklama yaptım. zaten, herkese de öyle söylemiştim. gerçekte, rapor alan bir arkadaşımdı ve çok pişman olmuştu ama yanlış arkadaşlıkların ve yanlış kararların bazen dönüşü olmuyor. rapor almaktan vazgeçti. o devredeki, asteğmenler çok güzel bir iş başarmışlar, bir gencin yanlış bir karar almaması için her türlü yardımı yapmışlardı. herhangi bir mesleği olmayan bu genci, askeri gazinoya yanıma almak için askeri gazino müdürü olan yüzbaşıya az dil dökmedim. çocuk askerliğini askeri gazinoda çok rahat bir şekilde yaptı. terhis olduktan sonra, ayrılmadan önce vedalaşırken kendisine "gey" olduğumu söyledim. askerliğini bitirdikten sonra istanbul'da beş yıldızlı bir otelde çalışmaya başlamıştı, en son gördüğümde. hayatım boyunca yaptığım en güzel ve en faydalı şeydir benim için

ayı sözlük itiraf

çok samimi olduğum bir arkadaşımın şimdi eşi olan kişi, onlar çıkarken bana birlikte olmayı teklif etmişti. evlendikten sonra da zaman zaman bu teklifini tekrar etti. ilk teklif ettiği zaman "gey olduğumu bildikleri için beni deniyorlar mı?" diye düşünmüştüm. ancak, adamın birkaç gey arkadaşımla birlikte olduğunu ve evliliğinin "vitrin" olduğunu ifade etmesi beni çok kızdırmıştı. iki defa evlerine kadar gittim, arkadaşımla konuşmak için ama yapamadım.

ayı sözlük taksim gezi parkı zirvesi

söz konusu tarihte tr'de olsam katılmayı kesinlikle düşünürdüm. tüm türkiye adaletsizliğin, hukuksuzluğun, vicdansızlığın, açgözlülüğün, çalıp çırpmanın gösterişli yapılarıyla doldu. artık, yaşadığı çevre insanı yansıtır oldu. oysa, makbul olan insanların adaletli, hukukun üstünlüğüne saygılı, vicdanlı, yaşadığı çevreyi tüketmeden hayatını idame ettirebilecek bilgi ve görgüye sahip olmalarıdır. dünya ihtiyacınızı karşılayacak her şeyi verebilir ama egonuzu tatmin etmek dünyayı da aşar. dini referanslarla konuşan gerek başbakan, gerek partisinin milletvekilleri ve gerekte akp'liler "kefenin cebi" olmadığını hatırlamalılar. istanbul zamanında itiraz edilen yapılarla dolu: gökkafes, demirören avm,...dün şiddetle karşı çıktıklarına bugün "eyvallah" demek sadece kişilerin değişimiyle açıklanacak bir şey değildir. bize onların tenezzüllerini de işaret eder. hiçbir dini inancın insana onda olmayan şeyi vereceğine inanmam. yaşadığım ülke de bu düşüncemi olumlayan milyonlarca insanla dolu.

elbette, halkın tv dizilerinde ölen karakterler için gıyabî cenaze namazı kıldığı bir ülkede, "din" kitleleri yönlendirmek ve kontrol altında tutmak için en elverişli araçtır. dini inancı sayesinde daha rafine olmayı başarmak mümkün olsaydı, bugün yaşadığımız birçok olumsuzluğu yaşamıyor ve konuşmuyor olurduk. mesela, birkaç gün evvel, akp'li tıp doktoru bir milletvekilinin bilimdışı açıklamalarını dinledik. eğitim birçok şeyi değiştirmemize vesile olabilir ama bizim de çabalamamız gerekir. dünya çapında bir doktor olmak bize bilimsel gerçekleri, artık geçerliliği kalmamış ortaçağ zırvalarıyla çarpıtma hakkını vermez. neresinden tutarsanız tutun hemen her şeyin elinizde kaldığı bir ülkede yaşayınca bütün bu gelişmelerin(!) ardı arkasının gelmemesinin bir anlamı muhakkak ki vardır, diye düşünmeden edemiyor insan. kamuoyu bunlarla meşgulken, kim bilir kimler "akarken dolduracaksın" modunda? tarihi anlamadan geçenler, onu yeniden yaşamak zorunda kalırlar. bir zamanlar bir menderes, bir özal vardı. menderes idam edildi; özal'ın ise nasıl öldüğü bile net değil. tarih tekerrür ediyor, yine yeniden.

türkiye'de eşcinsel ünlüler

eşcinselliklerini bir "sır" zanneden ve herkesin bildiği ama dillendirmediği bu hakikatin "sır" olarak kalmasını sağlayabilmek için muktedirlerin her dediğine "eyvallah" diyen şöhretliler tayfası.
zeki müren'de hiçbir zaman "geyim" ya da eşcinselim" dememiştir. belgrad ormanları'ında alman helgalarla poz vermiş, bugün muadili olan bazı popçular gibi o da vakt-i zamanında erkekliğini yabancı dilberlerle teşrik-i mesailerde cilalamıştır. öldüğünde gazetelerde kadim dostları o cilalı yalanı parlatmaya devam etmiştir, mesela ismet ay, "zeki müren'in hamile bıraktığı kadınlardan bahsetmiştir." bülent ersoy rol aldığı filmi izleyen ve "erkeliğimden utandım." diyen zeki müren için "neyinden utanmış, neyinden utanmış!" diyerek alaylı cevap vermiştir.
doğrudur, bu ülkede eşcinsel ünlü yoktur, yani herkesin bildiği "çok gizli" büyük harf abiler eşcinsel bile değildir: güya halka duydukları saygıdan ötürü açıklamadıkları cinsel yönelimlerini bir "fabrikasyon" hatası olarak yaşarlar.
biliyoruz ve yazmıyoruz. ihtiyacımız olan bir "lavanta" mafyasıdır.

capote

philip seymour hoffman'ın başrolünde oynadığı truman capote'un in cold blood adlı romanını yazdığı dönemi ve sonrasındaki süreci anlatan film.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.