risotto34

Durum: 277 - 0 - 0 - 0 - 04.06.2013 23:55

Puan: 3050 - Sözlük Kezbanı

13 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

00000000000000000000
  • /
  • 14

emekli eşcinsellere tavsiyeler

bol bol kitap okuyabilir, film izleyebilir, bitkilerle uğraşabilirsiniz. "her yaşın ayrı güzelliği var" şarkısının işaret ettiği "yaş" konusunda zirveye doğru emin adımlarla yürümeye devam edin. her şeyi herkesten önce tecrübe ediyor olmanın tadını bir ömür boyunca yaşadınız: zafer yine sizin.

kagemusha

akira kurosawa'nın kült filmi. aldığı yaralarla ölümü bekleyen shingen, ölümünü gizlemek için bir benzerinin bulunmasını ister. bir suçlu olan kagemusha birden büyük bir ordunun sadakatinin sınanmasını sağlayan bir lidere dönüşür. japonya'nın feodaliteyle yönetildiği dönemin savaşlarını güçlü bir görsellikle anlatan bu destansı film iki dalda oscar'a aday olmuş. cannes film festivali'nde ise altın palmiye ödlü'nü almıştır.

alttaki yazara soracaklarım var

yaratacağın etkiyi bilsem, kesin bir cevap verirdim. ama kendimi müşkül bir duruma sokmak istemiyorum. benden daha iyilerine layıksın...

en son hangi yemeği yaptın? (hazır makarna, hazır çorba, hazır bir şey olmayacak, yumurta kırdım da kabul edilmez, et kavurma da sayılmaz.)

burak yıldırım

rivayet olunur ki, dünyada 3 zararlı f varmış: futbol, faşizm ve fashion. bu gencin öldürülmesiyle faydasından çok zararına yeniden emin olduğumuz...keşke, yaşasaydı ve biz daha az emin olsaydık!

ambrose bierce

owl creek köprüsü'ndeki hadise adlı hikayesiyle bilinen yazar iç savaşa katılmak için washington'dan ayrılmış ve akibeti konusunda kesin bir bilgi edinilememiştir. türkçe'de dost körpe'nin çevirdiği yaşamın ortasından adlı hikaye kitabı, şeytanın sözlüğü, papazla celladın kızı, karanlığın kahkahası adlı kitapları çevrilmiştir. quentin tarantino'nun günbatımı'ndan şafağa adlı üçlemesinin 3. filmi olan the hangsman's daughter'da ambrose bierce karşımıza çıkar.

black dahlia

james ellroy'un los angeles dörtlemesi'nin ilk kitabıdır. los angeles'ta işlenen vahşi bir cinayeti anlatan kitabın film uyarlaması da vardır. dörtlemenin 3. kitabı l.a. sırları ve 4. kitabı white jazz da filme alınmıştır. ellroy kitabı annesine adamıştır. çünkü, kendi annesi de bir cinayete kurban gitmiştir. olay gerçek fakat onun romanı kurmacadır. elizabeth short adlı kız ortadan kaybolur ve bir hafta sonra belinden iki parçaya ayrılmış cesedi bir arsada bulunur. olayın esrarı bugün bile çözülebilmiş değil. bu dosyaya yıllarını vermiş bir başka isim de var: john gillmore, kendisi los angeles polis departmanı'nda dedektif ve bu olayı anlattığı non-fiction bir kitap yazmış adı severed.

kampüs yerine külliye

kelimelere takılmamak gerekir, demek lazım. zira, ha arapça bir kelimeyi latin alfabesiyle yazmışsın, ha avrupa dillerinden devşirdiğin bir kelimeyi latin alfabesiyle türkçeleştirdiğin şekliyle yazmışsın. bir alfabeyi alıp kendi diline uygun şekilde düzenleyip kullanmakla ne kadar senin oluyorsa, bir kelimeyi alıp kendi dilinin kullanım özelliklerine göre yeniden üretmekle de o kadar senin olur. mesela, ingilizler kelimelerin etimolojik kökenlerini ciltler dolusu araştırmışlardır: hangi kelime nereden? hangi tarihte geçmiş? hangi anlamlarda kullanılmış? bilirler. "yoğurt" kelimesi ingilizce'ye türkçe'den geçmiştir. hiçbir ingiliz "yoghurt" derken yüksünmez. önemli olan "kelime" nin geçmişi değil, yeni dildeki bulduğu hayattır. kelimeleri kullanırken kişisel seçimler vardır: bazıları "eski" kelimeleri, bazıları "yeni" kelimeleri seçer; bazıları "yerli" , bazıları da "yabancı". gündelik hayatını 200 kelimeyle idame ettiren bir halk için yeni kelimelere "hayat" üflemek onlarca yıl sürebilir. bütün kelimeler ölü doğar çünkü.

larousse gastronomıque

mutfak sanatlarının ana kitabı ya da incil'i olarak adlandırılan kitap. ilk edisyonu fransızca olup, ikinci edisyonu ingilizce'dir. hem ülkelerin yeme-içme kültürleri hakkında bilgi hem de dünyanın en bilinen yemekleri, tatlıları, sosları ve onların yapımında kullanılan gereçlerden, malzemelere kadar ihtiyaç duyulabilecek ne varsa onlarla ilgili gerekli ayrıntıların anlatıldığı büyük kitap. türkçe edisyonu bir kutu içerisinde iki cilt olarak yayınlamıştır.

nihale dayayacaklar matmazel

nihal'in gidişatını, beşir'den başka dert edinenler de varmış dedirten entry.

facebook'ta isminin başına tc koyan geyler

kendi düşüncesine göre, yaşadığı ülkenin gidişatıyla ilgili kaygılarını çeşitli vesilelerle dile getirmeye çalışan insandır. gey olmayı başarmanın heteroseksüel olmaktan zor olduğunu bilir ama bir geyden beklenecek ve beklenmeyecek şeyler gibi listelerin gerçekliğine ve geçerliliğine inanmadığından, "facebook'ta isminin başına tc koyan" heteroseksüel, biseksüel vs. yönelimdekilerden de bir farkı olmadığı için otomatik ve birilerinin beklediği gibi davranmak yerine "kendi" inandığı şekilde davranma amacından başka bir amaç gütmez. "önemli olan kaç parçaya bölündüğünüz ve kaç milletten oluştuğumuz değildir. önemli olan gerektiği zaman aynı amaç etrafında bir araya gelebiliyor olmanızdır." düşüncesini şiar edinmiştir.

charlotte bronte

bronte sisters olarak anılan, ingiliz kardeşlerin en büyüğüdür. yazarlık hayatı sadece 8 yıl sürmüştür.ilk romanı the professor'dur, ancak yazarın ölümünden sonra basılabilmiştir. eleştirmenler, bu romanı çok önemsemezler çünkü villette adlı romanının bir taslağı olarak kabul edilir. villette'te bir öğretmen ve öğrencisi arasındaki özel ilişki anlatılır ki, bu öğrenci yazarın aslında kendisidir. bu kitap, gerek george eliot gerekse virginia woolf'a göre yazarın başyapıtı sayılan jane eyre'den bile daha değerlidir. yazarın currer bell adıyla yazdığı jane eyre en çok bilinen ve en çok filme alınan romanıdır. victoria çağı'nın okuyucuları için jane eyre'in mr. rochester'a olan aşkını dile getirmesi şok edici bir şeydir çünkü o yıllarda genç kızların bu tür duygulardan arınmış oldukları varsayılır. shirley adlı romanı jane eyre kadar başarılı olmamıştır çünkü yazar bu kitabı yazdığı dönemde üç kardeşinin ölümünü beklemenin yarattığı ruhsal bir gerginlik içerisindedir. dolayısıyla, kitap gereksiz ayrıntılar, iyice işlenmemiş ve zayıf kalmış bölümlerle doludur. diğer kardeşleri gibi genç yaşta ölmüştür.

uyutmuyor bu yaşanmamışlıklar

hayat bu, kimisine uyuması için kuzuları saydırtır. kimisine de hayatına giren öküzleri hatırlatır uykusu kaçsın diye.

kaliteli seks

herhangi birisi söylediğinde, denemediği herhalde bir bu tür kalmış diyebileceğimiz iso'2000 bilmem kaç belgeli, tse garantili, her iklim şartına uymasını bekleyeceğimiz vuruşma şekli.

p.s. kuvvetle muhtemel "ağızdan" sevişmeyi de içeriyordur.

genelev

sayıları, kadın sığınma evlerinden daha fazla olan ve seks işçilerinin devlet gözetiminde satıldığı evler.

kırmızı pantolon giyen erkek

kişi kendine yakıştırdıktan sonra, kime ne dediğim durum.

ölüm

imamın kayığına binmek.

annelerin çocuklarına uyguladığı evlen baskısı

bebekliğinden itibaren, her adımını takip ettiği "oğlu"nun yönelimini, "oğlu"ndan bile önce farkeden annenin bu "durum"u aşmak için belirlediği strateji.

gaylerin sadece bakımlı yanlarını alalım diyen kendini bilmez hetero

kristeva "yazılan her şey otobiyografiktir." der. kendisinden bahsetmeyi sevenlerin yaşadığı ortadoğu toplumlarında ise konuşulan "her" şeyin otobiyografik olduğunu iddia etmek mümkündür. bu nedenle, "illa" geylerin "bakımlı" yanlarını almaktan dem vuran sözkonusu şahsiyet kendinden bahsetmenin ilmini yapmış, demeden geçmeyeceğim. yıllar önce, eşcinselliği kendi fani bedenine yakıştıramayanlar için uydurulmuş "metroseksüel" kelimesi, semantik açıdan o "bakımlı" yanları da içeriyor olacak.

peter ackroyd

kitap eleştirmeni ve yazar. londra'da doğdu, cambridge üniversitesi'ni bitirdi. romanlarıyla birçok büyük edebiyat ödülünü aldı.

-ingiliz müziği
-cinayet sanatı
-londra yanıyor
-oscar wilde'ın son vasiyeti: oscar wilde'ın bosie'yle yani lord alfred douglas'la ilişkisine ve paris'te yoksulluklar içinde, bir otel odasında ölümüne değin geçenleri son derece canlı ve gerçekçi bir üslupla anlattığı romanıdır.
-chatterton: çok genç yaşta kendisini öldüren ingiliz şairi thomas chatterton'ın ve onun gerçekliğinin ardına düşmüş bir başka ingiliz şairi olan charles wychwoods'un romanı.
-doktor dee'nin evi: aile mirası evin geçmişini araştırırken kendi geçmişiyle karşılaşan bir londralı'nın yaşadıklarını anlatan romanı.
-hawksmoor: 1666'daki büyük yangının ardından parlamento kararıyla kiliseler yapılmaya başlanır. hawksmoor ise 1980'lerin ortasında, ardarda bir kilisenin içinde ya da yakınında işlenen cinayetleri araştırılmakla görevlendirilmiş bir dedektif.
-viktor frankensitein'ın vaka defteri: mary shelley'nin yazdığı frankenstein adlı romanı bilmeyen yoktur. bu roman da, 19. yüzyıl londra'sında frankenstein'ı yaratan victor frankenstein'ın romanı.
-poe: kısacık bir hayat: ailesi, aşkları, alışkanlıkları, parasızlığı ve esrarengiz ölümüyle; gotik edebiyatın büyük dehasının anlatılmaya çalışıldığı, başucu kitabı olabilecek kadar önemli bir eser.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

yollar ayrı - umut akyürek
  • /
  • 14
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 277

eşcinsel olunduğunun ilk fark edildiği an

ilkokul birinci sınıftayken bir sınıf arkadaşım vardı, adı rıdvan bana aşıktı. bir de komşumuzun oğlu ahmet. rıdvan saklambaç oynarken, nereye saklansam arkamdan gelir ve beni sıkıştırıp öperdi. günün birinde ahmet bizi yakaladı. fena kavgaya tutuştular. sonra dallas'ı çevirmeye başladık. onların da pipisi olduğunu görünce ortada doğaüstü bir durum olduğunu anlamıştım ama bu doğaüstü duruma eşcinsellik denildiğini bilmiyordum. yıllar geçti: rıdvan halen daha bana farklı davranır. ahmet ise ne zaman telefonda konuşsak, "ne güzel günlerdi." der.

ayı sözlük yazarlarının askerlik anıları

sınıf okulundan sonra, kur'a da zırhlı tugay çıktı. antep'e gittim. geyler ya da erkeklere ilgi duyan erkekler birbirlerini gözlerinden tanıyor: gözlerimizle yiyorduk birbirimizi. gördüğümde dizlerimin bağının çözülmesine neden olan birkaç subay ve astsubay vardı ama bakıp geçiyordum. ancak onlardan birisi vardı ki, uzaktan uzağa birbirimize bakıyorduk uzun uzun. herkesin birbirine uzaktan baktığı bir askerlik yapıyordum. yaptığım iş, sivil hayattaki mesleğimdi. kısa sürede kendi sistemimi kurmuştum. şiddete karşı olduğum için, bunu duyan askerler nerede görseler yolumu kesiyor "komutanım sivilde aşçıydım, garsondum, stewarttım, otelde çalışıyordum. deyip kendilerini gazinoya ve misafirhaneye aldırmak için gazino müdürü binbaşıyla konuşmamı istiyorlardı. günün birinde oda arkadaşım bir çocuğun pembe teskere almak için revire gelip ağladığını, üst dönem teğmenin de çocuğu odaya kapatıp dövdüğünü anlatınca çok rahatsız olmuştum. oda arkadaşım gey olduğumu tahmin ediyordu ama konu hiç konuşulmuyordu. ertesi gün gelip bir bakar mısın çocuğa ? dedi. sabahı zor ettim. ertesi sabah, gazino ünitelerini kontrol ettikten sonra soluğu revirde aldım. arkadaşım, "çocuk hiç belli etmiyor." demişti. birlikte revire gittik, kapıdaki camdan içeri bir göz attım, "dördüncü yataktaki asker mi?" dedim. "evet, ama nereden anladın?" diye sordu. biliyorum anlatmak için çabalamama gerek yoktu: çünkü, yüz metre uzaktan görsen, "işte geliyor." diyebileceğimiz bir edaya sahipti. iskenderun deniz hastanesi'ne götürdüm. bütün yol boyunca nasıl bir muameleyle karşılaşacağı anlattım. çok şaşkın gözlerle bakıyordu bana. "kuzenim rapor aldı. hayatımın hatası, der her konuşmasında." diye açıklama yaptım. zaten, herkese de öyle söylemiştim. gerçekte, rapor alan bir arkadaşımdı ve çok pişman olmuştu ama yanlış arkadaşlıkların ve yanlış kararların bazen dönüşü olmuyor. rapor almaktan vazgeçti. o devredeki, asteğmenler çok güzel bir iş başarmışlar, bir gencin yanlış bir karar almaması için her türlü yardımı yapmışlardı. herhangi bir mesleği olmayan bu genci, askeri gazinoya yanıma almak için askeri gazino müdürü olan yüzbaşıya az dil dökmedim. çocuk askerliğini askeri gazinoda çok rahat bir şekilde yaptı. terhis olduktan sonra, ayrılmadan önce vedalaşırken kendisine "gey" olduğumu söyledim. askerliğini bitirdikten sonra istanbul'da beş yıldızlı bir otelde çalışmaya başlamıştı, en son gördüğümde. hayatım boyunca yaptığım en güzel ve en faydalı şeydir benim için

ayı sözlük taksim gezi parkı zirvesi

söz konusu tarihte tr'de olsam katılmayı kesinlikle düşünürdüm. tüm türkiye adaletsizliğin, hukuksuzluğun, vicdansızlığın, açgözlülüğün, çalıp çırpmanın gösterişli yapılarıyla doldu. artık, yaşadığı çevre insanı yansıtır oldu. oysa, makbul olan insanların adaletli, hukukun üstünlüğüne saygılı, vicdanlı, yaşadığı çevreyi tüketmeden hayatını idame ettirebilecek bilgi ve görgüye sahip olmalarıdır. dünya ihtiyacınızı karşılayacak her şeyi verebilir ama egonuzu tatmin etmek dünyayı da aşar. dini referanslarla konuşan gerek başbakan, gerek partisinin milletvekilleri ve gerekte akp'liler "kefenin cebi" olmadığını hatırlamalılar. istanbul zamanında itiraz edilen yapılarla dolu: gökkafes, demirören avm,...dün şiddetle karşı çıktıklarına bugün "eyvallah" demek sadece kişilerin değişimiyle açıklanacak bir şey değildir. bize onların tenezzüllerini de işaret eder. hiçbir dini inancın insana onda olmayan şeyi vereceğine inanmam. yaşadığım ülke de bu düşüncemi olumlayan milyonlarca insanla dolu.

elbette, halkın tv dizilerinde ölen karakterler için gıyabî cenaze namazı kıldığı bir ülkede, "din" kitleleri yönlendirmek ve kontrol altında tutmak için en elverişli araçtır. dini inancı sayesinde daha rafine olmayı başarmak mümkün olsaydı, bugün yaşadığımız birçok olumsuzluğu yaşamıyor ve konuşmuyor olurduk. mesela, birkaç gün evvel, akp'li tıp doktoru bir milletvekilinin bilimdışı açıklamalarını dinledik. eğitim birçok şeyi değiştirmemize vesile olabilir ama bizim de çabalamamız gerekir. dünya çapında bir doktor olmak bize bilimsel gerçekleri, artık geçerliliği kalmamış ortaçağ zırvalarıyla çarpıtma hakkını vermez. neresinden tutarsanız tutun hemen her şeyin elinizde kaldığı bir ülkede yaşayınca bütün bu gelişmelerin(!) ardı arkasının gelmemesinin bir anlamı muhakkak ki vardır, diye düşünmeden edemiyor insan. kamuoyu bunlarla meşgulken, kim bilir kimler "akarken dolduracaksın" modunda? tarihi anlamadan geçenler, onu yeniden yaşamak zorunda kalırlar. bir zamanlar bir menderes, bir özal vardı. menderes idam edildi; özal'ın ise nasıl öldüğü bile net değil. tarih tekerrür ediyor, yine yeniden.

ayı sözlük itiraf

çok samimi olduğum bir arkadaşımın şimdi eşi olan kişi, onlar çıkarken bana birlikte olmayı teklif etmişti. evlendikten sonra da zaman zaman bu teklifini tekrar etti. ilk teklif ettiği zaman "gey olduğumu bildikleri için beni deniyorlar mı?" diye düşünmüştüm. ancak, adamın birkaç gey arkadaşımla birlikte olduğunu ve evliliğinin "vitrin" olduğunu ifade etmesi beni çok kızdırmıştı. iki defa evlerine kadar gittim, arkadaşımla konuşmak için ama yapamadım.

capote

philip seymour hoffman'ın başrolünde oynadığı truman capote'un in cold blood adlı romanını yazdığı dönemi ve sonrasındaki süreci anlatan film.

birhan keskin

türkiye'nin muhteşem kadın şairlerinden birisidir. "ruth" adlı şiiri gibi bir şiir yazılmış mıdır? vuran ama öldürmeyen şiirlerin sahibidir. yanlış anlaşılmasın; öldürmeyip de süründüren cinsinden değildir. aksine, insana kendine ve kişisel tarihine yeniden bakmanın gözlerini verirler: çünkü, en zararlı yalanlar insanın kendisine söyledikleridir. birhan keskin şiirleri, insanı küstükleriyle barıştıracak güçtedir. zamanında bizden vazgeçmişlerin engin denizlere saldığı ruhumuzu, şiirinin dalgalarıyla dost kıyılara bırakır: zarafetin kelimelere iskelet olduğu şiirleri, kelimelere sadece derinlik değil aynı zamanda hakkaniyet ve vicdan bahşeder.

sadece önemli değil aynı zamanda kesinlikle gerekli kocaman yüreğindeki kelimelerle, hepimize hayatı sınama ve ruhumuzu tımar etme şansı verir.

"...
ah, ruth, hâlâ sevgili ruth,
ortalıkta dönen yalanlarını hissettim, hep.
isteseydim kolayca ortaya çıkardı.
istemedim. senin kendinden kaçırdığın şeyleri
ben nasıl ortaya koyardım!
sen kendini kandırıyordun,
seyircin oldum
yalanlarını oynayışını seyrettim.
son âna dek.
kendini ikna ettiysen beni de ikna et
istedim..."
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.