refika birgül
burak ile yaptığı meydan okumaları büyük bir zevkle izlediğim sempatik aşçı
gay ilişkilerdeki en büyük sorun
genel anlamda birçok travmaya ve baskıya maruz kalmış iki insanın ilişkisinde yaşanan
en büyük sorun, bu iki insanın sahip olduğu patolojik psikolojidir diye düşünüyorum. küçüklükten başlayan akran zorbalığı, takılan lakaplar, tacizler, alay edilmeler, dışlanma. biraz büyüdüğünde hayatında büyük bir yer kaplayan ailenin, senin eşcinsel olduğunu öğrendiği an seni bir tecavüzcü ile aynı keseye koyacağını bilerek onlarla aynı evde yaşamak, aynı zamanda içten içe ailen olduğu için onları sevmeye devam etmek, seni olduğun gibi kabul edemeyecek insanları sevmeye devam ettiğin için kendini aptal gibi hissetmek.
lise/üniversitede tam iyi bir arkadaşa denk geldiğini sandığın an, onun ağzından homofobik bir laf duymak. çevrendeki bir çok kişi için senin gerçeğinin, onların alay konusu olması. ve bu ortam içinde kendine yer edinmeye çalıştığında iç sesinin "gurursuz musun amk onlar senin hakkında ne düşünüyor sen hâlâ samimiyet kurma çabasındasın" diye çemkirmesi. kendini soyutladığında ise asosyal damgası yemek, öyle olduğunu hissetmek.
nihayet seni kabullenen bir ortam bulduğunu sandığında ise eşcinseller arasındaki sidik yarışının içinde kaldığını farketmek. daha kaslı, daha yakışıklı, daha uzun boylu, daha büyük penisli, daha dolgun kalçalı, daha beyaz tenli vs. derkeen o tiksindiğin heteroseksist ortam ile şimdiki arasında pek de bir fark olmadığını idrak etmenin verdiği hiçbir yere ait olamama hissi.
iş hayatına atıldığında cinsel yöneliminin iş ortamındaki kişiler tarafından duyulmaması için gösterilen çaba. eğer gizlenme ihtiyacı hissetmeyip yönelimini açıkça yaşıyorsan maruz kaldığını mobbing, taciz.
ve bunları sadece senin değil, neredeyse tüm eşcinsellerin biraz eksik biraz fazla yaşamış olması. dolayısıyla ilişki yaşayacağın kişinin de bunca yaraya sahip olması. kendi derdin sana fazlasıyla yetiyorken en az senin kadar yaralı olan birine tahammül edememek, ilişkilerinin
zamanla tek gecelik, beklentilerden uzak , cinsel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ilişkilere dönüşmesi
daha yazılacak çok şey var ancak bunlar yukarıda bahsettiğim patolojik psikolojiyi oluşturmak ve anlayabilmek için yeterli sanıyorum. tüm bunları yaşayan iki kişinin ilişkisi için genelleme yapacak olursak iki ihtimal doğuyor. ya birbirleri ile empati kurup birbirini anlayışla karşılayan iki insan olursunuz; ya da sürekli bir ego yarışının, kıyaslamanın, kendini kanıtlama çabasının egemen olduğu bir ilişkide oradan oraya sürüklenirsiniz. bu iki seçenekten hangisinin yaygın olduğunu tahmin etmek çok zor değil
alttaki yazara soracaklarım var
farkındalığa sahip olmamanın rahatlığını özlüyorum. insanları ve niyetlerini anlayamamayı, ya da anladığım halde " yok be sparky o öyle değildir " diyerek kendimi kandırabilmeyi. şimdilerde taşlar biraz daha yerine oturmuş durumda, neyin ne olduğunu az çok anlıyorum. peki anlamamayı mı tercih ederdim? tabii ki hayır. fakat yine de aptal olmanın verdiği mutluluğu özlüyorum diyebilirim.
alttaki yazar, 40'lı yaşlara geldiğinde veya şu an zaten 40'lı yaşlardaysan, pişmanlık duyacağını çok iyi bildiğin ancak bu durumu değiştiremediğin bir şey var mı hayatında?
i doser
birkaç yıl önce keşfetmiştim bunu. sanırım bir eylem yaparken beynin yaydığı frekansları taklit ederek (bkz:
binarual beyin dalgası) o eylemi yapıyormuş gibi hissettirmeye çalışıyor, ya da öyle olduğunu iddia ediyor. uyku için melatonin adlı dosyayı açmış dinlemiştim ve bir etkisi olmamıştı. placebo olduğunu düşünüyorum. ya da herkeste etki etmiyor, bilemedim şimdi
birinin hayal kırıklığı olmak
kim olduğunuzu bildiğini zanneden insanın, şartlar ve olasılıklar azımsanmayacak derecede değiştiğinde, kim olabileceğinizi farkettiği anda hissettiği duygudur
sevdiğim çocuk bana abi deyince
bulunduğunuz şehirde sizden 12 yaş büyük birine sadece ismiyle hitap edilmesi (özellikle ailenin yanında) sırıttığı için mecburiyetten söylenilendir. ancak karşıdaki öğretmen ise işler değişir. (bkz:
öğretmen sevgiliyi eski hocam diye tanıtmak)
ramazan güzeldir
ramazandan kasıt bizim kırtasiyeci ramazan ise gerçekten güzel olandır, hatta taş gibidir
*
kütüphane huzuru
etrafınızdaki insanların çoğu araştırma yapıyor, ders çalışıyor, kitap okuyorsa motivasyonla birlikte hissedilen huzurdur. ama çevrenizde arkadaşıyla fısıldaşanlar, telefonu sessize değil de titreşime alanlar, mouse ve klavye tuşlarına hunharca basanlar varsa o huzur hissi yerini küçük çaplı bir sinir krizine bırakır
muhafazakar siyasetçinin 24 erkekle gay partide basılması
ayı sözlük dertleşecek insan veritabanı
şu aralar pek dertli değilim ancak insanlarla sohbet etmeyi, onları dinlemeyi, yaşadıklarının ona ne kattığını ya da ondan ne eksilttiğini dinlemeyi severim. konuşmak isteyen olursa seve seve dinlerim.
alttaki yazara soracaklarım var
ülkemi değiştirmeyi isterdim. bunu sadece ekonomik kriz ya da çürümüş zihniyetten dolayı değil, ülkedeki enerjiden dolayı istiyorum özellikle. başımı nereye çevirsem karamsar insanlar, hayallerinin peşinden koşarken ayağı takılıp düşenler, rol yapmaktan kendini kaybedenler, çok istediği bilgisayarı alacakken ay sonunu düşünenler, sınav stersinde boğulanlar... herkes çok yorgun, çok sıkkın. bu her coğrafyada var biliyorum, ancak türkiye'deki neredeyse tüm insanların yüzlerinde bir kaybetmişlik ve tükenmişlik ifadesi var. ve işin ilginci kimse birbirine yardımcı olmaya ve empati kurmaya çalışmıyor. kim kime çamur atarsa yarışında şampiyon olma derdindeymiş gibiler. bu döngünün kirli enerjisi bana da geçiyor bazen. özetle hayat zor, ancak türkiye'de hayat çok daha zor.
alttaki yazara sorum; hayatının dönüm noktası olan olay/kişi nedir? ve bu şey seni nasıl etkiledi, önceki hayatınla sonraki hayatın arasındaki en belirgin fark nedir?
gönlünüzden geçen cumhurbaşkanı adayı
mansur yavaş. olmazsa çomar zihniyetli olmayan herhangi biri de olur.
adamlar
utanmazsan unutmam şarkısıyla günümüz siyasi diktatörlerini 12 den vurarak anlatan grup. saçma sapan insanları ünlü edeceğimize keşke şu grubu ünlü etsek
d&r
avm de tek başımaysam ve vakit geçirmek istiyorsam uğradığım yer burasıdır. ancak fiyatları tuzlu olduğu için alacağım kitaba burada karar verir, internetten sipariş ederim. öğrencilik hayatım bitene kadar böyle devam.
düşün ki o bunu okuyor
yaklaşık 1-2 yıl oldu oldu seni görmeyeli. seninle yaşananlar geçmişte kalmış olsa bile, galiba içimde bir parça seninle birlikte orada takılı duruyor. sana eskisi gibi şiirler yazacak,geceler boyu ağlayacak kadar aşık olan biri yok artık. yerine dalgasız,durgun ve donuk bir deniz var sanki. ama galiba itiraf etmeliyim ki, ruhundaki gerçekliği bastırmayıp özgür bırakabilecek cesarete sahip olabilseydin... diye başlayan cümleleri düşündükçe, asla gerçekleşmemiş ve gerçekleşmeyecek olan ihtimallerin heyecanı o denizi dalgalandırmaya yetiyor. bunun seninle bir ilgisi yok, seni hiç beklemediğim bir anda, hiç olmadık bir sokakta karşımda görsem, ne heyecanlanırım ne de kalbim hızlanır eski günlerdeki gibi. o dalgalar sana ait değil, benim 'kafamda yarattığım adama' ait.
belki de tam olarak bu yüzden çok kızgınım sana. beni sana değil de bir hayal ürününe aşık olmaya zorladığından. kaç zamandır "içinde sakladığın sana" ulaşmak için yürüdüğüm tüm yollara taş koyduğundan. yıllarca olmaktan korktuğun o güzel adama sarılmak için açtığım tüm kapıları suratıma çarptığından. kızgınım işte, hem beni benden edişine,hem kendini kendinden saklayışına.
sana çok kızgın olsam da kötülüğünü isteyemem, mutsuzluğunu arzulayamam, canının yanmasını zevkle izleyemem. şimdi karşımda olsan sana ne söylerdim bilemiyorum ama, geçmişe baktığımda söyleyebileceğim tek bir şey var galiba.
ben seni çok sevdim,korkak.
kötü çeviri
otomatik portakal der susarım. ismi bile kötü çevrilmiş
badem bıyık
insanları dış görünüşlerine,tarzlarına göre yargılamaktan nefret etsem de şunu söylemeliyim ki üniversiteden devlet binalarına, hastanelerden yardım kuruluşlarına kadar; iktidar partisiyle iç içe olan kurumlarda yönetici-yönetici yardımcısı olan kişilerin %90'ı badem bıyıklıdır. yine bunların büyük bir çoğunluğu haktan hukuktan,dinden edepten bahseder. whatsapp durumlarında her cuma dualar paylaşırlar. twitter'da biri islam karşıtı bir şey deyince linçlerler, ancak ne bir kadın cinayetine ne de bir tecavüze dair tek bir tweet göremezsiniz ana sayfalarında. lgbti'ye tahammülleri yoktur, pedofiliyle bir tutarlar. ilginçtir ki yemedikleri halt kalmaz bu insanların; hırsızlık,yolsuzluk,vergi kaçakçılığı,rüşvet,torpil vs.vs.
not: tabi ki hepsi bir değil
mustafa kemal atatürk
düşünüyorum da şu anda ülkenin halini görseydi, "dolardan,ekonomiden bana ne, müslüman dediğin şükreder namazını kılar." diyen bir zihniyetin; ülkenin en az %30'unu oluşturduğunu, açtığı/ açmaya çalıştığı fabrikaların tek tek kapatıldığını, kapattığı/kapatmaya çalıştığı tekke-zaviyelerin yerine pedofililerle,din şarlatanlatıyla dolu sözde kuran kurslarının açıldığını. yapmak istedikleriyle gerçekte dönüşülen şey arasındaki uçurum o kadar fazla ki. daha yazılacak çok şey var ama, saygı ve rahmetle anıyoruz.
berat albayrak
istifa 2- çokomelin dönüşü
ay yapım kalitesiyle 9 kasım 2020'de vizyona girecek olan film, izleyiciler tarafından heyecanla bekleniyor. başrolünde süleyman soylu'nun oynadığı flash tv tadındaki 1.film, türk izleyicilerinin %51'lik mâlum kesimi tarafından gözyaşlarıyla izlenmişti. berat albayrak'ın oynayacağı 2. filmin de gişe rekorları kıracağı düşünülüyor.
göksel
lise yıllarımda yanlış kişiye aşık olmanın acısını, her biri birbirinden güzel olan şarkılarıyla dindirmeye çalıştığım güzel kadın. türkiye'deki en başarılı pop-slow şarkıların yazarıdır desem abartmış olmam sanırım