yalnızlık

  • /
  • 9
hayatında kimse olmadığında değil, olmasını istediğin kişi olmadığında gelen duygudur. bir de güzel dize demiş süreya adam :
''kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk
biliyorsun ben hangi şehirdeysem
yalnızlığın başkenti orası.''
uzanıp kendi yanaklarından öpme durumudur.
bir restoranda salata siparişi sırasında ya da köfte ekmek alırken sorulan '' soğan ister misiniz '' sorusunda gizlidir. verilecek evet cevabı kaybedecek hiçbir şeyin olmadığını yüzüne çarpan, rahatlığınla dudak uçuklatan ama içten içe '' yine mi yalnızım '' ı sorgulatan görünürde bir manifesto ama soğanları da boğazına dizecek bir içselleştirilmiş şiddettir. hayır cevabı ise vazgeçmeyi bilenlerin göze alışıdır. bu nedenle soğan sanıldığı gibi sadece acı değildir, daha çok soğuktur.
kendi içinde yaşanılan yalnızlık, nasıl bir yalnızlıktır ki, içinde o varken bile yaşarsın.

tanım: yalnızlık o içindeyken bile yaşanabilendir. yalnızlık kendinden de sıyrıldığında ulaşabildiğindir.
geceleri daha bir yoğunlaşan durum sanki, işin acı tarafı yalnızlığa bir sure alıştıktan sonra kimse sizi sevemez gibi gelir, kimse sizin etrafınızda olmak istemiyor gibi gelir. hatta sürekli beni seviyor musun cidden tarzı sorular sordurtur.
uzun zamandır hissetmediğim durum.
günde 3 öğün yemeklerden önce ve sonra benimle kendisi.
met üst'ün dediği gibi; yalnızlık psikolojik, öpünce geçer.
orhan veli kanık'ın mükemmel özet şiiri;

bilmezler yalnız yaşamayanlar,
nasıl korku verir sessizlik insana;
insan nasıl konuşur kendisiyle;
nasıl koşar aynalara,
bir cana hasret,
bilmezler.
abartılı olmayan hali hoşuma giden tek takılma durumu.
ayları bulunca tabi hoş olmuyor pek. bilgisayar, dizi, skype, telefon hepsi bitiyor bir yerde. oturuyorsun yemek yiyorsun yalnız başına, boş boş duvara bakıyorsun. okula gidiyorsun bok kokulu haliç'i izliyorsun manzara olsun diye. zor ya.
kendile düşüncelerinle kalma hali, yer yer yaratıcılığın tavan yaptığı, yer yer mutsuzluktan dibe vurdurtan, hem özgürlük hem bağımlılık...
duvarda duran üzgün bir fairuz posteri,
yanan bir sigaradan yükselen ve tavana doğru dans eden duman,
gecenin sessizliği ve kentin çok-sesliliği,
"... / öyle yorgunum ki hiç sorma /..."* diyen cahit külebi'nin sözleri...

yalnızlık...

yalnızlık üstüne birsürü şey dökülegelmiş ademoğullarının, havvakızlarının dudaklarından.
ne yaşadıysak/yaşıyorsak/yaşayacaksak, ne tecrübe ettiysek/ediyorsak/edeceksek; hepsi, kendi kararlarımızın neticeleri esasında.

bir sehpa üzre onlarca kitap,
bir şişede böğürtlenli kırmızı şarap,
ve
füruğ ferruhzad'ın sesi:
"bunlardan önce, ah, evet
bunlardan önce sessiz kalınabilirdi"

kalınsın.
çevremdeki insanlara bağımsız bir şekilde gelişen olgu.
7 kocalı hürmüz ( ezel akay'ın 2009 versiyonu) filminde safinaz'ın ( gülse birsel) pek güzel tanımladığı olgu.

kulak verelim:



edit:
kotalı internet kullanan fakir, ezik ve yalnız yazar ve okurlar için;

safinaz: ayol, çoktan beridir aşağı köyden haberim yok. ben de boğasadım*; haberin olsun.
rave müziği dinleyince biten duygu. tekken'in müzikleri çok yardımcı oluyor bu konuda.
bir alışkanlık çeşidi.
nedense insanın alışamadığı, kendisini var edemediği, adapte olamadığı tek durum gibi geliyor bana.

kendimi hep yalnız bir insan olarak gördüm, hayatımın büyük bir kısmını da bunun sebebini anlamaya çalışarak harcadım. yeterince ilgi çekici mi değildim? yeterince fit mi olamamıştım da kimse bana bakmıyor mu? çok mu konuşuyordum? burnum mu gereksiz yere büyüktü? iyi bir bio mu yazamamıştım hornette? yoksa sadece hak ettiğim hayat bu muydu?

bir insan yalnızlığı hak eder mi diye hala arada sırada kendime soruyorum. sartre cehennemin başkaları olduğunu söylemiş ama asıl zebanilerin ve şeytanların kimse olmadığında çıktığını düşünmeden edemiyorum.
en büyük sınavımız olacağını düşündüğüm durumdur. bilmiyorum belki de çok karamsarım.
  • /
  • 9