aileye açılmak

  • /
  • 6
annem zaten yıllar önce anlamıştı ve sessizce kabul etmişti. bu konuda açıkça konuşmasak da akrabaların "evlen artık" baskılarına benim yerime o karşı koymuştu. "rahat bırakın oğlumu, bırakın hayatını istediği gibi yaşasın" demişti. başkalarına söylenen bu kelimelerin ardında, benim hayat tarzımı onayladığını bildiren mesajı almıştım.

babama eşcinsel olduğumu söyleyebilmem için, sevdiğim adamın elinden tutarak ondan cesaret almam ve babamın karşısına böyle dikilmem gerekiyordu. dedim "baba bak, bu benim sevdiğim adam. onunla bir hayat kurmak istiyorum." kısa bir sessizlik oldu. bu arada sevgilim mezar taşı üzerindeki ölüm tarihiyle doğum tarihi arasındaki farkı dört işlem kullanarak hesapladı ve "allah rahmet eylesin. baban öldüğünde 67 yaşındaymış" dedi.
twitter'da rastladığım 4 fotoğraflık bir öyküyü, ve siz sevgili sözlükçüler için olduğunca çevirdim. sanırım esasen bir tumblr postu, epey de gülümsetti beni.

bir anne, ev arkadaşıyla beraber yaşayan oğlunun evine yemeğe gider. yemek sırasında, anne oğlunun ev arkadaşının ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmiştir. oğlunun cinsel yönelimi hakkında şüpheli olan anne, iyi bir anne olarak doğru zaman gelince oğlunun kendisine açıklayacağını düşündüğünü için sesini çıkartmaz. ancak bu durum kendisini daha da meraklandırır. yemeğin devamında anne, oğlu ve ev arkadaşı arasındaki iletişimi, bakışmalarını izlerken dahası olup-olmadığını düşündü. annesinin bakışlarını hisseden oğlu ''aklından geçenleri biliyorum anne ve içini ferah tut, biz sadece ev arkadaşıyız ve dahası yok.'' der. bir hafta sonra, ev arkadaşı diğerine ''anne buraya geldiğinden beri gümüş servis tabağı/tepsi kayboldu, sence o almış olabilir mi?'' der. bunun üzerine oğul ''onun almadığına eminim ama yine de bi sorayım'' der ve mail atar annesine:

''merhaba anne,

sen aldın demiyorum, sen almadın da diyemiyorum ama durum o ki sen bizim eve yemeğe geldiğinden beri gümüş tepsi kayıp.

sevgiler -oğlun. ''

birkaç gün sonra oğul, annesinden yanıt alır:

''sevgili oğlum,

ev arkadaşınla yatıyorsun demiyorum ama ev arkadaşınla yatmıyorsun da demiyorum. seni sevdiğimi biliyorsun ve durum ne olursa olsun ki seni daha az önemsemem ama eğer ev arkadaşın yatağında yatıyor olsaydı gümüş tepsiyi yastığının altında bulurdu.

ikiniz ne zaman bana yemeğe geliyorsunuz?

sevgiler, annen.''
-anne ben gay oldum

+nerde oğlum ?

-ingilterede

+ay çok uzak!
olayın kahramanları:

baba: boy: 1.95, kilo: 100, dindar, homofobik.
oğul: boy: 1.75, kilo 77, gay.

mekan: araba

b- sen de şöyle manitanı eline takıp gezsen ya.
o- ben manitamı elime takıp gezersem beni döverler.

böyle bir patlama ile açılmıştım geçen yaz.
çok zahmetli iştir ama güzel sonuçlari olabilir.

şahsen anneme ve babama bir açıklama yapmayi dusunmuyordum fakat o vakitlerdeki erkek arkadasimla gecenin bir yarisi telefonda siddetle kavga etmemize babamin kulak misafiri olmasiyla durum değişiverdi. bundan birkac gun sonra gel seninle bi konusalim bi derdin var belli sikkinsin diyen babamin beni garip sorularla sorguya cekmesi benim sinirlenip ne var ne yok ortaya dokmemle sonuclandi. hatta bir ara biraz kabaca tabirlerle "sizinle cinsel hayatimi konusmayi dusunmuyorum" demis olsam da bi sekilde anlatmam gerektigini düşündüğümden aciklamaya basladim. haliyle once "nasil bisey ki bu?" "napilir bu durumda?" "tedavi falan edilen bir sey mi?" gibi sorularla tepki vermeleri beni sinirlendirmis/üzmüş olsa da ben anlattikca anladiklarini gormek gercekten rahatlatici ve sevindiriciydi. hatta ben size bikac yazi belgesel gibi seyler gondereyim dedikten sonra ben onları bulana kadar internetten arayip kendilerinin biseyler okumaya baslamalari, kafalarini karistirak kisimlari sormalari falan mutlu etti, cunku cabaladiklarini görüyordum.

ayrica olaya tek tarafli bakmamak lazım. annem "simdiye kadar birkac escinsel oldugunu fark ettigim orgencim oldu, hicbir zaman onlara farkli davranmadim, ama kendi oglum bana bunu soylediginde nasıl davranacagimi ne dusunecegimi bilemedim" dedikten sonra fark ettim ki acilmak evlat icin oldugu kadar ebeveynler icin de zor bir durum hatta onlar için daha bile zor olabilir. bunu unutmamak onemli. escinsellik konuda bilgileri olsa bile ilk andan cok rahat olamamalari normaldir.

ardindan duyduğum bikac soz hala aklima geldikce beni duygulandirir. mesela annemin "ben karisamam karismasina da boyle oldugun icin sen uzulursen diye korkuyorum" demesi ve babamın bikac saat sonra gelip "tamam oyleyse ama biz baska bi konu konusacaktik, niye uzuyo bakalim bu cocuk seni?" demesi. yani olumlu sonuclandiginda cok guzel olur. artik bir derdim oldugunda ailemle rahatca konusabiliyorum. ciddi bir iliskim oldugunda sevgilimi goturup tanistirabilirim falan. guzel seyler bunlar.

kizkardesim zaten mesajlarimi falan okuyup ogrenmis oldugundan (ben de onun bildiginin farkinda oldugumdan) sevgilimle tanistirdigimda sadece sevgilimi begenmeyip "bosver sana baska bulalim huysuz bu" demisti. *
23.07.2015 tarihli entryimi tekrardan atıyorum. benim için çok büyük manevi değeri var. hala bu başlık altında durmasını isterim.

paranoyak ailem sağolsun ne ben onlara açıldım,ne onlar bana yaklaşık 3 yıl önce peşime dedektif taktılar

biriyle tanışmışım 2-3 hafta olmuş herşey düzgün gidiyor,ailem yazlıkta ben sevgilimin evine kalıcak iken dayımdan telefon geliyor. normalde beni sadece bilgisayarı ve telefonu bozulunca arayan adam bu. açtığımda nerdesin,napıyorsun muhabbetinden sonra gece nerde kalıcaksın diye sorduğunda arkadaşımda kalıcam dediğimde hayır kalmıyacaksın diye ısrar ediyor. aynı şekilde 1-2 defa daha kalıcam dedikten sonra sevgilimin oturduğu semti söylüyerek orda kalmayacaksın dedi. benim sinirden elim ayağım titremeye başlarken o zaman ki sevgilim zar zor sakinleştirip,saati otobüsle dönermiş gibi ayarladım. yolda bir kaç arkadaşımı aradım durum böyle,böyle eğer seni ararsam şurdaydık,burdaydık diye tembihledim. eve gittim dayı geldi. sen kimlerle görüşüyorsun diye nutuk atmaya başladı

sevgilimin çalıştığı yeri.okuduğu okulu,eski çalıştığı yeri,adresine kadar hepsini biliyor. 20 dakikalık ateşli bir tartışmadan sonra bana "millet böyle başlıyor,kadın kıyafetleri giyerek son buluyor" diye nutuk atmaya başladı. bu adam bana ahlak dersi vermeye çalışıyordu hala kulaklarıma inanmıyordum. kendisi karısını döven,metresleri olan,evinde psikolojik ve fiziksel şiddeti esirgemeyen bir insandan ahlak dersi dinliyordum. hetero olmak bunu gerektiriyor sanırım. kendine bakmadan başkalarını yargılamayı!

evden çıkarken bana "ibne misin oğlum sen" diye sorular sorup dururken bende evden bir an önce yollamak için hayır ne işim olur diye yalanlayıp kış kış ettim. olayları arayip sevgilime anlattığımda kendisi korkudan altına sıçıp telefonlarıma cevap vermemeye başladı. gece bir yandan onu ararken kenarda duran şarap şişesi gözüme ilişti hem ağlıyor,hem içiyordum. şişenin dibini bulduktan sonra ne kafam yerindeydi,nede benliğim. anlış bir hışımla dolapta ki bütün hapları alip önüme koydum ama içmeye götüm yemedi be sözlük.
neyse ertesi gün zar zor sevgilime ulaştım zar zor sakinleştirdim 1 hafta görüşmeyelim ortalık sakinleşsin dedik. bu sürede peşime dedektif takıldığı olayını teyzem,annem ve ablam duydu. ben nasil özel hayatıma tecavüz edersiniz diye laf anlatmaya çalışırken onlar tek bir ağızdan o senin dayın,baban sayılır ne yapsa yeridir tarzı argumanlar duyarken ben sinir krizi geçiriyordum. sanki ben bir birey değildim de onların ellerinde bir kontrol edebilcekleri bir kuklaydım. ben hariç herkesin hayatım hakkında laf hakkı vardı.
olaydan yaklaşık 2 hafta sonra tam sevgilime napiyorsun diye yazacak iken bir anda "dayın seni arıyacak" diye bir mesaj geldi ve annemin ayak seslerini duydum odama geldi telefonu bana verdi "dayın senle birşey konuşmak istiyor" dedi. ben itina ile telefonu alıp suratına kapatıp geri verdim. bu olay 2-3 defa daha gerçekleşti. en son duyduğum cümle dayın eve geliyor senle birşey konuşacakmış dedi ve telefonumu cüzdanımı alıp evden dışarı attım kendimi. sakin bir parka gittim sevgilimi aradım "kapımda adamlar var" dedi ondan son haber alışım oldu. 1.5 saat sonra lise arkadaşlarımla dışarda otururken dayımdan gelen mesaj "ekmekarası seni ve sevgilini biliyorum,bizim ailemizde böyle birşey yapamazsın(kraliyet ailesimisinden misin sen orospu çocuğu)(aklından geçirenler için doğulu değilim anne tarafım izmirli,baba tarafım bulgar göçmeni).elimde fotoğraflarınız var,sevgilin avucumun içinde bunu böyle yaşamaya devam edersen bu uğurda kan dökülür".kendi dayım tarafından ölüm tehdidi almıştım. hayatımda yapmadığım şey kalmadı sanırım.
bu olaylardan sonra yaklaşık 6 ay ağır depresyonda kaldım aylarca antidepresanlar ile yaşadım.evden bir an önce kendimi atmak için eğitim hayatımı çöpe atıp meslek değiştirmeyi düşündüm.

tam olayları arkamda bıraktım zannederken geçen hafta ablam senle birşey konuşmamız lazım deyip beni dışarda sakin,kuytu bir köşeye çağırdı. konuşmanın ne olacağını adım gibi biliyordum ama aptala yattım ve beni bildikleri için yemediler. bana sorular sormaya başladı ilk ne zaman hissettin,ilk ne zaman oldu ama en ağır sorusu "bu işin içinde duygusal bir şey var mı ?" diye sorması oldu. o an diyemedim yok anacım ben bunu hobi olarak yapiyorum. ilk ne zaman oldu dediğinde üniversitede dediğimde "aa daha yeniymiş,biz bunu düzeltebiliriz,normala dönebilirsin" diye saçma laflar dinlemek çok zor be sözlük. beklentilerini sorduğumda "en azından kadınlardan da hoşlanman" dedi. sistemin verdiği at gözlükleri dışına bakamayan insanlar tarafından yargılanmak en zoruymuş aslında.3 kuruşluk bilgi birikimi olmayan insanların sana ahlak dersi verip neyin yanlış,neyin doğru olduğunu sana göstermeye çalışması.
ne gerek var ki, anlamayacakları kesin.
eşcinsel olduğumu bilmesinler canım ne gerek varcıların hepsi aileleri tarafından anlaşılmayacağından ve bu açılmanın anne/babayı geceleri uykusuz bırakmaktan başka işe yaramayacağından emindirler. (bkz: ben dahil)
geçenlerde ferdi özbeğen'i kaybettiğimizde, tv izlerken cenazesini sadece yeğenlerinin kaldırdığını işitti annem ''ayy yazıık hiç çoluğu çocuğu yok muydu bu adamın'' dedi. ben de boş bulunup, anne o da zeki müren gibiydi dedim. babam da ''iyi ki ölmüş o zaman'' dedi. işte sözlük tam o an açıklayıp, babamın yüzündeki o salak çaresizliği görmek istedim ama götüm yemedi tabii. sonra tartıştık babamla, annem benim tarafımdaydı. bugün açıklasam babam evden kovar, annem de çok üzülür bu duruma, o yüzden asla açıklamayacağım. *
annemin bana hayvan gibi çeyiz yapmaya devam ederken anne ben eşcinselim sen o çeyiz paralarini bana ver ben yurtdışında ayi partilerinde yiyeyim demek isteyip sonra annemin beni oklavayla dövme durumunun gözümün önüne gelmesiyle son bulan düşüncelerim.
size ilham vermesi dileğiyle...

annem yıllarca "oğlum ibne" endişesi ile yaşadı... annemin bu tavrı artık canıma tak etmişti. ben senin evladınım, erkek, kız, gey, lezbiyen, biseksüel, trans ya da interseks olmam ne farkeder? sen beni doğurmuşsun, ama allah kaderimi böyle yazmış. her evlat bir sürprizdir, ben de böyle bi hediyeyim, üstelik değiştirme kartımda yok, rahmine de geri sokamazsın, oğlunu olduğu gibi kabul etmeyi bırak, minnet etmelisin.
yıllardır anneme bunu anlatmaya çalışıyorum: "senin içselleştirdiğin bir evlat var, bi de sahip olduğun bir evlat var. artık bu ikisini ayır. ayarlarımla oynama. dengemi bozma. benim hayatımda her şey yolunda. sırtım dik, anlım pek. mutluyum. işimdeyim, gücümdeyim. işimde, sosyal çevremde güzel anılıyorum. gördüğün gibi yanlış bir şey yok hayatımda.". yıllardır anlatıyorum, bir iki gün dalgalı denizsiz geçiyor, ardından sil baştan. "niye onu giydin, niye bunu yaptın, sen narsistsin, sen bencilsin, sen öylesin, sen böylesin, sen sıfırsın, sen hayal kırıklığısın..."
artık yetmişti. tahammül seviyem artık dayanamıyordu. yalnız kaldığım her an müziği son sese açıp, çığlık çığlığa ağlıyordum. arabayla boğaziçi köprüsünden geçerken, arabayı sağa çekip, atlamayı bile düşündüm. ve zurnanın zırt dediği an, o an oldu benim için. bir sorunum vardı ve üstesinden tek başıma gelemiyordum. ertesi gün, haftalar öncesinden alınmış bir randevum vardı.
annemle aramızı düzeltmek için aile terapisi almaya karar vermiştik. ama o kadar berbat haldeydim ki, annemin suratını bile görmek istemiyordum. yapılacak tek doğru şey vardı, terapiye yalnız gitmek. tek başıma, kendim için!
gece beni yıllardır hayatta sapasağlam durmam için yıllardır destekleyen, en can dostum, hatta can yoldaşım, arkadaşımda kaldım. ertesi gün oldu, ablamda benimle gelmek istedi. beraber gittik. psikoterapistin karşısına tüm gece ağlamaktan mosmor gözlerle çıktım. ve terapist sordu, neden burdasın? ben eşcinselim ama bu sebepten dolayı burada değilim. annemle olan problemlerimden dolayı buradayım dedim ve yarım saat içinde hayatımda olup biten her şeyi özetle anlattım. ardından ablamla yalnız konuştu. terapist ikimizi de karşısına aldı ve "bu adam tamamen normal, aklı başında, zeki, farkındalığı herkesten yüksek, düzgün bir adam. sizin bu adamla ne alıp, veremediğiniz var?" dedi. saygısız ablam, karşısında türkiye?nin en iyi uzmanı olduğunu göz ardı edip, ama?larıyla defalarca adamın sözünü kesip, benim aslında yanlış yaptığımı anlatmaya çalıştı. terapistim artık dayanamayıp ablama, bu çok faşist bir yaklaşım, sen bir faşistsin, yetişkin bir adamın bireylik haklarını elinden alamazsın diye çıkıştı. ayrıca bir anne olduğunu, bu şekilde çocuk büyütemeyeceğini, başka bir zaman kendisiyle başbaşa görüşmek istediğini ekledi. seansımız bittiğinde terapistim "buraya annenle değil, tek başına gelmekle en iyi kararı vermişsin. anneni artık unut. anlattıklarına göre annenle aranın düzelme şansı yok. seni kurtarmaya bakalım." dedi.
ilk terapinin sonunda biraz da olsa rahat nefes alıp verebilmeye başlamıştım.
ama ablam. ah o ablam. terapinin sonunda bir uzmana bok atmaya başlamakla kalmayıp, o kadar affedilmez, ipe sapa gelmez şeyler yaptı ki, başta ben olmak üzere, can dostlarım ve terapistim şok içinde izledik. en yakın kız arkadaşıma, "kardeşim seni seviyor, seninle evlenmek istiyor." demesi üzerine bardak taştı. o gece onu gırtlaklamak istedim. kendime hakim oldum. bunu yapabildiğim için kendimi ayrıca kutluyorum. o günden beri de ne suratını gördüm, ne sesini duydum. bir daha da allah ona benim suratımı görmeyi nasip etmesin, adımı ağzına dahi alamasın inşallah. ona karşı öfkem ve nefretim bu kadar fazla. jedi olsam, çoktan karanlık tarafa geçip, darth vader olmuştum.
ablamla köprüleri böylece atmıştık. yakında iş dolayısıyla yurt dışına çıkacaktım, aylarca dönmeyecektim. yıllardır her yurt dışına çıktığımda koca bir bavul taşımaktan artık sıkılmıştım. dananın kuyruğu ya kopacak, ya da 3. dünya savaşı çıkacaktı.
hakkımdaki gerçekleri, yaşadıklarımı ve özellikle "kendi hatalarını" anneme anlatmam gerekiyordu. üstelik bunları terapistim "annen sağır olmuş, hiçbir şey duymaz. kaç, kendini kurtar o aileden." demesine rağmen yapmalıydım. ben olabileceğim en mükemmel evlat, en dört dörtlük bir adam olmaya çalışırken, onun bunları görmezden gelip, sadece benim götümün derdine düşmesinden dolayı sahip olduğum ama asla anlatmadığım asıl öfkemin nedenini anneme açıklamalıydım. bunu doğru bir şekilde yapabilmemin tek şartı vardı. sakin olmak. hiç sahip olamayacağımı düşündüğüm dinginlik ve sakinlikte olmak.
aslında bu sefer o evden bir daha dönmemek üzere ayrılacaktım. sessiz sedasız. bir yolculuğa çıkacak ve bi yerlerde bir ailemin olduğunu unutacaktım. bavulumu son dakikaya kadar hazırlamamıştım. planlanladığım annem evde yokken, bavulumu hazırlayıp, kimseyle vedalaşmadan havaalanına gitmekti. bavulumu hazırladım. henüz bu evi tamamen terk etmeye hazır olmadığımı hissettim. gözüm arkada kalmamalıydı. bu evde yaşadıklarım bir mutlu sona bağlanmalıydı. yıllarca içimde yanan ateş, bir anda kor haline geldi ve söndü. yüzümde bir tebessüm oluştu, elim telefona uzandı, annemi aradım. "ben gidiyorum, gel."... gitmeme bi kaç saat vardı, annem karşımdaydı, ben ise tamamen hafiflemiş. içim huzur doluydu. birazdan yıllarca konuşmaktan kaçtığım, sonuçlarından korktuğum her şeyi konuşacaktım.
olaylar nerden, nereye, nasıl geldi, çocukluğumdan itibaren olan biten her şeyi anlatmaya başladım. inkar etti, sen şizofren olmuşsun dedi, bunların hiçbiri olmadı, aklın oyun oynuyor sana dedi. eskiden olsa ve bunları duysam hiddetlenirdim. ama o an iç huzurumu koruyabildim. yaşananların hepsinin gerçek olduğunu, şahitlerine ve suçlularına kadar verdim. bana bunu niye yapıyorsun dedi. kalbi yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu, terlemeye başladı, bayılmak üzereydi. anne dedim, sana bi şey olduğu yok, olan bana oldu hep, sen kocanın ardından ağlarken, ben çocukluğumda bunlarla uğraşıyordum, şimdi karşımda hiç acıtasyon yapma dedim. neden anlatmadın dedi. evde ablam bazı şeylerden haberdarken ve üstüne üstük beni hizmetçisi gibi kullanmak için bildikleriyle sanki ben suçluymuşum gibi tehdit ederken nasıl anlatabilirdim dedim. beyninden vurulmuşa döndü. yapabileceğim bir şey yoktu. 20 küsür yıldır ben bunlarla uğraştım, tek başıma, al birazda sen uğraş, ben artık yoruldum dedim. gördüğün gibi beni erkek olmakla bi problemim yok, ki olsa da ne olur? ben sadece senin çocuğunum, oyuncağın değil. ve ben sadece bir adamla yaşayacağım bir beraberlikten mutluluk duyan bir adamım dedim. söyleyecek hiçbir sözü yoktu. kartlar açık oynanınca zamanında yerine getiremediği sorumluluklarından dolayı, tüm annelik haklarını kaybetmişti. bundan sonra kararlarım, bedenim, hiçbir şeyin üstünde söz hakkı olmadığını, olamayacağını, tüm bu yaşadıklarına rağmen, bu adamın bu noktaya kendi başına gelmesinden kendine iyi krediler çıkaramayacağını, aslında hiçbir zaman gerçek anlamda yanımda olmadığını farketti. bunu anlıyordu. pişmanlığı gözlerinden okunuyordu.
artık gitme zamanı gelmişti, geriye 4 duvar arasında bir kadını, binlerce düşünceyle bırakıyordum. odama gittim, kitaplıktan "benim çocuğum" belgeselini aldım, çalışma masamın üstüne koydum ve üstüne izlemesi gerektiğini yazan bir not bıraktım ve odamın kapısını kapattım. bunun anneme yardımcı olacağını düşündüm.
hafiflemiş bavulumu aşağı indirdik. annem taksi çağırdı. gözleri yaşlı. vedalaştık. arkamdan su döktü.

-nereye abi?
-atatürk havaalanı.

şimdi her telefonla konuşmamızda "göreceksin, en büyük destekçin ben olacağım. seni döndüğünde çok güzel bi hayat bekliyor. söz veriyorum." diyor, günah çıkarmaya çalışıyor, bazen keşke ile başlayan bir cümle kurmaya yelteniyor, ama hemen ardından "keşke" yok diyor, bundan sonra yapabileceklerimize bakalım diyor. tabi ben lafa değil, icraata bakarım.
57 yaşında bi kadından şimdiye kadar bir anne olarak yapmadığı her şeyi telafi etmesini beklemiyorum tabiki de ama bu yükten kurtulmak var ya, işte bu paha biçilemez. :)
benim açılma hikayem çok çok ilginç olmuştu. ailem bir şekilde ajanlıkla bunu öğrenmişti fakat aldığım olumsuz tepki çok gariptir ki şuydu; böyle bir şeyi neden bizden saklıyorsun, biz senin aileniz her şekilde yanındayız, aptal mısın sen neden bizden saklıyorsun diye daha çok sinirlerimi bozmuşlardı. aradan aylar geçince inanın herkes alışıyor o kriz bir şekilde aşılıyor.(tabii benim ailem kabullenip sağlıklı biçimde bunu aşan tipe örnek) şimdi annem yüzümün gülüşünden anlıyor, sevgilimle barışık mıyım?, ayrı mıyım?, kavgalı mıyım? diye. hatta son günlerde aramızda geçen bomba muhabbet;

"ay ona mı üzülüyorsun oğlum, yavrum be! bir senin güzelliğine bak bir de şu adama, haşlanmış yumurta gibi! üzme kendini sen en iyilerini bulursun!" *

yine de şu var ailenin bireyi kabulu ve anlayış göstermesi çok önemliyken aynı şekilde açılmamanız da bence bir sorun çıkarmaz. yani illa ki bilmek zorunda değiller. eğer bu sosyal ilişkilere zarar verecek derecede ailede bir bozulma yaratacaksa en iyisi açılmamaktır. ayrıca kimse kusura bakmasın ama evladını her şekilde kucaklayamayan aile, aile değildir! siz onları reddedin, kendi hayatınızı kurun, dostlarınız, sevdikleriniz, aşklarınızla kendi ailenizi kendiniz kurun! unutmayın açık ya da gizli; ne yanlışız, ne de yalnız!
aileye karşı yapılmış bencilce bir açıklamadır. kendimizi düşünüp rahat yaşama isteğini açığa çıkartmak için bu durum dile getirilir. fakat gerçek böyle değildir. hayat daha da karışır, saklanması gereken bir eşyaymışçasına sokakta sizinle rahat edemezler, her hareketinizi, her bakışınızı duruşunuzu, sözünüzü yargılar hale gelirler. olası girişimler söyledir:

- anne ben bir denizatı olmak isityorum. yani istemiyorumda farkındayım ben bir denizatıyım.
-aaa! yavrucum o nasıl şey öyle hay allah! senin baya bir aklın karışmış. nazara gelmişsin sen... olmaz öyle şey. feytullah hocaya götüreyim seni bir güzel üfleyiversin sana hiçbirşeyin kalmaz.


-baba ben şerimanla beşik kertmesi olamam. bundan sonra korhan ile aynı evde yaşayacağız?
-ne demek olamam yavrucum. sen onu bunu boşver. dayınlar yeni ev için temel kazıyorlar. benle gel de temeli kaz bende (üstüne) beton dökeyim.

ancak ve ancak sosyal ortam itibarı ve dernekler vasıtasıyla bu durum açıklanmaya çalışılabilir. bu tür yardımlar alınabilir. böylelikle bencillik dediğimiz şey bir nebze birbirinizi anlamaya dönük bir çabaya dönüşebilir. yalnız olmadığınızı ve durumunuzu en iyi şekilde anlatmanıza yardımcı olacak bir topluluk anlaşılmanızı ufak da olsa kolaylaştırabilir.
benim yaptığım eylemdir. eskiden ben de bilmeyiversinler diye düşünüyordum ancak unutulmamalıdır ki cinsel tercihimiz gizli kapılar ardında kaldığı sürece kimse eşcinsel haklarından bahsedemez. elbette kimsenin yatağı, kiminle yattığı kimseyi ilgilendirmez ancak kendiyle barışık ve cinsel kimliğinden memnun olan insanlar bu durumu kimseden saklamamalıdır. evet türkiyede ne yazık ki gözle görülür bir eşcinsel nefreti var, ancak bizler ailemize, arkadaşlarımıza, topluma ve devlete karşı birlik olup haklarımızı aramadıkça bir yüz sene daha türkiyede eşcinsel haklarından söz bile edilmeyecektir.
ben ilk abime sonra da babama açıldım. açılmak zorunda kaldım aslında. çünkü sevgilim tarafından aldatılıp terk edilmiştim ve her gün bağıra bağıra ağlıyordum. mecbur kalarak anlattım ben de. annemeyse hiç açılmadım, o kendi öğrendi. abim ve babam tarafından çok iyi karşılandım bu yüzden hiçbir sorun çıkmadı. ama annemin kabullenmesi ve beni anlamasının zor olacağını biliyordum. annem mesajlarımı okuyarak öğrendi ama bu konu hakkında hiç konuşmadık. ama konuşmamız lazımdı ve ben de aldım annemi benim çocuğum belgeseline götürdüm. 1 ay önceden bileti aldım, ama anneme film hakkında hiçbir şey söylemedim. o gün geldi salona girdik. tıklım tıklım dolu olması beni mutlu etti ve film başladı. korkudan titredim resmen. acaba salondan kaçıp gidecek miydi yoksa sonuna kadar izleyip öyle mi ağzıma sıçacaktı? ama öyle olmadı, film boyunca ikimiz de deli gibi ağladık. filmin sonunda yönetmen ve filmdeki anneler soruları yanıtlamak için çıktılar ve annem de konuştu.

"ben hiçbir zaman eşcinsel, transseksüel olanlara karşı kötü düşünmedim ama insanın başına gelmesi çok daha farklı bir şey. teşekkür ederim yalnız olmadığımızı bize gösterdiğiniz için."

annem bunları söylerken benim tüylerim diken diken oldu. ağlamamak için zor tuttum kendimi. çıkışta listag anneleri ile oturup saatlerce konuştular. ben de yönetmen can candan'a bizzat kendim teşekkür ettim.
ailenizin yanınızda olması gerçekten çok önemli. keşke ilk kabullendiğim zamanlar gidip konuşabilseydim. ama önemli değil çünkü bundan sonra ailem yanımda. herkesin ailesi umarım listag aileleri kadar anlayışlı olur.
19 yıldır "söylemeye ne gerek var" diye düşünürken bir anda kendimi bir nefret ve kıskançlıkta buldum. arkadaşımın ailesi biliyordu ve o aileyi o biçimde görünce çok kıskandım. her şeyi atlatmışlar, her şeyi konuşabiliyorlar felan, çok özendim, imrendim, gıbta ettim. o aileyi gördükten 1 hafta sonra annem benim sinirimi, öfkemi, tersleyişimi anlayıp benimle konuşmaya geldi ama ağızdan "anne ben geyim" kelimesi o kadar zor ki, hatta çıkmadı ben de. onun anlamasını, sormasını bekledim. sorduğun ve ben evet dediğimde uzun bir sessizlik oldu aramızda. daha sonra sorular sormaya başladı bir anda, milyonlarca sorular. ne zaman? nasıl? hangi arkadaşların öyle? gibilerinden. babama söylememesi için rica ettim ama sonraki gün babama da söylemiş, yıkılmış kadın eve gelince.

sonra geldik ikinci en imkansız görüşmeye. babamla konuştuk. tek ve kesin olarak söylediği şey "düzeleceksin!" idi. diğer önemli nokta ise, "düzelmezsen kendimi öldürürüm" idi. ben ne kadar direnmeye çalışırsam onlar o kadar üstüme geldiler. sonra bi daha bu konu açılmamak üzere kapandı. ki evet cidden bu konu asla açılmadı, evde lafı bile geçmedi.

işte doldurduk 6. ayı diyelim. rahat mıyım? kesinlikle, daha önce hiç bu kadar kabullenmemiştim kendimi, ailem bile biliyorsa gerisi önemli değil tavırlarıyla dolaşıyorum. peki ya ailem kabullendi mi? sanmıyorum, çünkü evde halen "çocuk, torun, evlilik" lafları dönüyor. yukarıda okuduğum yazılara bakaraktan diyorum ki daha kabullenme safhasındalar. ne kadar sürer bu süreç bilemiyorum cidden ama daha kötüsü de olabilirdi diye düşünürekten olumlu bakıyorum bu olanlara. ama cidden istemiyorsanız söylemeyin yani kabulleneceğini sanmıyorsanız kalkışmayın yani, gün gelir bir şey olur söyleyiverirsiniz, kasmaya gerek yok. ben annem anlamıştır diye söylemiştim ayrıca ama meğer tek oğluna toz konduramıyormuş. "10 kişilik kız grubunda tek erkek olmam ilginç gelmedi mi anne?" diye sorumun cevabı da çok tuhaftı hani. "ee kızlarlasın işte, onlardan hoşlanıyorsun." *
babam yıllar önce tahtalı köyü boyladığı için, bu saatten sonra açılsam da fayda etmez, anneme ise açılsam bile "öfff bu ne ya, bi git doğru dürüst bi iş bul" der. aslında türkçe bilse daha iyi saçmalar ama türkçe bilmiyor.
(bkz: heteroseksüellerin cinselliklerini ilan etmemesi)

bu açılma mevzularında en sinir olduğum savunma biçimi bu. " heterolar söylüyor mu da sen söylemek zorundasın, keyfine bak, kendine sakla aslanım" mantığı.

birincisi heterolar doğrudan söylemese de, dolaylı yollardan hemen her dakika heteroluklarını ilan ediyorlar.

ikincisi, bu açılma mevzusu vanilyalı mı yoksa çikolatalı dondurmayı mı tercih ediyorsun, bu tercihi kendine saklayabilirsin basitliğinde değil, eşcinselliğin doğrudan bütün hayatına etki eden bir durum olduğu, saklamak en hafif durumlarda psikolojik baskı yarattığı, en ağır durumlarda da canına kastedilen, adamı işinden eden, sağlık hizmetlerine ulaşmasını engelleyen birşey.

ibne milletinin bütün içselleştirilmiş homofobileriyle ortaya çıkıp "benim yönelimim bana önemli, kimseye söylemek zorunda değilim, onlar söylüyor mu ki?" sığlığında argümanlarını ortaya dökmelerini ve bunu çok olağan şeklinde sunmalarına valla çok sinir oluyorum.

anana babana açılmak istememenin seksen tane nedeni olabilir, hepsine de eyvallah, ama "ama onlar önümüzde sevişmiyorlar ki" sığlığındaki argümanla gelmeyin rica ederim. gittiğim psikolog malı da aynı şeyi söylemişti bana, o zaman toydum, gıkım çıkamamıştı da, şimdi bu söylemi hele eşcinsel milletinin ağzından duydukça sinirim o yüzden zıplıyor.
acıdır ki bizim oralarda eşcinsellik yok. ibnelik var. nonoşluk var. bu yüzden açıklamak zor hatta imkansız.
manasız bir sıkıntıya sokmaktan başka birşey değildir. biz ailemizin sex hayatını bilmiyorsak onlarda bizim sex hayatını bilmeye hakkı yoktur gerek te yoktur. sonuçları tahmin edilemez sıkıntılara kapı açar. bu ülkede yaşayan ailelerin belkide %1 i anlayışla karşılayacaktır. onur meselesi yapmak ta saçmalıktır. yapmayın. etmeyin.
  • /
  • 6