ayı sözlük itiraf

  • /
  • 91
merhaba arkadaşlar size bir anımı anlatacağım. olay 2000'lerin başında geçiyor. bir gün evde otururken içim birden waffle çekti çünkü sittin sene yememiştim. hemen aranmaya başladım. böyle keser sapı gibi bir çilekli waffle arıyordum. aramalarım cevap vermişti ama bulduğum waffle, nasıl desem toplu iğne gibiydi. beni bir türlü doyuramadı. oradan çıkıp sokakta çaresizce yürüyordum. birden köşedeki siyahi saatçiyi gördüm, hemen yanına yaklaştım. konuştuk, anlaştık. adamın waffleları dehşetti :o. abartmıyorum bana bir saat nutellalı waffle çaktı. kendimi çok geniş hissettim ama şimdi iyiyim. herkes waffle tüketmeli.

edit: üstteki entrye hitaben yarı copy-paste ironi vardır. swh
sevdiğin şarkı eşliğinde kek yapmak kadar mutluluk veren bir şey varsa, o da sevdiğin kişinin yanında olup sana eşlik etmesidir sözlük.
dün gece kendimi aştım ve bugüne kadar birlikte olduğum en güzel kadınla birlikte oldum. insan bir gecelik ilişkisiyle gurur duyar mı? ben duyuyorum sözlük...nasıl oldu ben de anlamadım ama çok güzel oldu.
2 saat uyuyup işe gelmeme rağmen enerji doluyum, yere göğe sığamıyorum. bir de gözüm sürekli telefonda mesaj atar mı diye, atsa da mutluyum atmasa da..
edit: mesaj attı, buluştuk filan ama olaylar olaylar..atmasa daha mı iyiydi acaba bilemedim.
türkiyede yaşamaktan tiksiniyorum ve sosyolog adayıyım.
bugün taaa liseden iki kız iki tane de erkek arkadaşımla birlikte buluştuk. liseden mezun olalı yaklaşık 5 sene oldu ama o günden beri bu arkadaşlarımla görüşmeyi sürdürüyorum. onları çok seviyorum ama içimde hepimizde olduğu gibi bir ukte vardı. kendimi tüm çıplaklığımla onlara açsam beni hala severler mi? tabi cesaretsizlikten mi yoksa hazır olamadığımdan mı ne hiç kalkışmadım böyle bi işe. derken bugün bi muhabbet döndü aramızda. erkek arkadaşlardan biri "lgbtiler de amma çok ses çıkarmaya başladılar ya yok onur haftasıymış yok yürüyüşmüş. ramazan ayında yaptıkları yetmiyormuş gibi bir de sokak ortasında birbirlerine mastürbasyon yapıyorlar" dedi. ben de bu sefer kendimi tutamayıp "rahatsızlığını anlayabiliyorum ama asıl ramazan ayı onur yürüyüşüne denk geliyor, onur yürüyüşünün tarihi her sene aynı" dedim. ayrıca sokak ortasında mastürbasyonun kişisel düsüncem olarak bana da abartı geldiğini ama öpüşmenin el ele tutuşmanın cinsiyet ayırt etmeksizin rahatsız etmemesi gerektiğini düşündüğümü belirttim. arkadaş "ya olur mu öyle" dedi. "bi özgürlük verilse hepsi sokakta birbiriyle seks yapar ben bunları görmek istemiyorum" dedi. ben yine ortaya anti tezler koyunca bu sefer de "arkadaşlar nikimsi de lgbtilimiş (sanki öyle bi takım var da taraftarıymışım gibi)" dedi güldü. "yürüyüşlere falan da katılmış galiba" dedi (ki katılmıstım ama o bilmiyordu). o an kendince şaka yaptığını, amacının benimle dalga geçmek olmadığını biliyordum ama napacağımı bilemedim. diğer üç arkadaşımda hiç bir tebessüm dahi yoktu ve "olsun bu bizi ne ilgilendirir ki onun bedeni onun kararı onun aşkı bize saygı duymak düşer. lgbtileri sonuna kadar destekliyoruz" dediler. o an o kadar mutlu oldum ki sadece tebessüm ettim ve az önce bana o şakaları yapan arkadaşın "orası öyle tabi" deyişini büyük bir zevkle izledim. sanırım uzun süreden sonra geçirdiğim en hoş gündü bugün *
hadi bakalım, uzun zaman sonra neler neler oldu, en son 2019 yılından beklentilerimi yazmışım, o derece uzun zaman geçmiş.

çok uzun yıllar sonunda ilişkimiz daha fazla devam etmez hale geldi, hiç kavgamız gürültümüz olmadı ilişki boyunca, sonunda da olmadı. sadece birbirimizi o kadar normalleştirdik ki akrabadan hallice olduk, heyecanı kalmadı, en son seks bile mastürbasyon yerine geçen bir hale döndü, yatakta zerre hareket etmeden bana arkasını dönüyordu, "ihtiyacımızı" görüyorduk. bazen, mastürbasyonu tercih ediyorken kendimi buluyordum.

üstüne bana o kadar sıradan davranmaya başlamıştı, ilişkinin başında dinlediğimizde gözlerimiz dolu dolu olan şarkılar bile aynı hisleri yaratmamaya başladı. bana dünyada bir tek ben varmışım gibi davranırken uzun süredir sıkılıyormuş gibi davranıyordu. neyse, tek seferde bitti, özlemiyor olmam bence en büyük acıdır, neredeyse 10 yıl, boru mu?

bir de, yediğinde içtiğinde giydiğinde gezdiğinde tozduğunda hiçbir şeyinde harcadığım parada asla gözüm yok ama annesinin sanki bunları cebinden karşılıyormuş gibi yorum yapması...

öte yanda, işim çok daha iyi gitti 2023'te, yıl ortalamasıyla ayda 160 binleri gördüm, bu bir anlam ifade ediyor mu bilmiyorum ama türkiyede kalıp avrupada gibi para kazandım. meslekte yeni seviyelere geldim, daha da gelmeye devam edeceğim, gazım hiç eksilmedi.

2023'te uzun süredir beklettiğim ve çok heves ettiğim yeni bir hobi edindim, hayatımın merkezine oturdu.

şimdi düşününce, ben çalışma ve hobileri derken ona çok az zaman ayırdım gibi geliyor, hemen kendimi suçluyorum. ama artık 30 ortalarında ve olaylara ergence mutsuz etmeden bakabilen biri olarak; hayır, onun yokluğundan bana kalan vakitleri geri alıyordum, tekrar kendime dönüyordum.

nitekim döndüm de.

sadece, yeni biriyle tanışmak istemiyorum. kimseyle tanışmak istemiyorum. dehşet bir libidoyla yaşadığım bu yaşıma kadar hayatımda ilk kez cinsellik dahi biriyle vakit geçirmeye beni yönlendirmez oldu. yeni bir insanı çekmek istemiyorum, insan diyince çekmek demek de apayrı bir gösterge nasıl hissettiğime. kimseyi ödünç alabilecek kadar dahi kendimde hak veya sabır görmüyorum.

o yüzden, tenga aldım. hayatımda gerçekten mastürbasyona yepyeni bir ışık çaktı. hatta ilk aldığımda 3 dakikada boşaldım, şaşkın bir köylü nidası çıkarttım, tontonlarım mutluluktan halay çekti. başta kendimi bir ezikledim, sen bir sürü insanın kalbini kırıp kendine aşık edip sekse doyunca bırakan adam tengaya mı düştün dedim ama dediklerime pişmanım. tenga, sen bambaşka bir icatsın, devlet bütün abazalara dağıtsa 15 dakikada kültür değişimi yaşarız millet olarak. ha bir de, hala bizim camiaya bakış açım herkesin birbiriyle en az bir kez birlikte olduğu ve bunun insanı eskiten (bedensel olarak değil, ruhsal olarak) ve hafiften iğrendirici olduğu yönünde. o yüzden, yaşasın tenga.

neyse, son 5 senenin özeti çok daha uzun sürer ama en küçültülmüş kırılımla ana başlıklar bunlar.
yerim neresi, kendimi nereye ait hissediyorum artık hiç bir fikrim yok sözlük. üniversitemin bulunduğu ildeyken kendimi oraya pek ait hissetmiyorum, 3 gündür ailemin yanındayım kendimi buraya da ait hissetmiyorum. gerçi bu durumu yaklaşık 1senedir yaşıyorum. yurt dışındayken de kendimi oraya ait hissetmiyordum ülkemde ülkem diyordum *. fransız şair charles baudelaire'e ait şu söze tamı tamına uyuyorum sanırım: "nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi geliyor."
ruh halim: herkes birbiriyle yiyişirken atölyeye gidip tahta çakan adnan ziyagil.
10 gün önce bir adamla tanıştım. tanışma şeklim de bana göre özel ve beklenmedik anda oldu. şu an birbirimizi tanıma aşamasındayız. el ele bile tutuşmadık. dışardan göründüğüne ve söylediklerine göre aklı oynaşta falan değil. uzun zamandır fiziksel ve duygusal olarak gerçekten yakınlık hissettiğim biri çıktı karşıma. onunla birşeyler olsun, güzel olsun istiyorum. bir yandan ümitliyim, bir yandan da ödüm patlıyor ya olmazsa diye. ben artık çok yoruldum, tükendim. yine de insanlara karşı güvenimi kaybetmemek için direniyorum. yine de korkuyorum, tırsıyorum olmazsa diye. 10 gün bulunduğumuz durum için uzun mu, kısa mı bilmiyorum. öyle farklı insanlar tanıdım ki sürecin nasıl olması gerektiğini bilemiyorum artık. içimden tut adamı sarılıp öpmek geliyor. bir çuval inciri de berbat etmek istemiyorum. pazar sabahı olmasına ragmen erken kalktım, dışarı çıktım. bir garip oldum bu aralar. allah yardımcım olsun.
rüyamda babam öğreniyordu ve benle gurur duyduğunu söylüyordu. elini omzuma koyarak "milletin cennetini cehennemini boşver sen gökyüzünü zaten buldun." diyordu. şu cümleden sonra uyandım ve hıçkıra hıçkıra ağladım sözlük. öğrenmeleri gibi bir beklentim, umudum, hayalim falan yok. ama şu aptal rüyadan sonra o kadar mutlu oldum ki allak bullak oldu kafam.
bir de şu cümle bir rüyada nasıl ortaya çıkabilir aklım almıyor. bir yerde mi duydum acaba beynim mi üretti?
bir anka kuşu misali, duygularımın sönen ateşinin ardında bıraktığı küllerinden yeniden doğmasına vesile olan biriyle tanıştım.

duygusuzluk içinden geçen tam üç koca yılın ardından...
tanıdığım, bildiğim insanlar arasında en boş beleş, işe yaramaz insan olabilirim. ne savunduğum bir şey var, ne bir amacım. genelde insanların bir 'duruşu' vardır. bende o bile yok. olsa olsa 'yatış' vardır. niye böyle, normal bir şey mi, sorunsa çaresi nedir, işsizlik artı depresyonun olağan sonucu mu gibi türlü sorular kafamda 10000 metre yarışındalar. olimpiyat yarışı da değil, diamond league, bir süreklilik arz ediyor yani. mistik bir takım olaylar gelişsin diye bekliyom sanırım. o da bize denk gelir mi, gelse de fark eder miyim? antidepresanları bıraktıktan sonra kafamdaki fay hareketlendi sanırım. resmen kafamın içindekileri akıttım buraya. okurzedelerden özür dilerim. ilk cümleden sonra okumamanız gerekiyordu ya, neyse. otobüs kalkıyor, entry biter.
sabah şen şakrak vaziyette kahkahalar atarak uyandım hatta sözlüğe girip entry bile yazdım kendimce komikli.

yarım saat sonra çok üzücü bir haber aldım. dünya başıma falan yıkılmadı önce ama içim cız etti. annemin haberi verirken kurduğu o cümle ve sonrasında yaşananlar belki şu an yerle bir etti beni. annemin "ah tek kaldı anacığı, ölmüş garibim, ah benim çileli eminim" cümlesi bambaşka bir yere dokundu nedense içimde. iki ev ötemizde oturuyorlardı mehmet emin ve annesi şadiye teyze. hayatları gibi evleri de müstakildi. yoksullardı, bir emekli maaşı vardı şadiye teyzenin kocasından kalan. kimseye muhtaç değillerdi kendi kendilerine de yetiyorlardı ama biz aile olarak ve mahalleli sürekli yardım etmeye kendi çapımızda bir şeyler yapmaya çalışırdık. şadiye teyzenin küçük oğluydu mehmet emin. şizofreni tanısı almıştı uzun süre önce bunun yanında kalp rahatsızlığı/dolaşım problemleri ve midesinde rahatsızlıklar vardı. bağırıyordu acıdan gece gündüz. ameliyat ettirdik bir süre iyi geldi ama sonrasında da dolaşım problemleri yüzünden tutunamadı. bugün öldü. şadiye teyzenin büyük oğlu da ameliyatta ölmüştü. apar topar cenaze evine gittik hepi topu altı yedi kişiydik. şadiye teyze 1.45 boylarında minyon, dünyanın el kadar en tatlı teyzelerinden. küçücük elleriyle dokunmuş tabuta belki de aklında acısı, bundan sonraki yalnızlığının korkusu var. babanla abine selam söyle emin bayramda hepiniz birliktesiniz bak emin derken hayır ağlamayacağım dedim dişlerimi sıkmaktan ağzım ağrıyor şu an. günlük hayatta böyle şeyleri görmezden gelen haberlerde kötü haberleri hiç izlemeyen ben burun buruna geldim bugün şadiye teyzenin çaresiz gerçekliği ile. mezarlıklar müdürlüğüne gittik kimsesiz diye yazmışlar ilk olarak adını ikinci cızlama oldu içimde, gözlerim doldu, yediremedim! hayır dedim kimsesiz değil benim kardeşim oluyor! işlemleri babam halletmek için kaldı mahalleden üç kişi, ben, tabutta emin cenaze arabası ile günlük hayatımda hiç uğramadığım yere geldik. camiye. imam sordu cenaze sahibi kim? kimseden çıt yok! benden daha yakın pek tanıyan da yoktu emin'i. öyle ya emin şizofren, akıldan eksik, o farklı, başka o! kimse öyle sahiplenmek istemez! ölüsünü bile! neyse, benim dedim sahibi, benim akrabam! o zaman başında durun cenazenin dedi! peki dedim. bekledim. öğlen namazına girdi yanımdaki üç kişi, oradaki cemaatten bir kaç amca da. biz kaldık bahçede; tabut, içinde emin ve ben üçümüz!



o an anladım ki emin aslında benim en iyi dostum olabilecekken koca bir ömürde o fırsatı kaçırmışım! başkalığımız, o mahalledeki başkalarına hep "tuhaf" gelişimiz, itilmişliğimiz hatta başkalarının gözünde bir zavallı oluşumuz! bizi en çok bağlayan şeyler olabilirmiş! yer yer sadece bakışırdık sen yaşarken, camdan bazen acın olduğunda ölüyorum diye bağırırdın, duyar ah ne acı der geçerdim. bugün seninle yer yer o konuşmadığım günlerin ve zaman zaman sana sadece acımaktan başka elimden hiçbir şey gelmeyişinin acısını biraz olsa da çıkartmaya çalıştım. cenaze namazında dört kişiydik emin. ben hiç inanmayan biri olarak sana içten şekilde iyi şeyler diledim bugün. ellerimle gömdüm. üzerine kürekle toprak attım emin.



belki beni hiç tanımadın o kadar çok. hiç oturup saatlerce konuşmadık. belki ne çektiğini, derdini, acılarını, sevinçlerini sana hiç soramadım ama bugün kendimce bir şeyler yapmaya çalıştım emin. annenin kollarımda bayılması, emini götürmeyin ben onsuz ne yaparım diye ağlaması hala kulaklarımda! beni affet emin! bir gün olsun seni yok saydıysam, haline acıdıysam ve sana insanca davranıp iyilik yapamadıysam beni ne olur affet! ve dilerim ki eğer varsa gittiğin bir yer ve orada bir şeyler...

rahat uyu... yalnızlığımız belki de lüksümüzdü... boş ver sen rahat uyu...

hoşça kal emin.
karıma erkeklerden de hoşlandığımı söylemek isterdim.
anladım ki dünyanın bize verebilecegi en güzel şey bizi bizden cok anlayan bir dost. hayatımın tam anlamıyla bok gibi gecen son iki ayında o olmasaydı suan nerede ve ne durumda olurdum düsünemiyorum ve yeni yeni anlıyorum ki hep benim yerime de düsünmüs. herkes öyle uzaktan izlerken o tüm olanları tek basıma kaldırmama izin vermeyip benimle paylasmıs. sadece onunla iyilestim tek bildigim bu, evet yasamak cok zor ama yine de cok güzel sözlük.
otobüste yanımda tam bir şakirt oturuyor sözlük. çocuk bir yandan dini kitaplar okuyor bir yandan telefonundan dini sohbetler izliyor, biraz sonra huşulanacak galiba allahuekber vuhhuuu ama ben yanında ayı sözlüğe girerek buna engel oluyorum sanırım *
galiba tarihin gelmiş geçmiş en kötü ev sahibesine sahibim.
insan odun kırarken çok ses çıkıyor diye şikayete gelir mi ?
yada eve gelen arkadaşıma bu çocuğu gözüm tutmadı bu kızı sevmedim der mi ?
hadi onu boşver milletin attığı çöplerden de ben sorumluyum. kapının önündeki çöpleri bana toplatmaya çalışıyor ama ben yemem bunları
en kötüsü de kira olayı zaten sik kadar eve kira yerine ev parası alıyor bide kiranın geldiği günün saat sabah 10 nunda yavrucum kirayı ödesenize benim de faturalarım var demesi de cabası
iyi ki bu ay 7 gün veremedim kirayı.her gün kapıda her gün 2 kez gelip kirayı istiyor
bazen beni görmemesi için eve geç gidiyorum ama saat kaç olursa olsun damlıyor eve
teyzecim bu ay sıkışığım diyorsun ama anlamıyor kadın
yarın da gelecek ve yarında aynı stres
yakında ev sahibesini öldürdü diye haberleri okursanız bana temiz iç çamaşırı ve bikaç sigara gönderirseniz sevinirim
yarın iş görüşmem var dua edin bana elime para geçtiği an çıkarım bu evden
hem ruhen hemde kafa olarak rahatlarım
o kadar üzgünüm, o kadar mutsuzum ki şu an sözlük bağıra bağıra ağlamak haykırmak istiyorum... yine gece olur sessizlik çöker de ağlarım, kahrolurum diye bundan kaçmak için, sızmak için bir sürü içki içtim ama nafile... hayat denilen kısa sürenin farkına hep ölümle yüz yüze geldiğimde varmanın iki yüzlülüğünün içinde olmamdan dolayı da kendime çok kızgınım.

bir adam düşünün sözlük; öyle bir adam ki çizgili dizaltı çorabı, mikili tshirtü ve mini şortu ile nice beyaz yakalıya kafa tutmuş, karşısındaki homofobik çoğunluğun gözlerinin içine baka baka kormadan, çekinmeden; "seve seve sokak yapar, sevişe sevişe şehirler üretiriz. görünür olmazsak yok oluruz!" demiş ve bir an bile korkmamış. bir adam düşünün ki amerikadaki #lovewins devrimi sırasında türkiyenin aktivist lgbti figürü olarak amerika'ya davet almış, bizleri dünyaya, hiç çekinmeden savunmuş ve tanıtmış... tüm bunların ötesinde bir adam düşünün ki gezi direnişinde lgbti oluşumunu mücadeleye katmış "cesaret bulaşıcıdır!" mesajı ile nice lgbti'yi o günden sonra daha duyulur, daha görünür hale getirmiş...

bu mükemmel adam "boysan yakar" artık yok... kısacık yaşına bir ömür sığdırarak, o ömre nice insanın yapamayacağı başarılar katarak aramızdan ayrıldı... hala hazmedemiyor, hala kabullenemiyorum... daha çok yolumuz vardı... yoldaşımız, kardeşimiz, sevgilimiz, arkadaşımız, dostumuz boysan... olmadı hiç olmadı boysan bu...
  • /
  • 91