depresyon

içinden çıkamadığım ruhi haliyetim öyle bir şey ki depresyondan çıktığmda bile ne yapacağımı bilemediğimden tekrar içine girdiğim 7/24/365 fuultime ruh halim geri kalan 6 saat ise kendıme yıl boyunca saglıklı gecırbılcegımı dusundgum zaman dilimdir.
vücudu ölümüne yorarak, yatağa yattığın gibi hiçbir şey düşünemeyecek kadar bitkin olup hemen uyuyarak bir nebze olsun ertelenebilecek hastalık.
toplumda ötekileştirilmiş bireylerde daha fazla olduğunu düşündüğüm hastalık, bu ötekilerin kimler olduğunu hepimiz biliyoruz; lgbtt, kadınlar, dinleri sünni müslümanlık dışında olanlar, farklı ırktan olanlar vb. depresyona yakalanmaya meyilliyiz ne yazık ki, bu kişisel yapımızdan kaynaklandığı gibi çevreden de kaynaklanıyor ama sanırım çevrenin etkisi daha fazla, kendimizi saklıyoruz ve gizlice yaşıyoruz insanların arasında, kendimizi sınırlandırarak, kendi etrafımıza duvarlar örmek zorunda kalıyoruz ve o duvarlar arasında nefes almaya çalışıyoruz. saklamazsak veya saklanmamayı tercih edersek de toplumun ön yargılarıyla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. yalan söylemek zorunda bırakılıyoruz kendimize, çevremize. bize ait olmayan davranışları sergilemek zorunda bırakılıyoruz. oysa kimseye bir şey açıklamak zorunda değiliz, duvarlar arasında yaşamak zorunda değiliz, olmadığımız gibi davranmak zorunda değiliz, tüm bu mecburiyetler omuzlarımızda ağır yükler koyuyor, bazen altında yıkılıyoruz, devam edemeyecekmişiz gibi geliyor, içinden çıkılmazmış gibi görünen bir döngüde kapana kısılıyoruz, hareket etmek zor geliyor, nefes almak acı veriyor, sanırım bu duruma geldiğimizde kendimize şunu hatırlatmamız gerek aslında güçlüyüz, yalnız değiliz, devam etmek için sebeplerimiz var, o an bunlar ne kadar uzak görünse de asıl gerçekliğin bu olduğu unutulmamalı
latince bir terim: depression.
de- önekinden anlaşılacağı gibi, pression eylemini olumsuzlamakta ve birçok bilim dalında, birbirine yakın anlamlarda kullanılmakta.
basıncın azalması, içeri çöküş, yıkılma, çökme, alçalma, kriz ve bunalım gibi anlamları var...
yaşam stilim. verdiği kronik sancılar, hayatın yarrağa bağlaması, sosyal hayattaki darbeleri, kaybettiğiniz birçok değerin yanında kazandırdığı şey yok gibi. yani bir takım bahaneleri keyfi durumlara çevirebiliyorsanız. sürekli insan içinde olmaktan bıktınız ve yalnız kalmak mı istiyorsunuz? hayvan gibi yalnızsınız. yapmak istemediğiniz durumlara zorlanıyor musunuz? depresyonu bir bahane olarak kullanabilirsiniz. bi de bu süreçte çok klişe ama kimin gerçekten arkadaşınız olduğunu görebilirsiniz, her ne kadar kimsenin yüzünü görmeye tahammül edemeyecek olsanız da.
sessizce sizi ele geçirir. hatta öyle sessizdir ki size fark ettirmeden kapınızı açıp içeri girmiş bile olabilir. öyle sinsi öyle şeytan öyle illet bir şeydir kendileri.
hiç giremediğim. valla billa
sürekli somurtmak değil, somurtmaya başladığı zaman nefes alacak gücü bile kendinde bulamamaktır. çöktükçe çökersin, yataktan kalkamazsın, ağzını açsan zırlamaya başlarsın. hayatındaki her şey önemini yitirir, hissettiğin tek şey o boşluk ve çaresizlik olur. yıllardır kendisiyle boğuşuyorum, kazanmaya en yaklaştığım an düştükten sonra kalkmayı becerdiklerim oldu; asla kazanılmayacak bir savaş bu galiba. kendimi sevmek, kendimle barışmak, yalnız kalınca delirmemek falan... zor işler bunlar. intihar etmediğim her krizin sonunda bir yandan kendimle gurur duyuyorum, bir yandan kendimden daha da fazla nefret ediyorum. dışarı çıktığım her akşam hem dışarı çıkabildiğim için kendimi tebrik ediyorum, hem de insanlar bana bakmayınca "çünkü iğrenç ve çirkinsin" diye daha da boktan bir ruh haline giriyorum. en önemlisi de, insanlar umursamıyor çoğu zaman. görmezden geliyorlar. bir sen görmezden gelemiyorsun çünkü midene bıçak saplamış gibi birisi, döndürüp duruyor.

umarım günün birinde daha iyi olurum, umarım günün birinde daha iyi oluruz. yaşamdan zevk almayı her şeyden çok istiyorum, ama galiba insan en çok istediği şeye asla ulaşamıyor.
post travmatik stres bozukluğu ile beraber kendimde bulunduğunu düşündüğüm ruh hali.
düşünmekle olmuyor tabi, tanı konması için doktora gidilmesi gereken hede. "öyle değildir ya, öyle olsa duramazdın" şeklinde geçiştirmekte pek mümkün, tabii eleminizden kederinizden zevk alacak mazoşistliğe ulaşmamışsanız şayet.
prozac ve abilify ile üstesinden gelinebilecek hastalık.

abilifyin yan etkilerinden biri intihar ama o kadar kusur kadı kızında da olur.
(bkz: yine aynı başlığa yazıyorum)
(bkz: ne kadar da heyecan verici)

belirtilerini fark ettikçe yapabildiğini tek şey aynı bir tren kazasını izler gibi seyretmek oluyor anca, durduramıyorsunuz.

cumartesi gecesi hiçbir sebep yokken sabaha kadar sokaklardaydım, hiç zevk almadan dans ettim, hiç zevk almadan gidip cheeky'de dayattırdım (bkz: iğrençti), en son sabahı karşı beş buçukta erenköyden bostancıya kadar yürüdüm ve sabah da gereksiz bir sinir krizi yaşayıp ağlayarak ve "ölmek istiyorum" diye zırlayarak uyudum.

uyandığımda alkoldendi, bir an için kendini kötü hissettin, özgüvenin düştü diye geçiştirdim. kalktım kendime asla yapmayacağım demiş olduğum şeyi yaptım, "ilgi görmek" uğruna cihangir sauna'ya gittim. yarım saatten fazla dayanamadım gerçi, ama bu birisiyle sırf çok tatlısın dedi diye odaya geçmeme engel olmadı.

eve gelirken boğazımda bir yumru vardı, "denemiş oldun en azından, merakın gitti" diye susturdum. geldim, tüm gün yataktaydım, depresif müzikler dinledim. gece yeniden uyuyamadım, yatakta döndüm dolaştım yetmedi salonda yerde yattım. yine ancak sabaha karşı 5te, bir avuç sakinleştirici ile uyuyabildim. saat 7.30'da uyandım, daha önceden hiç sorun olmadan daha az uykuyla kalkabilmişken bir şey beni olduğum yere yapıştırmıştı; bölüm direktörüne iyi değilim diyip gitmedim. öylece yattım üç saat, sadece tavana bakıp. durumu hala reddediyorum bakın, ama beynimde alarm çalmaya başlıyor yavaştan. kulağımda bir uğultu var, sürekli ağlayacak gibiyim ve nefes alamıyorum.

en son az önce tinderda kimseyle eşleşmediğim için k*stum. sebep buydu baya baya. hem de dün öğleden sonradan beri hiçbir şey yememiş olmama rağmen.

en son böyle hissettiğimde sonum çok kötüydü sevgili sözlük, ve o zaman en azından neden böyle olduğumu biliyordum. şu an aklıma gelen en iyi sebep "kimsenin beni beğenmediği", ama bunu nasıl çözebilirim hiçbir fikrim yok. hayatımın yeniden elimden kayıp gitmesini istemiyorum, yeniden eve mahkum olmak istemiyorum.
eğer bir gün bir nedenden dolayı depresyona girerseniz ve gülemiyorsanız beni hatırlayın. kendimi her zaman ne kadar küçük düşürdüğümü, ne kadar acınası olduğumu, ne kadar sönük ve değer verilmeyen birisi olduğumu, ne kadar sağlıksız ve kokuşmuş olduğumu, ne kadar yalnız olduğumu hatırlayın. böylece kendinize gülecek bir şey bulabilirsiniz. geçmiş olsun. *
pop up reklam gibidir, ne zaman bir şey yapmaya çalışsan tüm ekranı kaplayıp her şeyin ağzına sıçar. sonra gidersin virüslü sitelere girmemeye çalışırsın, adblock yüklersin, uğraşır didinirsin ama o seni bir köşede bekler; ilk hazırlıksız anında da saldırıya geçer. evden çıkamıyorum, evden çıkmayı bırak yataktan kalkamıyorum bile. sanki birisi uyuşturucu vermiş gibiyim, hüngür hüngür ağlamakla sonsuza kadar tavana bakmak arasında gidip geliyorum. evde de yalnızım, bu işin sonu kötü bir yere gidecek diye korkmadan edemiyorum. ne yapacağım sözlük.
son dönemlerde ve ülke gündeminde son yaşananlardan sonra özellikle (bkz: travma sonrası stres bozukluğu) ile birlikte görülen, yakın çevremde fazlası ile artmış olan psikolojik-mental sağlık bozukluğu durumudur. ilaç kullanımınının da çok sık olmasından ve aşırı dereceye çıkmasından dolayı kendimce bir kaç bilgiyi paylaşmak istedim.

ilaç kullanımı erken ergen ve genç yetişkin grubunda var olan intihar düşüncelerini güçlendirmekte ya da olmayan intihar düşüncelerini tetiklemektedir. ilaçla tedavi hafif ve orta derecede depresyon için hiçbir sağlık çalışanı tarafından önerilmemelidir! çünkü etkin maddesi fluoksetin, venlafaxine, paroksetin ve nefazodon gibi maddeler olan prozac, efexor, paxil vb. ilaçların depresyon vakalarında semptom baskılama dışında adapte edici hiçbir etkisinin olmadığı dahası plasebo etkisi ilaçlar ile aynı sonuçları verdiği (bakkaldan alınan olips şekeri ilaç diye vermek) bulunmuştur. (kirsch ve diğ., 2005&fournier ve diğ., 2010)

bununla birlikte hayata adapte edici aktiviteler ve psikoterapi seanslarının, davranış değişimleme ve davranış repertuarına yeni beceriler kazandırma gibi kişiyi günlük hayata entegre edici faaliyetlerin bilimsel olarak en iyi çözüm olduğu da ispatlanmıştır.

depresyonun bir yaşam biçimi olmadığını kabul etmek ve en kısa sürede psikoterapiye dayalı psikolojik destek almaya başlamak sizin için en faydalı ve yararlı çözüm olacaktır bunun için günümüzde size en yakın devlet hastanesi bile bu hizmeti verebilecek en az bir uzmana sahiptir. dikkat edelim ve bilelim ki depresyon, kader değildir.
genelde depresyonda olan kişilerin (kendi çevremdeki) internet sosyal ortamlarında bayağı aktif olduklarını gözlemliyorum. bir ilişkisi var mıdır bilmemem tabii psikolog yazarlarımıza sormalı.
ağır badireler atlatan veya gerçekten sorunları olan insanları geçtim de bunu yaşam şekli haline getiren fırsatçılar var.sözüm onlara:yok benim sorunlarım var yok ben şöyle kötüyüm.benim de bi sabrım var yardımcı olunmasına izin vermiyorsun ağlanıp sızlanma.az ilerde akıtabilirsin.aaa resmen kanıyorum şuan. yazdıkça sinirleneceğimden yarıda keseyim.sakince nokta koyuyorum ve şunu söylüyorum:"yeteeer"
tam gireyim diyorum bi bakıyorum yine bi aksilik çıkıyor. bi işi de tam yapsam kendimi tebrik edicem. zaten bu entryi de daha farklı bi sonla bitirmek istiyordum ama bu da tam olmadı
yoğun,yorucu ve stresli bir iş temposuna sahip olmak,küçük bir şehirde yaşamak,eşcinsellğinizi yeni yeni kabullenmeye başlayıp kimselerle bir şey paylaşamamak,herkese gülmek zorunda olup,kimseye ruh halinizi yansıtmamak gibi bir görev üstlenmek sonucunda kaçınılmaz olan durum.zaman akmıyor,kendi depresyonunun farkında olmak da bir işe yaramıyor.
bazen düşünüyorum gay olmamı görmezden gelip hetero gibi yaşamaya çalışmak daha mı kolaydı diye.hiç bitmeyecek bir tek başınalığın ortasına hapsolmuş gibi hissediyorum lanet olsun.
medikal tedavinin yabana atılmayacak kadar etkili olduğunu düşündüğüm psikiyatrik bir rahatsızlık. mental rahatsızlıklarda ilaç kullanmaya dair genel olarak gördüğüm büyük bir yaftalama var, sanki ilgi budalalığından deprese olmuşuz ya da bu ilaçları kullanınca hissetmeyeceğiz birşey gibi. kesinlikle böyle birşey olmadı, en azından kendi nazarımda. * nasıl kimse diyabet hastalarına sen niye insülin kullanıyorsun demiyorsa bize de dememeliler. burada püf nokta ilaç kullanmaya başladığınızda, ne olursa olsun kendi başınıza aniden bırakmayın, zira çok kötü rebound etkileri olabiliyor bu ilaçların.

uzun zamandır (2017 şubat) süre gelen depresyonumu yeni yeni anlamaya başlıyorum. yaklaşık olarak dört aydır ilaç kullanıyorum, psikiyatrim olan hoş adam, en az bir yıl kullanacağımı söyledi, bir şikayetim de yok. eskiden hiçbir şey yapacak enerjim olmazdı çoğu zaman, artık birşeylere iyi kötü odaklanabilmek güzel hissettiriyor. uzun zamandır bu kadar stabil (iyi değil henüz zira hala daha geriye sekmelerim oluyor) hissettmemiştim kendimi. bunda iş ortamımı değiştirmemin de etkisi önemli derecede tabii ama hayat daha güzel. birkaç arkadaş edinmek, sosyal özgüvene sahip olmak, az çok enerji ve odağa sahip olmak güzel şeyler.
bünyemde iştah, tatlı krizi ve 12-15 saat uyku biçiminde kendini gösteren duygudurum bozukluğu.
  • /
  • 4