düşün ki o bunu okuyor

bunu okuyacağını zannetmiyorum sen okuma bilseydin sana bakan bu bir çift gözden anlardın her şeyi
stalkta master yapacak kadar çaresizliğe sürükleniyorum. çaresizim. sen de öylesin biliyorum. içim içimi yiyor. ama susup duruyorum. senin için mutlu olmak zorundayım. mutsuz olsam bile buna zorundayım. birkaç gündür çok meşgulüm. ama bu kafa dağınıklığında bile aklımda hep sen. bir uyuyup uyanalım bakalım. yarın neler olacak ?
bugün saatlerce ağladım. bir parçam da kopup gitti o telefon kapanınca. sadece soruyorum kendime, hayata, sana "neden?". nereye gidersek gidelim, ne kadar zaman geçerse geçsin, hayatımda ne değişirse değişsin geçmeyecek sanki. içimde bir yerler acıyor sadece.
okuyorsun ama anladığından emin değilim. neredeyse üç yıl oldu ülkeni terk edip türkiye'ye bir mülteci olarak geleli, ama sen türkçeyi hâlâ iyi konuşamıyorsun. nereden çıktın karşıma, neden girdin hayatıma ve neden kendine bapladıktan sonra aldattın. bak altı ay oldu sen gideli ama yüreğimde yaktığın ateş sönmedi, acım ilk günkü kadar taze. her zabah sana lanet okuyarak uyanıyorum uykudan. bu yaşıma kadar beni hiç kimse sevmemişti, hiç kimseden tatlı bir söz duymamıştım. ta ki sen çıkana kadar karşıma. ama söylediğin o sözlerin hepsinin yalan olduğunu anlayamadım ey zalim suriyeli! biliyorum şimdi sen pasif türklerle gününü gün ediyorsun ve ben hiç umurunda değilim.
ne gerek vardı ki bu kadar götün kalktı?
başından beri sevmemem gerekiyorken seni sevdim. ama iyi ki sevmişim. sayende kendimi biliyorum. seni gördüğüm için ne istediğimi biliyorum. çok ama çok iyisin. umarım sen de mutlu olursun. sadece artık smellycat mutlu olsun istiyorum. sadece bu.
birlikte şarkılar söylerdik,detone olduğumda sesimi sen ne de güzel kamufle ediyordun.sadece aramızda kalan,birbirimize rahatlıkla paylaşabildiğimiz sırlar var ya işte en çok da senden sonra onları özledim.sırf hastalığından dolayı neden durduk yere soyutlamaya çalıştın kendini benden,hayattan? kabul ediyorum ben başarısız kaldım,açığı benim kapatmam lazımdı daha fazla güç vermeliydim sana çünkü dostluk bunu gerektiriyordu.

yıllar geçti,uzak kaldık.yerin dolmadı elbette,hatta itiraf edeyim çok yalnız kaldığım dönemler oldu.yalnız hissettiğimi söylediğimde çok kızardın,keşke yanımda olsan da kızsan.
iyi ki sosyal medya varmış dedim senin sayende,en azından uzaktan da olsa tedavinin iyiye gittiğini gördüm.
mutlusun ya da senin de bende olduğu gibi kaliteli masken var.senelerin verdiği görüşmemişlik yüzünden emin olamadım,kusuruma bakma.

iyileş,daha mutlu ol,beni ve vakit kaybettiğini asla düşünme.
her neredeysen, umarım mutlusundur.
buraya yazdıklarımda değil, sana fısıldadıklarımda ara manayı.
kimsenin aklını karıştırmasına izin verme biz senle oluruz baya olalım yani
okuma. burayı okuma, alt+f4 çek. okumasana olm.
saçma bulduğun entrylerimi neye göre saçma buldun anlatsana cınım ya ?
hoş geleceğini biliyorum..
- ben seni öyle çok seviyorum ki; uçurumun kenarında kollarımı açıp gökyüzünü kucaklamak gibi. kuşlara avucumdan su içirmek gibi. çiçeklerin toprağını değiştirmek gibi.
gidersen eğer;kuşları suda boğar,çiçekleri de toprağından ederim. ha, gökyüzüne de tekme tokat dalarım.
cuma günü öğleden sonra kadıköy'de, kahrolası istanbul'un asya yakası'nda yani karşı tarafta bana göre, bir işim vardı.
bir saat içinde de dönecektim. bu gibi durumlarda hep vapuru tercih ederim, bilirsin. trafikte boğulmadan, denizde boğulma olasılığını barındırdığından olsa gerek!

her zamanki gibi beşiktaş'taki kadıköy iskelesine geldim ve 15:15 vapuruna bindim.
o hatta otuz dakikada bir vapur çalışır. yani 16:15'le dönecektim, ki öyle de yaptım.
giderken oturduğum üst katta cam kenarındaki yerimin tam karşısına bir kız oturdu. kız, sana çok benziyordu. bir dergi çıkarıp okumaya başladı. bense çaktırmadan kızı inceleyip durdum. yirmi dakika kadar sürüyor ya vapurun diğer iskeleye varması, yanaşma süreci dahil, işte o süre balın aktığı gibi aktı kaşıktan.

arada, camdan dışarı bakmak için, dergisinden kısa süreli ayrılıyordu kız. o sıralar, onu incelediğim anlaşılmasın diye başka yönlere baktım, göz teması kurmamaya dikkat ettim. hiç huyum değildir böyle şeyler; kız sana benzemese, dünya güzeli olsa umurumda olmazdı sevgilim.
elbette fiziksel bir benzerlikten bir halt çıkmaz fakat sanki karşımdakini senmişsin gibi hayal etmek
dahi bir nevi hal-i pürmelale daldırıyordu beni.

iskeleye yanaşmasına az bir süre kala vapurun, yerimden kalktım, açılacak kapının (modern vapurlardandı)
yakınında durdum. küçük bir çanta taşıyordum. çantama bir şeyin süründüğünü hissedip ( yankesici endişesi ile) başımı çevirdim. rulo haline getirip elinde tuttuğu dergisinin, kasten veya tesadüfen (burasından emin olamadım) sürtündüğünü gördüm az evvel karşımda oturan kızın.
başka bir yöne bakıyordu...

vapurun yanaşmasıyla yolcular dağılmaya başladı. metro hattının oradan, karşı yola geçmem gerekiyordu. kırmızı yandığından, ki uzun süreli yanar ışıklar orada, biraz bekleyecektim. sağa sola bakınırken bir sigara yakmaya yeltendim; nereden geldiyse, o kız peydah oluverdi dibimde! bozuntuya vermedim; yeşil yandı. hızlı adımlarla gideceğim yere doğru yürümeye başladım.
kız geride kalmıştı...

zaman geçti, bir resmi dairedeki basit işim bitti, dönüş yolundaydım. kadıköy'deki beşiktaş iskelesine geldim. 16:15 vapurunun kalkmasına bir-iki dakika kalmıştı. turnikeden geçtim, vapura bindim. bu kez çok kalabalıktı. hemen yer bulamadım. eski vapurlardandı üstelik.
daha sonra bir yer bulup iliştim. akordeon ve gitar çalan çalgıcılar vardı etrafta...
para toplayan bir küçük kızın uzattığı bardağa tüm bozukluklarımı attım; beş-altı lira civarında olmalı. çantamdan okunacak bir şey çıkaracaktım ki, caydım, sıkılıyordum. bu kez para toplayan o küçük kızı izlemeye başladım. iki oturma yeri çaprazımda, 15:15 vapurundaki kız oturuyordu! küçük kız, kendisine yaklaştığında, sana benzeyen o kız, bana bakarak, küçük kıza para verdi; sanırım benim kadar bozukluk attı o bardağa...

gözlerimi ondan kaçırdım! gözlüğümü temizler gibi yaptım ve uyukluyormuş havası yaratıp, ortamdan kendimi yalıttım!
korktum çünkü. o kızın benimle bir şekilde frekansı tutuyormuş gibi geldi. hatta, biraz daha fazlası...
yakınlaşıp, yanaşıp bir şekilde temas kurabilirdim ve reddedilmeyecektim büyük olasılıkla.
kaçtım. vapur yanaşır yanaşmaz, bulduğum boş bir taksiye atlayıp, bu kabusun içinden kaçtım!

geriye, seninle paylaşması kaldı. onu da yaptım!*

(bkz: vapur)
insan en çok geçmişinden kaçıyor ama insanı en çok da geçmişi mutlu ediyor derler şu an geçen seneyi yaşamak için neler vermezdim. özlüyorum köfte dudak.
kendi içindeki diğerlerini de, tümün kadar seviyorum ayrı ayrı. sen de benim içimdeki diğerlerini sev.
ve unutma kendilerimiz için de, biz olduğumuzda da, "the whole is greater than the sum of its parts" yani "bütün, parçalarının toplamından fazladır"; fazlalıklarımızla daha da güzelleşelim bebeğim.

kaybettiğini sandığınım belki. belki de sen kaybettiğimi sandığımsındır.
bekledim ama gelmedin ey sevgili. biliyorsun, bildiğimi biliyorsun. boynum büküktü oysa. çok farklı ve tükenmeyecek, geleceği yeniden şekillendirebilecek bir hikaye yazacaktık. hala vakit var. uykumda beklerim tam da şu an seni. ruhuna nur dolsun canım sevgilim. huzurlu ol. olacak, bak göreceksin. bıraksan şu inadı hele bir... *

biz, kimseyiz. kimsesizlikteki kimseleriz biz; o'yuz.

"o" da bir kimsedir, aramaya gerek yok, içimdesin; o sensin o. hasretim kadar yakınsın. ah bir dokunabilsek birbirimize şimdi! kavuşmayı istersen kavuşuruz. iste, gönülden iste. uykumda kimse'yi görürüm, o'nu görürüm, biz'i görür dururum; düşlerimin düşleminde düşünü düşlerim ta ki gerçek olana dek hayaller.

sevgilim, hala sevgilimsin, hep öyle kalacaksın. başka bir sevgilim olmayacak. dönmezsen, başkaları olacak bana belki. ve yine dönmezsen, sana da başkaları olacak lakin sevgili olacak mı onlar sahiden? gel, sen beni sende değil bende bul. ben de seni bende değil sende bulayım. iste ve olsun! içinde bir garip sızıyla yaşamayı, yani yaşarken ölmeyi seçme. o sızıdan bende de var. tahmin ediyorsundur. dindirelim sızılarımızı. yaşa ve yaşat. ölme.
bekliyorum. şimdi olmazsa bile pek yakında olmasını bekliyorum. gel.

kalbimin ait olduğu kişi sensin, senindir o. seninle çarpar, seninle durur. ölüm bir son değil, hayat bir başlangıç değil. dairesel döngülerdeyiz; doğar doğar ölürüz, ölür ölür diriliriz. dert etme bu kadar, bir gün ikimiz de yanyana geliriz!

biriciğim, aşkım, yaşama sebebim canım sevgilim:
yitik aşkım mı oldun sonrasında, öyleyse dostluğa yelken açtık aşk okyanusunda. bunu da deneyimleyelim; bakalım varabilecek miyiz istediğimiz yere?

boşuna korkuyorsun benden; oysa ben, korkmamaya çalışıyorum senden! ölmekten korkmuyorsun, acıdan korkmuyorsun ama yaşamdan korkuyorsun be güzelim. yeniden seveceğim de, eski sevgimin üstüne seveceğim seni. daha fazla seveceğim. sen de öyle yap…
boş zamanlarımda seninle geçirdiğim güzel günlerin, bir anda geçip giden saatlerin hayalini kurup yüzlerce kez aynı şeyi yeniden yaşamak gibi psikopat bir hobim var artık. evet seni hala affedemedim, geldim desen, döndüm desen bil ki yaklaşmam bile artık sana. hala gözümün önünden gitmeyen o masum yüzünün kirlenmesinden korkuyorum. bilmem kokun hala aynı mı? ya gülüşün? daha mı iplemez artık bakışların? merak etsem de, kanımı donduran özlemin paramparça etse de bahar geldiğinde, sen sakın dönme bir daha.
sevgilim, bana hep sevgilim de, yüzüme diyemediğinde ruhuma de, hissederim seni uzaklarda olsan bile. tükenişin, bir bitişin değil, bir başlangıcın işareti. hep seni düşünüyorum; düşüncelerim seninle dolu. tükenişin tamamlandığında yanına bak; orada olacağım ve bana sarılacaksın sımsıkı biriciğim. birlikte kalplerimizdeki oksitlenmeyi kazıyacağız; ışıl ışıl parlayacak kalplerimiz ve tekleşeceğiz yeniden. mutluluk anlıktır. o anları da yakalayacağız ve sevip bırakacağız özgürlüklerine yeniden; başka aşıklara da yaramalı bu olumlu anlık enerjiler!

çok geç değil. öldük derken, yaşadığımızı anladık. sevdik. çok sevdik. çok az kula nasip olacak bir sevgi bahşedildi bize. ayrılık varsa kavuşmak da var. çok geç değil; çıkmadık candan umut kesilmezmiş. çok geç değil. aldığımız nefes aynı atmosferden. çok geç değil; aynı zaman diliminde yaşıyoruz. çok geç değil çünkü yüzümüzü kızartacak şeylerimiz olmadı ötekine karşı. çok geç değil, çünkü aşk var hala. sinüs dalgaları çizen, inen-çıkan bir aşk ama hep ileri gidiyor, gidecek, gelecek var çünkü. gelecek yok değil. var.

sonsuzlukta eriyecek bir aşksa bu aşk, bir gün bitmez elbet.
yolun sonunu buradan göremiyoruz. karanlık veya aydınlık olduğunu bilemiyoruz. bilemeyince, karanlık deyip geçiyorsun. oysa ufacık bir ışıktan fazlası var; hissediyorum. apaydınlık! zorlamaya değil, akışa bırakmaya ihtiyacımız var; akışta kalınca, olacağı varsa, ki var diye inanıyorum, olur. korkmadım, korkmuyorum. korkan sendin ve bunu itiraf ettin. sonra rollerimizi değiştik bir güzel. vardım, hep vardım, olacağım. ikimiz de varız. yetiştin bana, yetiştim sana. gör artık gör. iyice bak, ruhumun derinliklerine bak ve samimiyetimi gör. birbirimizden başka kaybedeceğimiz yoktu. birbirimizi kaybetmeyi seçmedik. an geldi ve oluverdi. başka etkenler yüzünden... bilirsin. güven bana ki, sana güveneyim. evrildim. sen de evril. gel yanıma, gir içime gönlümün sahibesi.

çaresiz değilsin, korkma. gitmedim be kadın! buradayım, içindeyim. başka gelen olmayacak ve godot da değilim! uykumun geldiği gibi gel bana, usulca gel ve sarıl arkamdan. hissedeyim memelerini sırtımda...*
  • /
  • 5