sevgili

birbirimize çeşitli hayvanların benzetmelerini yapıyoruz sürekli, böyle bir eğlencemiz var. bu hayvanlar genelde kedi ve köpek oluyor. birbirimize kedicik, mırnav falan deyip "n'apıyon, sepetine mi kıvrıldın?" falan gibi sorular sorup gülüyoruz. bazen bu hayvanlar fareden domuza, muhabbet kuşundan pandaya kadar değişiklik de gösteriyor. böyle garip ama çok eğlenceli bir kendi aramızda şakalaşmamız var.

en çok sevdiğim şeylerden biri, onla akşam koltukta o oturmuş ben de onun bacaklarının arasına yatıp bacaklarından birini başıma yastık yapmış şekilde, onun çok sevdiği saçma sapan ve genelde sonunu ilk yarım saat içinde tahmin edebildiğin ucuz amerikan korku filmlerini izlemek oluyor. o filmleri tek başıma veya başka biriyle siksen izlemem, korkmak bir yana, çok sıkıcı geliyor bana, ama sevgili kişisiyle o ortamda o çok zevk alıp korkarken ben de onun halleriyle ve filmle dalga geçerek izlediğimde, dünyanın en keyifli filmleri haline geliyor. bir de bacaklarına sarılmayı çok seviyorum, neden bilmiyorum.

onla elele tutuşup yürümeyi çok seviyorum. onun elini tutmayı çok seviyorum, çok güzel bir bağ hissi veriyor bana. ama bunu sokakta yapamıyoruz, anca böyle ıssız bir yerlerde yürürsek oluyor, o zaman hemen eline yapışıyorum. genelde tedirgin oluyor, çok rahat tutmuyor elimi gerçi ama olsun.

bana bir doğumgünüm hediyesi olarak bir a4 kağıdına elini koyup etrafını kurşun kalemle çizmiş, o kağıdı vermişti. aldığım en romantik hediyeydi sanırım, hala özel bir yerde özenle saklıyorum.

ilişkimiz boyunca sürekli beni arayıp sordu, sıkıntılarımla ilgilendi, yazdığım her mesaja cevap verdi. hep ilgilenildiğimi hissettim. "üşütme sakın, portakal suyu iç" falan gibi annesel laflar ediyor bazen, "annem misin ya, ne diyon?" diyorum o zaman ona ama o halleri de tatlı geliyor aslında.

pek öyle ayak fetişi olan biri değilimdir ama bu arkadaşımızın ayakları çok sevimli geliyor bana, ayaklarını öpüyorum, yoğuruyorum, arada ısırıyorum. kocaman adam ama küçücük ayakları var ve paytak yürüyor, çok sevimli geliyor.

her telefonda konuşmamızda nasıl beceriyorsa bana saçma sapan birşey anlatabilmeyi başarabiliyor. bir görüşmede balinaların birbirleriyle iletişimlerini anlatırken, bir başkasında uzaydaki bilmemne bakterisini anlatıyor, bir başkasında american horror story'de ne olduğunu anlatıyor, bir başkasında robot teknolojisindeki son gelişmeleri anlatıyor, ya da beyonce'nin kızkardeşi jay z'yi nasıl dövmüş vs. aslında hiç biri çok ilgimi çeken konular değil ama böyle garip şeyler bulup anlatması hoşuma gidiyor. çok fazla discovery channel izliyor evet.

beni herşeyimle çok sevmesi bana biraz garip geliyor. beni çok çekici bulduğunu söylüyor. onla tanışmadan önce bir insanın bir başkasını bu kadar çok sevebileceği ve herşeyiyle beğenebileceğini düşünmezdim, onla tanışınca da bu garip geldi ve uzunca bir süre pek inanamadım. ben kendimi çok sevmezken onun beni tüm eksik yanlarımla sevmesi garip geliyordu, aslına bakarsanız hala da geliyor ama tabii şikayetçi değilim :)

bu arada ben de onu çok yakışıklı ve çekici buluyorum. ona da söylüyorum çok yakışıklısın, çok çekicisin, taş gibisin diye. o benim kadar garip karşılamıyor sanırım, kendi görüntüsünü seven bir arkadaşımız. ben kendimle yatmazdım demiştim, o kendimi çatur çutur götürürdüm valla demişti :d

değişik entel zevkleri var, klasik müzik, fado, bossa nova falan dinliyor, güzel yemekler yapmayı, farklı lezzetler denemeyi seviyor. değişik kitaplar okuyor, felsefeyle ilgileniyor, iyi tasarımdan anlıyor, spor yapıyor, sürekli belgesel seyrediyor, iyi şaraptan, güzel parfümden anlıyor, değişik yerlere seyahatlerden hoşlanıyor falan. ben o kadar mimarlık okudum, yine de pek ince zevkim yok sayılır, o yüzden onun bu özellikleri hoşuma gidiyor.

kendisi biraz çekingen ve fazla da cesur olmayan biri. ben de biraz tam tersiyim, o nedenle çok da gönüllü olmadan benle pek çok abuk subuk şey yaptı. yaparken korkup şikayet etse de, sonra macera bitip eve dönünce aslında çok zevk aldığını söylemişliği var. bu arkadaşla bir kez ormanda kamp yapmıştık da, her bir şeyden korkunca beni az biraz sinir etmişti (kamp fikri de onundu bu arada). sonra eve dönünce "n'olur bir daha gidelim" dedi tabii, hala da diyor gerçi de ben bu konuda biraz şüpheliyim.

bu ilişkide en çok sevdiğim şey sevgi ve huzur. sevgilim yokken (ki bu çok uzun bir zaman dilimine denk geliyor) son derece özgüven sıkıntısı çeken birisiydim, özellikle yaz tatilleri benim için en sıkıcı, hatta işkence gibi dönemler olurdu. şimdi özellikle yaz tatilleri keyifli geçiyor, onla beraberken bütün özgüvensizliklerimi unutuyorum. bu bana çok olağanüstü geliyor çünkü yani, o yaz tatillerinde ne çektiğimi, ne hissettiğimi bir ben bilirim. o hallerime dönmeyi o kadar istemiyorum ki, o kadar tiksinmişim ki geçmişimden :(

hayatına biraz fazlaca müdahale ettim ben sanırım ama bir miktar kariyer bunalımları ve hayatta ne yapacağını bilememe sorunları yaşıyordu. şunu yap, sonra bunu yap diye yön verdim. aslında benim fikirlerime direndi biraz ama sonra sözümü dinledi, askere gitti, sınavlara girdi, iş buldu, para biriktirdi, ev aldı vs. annesi benle görüşmese de benim onu yönlendirmelerimi takdir ettiğini söylüyor, iyi ki benim gibi aklı başında bulduğunu söylüyormuş ona. arada bana kızdığında beni suçluyor gerçi ona çok karıştım diye, ben de üzülüyorum acaba kötü mü yaptım diye. ama ortalarda nereye sıçacağını bilmeyen tavuk gibi dolaşmasına sinir oluyordum o sıralar. hepimiz hayatta iyi olduğunu düşündüğümüz şeyleri yapıyor, sevdiklerimize de bu yönde tavsiyeler veriyoruz işte, ben de bu kadarını bildim de söyledim, yapmayabilirdi ama yaptı. keşke onun yaşlarında bana da yol gösteren birileri olsaydı, ben hep tek başımaydım.

o daha duygusal biri, ben daha akılcı, duygularını fazla önemsemeyen biriyim. sanırım böyle olması daha iyi. ben yanımda fazlaca baskın bir karakteri çekemezdim sanırım, benim karakterim biraz baskın karakter, iki horoz bir kümeste barınamazdı. o da ayrıca bu durumdan memnun sanırım. beni odun bulup arada şikayet etse de bir keresinde bana "aslında bu hallerini seviyorum, salya sümük romantik biri olsaydın herhalde çoktan kaçardım" demişliği var.

yine de "zıt kutuplar birbirini tamamlar" inancına katılmıyorum. farklılıklarımız olsa da aslında çoğu noktada birbirimize çok benziyoruz. benzer aile yapıları, benzer eğitim durumları, benzer sıkıntılı geçmiş ve korkular, benzer bir hayata bakış açımız var.

sevgililik, bir ilişki sürdürmek emek isteyen birşey ama uyumlu olursanız, güven dolu, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarınızı karşılayan bir ilişkiniz olursa, çok güzel birşey. allah nazarlardan saklasın diyorum. amin.
bir murathan mungan şiiri olup sezen aksu tarafından şöyle güzel şekilde söylenmiştir:


zaman nasıl akıp gidiyor
insanlar maskelerini ne çok seviyor
yıllarca bir yalanla bir ömür geçiyor da
hiç kimse yok bir tek günü sonuna kadar yaşamaya
mecbursun yalnızlığa
oysa sevgili, bir tek sevgili
nasıl değiştirir dünyanın gerçeğini
içimdeki fırtına ele geçirdi beni
bir gün baktım hiç korkmadan aynaya
orda yeniden gördüm kendimi
işte sevgili, bir tek sevgili
nasıl değiştirir dünyanın gerçeğini
şimdi asla pişman değilim
yaşadığım her şeyin bedelini ödedim
nasıl olsa bir gün gelir duygular bulur yerini
hem cehennem, hem de cennet yeryüzünün mevsimleri
o kadar şey değişti ki
artık kimse masum değil
duygular çok eskidi
o zamanlar biz ne güzel çocuklardık
dünyaya aydınlık gözlerle bakardık
ve işte o zaman kırdığın bu kalp
şimdi kırıyor başka kalpleri
aşkta kazanmak dedikleri kaybetmektir bir çok şeyi
ağlamana izin vermemeye hakkım yok ki.. belki de sadece rahatlayarak iki saat de olsa uyumak için o ağlamaya ihtiyacın var...

ama ne yapabilirim.. senin ağlamanı düşündükçe ben daha çok mahvoluyorum..

ikimiz de sürekli farklı rolleri üstleniyoruz hayatta.. bazen çocuk oluyoruz öteki olgunlaşarak çocuğu dengeliyor.. bazen ben romantik olup duygularımın içinde kayboluyorum, elini arıyorum o delikte.. sağol her seferinde de elini uzatıp beni çekiyorsun..

ama sen o kadar derindesin ki.. uzanamıyorum, ulaşamıyorum.. hele şimdi.. daha da derinde olacaksın.. o yüzden kendini bırakmana izin veremiyorum..

seni.. çok.. ama.. çok seviyorum..
med cezir diyorum buna... hani dalgalar yükselir ya kimi zaman işte o vakit kabarır duygular, bazen de çekilir sular farkına varırsın hayattaki diğer hazların.
iyi mi yapıyorum yoksa yanlış mı bilmiyorum.. ama günlerimi sana göre yaşıyorum..

eğer uykuluysan, depresifsen, sesini bir daha iyi duyana kadar hayattan, uzaklıktan, özgür olamayışımızdan.. herşeyden nefret ediyorum.. ama; mutluysan, olduğun yerde olan bitenleri umursamıyorsan, tüm bu sıkıntıların son bulacağına, beraber çok mutlu olacağımıza inanıyorsan.. nasıl desem, şu içimdeki umut var ya.. ona eşlik ettiğini hissettiriyorsan.. mutluluktan ne yapacağımı şaşırıyorum..

ha bi de, bugün telefonu kapatırken seni seviyorum demeye çalıştın ya.. sokakta, yağmurun ortasında, sırılsıklam olmuş ama salak gibi sırıtan bir adama çevirdin beni..
şu ara canın isteyince seks yapmak ve dışarı çıkarken kimi arasam diye düşünmemek dışında başka bir işlevini özlemediğim kişi. bazen hayat sevgilisiz daha güzel. dramasız, daha yalın daha temiz sanki.
karşıma çıktı da red mi ettim ? gelse nasıl severim, nasıl bağrıma basarım..
bunun eksikliğini koca dünyayı göğsünüze sıkıştırsanız da dolduramazsınız,
öyleki, göğsünde uyumak gözlerine bakıp oradan tüm evreni, yaşamı, anlamlı olan ne varsa hissetmek ruhun belkide tek özgürlüğü... belkide özgür kalınabilecek tek nokta sevgilinin gözleri. sanki tüm evren ve sonsuzluk oradadır.

bunu söylemek korkunç gelse de kulağıma sanırım şunu söyleyebilirim;
"sevgili için ölünür be abi" *
aşktır, eştir, arkadaştır, ailedir. bir sürü insanın özelliğini bünyesinde toplayan bir nevi süper kahramandır. bu tarife uymayan veya bu sözleri derttir, beladır, yüktür diye devam ettiren biri ise sevgili dediğin pek de sevgili değildir.
aşkı yaşatır. aşk bitince tayin olur.


"nefes alamamak.. avazın çıktığı kadar bagırmak... yıkmak nefesinle.. koca koca dağları... haykırmak... dosta düşmana... ne fayda... bazen koca koca dağları yutmak.. ciğerlerin patlarcasına.. denizlerde boğulmak... sadece susmak... susarken... yanağımdan dökülen bir ilki damla yaş... kafaret edermi onca acıya... ben neyzeni dost bildim.. yaz akşamlarında.. rakımı ona kaldırdım... kışın soğuk gecelerine hayyamı dost bildim.. şaraba raks ettim.. ulan yine vira bismillah deyip yelken açıyorum yine yeni bir aşka.... yanarsa yansın çiğerlerim... meze olsun meyhane masalarında.. en azından çiğerim beş par eder.. çiğersizlere nispet.."

bunu yazdıran şerefsiz...
yokluğunda birçok hayali içinde barındıran tatlı bir masal insanı, geleceği umutla beklenen kişi. bazen de umudunu yitirdiğin anda poof!! karşına çıkabilendir.
insanı en cok kıran en cok incitendir.
hep bir kursaklık borçluğunda yaşayacağız herşeyi ta ki, o geleseye değin.
uyumadan rahatça sarıldığın,
uyurken güvenle yaslandığın,
uyanınca ilk aradığın,
en dik yokuşun eğlenceli inişleri,
yaz sıcağında ağaç gölgesi,
sakındığın, sakladığın.
sonbaharda ılık esinti, kış ortasında yangının,
gelmelerin, gitmelerden korktuğun.
tenini soluduğun, ansızın bulduğun, bakışında yok olduğun.
olmazsa olmazın, olduğunda kalp atışın.
içini açtığın, mutlululuktan ışık saçtığın, karanlıkta seçtiğin.
sevdiğin, arkadaşın, ailen.

gece uykusunu haram eden soğuk ayak sendromu ile hayatımızın olmazsa olmazı olan yatak içine kadar sızabilmiş kale içi fethedicisi..

*
sevilisi, özlenilesi, hep düşünülesi, uyurken rüyalarda görülesi, iyimi rahat mı sağlıklı mı diye endişelinesi, öpülesi ama doymadan, bakılası ama bıkmadan. candır sevgili.