yazarların hatırladıkları en eski anıları
yamulmuyorsam on yaşlarındayım. yazları anneanne dede yanına gidiyorum denizli'ye. tabi sıra sıra apartmanların dikilmeye başladığı yıllar. bizim evin yanında da bi boş arazi var bütün mahallenin çocukları ordayız her gün gece 2-3'lere kadar -sen bilmezsin liseli bizim çocukluğumuzda dünya daha güvenilir bir yerdi- gelsin yakar toplar, 9 aylıklar 24'lükler gitsin simiiiiiittler, saklambaçlar, bilyeler, 7 kiremitler, göt kazmacalar..
bi gün yine çift kale maç yapıcaz adam seçiyoruz, bi araba durdu içinden 4 adam indi biri bagajdan boyumuzca tabela çıkardı öbürü balyoz; çaktılar girişine, biraz sohbet edip binip gittiler biz tabi bıraktık maçı falan koştur koştur gittik baktık ki satilik bilemkaç m2 arazi 0258.... birbirimize bakışımızı hiç unutmam.
o ilk şokun ardından bizim tosun söktüğü gibi fırlattı kenara tabelayı oleeeeyyy hüloooğğ ahhahaha nidalarıyla koşup maça başladık.
aradan bi kaç gün geçti adam o civarda-bilen bilir çamlık'ı-yerlerin kapış kapış gittiğini bildiğinden kimse aramayınca işkillenmiş olacak ki tekrar geldi. söylene söylene tekrar çaktı göz ucuyla bize bakarak. o çaktı biz söktük o çaktı biz yine söktük çocuk aklı korkuyoruz da alıp götürmeye başımıza iş açılmasın diye kenarına kenarına atıyoruz hep.
bi gün adam yanında biriyle bi çuval çimento ve kumla geldi, bizim apartmandan su rica edip hortumu çekti, bir güzel harcı karıp döktü dibine, bi de bütün gün kuruyana kadar dolandı durdu oralarda. garip bi şekilde eğleniyo gibiydi. biz de ertesi gün pastel boyayla numarayı değiştirdik. adam artık sinirlenip şikayet etmiş, analarımız babalarımız danalarımız ağzımıza sıçınca bir şey yapamadık e haliyle satıldı kısa sürede bir ay demeden demirleri tahtaları yığmaya başladılar temel kazılacak yerin yanına. işin ciddiyetini görünce bu sefer tahtaları yürütmeye başladık arka bahçeye yığıp üzerine dedemin araba brandasını çektik bacak kadar boyumuzla o tahtaları taşımamız.. o birlik.. anlayamazsınız..
velhasıl araziyi alan adam satan adam kadar naif ve sabırlı olmayınca ortalığı ayağa kaldırdı tabi. dedem de sıraya dizip ağzımıza sıçtı ki höt dese altınıza sıçardınız zaten.. tek tek taşıttı geriye tahtaları. bir de özür diletti adamdan. biz böylece ilk direnişimizi kaybetmiş olduk ama oyun alanımızı savunduğumuz için hiçbir zaman utanmadık. o özür mecburiyettendi ve bir daha hiç bir mücadelemiz için özür dilemedik kimseden.
eşcinseller ve feministler
feminizmi erkek düşmanlığı olarak bilen ve benimseyen bir çok genç kadınımızın ''ay zaten kadınları seviyorum erkeklerle işim olmaz dur ben feminist de olayım'' kafasıyla yaklaştıkları vahim bir tablosu da mevcuttur.
bakın güzel kardeşlerim benim, bilal'e anlatır gibi anlatacağım; feminizm; en basit ifadeyle temelde kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması gerektiğini savunan bir akımdır. toplumsal cinsiyet rollerinin tarihsel baskılaması nedeniyle süregelen kadın-erkek eşitsizliğinin karşısında duran, kadın haklarının tanınması ve korunması adına çalışmalar ve açılımlar ortaya koyan bir mücadeledir.
yani eşcinsel bir kadın olman şayet ki ''erkektir, güçlüdür, tabi daha çok para almalıdır, daha çok yemeli, e daha özgür olmalıdır, kadın dediğin de biraz yerini bilmelidir, dikkat etmelidir, çok ses çıkarmamalıdır vs. vs.'' kafasındaysan seni feminist yapmaz.
kadebostany
8 mayısta izmir konserine gideceğim grup. sevilesi grup. kendi dili, yerleşkesi, yönetim biçimi olan bir kafalar topluluğu. şarkı değil onlarınki marş.
the imitation game
olağan üstü filmdir. vıcık vıcık diyaloglardan öte bir erkeğin aşkını, sızısını ta derinden hissettiren muazzam yapım. nazilerin enigma adlı şifreli iletişim aracını çözmeye çalışan bir grubun mücadelesi bazında baş karakterin yaşamına ve zekasına şahit oluyoruz. izleyin izlettirin.
enseden öpülmek
bilekten öpülmenin baldızıdır. iç gıcıklar, hem romantik hem erotik eylemdir.
buğra gülsoy
anayasa mahkemesinin yeni açıklaması
eşcinsel ve lezbiyen'i neden ayrı ayrı kullandığını anlamadığım açıklamadır.
ateizm
inançlı arkadaşlarımızın 'ya abi nasıl allah yok? o zaman nasıl var olduk bu kusursuz doğa, denge nasıl var oldu hadi açıkla kanıtlayabilir misin olmadığını ha?' şeklinde muazzam sorularda yaklaştıkları bir felsefi düşünce akımıdır. tanrı'nın yanısıra tüm metafiziksel olguları da reddederler.
fikrimceyse; var olan her şeyin bir şekilde, bir güç tarafından yaratılmış olması gerektiğini düşündükleri için tanrıya inanan insanların;
tanrının yaratılmamış ve yok olmayacak olduğu cevabıyla yetinmelerini mantıklı bulmuyorum.
öğretmeninden hoşlanmak
lisede başıma gelmiş olaydır. sırf quizden yüksek alayım da gözlerime bakıp gülümseyerek ''congratulation'' desin diye her akşam eve gelir gelmez ingilizce çalışmama neden olan sevgili hocamdır. mezun olduktan sonra izini kaybettim hatta sanırım baya baya tarihten silindi kadın. bir gün karşıma çıkar umarım.
kındıra
bunu bilen muhtemelen akranımdır ve hatta çocukluğumuz yakın coğrafyalarda geçmiş olabilir. belki farklı bir isimle biliyor da olabilirsiniz. biraz tarif etmeye calisayim; boyle caliliklarin arasinda baharda cıkan bir bitkidir. yesil ve mora çalan bir rengi vardir 3-4cm capinda ucu sivri ince uzun bir otumsudur. icinden beyaz pamuksu biraz kaygan bir sey cikar onu kemirirsin boyle saniyorum onlar buyuyup acinca sazlik gibi bir sey oluyor ama biz hepsini toplayip yedigimiz icin bilemiyorum boh da cikiyo olabilir yani guvenemiyorum da. velhasil bugun de gecmise dair kındırayı ozledim.