" şimdi biz neyiz biliyor musun?
yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi
ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
herşeyi bir başka aşka erteleyeceğiz. "
sevgili sözlük,
bugün eski sevgilimle karşılaştım. yaya yolunda karşılıklı bekleştik. adım attı o sırada kırmızı ışık yanıyordu. geçme diye işaret yaptım, çok yanlış anladı ve daha seri adım attı. az kalsın araba çarpıyordu. şunu anladım sende bitse de bazı şeyler bitmiyormuş. bir yerde oturup kahve içtik sonra huzurlu bir şekilde kalktık. ikimiz de birbirimizle asla konuşmayacağımızı biliyoruz, ama bugünkü tavrımız gevşeklik değil, olgunluktu. onu tanıdığıma bir kez daha sevindim.
yaz tatilimi sigara ve kahve ikilisi ile geçirmek istemiyorum artık ya. bi kaç planım vardı onları gerçekleştirdim ancak çok kısa sürdü gibi. growlr açayım dedim tabii ki gevşek muhabbetlerle iç içe oldum o ayrı bi vaka. iki gündür üst üste dolmalık biber yapıp yiyiyorum. periscope açıp insanlara tarot bakıyorum. çılgın bi boşluğa düştüm. yemek bloğu açmaya niyetlenmeden beni tutun brolar...
gece gece oturdum düşündüm. hani insanın kendiyle yüzleştiği zaman aralığı derler.
şimdi şurda kime sorsak, büyük çoğunluk yalnız, mutsuz ve ilişkisizlikten yana derdi var. buna ben de dahilim. madem bu kadar depresif dolu fikirlere bürünüğüz niçin iki yakınan kişi birlikte mutlu bir hayat süremiyor? neden olmasın? ya kişinin kendi egosu, ya da karşıdan beklediği anlamsız bir adım. sırf bu yüzden kendimizi yalnızlığa tutsak ediyoruz. karşımıza hayallerimizde kurduğumuz tip veya karakterin çıkması olanaksıza yakın. bunlar çok güzel düşünceler olabilir bizler için ama karşına çıkacak kişiyi hiçe sayacak kadar da bencilce bir düşünce. fiziksel olarak dibini düşüren insan karakteriyle seni dibe batırabilir, veya tam tersi. bırak her insanı tanımaya çalış, seni - beni biz yapacak cinsten bir ruha sahipseniz, kim umursar beyaz atlı prensi? işin acı kısmı da bilincinde olup hâlâ aynı hareketlere kusursuzca devam etmek... kendimizi bir tık aşabilsek iki mutsuz insanın mükemmel hayatına şahit olacağız zaten.
şöyle eksiksiz bir huzur istiyoruz. turşu suyuna baklava batırmak gibi bir şey. eksiksiz huzur olmasın. tartışma olmadan birbirini tanıyamazsın. maksat o tartışmayı hemen bir sona getirmek değil, yeni bir başlangıca dönüştürmek.
yaş: 22
karakter: sanat için soyunurum adamı.
konu: alternatif yön verme konusunda masterım var. düz mantığın hayat kurtardığını düşünürüm ancak pratik düşünce yaklaşımını ve yeniliğe açık olmayı savunurum. kısacası ilişkinin de, müziğin de vs. içinde alternatif geçebilecek her konuda sizlerleyim.
lokasyon: whatsapp
finallerim bitti. şehirde boş boş dolanıyorum. günlerdir ağzımda sigara, önümde kahve tarot açıyorum. sonra sıkılıp tekrar dışarı çıkıyorum, sonra dışardan da sıkılıp eve geri dönüyorum. yaramazlık yapıyorum, ondan da sıkılıyorum. şimdi evde gram kahve yok, dışarıya çıkmaya üşeniyorum. tek temennim kapı zilinin çalması ve "sürpriaaaz kahveye gheldim canımss" diyen birinin çıkması. ancak tüm fakülte arkadaşlarım aile yanında. olasılık düşük. yakında yapacağım tek kişilik kamp için hazırlıklarım da bitti. survival çantamda bi kaç eksik var sadece. ormanın tam ortasında üç gün hayalimi gerçekleştirme tutkusu beni aşırı mutlu ediyor. onun dışında kimsenin olmadığı bir yerde tek başıma bunu yapacak olmam biraz geriyor. sözlük, artık zamanı geldi.
yıl 2013, ağustos ayında ömrümün en kötü ayrılığını yaşadım. ankara'lı bir sevgilim vardı. ben bursa'daydım. ortak buluşma şehrimiz eskişehirdi... işin en ilginç tarafı ise "titanic - rose's theme" müziğini ikimizin de sapık gibi seviyor olmasıydı. o sıralar garip bir uyum diye geçiştirmiştim. ayrıca istanbul'dan nefret ettiğini her seferinde bana söylerdi. geçen yıl kadıköy'de antin kuntin şeyler bakmak için küçük yerleri dolaşıyordum. o sırada kulağımda tek kulaklıkla rose's theme'i dinliyordum. t-shirtün fiyatını sormak için başımı kasaya çevirdiğim anda kapıdan içeri girdi. onu gördüğüm an derler ye kafam yandı diye aynı o hisse kapıldım. o an bana acı veren şey nefret ettiği koskoca istanbul'da onunla denk gelmem olmadı, müziği iliklerime kadar hissettirmesi oldu.