caravaggio

Durum: 64 - 0 - 0 - 0 - 12.05.2020 19:02

Puan: 996 - Sözlük Kezbanı

4 yıl önce kayıt oldu. 10.Nesil Yazar.

0
  • /
  • 4

ayı sözlük yazarlarının depresyondan kurtulma taktikleri

saç sakal traşı olurum.

dua

hiç bir işe yaramaz canınızı boşuna sıkmayın.

ayı sözlük yazarlarının en sevdiği mısralar

çamlıbel’den tokat’a doğru
tozlu yolların aktığı ırmak!
ben seni çoktan unuttum;
sen de unuttun mu, dön geri bak.
cahit külebi

hoşlanılan kişiden soğuma nedenleri

kendini tanımaya bir adım daha yaklaşmış olmandır. bu böyle böyle devam eder; gerçek aşkı bulduğunda artık kendini de bilmeye başlarsın. ya da böyle bir şeyler işte...
  • /
  • 4

çirkin gaylere tavsiyeler

öncelikle ölüp bittiğiniz kişiler tarafından her görmezden gelindiğinizde depresyona girmeyin beklentinizi düşürüp yalnızlığı kabullenin.
kariyerinize odaklanın çirkinliğiniz konusunda yapabilecekleriniz sınırlı olsa da iyi bir kariyer ve maddi güç en azından daha konforlu bir hayat yaşamanızı sağlar.
hobiler edinip kendinizi belli konularda geliştirerek özgüveninizi arttırabilirsiniz. üstüne düzenli sporla en azından sağlam kafa ve dinç bir vücuda sahip olursunuz.
yakışıklılık dışında tüm artı puanları topladıktan sonra kültürlü ve bakımlı biri olarak çirkin sevenlerin ilk tercihi olacağınız için sosyal ortamlarda çirkin seven yakışıklı ayı avına çıkabilirsiniz.

ayı sözlük itiraf

ya her aksam ona çeyrek kala bu allahumme salli ala faslı benim ruhumu emiyo

yurtdışında yaşamak isteyenler için tavsiyeler

ne yazık ki en son durumlardan sonra beklediğim, ihtiyacım olan tavsiyeler. artık tükendim.

her gün intiharı düşünüyorum. birilerinin hak ettiğimiz hayatları hak etmeden yaşadıklarını görmek psikolojimi bozuyor. kendi ülkemizde 5. sınıf insan muamelesi görmek çok zoruma gidiyor. 5 sene önce mezun oldum, ingilizce fransızca biliyorum. 5 senedir çağrı merkezi ve avmde çalıştım. toplam 2 sene çalışamamışımdır. iş bulamıyorum. öğrenim kredimi ödeyemiyorum. param yok. her yer tecrübe istiyor kimse şans vermiyor. hiv+im. artık tükendim. ailemin yüzüne bakamıyorum, acınacak haldeyim. ne hayallerle, borç harç ha bitti ha bitecek diye diye okudum, ama birilerinin torpillileri hayallerimizi, dünümüzü, bugünümüzü çaldılar geleceğimiz de yalan oldu. onu da yediler!

bu ülkeden artık gitmem lazım. dediğim gibi param da yok üstüne üstlük hiv+im. gerçekten yardımcı olabilecek, fikir verebilecek birileri varsa çok sevinirim.

tutunamayanlar

oğuz atay'ın disconnectus erectus tanımını yaptığı enfes romanıdır. peki nedir bu disconnectus erectus? beceriksiz ve korkak bir hayvandır. insan boyunda olanları bile vardır. ilk bakışta, dış görünüşüyle, insana benzer. yalnız, pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. dik arazide, yokuş yukarı hiç tutunamaz. yokuş aşağı, kayarak iner. (bu arada sık sık düşer). tüyleri yok denecek kadar azdır. gözleri çok büyük olmakla birlikte, görme duygusu zayıftır. bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez. erkekleri, yalnız bırakıldıkları zaman acıklı sesler çıkarırlar. dişilerini de aynı sesle çağırırlar. genellikle başka hayvanların yuvalarında (onlar dayanabildikleri sürece) barınırlar. ya da terk edilmiş yuvalarda yaşarlar. belirli bir aile düzenleri yoktur. doğumdan sonra ana, baba ve yavrular ayrı yerlere giderler. toplu olarak yaşamayı da bilmezler ve dış tehlikelere karşı birleştikleri görülmemiştir. belirli bir beslenme düzenleri de yoktur. başka hayvanlarla birlikte yaşarken onların getirdikleri yiyeceklerle geçinirler. kendi başlarına kaldıkları zaman genellikle yemek yemeyi unuturlar. bütün huyları taklit esasına dayandığı için, başka hayvanların yemek yediğini görmezlerse, acıktıklarını anlamazlar. (bu sırada çok zayıf düştükleri için avlanmaları tavsiye edilmez). içgüdüleri tam gelişmemiştir. kendilerini korumayı bilmezler. fakat -gene taklitçilikleri nedeniyle- başka hayvanların dövüşmesine özenerek kavgaya girdikleri olur. şimdiye kadar hiçbir tutunamayanın bir kavgada başka bir hayvanı yendiği görülmemiştir. bununla birlikte, hafızaları da zayıf olduğu için, sık sık kavga ettikleri, bazı tabiat bilginlerince gözlemlenmiştir. (aynı bilginler, kavgacı tutunamaynların sayısının gittikçe azaldığını söylemektedirler). din kitapları, bu hayvanları yemeyi yasaklamışsa da gizli olarak avlanmakta ve etleri kaçak olarak satılmaktadır. tutunamayanları avlamak çok kolaydır. anlayışlı bakışlarla süzerseniz hemen yaklaşırlar size. ondan sonra tutup öldürmek işten bile değildir. insanlara zararlı bazı mikroplar taşıdıkları tespit edildiğinden, belediye sağlık müdürlüğü de tutunamayan kesimini yasak etmiştir. yemekten sonra insanlarda görülen durgunluk, hafif sıkıntı, sebebi bilinmeyen vicdan azabı ve hiç yoktan kendini suçlama gibi duygulara sebep oldukları, hekimlerce ileri sürülmektedir. fakat aynı hekimler, tutunamayanların bu mikropları, kasaplık hayvanlara da bulaştırdıklarını ve bu sıkıntılardan kurtulmanın ancak et yemekten vazgeçmekle sağlanabileceğini söylemektedirler. hayvan terbiyecileri de tutunamayanlarla uzun süre uğraşmış ve bunları sirklerde çalıştırmak istemişlerdir. fakat bu hayvanların, beceriksizlikleri nedeniyle hiçbir hüner öğrenemediklerini görünce vazgeçmişlerdir. ayrıca birkaç sirkte halkın karşısına çıkarılan tutunamayanlar, onları güldürmek yerine mahzun etmişlerdir. (halk gişelere saldırarak parasını geri
istemiştir). filden sonra, din duygusu en kuvvetli hayvan olarak bilinir. öldükten sonra cennete gideceği bazı yazarlarca ileri sürülmektedir. fakat toplu, ya da tek gittikleri her yerde hadise çıkardıkları için, bunun pek mümkün olmayacağı sanılmaktadır. başları daima öne eğik gezdikleri için, çeşitli engellere takılırlar ve her tarafları yara bere içinde kalır. onları bu durumda gören bazı yufka yürekli insanlar, tutunamayanları ev hayvanı olarak beslemeyi denemişlerdir. fakat insanlar arasında barınmaları -ev düzenine uyamamaları nedeniyle- çok zor olmaktadır. beklenmedik zamanlarda sahiplerine saldırmakta ve evden kovulunca da bir türlü gitmeyi bilmemektedirler. evin kapısında günlerce, acıklı sesleriyle bağırarak ev sahibini canından bezdirmektedirler. (bir keresinde, ev sahibi dayanamayıp kaçmışsa da, tutunamayan, sahibini kovalayarak, gittiği yerde de ona rahat vermemiştir). şehirlere yakın yerlerde yaşadıkları için, onları şehrin içinde, çitle çevrili ve yalnız tutunamayanlara mahsus bir parkta tutarak, sayılarının azalmasını önlemeyi düşünmenin zamanı artık gelmiştir.

vladimir nabakov

1899’da st. petersburg’da doğdu. varlıklı, liberal bir ailenin en büyük oğluydu. bolşevikler iktidara geldiğinde aile rusya’dan ayrılarak önce londra’ya, sonra berlin’e gitti. nabokov, öğrenimini cambridge, trinity college’da tamamladı. 1923 ile 1940 arasında anadilinde romanlar, hikâyeler, oyunlar, şiirler yazdı ve kuşağının seçkin rus göçmen yazarlarından biri olarak ün kazandı. 1940 yılında karısı ve oğluyla abd’ye göç etti, 1941’den 1948’e kadar wellesley college’da dersler verdi. 1955’te yayımlanan lolita’nın (iletişim, 1999) dünya çapındaki başarısından sonra, 1959’da cornell üniversitesi rus edebiyatı profesörlüğünden emekli olarak isviçre’ye yerleşti. nabokov, ingilizce yazdığı ilk romanı the real life of sebastian knight’ı (sebastian knight’ın gerçek yaşamı, iletişim, 2003) 1941’de yayımladı ve ondan sonra bu dili şaşırtıcı bir yaratıcılıkla kullanarak eserlerini ingilizce yazmaya devam etti. vladimir nabokov 1977’de, isviçre’nin montreux kentinde öldü.

babanın koyu akp'li olması

içinde bulunduğum beni çok etkileyen durum. artık gerçekten dayanılmaz bir hal almaya başladı. ailecek oturup televizyon izleyemiyoruz bu durumdan sebepli. bütün tv kanallı yandaş zaten. nereyi açsa konuşmaya başlıyor ileri geri. daha önce çok tartışıp laf anlatmaya çalıştım ama nafile. bir iki senedir sessiz bir şekilde duymazlıktan geliyorum konuştuklarının. yalnız bazen o kadar kamçılıyor ki bu sözleri kendimi zor atıyorum odama. çoğu zaman eve giresim gelmiyor bu yüzden. az önce bile chpliler yok içki içmişler de bilmem ne yapmışlar. onlar kazanırsa herkes içermiş vs deyip gitti. gerçekten yoruldum bundan...

Toplam entry sayısı: 64

her şeyi siktir edip bir köye yerleşmek

biliyormusunuz ben bunu yaptım. yaşadığım kimi şeyler çok ağrıma gitti ve yıllar yıllar sonra yapmayı planladığım şeyi yaklaşık üç ay önce yaptım. tabi bu kararı bu kadar hızlı ve kolay almama sebep hali hazırda gidebilecek bir köyümün olmasıydı. pılımı pırtımı topladım ve başta ailem olmak üzere pek çok yakınımın hayretle dolu bakışları arasında istanbul kariyerimi "s.kerler" deyip bırakıp köye taşındım. tam da virüs salgınına denk gelince az çok doğru bir karar aldığıma iyice inandım. boş bir ahırımız vardı. oraya kör topal bir kaç koyun koydum. önümde ki ilk bir kaç ay içinde nelerin dikimini vs yapıcam onları planladım.şimdi inek alsam mı almasam mı diye düşünüyorum.
velhasıl kendime yeni bir hayat tasarladım ve hala tasarlanma süreci içinde.
ama köylü neredeyse bitmiş ve tükenmiş. öyle şeylere şahit oluyorum ki ağlasam mı ne yapsam bilemiyorum. türkiye köylüsü çökertilip elindeki her türlü üretim imkanı sınırlandırılmış, gaspedilmiş ve değersizleştirilmiş.
fikir ve yorumlarınıza açığım.

edit: nazar mı değdirdiniz la? bu sabah keçilerimden biri öldü :( bir kaç gündür hasta gibiydi ilaç ve vitamin takviyesi yaptık ama kurtaramadım. başımız sağolsun.

kitap okuma alışkanlığı kazanmak

bu bi alışkanlık değildir. seversiniz ya da sevmezsiniz. kimse de kimseyi bu konuda yargılayamaz. evet kitaplar insanlara çok şey öğretebilir özellikle roman okumak insanın empati yeteneğini de geliştirir ama genelde kitap okumak hiç bir şey ifade etmez. ama okuyabilirsiniz tabi. güzel şey yani. kitap okumak bir şey ifade etseydi üniversiteler ya da tv lerde tartışma programları bu kadar eşşoğlueşşekkkkk kaynamazdı. belki de doğru yazarları okuma ya da okumama sorunudur bu. tabi bu da doğru yazarın kim olduğu sorusunu akıllara getirir ki herkes için de değişkendir. shakespear de tolstoy da klasiktir ama tolstoy ötekini yerden yere vurur. kutsal kitaplarda kitaptır hitlerin kavgamıda.

insanı kahreden anlar

bir keresinde çok uzaktan annemin hüngür hüngür ağladığını görmüştüm. o kadar uzaktaydı ki sesi hiç gelmiyordu bana ama ben onun her bir hıçkırığını ta kalbimin ortasında hissetmiştim. bazen bazı çaresizliklerin bir yunan tragedyasındaki kaçınılmaz kader gibi omuzlarımıza çullanabildiğini ilk orada idrak etmiştim. çok mutlu olanları tanrılarda kıskanır insanlarda ve bütün şehirler senin için tebai oluverir.

giorgio vasari

ben bu dayının şu ünlü kitabını okudum ama bana sanatçılarla ilgili çok da ufuk açıcı bilgiler sunmadı. ama o dönemde yaşayan biri olarak sanatçılar ve eserleri hakkında değindiği söylenceler ilgi çekiciydi. kim bilir belki kitabı tam sindirebilecek bir donanıma sahip olmadığım için öyle hissettim. yani kitabı okurken sıkılmıştım bile diyebilirim. bir daha okusam belki daha istifadeli olur.

kendinizle çıkar mıydınız

yolda görsem yolumu değiştirirdim

her şeyi siktir edip bir köye yerleşmek

biliyormusunuz ben bunu yaptım. yaşadığım kimi şeyler çok ağrıma gitti ve yıllar yıllar sonra yapmayı planladığım şeyi yaklaşık üç ay önce yaptım. tabi bu kararı bu kadar hızlı ve kolay almama sebep hali hazırda gidebilecek bir köyümün olmasıydı. pılımı pırtımı topladım ve başta ailem olmak üzere pek çok yakınımın hayretle dolu bakışları arasında istanbul kariyerimi "s.kerler" deyip bırakıp köye taşındım. tam da virüs salgınına denk gelince az çok doğru bir karar aldığıma iyice inandım. boş bir ahırımız vardı. oraya kör topal bir kaç koyun koydum. önümde ki ilk bir kaç ay içinde nelerin dikimini vs yapıcam onları planladım.şimdi inek alsam mı almasam mı diye düşünüyorum.
velhasıl kendime yeni bir hayat tasarladım ve hala tasarlanma süreci içinde.
ama köylü neredeyse bitmiş ve tükenmiş. öyle şeylere şahit oluyorum ki ağlasam mı ne yapsam bilemiyorum. türkiye köylüsü çökertilip elindeki her türlü üretim imkanı sınırlandırılmış, gaspedilmiş ve değersizleştirilmiş.
fikir ve yorumlarınıza açığım.

edit: nazar mı değdirdiniz la? bu sabah keçilerimden biri öldü :( bir kaç gündür hasta gibiydi ilaç ve vitamin takviyesi yaptık ama kurtaramadım. başımız sağolsun.

insanı kahreden anlar

bir keresinde çok uzaktan annemin hüngür hüngür ağladığını görmüştüm. o kadar uzaktaydı ki sesi hiç gelmiyordu bana ama ben onun her bir hıçkırığını ta kalbimin ortasında hissetmiştim. bazen bazı çaresizliklerin bir yunan tragedyasındaki kaçınılmaz kader gibi omuzlarımıza çullanabildiğini ilk orada idrak etmiştim. çok mutlu olanları tanrılarda kıskanır insanlarda ve bütün şehirler senin için tebai oluverir.

grave of the fireflies

bu filmi hala yaşayan milyonlarca çocuk var bu ülkede ve dünyada. herkes gidip birisine yardımcı olsun. çünkü bir hayatın kurtarılması kurtarılan hayat açısından çok önemli.gidin bi sokak çocuğuna bot alın ya da bir mülteci çocuğuna kaban. sıcak bir çorba bir kaç meyve insanları mutlu etmeye yeter. bu çocukların hayatı kaybetmesine izin vermeyin.

ayı sözlük itiraf

ne göründüğüm kadar mutluyum ne de psikolojik olatak normal. kendi kendimi tahkik edecek bir alt yapım olduğunu düşünüyorum. bütün bu gece yarısı nefes nefese uyanmalarımın ya da kafamın içinde dönüp duran dip akıntıların sebebi bu.muhtemelen etrafımda bunun fatkında olan insanlar da var fakat onlar da bu gerçeklerimle yüzleşmek istemiyorlar.başımdan bazı şeyler geçti ve beni çok yıprattı tüm bunlar. sevdiklerim hep yanımda oldu kaldı ki bu zarfta onlar elene elene bir elin parmakları kadar kaldılar. ama en sevdiğim ve canımın içi olmasaydı herşey daha kötü de olabilirdi. hayatımızı paylaştığımdan beri pek çok şeye sadece onun için tahammül ediyorum. biliyorum o da sık sık ağlıyor. ama varız işte bir şekilde.

akp

hornet

ben hayatımın en değerli parçasını burada buldum ve ilk buluşmadan sonra yani bundan tam 2 yıl önce hesabımı kapattım. yani işe yarıyor aslında.
Henüz takip eden biri yok.