insomnanic

Durum: 154 - 0 - 0 - 0 - 16.04.2014 02:36

Puan: 2020 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

Anybody can be a non-drunk. It takes a special talent to be a drunk. It takes endurance. Endurance is more important than truth.
  • /
  • 8

morj.com

iç giyim kısmını inceledim şimdi, olaki yarın bi gün hayatıma biri girerse bana güzel bi harcama yaptırıcak belli.

ayı sözlük yazarlarının kokuları

bel gamzesi

hatunlarda görünce bir anda kontrolden çıkmama sebebiyet veren vücut çukuru. (bkz: hastasıyız)

aftermath

nekrofiliyi çok ciddi bir duygusallıkla (bence) anlatan filmdir. nekrofiliye yatkınlığım/alakam olmamasına rağmen empati yaptırmışlığı vardır bana.

a serbian film

sırbistan'da porno yasaklandıktan sonra sırf siz pornoyu yasaklarsanız bizde porno olmadığı halde sizi böle de rahatsız edebiliriz mantığını göstermek amaçlı çekilmiş tepki filmi. ayrıyetten güzeldir, severiz.

son kadeh

ölümdür, zulümdür insana. o tekrar bakkala gitme durumu, bunun doğurdu kalkıp üzerine bir şeyler geçirme zorunluluğu. yarı çıplak gezmek istiyorum mahallem, tehlikenin farkında mısın?

luna

hoşgelmiştir. metalci olduğumu ise nerden anlamıştır bunu ben anlamamıştır. (bkz: cümleyi bağlayamayıp kızılderilice konuşmak)

balık burcu

boğa hatunundan uzak durması gerekir, tecrübemle sabittir. 2 kere boğa kadını sayesinde hayatımı kaydırmışlığım mevcuttur. ben yandım siz yanmayın dostlar.

ankara'da aşık olmak

klişe dövmeler

dirseğe yaptırılan örümcek ağı ve akrep üzerine tanımam. barkot bir süre moda oldu ama bu ikisi kadar değildir, sanmıyorum.

ankara

doğma büyüme izmirli olmama rağmen hayatımın en büyük aşkına ev sahipliği yapmış şehirdir. 7 sene boyunca her cuma akşamı işten çıkıp cumartesi sabahı gözü aştide açmam, daha sonrasında pazar akşamı aştiden otobüse binip pazartesi sabahı işe gitme durumları. dediğim gibi doğma büyüme izmirli olmama rağmen hayatımda en çok büyülü fener de film izlemişimdir, muhtemelen ulus civarında içtiğim kadar hiç bir mekanda içmemişimdir, hiç bir tatilimi asla o kadar süre deniz olmayan bi yerde geçirmemişimdir. bak gene içerledim, yeter bu kadar sözlük sustur beni.

fetiş

gaz maskesine karşı olan duygu durum bozukluğum. lakin genel olarak sanılanın aksine gaz maskesi her zaman beraberinde latex i getirmemekte. olayım sadece gaz maskesi üzerine.

dövme

kesinlikle bağımlılık yapan aksesuar. sadece bir tane diye başladığım zamanı hatırlıyorum ve şimdi aynaya bakıyorum vucudumun yarısı hemen hemen kapanmış ( bacaklarım, kollarım, sırtım). her seferinde bu son dememe rağman hali hazırda 3 tasarımım daha mevcut. bakalım nereye nasıl sığdırıcaz.

sigara içip toplu taşıma aracına binen insan modeli

(bkz: ben)

tam olarak okumasam da entryleri şöyle bir göz gezdirdim, içmeyen insanlar olarak haklı bir tavır mevcut, hatta bazen abartıp 2-3 fırt hızlıca çekmemden dolayı son dumanı otobüsün içine üflemek zorunda kalmışlığım da vardır. lakin şunu unutmamak gerekir bir yandan alkol kullanmayan bir insanın yanına bardan çıkıp oturmakla pek bir farkı yoktur. rahatsız edicidir ama bence faşizan davranmaya gerek yoktur.

meni yutmak

tadının değişiceğini iddia edip bi ara eski kız arkadaşım eve ananas yığmıştı, tatlı oluyomuş o zaman öyle demişti, denemedim bilmiyorum, gerçek mi hurafe mi onu da bilmiyorum. (bkz: bu da böyle bir anımdır)

edit: imla.

sıla gençoğlu

kendisiyle alaçatı da rakı içmişliğim vardır bi gece beklenmeyen şekilde. her nasılsa kendisi rakıya el sürmemiş kokteyl ile takla alemine dalarken benide litrelik rakı ile yalnız bırakarak aynı semalara sürüklemiş hatundur. ah be sıla yapmayacaktın bunu bana, ne hayallerim vardı oysaki. *

chivas regal

en kıyağının royal salute olduğunu düşünmekteyim, ve inatla belirtirim ki sek içiniz.

gripin

sadece tek bir candan erçetin cover ı ile gönlüme girmiş müzik topluluğu. diğer parçları ile bir alakam olmadığını belirtirim.

viski

benim için makul tüketim şekli %50 su %50 viski olmak şartı ile shot yoluyla gömmektir. lakin içtiğinizin bourbon değil viski olduğundan emin olun, yoksa su karıştırınca ile midenizi mahvedersiniz.

cihangir

an itibari ile orada bulunan bir arkadaşımdan aldığım habere göre eylemden kaçıp saklananların dışarı çıkmaması gereken istanbul semti. ciddi bir gözaltı durumu mevcutmuş.
  • /
  • 8
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 154

meni yutmak

tadının değişiceğini iddia edip bi ara eski kız arkadaşım eve ananas yığmıştı, tatlı oluyomuş o zaman öyle demişti, denemedim bilmiyorum, gerçek mi hurafe mi onu da bilmiyorum. (bkz: bu da böyle bir anımdır)

edit: imla.

baba

hayatımda bana en fazla destek olmuş kişidir muhtemelen. tamam anne candır illaki ama anne duygularını belli eder, yeri gelir ağlar yeri gelir sarılır ama baba bunu göstere göstere yapamaz. 14 yaşımdan beri batmadığım bok kalmadığı halde her zaman bana destek olmuştur çaktırmadan, gösteremeden. hiçbirşey yokmuş gibi davransada yeri gelir bazen rakı içerken akar yaşlar gözlerinden. artık yaşlanmıştır lakin inceden, ufak tefek hastalıklar başlamıştır, eve girip uzandığını görmek varya hastalıktan dolayı sözlük, işte o an insan acizliği görür. ben gençtim, vardı her derdimin bi çözümü. ama artık o yaşlıdır ve yapıcak bir şey yoktur, senin her derdine çözüm bulan o adam için hiçbirşey yapamazsın. dertlenirsin, benim verdiğim sıkıntılar yüüzünden çıktı bu hastalıklar dersin. yatarken sorarsın ''baba, iyi misin?'' diye, ''iyiyim oğlum geçer birazdan'' der. ve senin sıkıntıların yüzünden o hasta düştüğü yatağında yaptıkları boşa gitmesin diye ''iyi o zaman babam ben ben bi duşa giriyorum'' diyip uzaklaşırsın güümseyerek salondan, duşa girceğin filan yoktur, sadece ağladığını görmesin daha da acı cekmesin diye döner arkanı gidersin.

melancholy man

the moody blues in enfsane parçası. bir diğeri için bknz: nights in white satin

sözleri de yazıyım tam olsun demi:

i'm a melancholy man, that's what i am,
all the world surrounds me, and my feet are on the ground.
i'm a very lonely man, doing what i can,
all the world astounds me and i think i understand
that we're going to keep growing, wait and see.

when all the stars are falling down
into the sea and on the ground,
and angry voices carry on the wind,
a beam of light will fill your head
and you'll remember what's been said
by all the good men this world's ever known.
another man is what you'll see,
who looks like you and looks like me,
and yet somehow he will not feel the same,
his life caught up in misery, he doesn't think like you and me,
'cause he can't see what you and i can see.

bir kadının en güzel yeri

boynuyla omuzlarının birleştiği yer. bir de tam adını bilmiyorum, resimle örnekleyecektim hepsi pek pornografik çıktı.

şu göbeğin bitip kasıklarının başladığı yer arasındaki kemiklerin boşlukları. umarım anlatabilmişimdir.

edit: ilium boşluğunun dışarıdan görünen kısmı olabilir/miş. anatominin yalancısıyım.


edit2: niye sevmediniz lan bu entry'imi?

ölüm orkestrası

batuhan dedde ile tanışmamı sağlamış şiir/ düz yazı karışımı eseridir. *. buram buram küf kokar, rutubet kokar. koşturunca ciğerden gelen tütün kokusunu hatırlatır.

yazıyım tam olsun;

biz hangi günahın tohumuyuz? hangi karanlık sanatın en cılız büyüsü? hangi küfrün kalbi en kıran kelimesi?

yaşamak; üçüncü sınıf pavyon şairlerinin sınıfı belirsiz kadınlara yazdığı şiirler gibi iğreti duruyor üzerimde. 6 numaralı kapıdan çıkıp, koridorun üzerinde günbatımına doğru yönelen bir tren yolu gibi döşenmiş kırmızı çizgiyi takip ediyorum. sanki bütün kabileler bu rayların üzerinde idam edilmiş gibi. islak ve sıcak. ve kırmızı. tanrı buraya uğramış gibi bırakılan devasa ayak izleri. koridorun sonundan yayılan cızırtılı bir ses bütün odaları dolduruyor; “don’t cry.” kafamın üzerinde dönen ama hiç de esinti yaratmayan pervaneye bakıp şarkıya eşlik ederken, ayrılık ne renk? diye düşünüyorum sessizce. kırmızı çizgiye çarpan turuncu hüzme, koyuluğu biraz daha saydamlaştırırken can çekişen alyuvarları görüyor gibiydim, çığlıklarını duyuyor gibiydim. biraz da deli gibiydim…

telefon çalıyor…
telefon çalıyor, eskitme mobilyalarımı deler gibi bir çınlama ile. sigaramdan bir nefes daha alıp, kahkaha atarken çıkartıyorum dumanı. içeri sızan ışıkla birleştiğinde bu duman ve kahkaha da olduğunda bir an için korku filminden bir kareyi andırıyor bana. telefon çalıyor. bir parça kan damlıyor annemin en sevdiği halısına kesik bileklerimden. utanıyorum. telefon çalıyor. ellerimdeki demir kokulu sıvıyı aceleyle üzerime silip ahizeyi kaldırıyorum; -neden geç açtın? –duş alıyordum anne, kan ile… telefon kapanıyor. annem her zaman yaptığım ölüm şakalarından biri zannedip küfür gibi kapatıyor telefonu. acıyla gülümsüyorum çünkü kırıldım. annemin intihar dahil benim hiçbir işi beceremeyeceğimi düşünmesi, beni üzüyor. beni üzdü. beni şair yaptı. beni yalnız bir adam yaptı. ah, anne! cehennemine odun olacağım sanırım. ben istemedim bunu, tanrı öyle diyor gibi.

dakikalar ilerliyor… cızırtılı “don’t cry”a aldırmadan küçük bir kız çocuğu gibi ağlıyorum, oyuncak bebeğinin kolları kopartılmış bir kız çocuğu gibi. akrep, yelkovanın peşinden koştukça geride bırakacağım sevgilimi hatırlıyorum. akrep bendim. yelkovan hep firari. içimde büyük bir çukur açıldı gibi hissediyorum birden bire. birileri o kuyuya düşmüşte, yardım çığlıkları atar gibi. aynada bana yansıyan yüzüme bakıyorum; yakışıklı değil ama ortalama bir ceset. iskandinav ırkına dahil olmalıymışım, beyaz tenli olmak bana yakışıyor. babama kızıyorum ya da anneme. bir norveçli ya da danimarkalı biriyle evlenebilirlerdi. dizlerim titremeye, ağırlığımı taşımamaya başlıyor. yakıt olarak kullandığım kırmızı sıvı azalmaya başladı gibi. eğer bir arabanın benzin deposunu delerseniz, benzin oradan akmaya başlar ve depo tamamen boşaldığında arabanın motoru stop eder. bir araba gibiyim. yakıtım boşaldıkça fonksiyonlarımın zayıfladığını hissediyorum. birazdan ivmem duracak. görüş alanım azalmaya başladı. koridorun sonundaki duvarda asılı portreyi aşırı bulanık görüyorum, tabloda oturan ihtiyar, ayaklanıp sikini gösterse, utanamam. çünkü göremiyorum.

sanırım vakit yaklaşıyor. bunu kalemin her otuz saniyede bir istem dışı elimden düşmesinden yola çıkarak söylüyorum. lanet olsun, yazdığım ilk sayfa tamamen kana bulandı. olay yeri inceleme ekiplerinin ne yazdığımı okuyabilmek için kağıdı kimyasal işlemlerden geçirmesi heyecan verici olacaktır. eğer geri gelebilseydim, onların bu işlemlerle uğraşırken arkamdan ettiği küfürleri duymak isterdim. eğlenceli olacağı kesin. biriken kan, masadan taşarak halıya damlamaya başlıyor. annemin en sevdiği halısı mahvoluyor. bu kez utanmıyorum. ne de olsa gidiyorum. saatin tik takları, kanın yere çarptığı anda çıkarttığı 'şıp’ sesi, koridorda yankılanan cızırtılı “don’t cry.” bu bir insanın müzisyen olmadan yaratabileceği en kusursuz senfoni orkestrası. mozzart’ın, bach’inkilerden eksik yanı, kendinize has bir orkestra olması. seyirci yalnızca kendinizsiniz. bu daha özel kılıyor bu konçertoyu.

kapı çalıyor… birileri kapıyı öfkeyle yumrukluyor. kafamı masanın üzerine usulca koyup, geride bırakacağım sevgilimi düşünüyorum. en çok özleyeceğim şey masmavi bir çift göz olması, hayatımı yeterince iyi yaşayamadığımı gösterir gibi duruyor fakat ben bundan rahatsız değilim. gözlerimin kapanmasına engel olamıyorum. dudaklarımdan kendimin bile duyamadığı bir fısıltı, hafif bir tebessümle karışıp orkestraya karışıyor. müzik daha bir derin geliyor. daha anlamlı. koridora vuran güneş daha bir koyulaştı gibi. ben hala geride bırakacağım sevgilimi düşünüyorum. güzel günlerimiz olabilirdi eğer insanlık jileti yaratmasaydı. gözlerim biraz daha kısılıyor, biraz daha donuk bakmaya başlıyorum. haftalardır tezgahta duran bir orkinos gibi ölü bakıyorum. yüzüm iyice kireçleşiyor. biri kapıyı daha da öfkeyle yumrukluyor. sanki savaş davulları çalıyor gibi. gözlerimin önünden minik bir kan nehri geçip burnuma değiyor. biraz demir biraz alkol kokuyor. o nehirlerde avlanan korsanlar görmek güzel olurdu diye düşünüyorum. konçerto, alkol, sigara, müzik, tebessüm. mükemmel ölüyorum. tek eksik var içimde, tutamadığım bir sıcak el. en çok özleyeceğim bir çift mavi göz.

kapı daha bir şiddetle vuruluyor. ve kırıldı…
içeri birkaç adam giriyor tanımadığım ya da gözlerim fazla flu gördüğü için tanıyamadığım. üzerime doğru koşarlarken artık veda vaktinin geldiğini anlayıp hafif bir tebessüm ile gözlerimi kapatıyorum. sanki beni kovalıyorlardı da ben kapıyı yüzlerine çarptım gibi. gözlerimi kapatırken en çok bir çift mavi gözü özleyeceğim aklıma geliyor. gözlerim kapanıyor.

gerisi?
anlatılamayacak kadar karanlık…

bir kadının en güzel yeri

boynuyla omuzlarının birleştiği yer. bir de tam adını bilmiyorum, resimle örnekleyecektim hepsi pek pornografik çıktı.

şu göbeğin bitip kasıklarının başladığı yer arasındaki kemiklerin boşlukları. umarım anlatabilmişimdir.

edit: ilium boşluğunun dışarıdan görünen kısmı olabilir/miş. anatominin yalancısıyım.


edit2: niye sevmediniz lan bu entry'imi?

silverface

heppi börtdey dir, eksik olmasındır.
Henüz takip ettiği biri yok.