insomnanic

Durum: 154 - 0 - 0 - 0 - 16.04.2014 02:36

Puan: 2020 - Sözlük Kezbanı

11 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

Anybody can be a non-drunk. It takes a special talent to be a drunk. It takes endurance. Endurance is more important than truth.
  • /
  • 8

kırmızı tuborg

tuborg un special bira adı altında ürettiği yüksek alkollü (%7.5) bira. şarapla karıştırılınca enfes bir tat yaratır (%3 şarap %2 bira) lakin bardakta çok bekletmemek gerekir çünkü şarabın içindeki kükürt miktarına göre posa yapar bu da ertesi gün gayet ciddi bir mide yanmasına sebebiyet verebilir.

gia

sadece izmir de duyduğum daha çok roman argosunda esrar yerine kullanılan kelime.

henry chinaski

charles bukowski nin kitaplarında kendini belirtmek için kullandığı takma isim.

barfly

1987 yapımı bir charles bukowski filmi. film yarı otobiyografik yarı romansaldır. başrolü mickey rourke canlandırır. buko her ne kadar mickey rourke hakkında konu açıldıkça sayıp sövse de bence oyunculuğu gayet başarılıdır. ilk olarak bu filmi izleyenler genelde bukowski'nin diğer filmleri hakkında daha ruhsuz olduklarını belirtirler lakin sonrasında aşina olunca genel olarak factotum'un kesinlikle daha iyi olduğu konusunda karar kılarlar. filmin yönetmeni fransız barbet schroeder dir. alkol stoğu yapılmadan izlenmesi tarafımdan kesinlikle tavsiye edilmez

wiki: http://tr.wikipedia.org/wiki/barfly
imdb: http://www.imdb.com/title/tt0092618/

dipnot: barfly amerikan argosunda alkole düşkün bar müdavimi demektir.

kadıköy

istanbul'da izmir'e en çok benzettiğim semt. istanbul'u genel olarak pek sevmesem de her gittiğimde kadıköy'de sahilde mutlaka zevkle bolcana vakit geçiririm.

rakı

alkole düşkünseniz genel olarak pek tercih etmeyeceğiniz alkollü içecek. şöyle ki efenim sabahtan içmeye başladığınız için başka bir içki ile karıştırınca pek tatlı sonuçlar doğurmaz. ayrıca kendisi gece susamalarına büyük etkendir, su içer kusarsınız, daha çok susar daha çok kusarsınız, kusmayı durdurmak için su içmeyi kesip muhtemelen biraya geçiş yaparsınız, zaten uyuyacağınız 3-4 saatlik uykuda böylece zebil olur.

votka

en güzeli en ucuzu, en güzel içimi yerse sek, yemezse 3 ölçek votkaya bir ölçek limon suyu katmak vasıtası ile shot olarak içilen alkollü içecek.

anıra anıra ağlamak

alkolün ilk geri çekilim etkilerinden. bağıra bağıra ağlarsınız herhangi bir sebep olmadan. ağladıkça kendinize kızarsınız ama duramazsınız. arkasını titreme alır, öyle bir kontrolden çıkar ki bedeniniz sigara yakamazsınız, ve ne kadar istemeseniz de gözünüzü bir votka şişesinin dibinde açarsınız.

alkol

pençesinde debelendiğim kadim sevgilim.

lgbt

açık konuşmak gerekirse en son kız arkadaşım hayatıma girene kadar biraz şüpheli baktığım bir oluşumdu. lakin az önce bahsettiğim gibi kız arkadaşım aracılığı ile tanıştıkça ön yargılarımın silinmesi çok hızlı olmuştur, üzerine birde gezi parkı vasıtası ile daha da kaynaşınca eski düşünce şeklim tam anlamıyla saçmalık gelmiştir. kendisi gayet cana yakın insanlar barındıran, hatta ve hatta bu insanlara karşı ön yargılı olanlardan çok daha fazla paylaşımda bulunabildiğim kişilikleri barındırır efenim. sanırım eski sevgilimin bıraktığı tek güzel şey bu konuda beni açık fikirliliğe itmiş olmasıdır.

sabah ereksiyonuyla işemek

derttir bir olaydır efenim kendisi. bir sonraki dertli aşama için (bkz: montla sıç)

izmir'de yaşayan ayı sözlük yazarları

katılmaya aday olduğum güruh olur kendisi.

ceylan ertem

gezi parkında bir kere aynı ortamda bulunmuş olduğum hatundur kendisi. o kargaşada taabiki pek bir iletişimde bulunamadık. lakin en kısa zamanda kendisi ile daha makul bi ortamda denk gelmek isteği içerisinde bulunmaktayım.

tüy dökücü krem

bir kere alkolün etkisi ile şaka olsun diye sızmış arkadaşın kafasına sürmek gibi bir hatada bulunmuştuk. iki taraf içinde kötü sonuçlar doğurmaktadır. yapılması kesinlikle tavsiye edilmez.
  • /
  • 8
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 154

ölüm orkestrası

batuhan dedde ile tanışmamı sağlamış şiir/ düz yazı karışımı eseridir. *. buram buram küf kokar, rutubet kokar. koşturunca ciğerden gelen tütün kokusunu hatırlatır.

yazıyım tam olsun;

biz hangi günahın tohumuyuz? hangi karanlık sanatın en cılız büyüsü? hangi küfrün kalbi en kıran kelimesi?

yaşamak; üçüncü sınıf pavyon şairlerinin sınıfı belirsiz kadınlara yazdığı şiirler gibi iğreti duruyor üzerimde. 6 numaralı kapıdan çıkıp, koridorun üzerinde günbatımına doğru yönelen bir tren yolu gibi döşenmiş kırmızı çizgiyi takip ediyorum. sanki bütün kabileler bu rayların üzerinde idam edilmiş gibi. islak ve sıcak. ve kırmızı. tanrı buraya uğramış gibi bırakılan devasa ayak izleri. koridorun sonundan yayılan cızırtılı bir ses bütün odaları dolduruyor; “don’t cry.” kafamın üzerinde dönen ama hiç de esinti yaratmayan pervaneye bakıp şarkıya eşlik ederken, ayrılık ne renk? diye düşünüyorum sessizce. kırmızı çizgiye çarpan turuncu hüzme, koyuluğu biraz daha saydamlaştırırken can çekişen alyuvarları görüyor gibiydim, çığlıklarını duyuyor gibiydim. biraz da deli gibiydim…

telefon çalıyor…
telefon çalıyor, eskitme mobilyalarımı deler gibi bir çınlama ile. sigaramdan bir nefes daha alıp, kahkaha atarken çıkartıyorum dumanı. içeri sızan ışıkla birleştiğinde bu duman ve kahkaha da olduğunda bir an için korku filminden bir kareyi andırıyor bana. telefon çalıyor. bir parça kan damlıyor annemin en sevdiği halısına kesik bileklerimden. utanıyorum. telefon çalıyor. ellerimdeki demir kokulu sıvıyı aceleyle üzerime silip ahizeyi kaldırıyorum; -neden geç açtın? –duş alıyordum anne, kan ile… telefon kapanıyor. annem her zaman yaptığım ölüm şakalarından biri zannedip küfür gibi kapatıyor telefonu. acıyla gülümsüyorum çünkü kırıldım. annemin intihar dahil benim hiçbir işi beceremeyeceğimi düşünmesi, beni üzüyor. beni üzdü. beni şair yaptı. beni yalnız bir adam yaptı. ah, anne! cehennemine odun olacağım sanırım. ben istemedim bunu, tanrı öyle diyor gibi.

dakikalar ilerliyor… cızırtılı “don’t cry”a aldırmadan küçük bir kız çocuğu gibi ağlıyorum, oyuncak bebeğinin kolları kopartılmış bir kız çocuğu gibi. akrep, yelkovanın peşinden koştukça geride bırakacağım sevgilimi hatırlıyorum. akrep bendim. yelkovan hep firari. içimde büyük bir çukur açıldı gibi hissediyorum birden bire. birileri o kuyuya düşmüşte, yardım çığlıkları atar gibi. aynada bana yansıyan yüzüme bakıyorum; yakışıklı değil ama ortalama bir ceset. iskandinav ırkına dahil olmalıymışım, beyaz tenli olmak bana yakışıyor. babama kızıyorum ya da anneme. bir norveçli ya da danimarkalı biriyle evlenebilirlerdi. dizlerim titremeye, ağırlığımı taşımamaya başlıyor. yakıt olarak kullandığım kırmızı sıvı azalmaya başladı gibi. eğer bir arabanın benzin deposunu delerseniz, benzin oradan akmaya başlar ve depo tamamen boşaldığında arabanın motoru stop eder. bir araba gibiyim. yakıtım boşaldıkça fonksiyonlarımın zayıfladığını hissediyorum. birazdan ivmem duracak. görüş alanım azalmaya başladı. koridorun sonundaki duvarda asılı portreyi aşırı bulanık görüyorum, tabloda oturan ihtiyar, ayaklanıp sikini gösterse, utanamam. çünkü göremiyorum.

sanırım vakit yaklaşıyor. bunu kalemin her otuz saniyede bir istem dışı elimden düşmesinden yola çıkarak söylüyorum. lanet olsun, yazdığım ilk sayfa tamamen kana bulandı. olay yeri inceleme ekiplerinin ne yazdığımı okuyabilmek için kağıdı kimyasal işlemlerden geçirmesi heyecan verici olacaktır. eğer geri gelebilseydim, onların bu işlemlerle uğraşırken arkamdan ettiği küfürleri duymak isterdim. eğlenceli olacağı kesin. biriken kan, masadan taşarak halıya damlamaya başlıyor. annemin en sevdiği halısı mahvoluyor. bu kez utanmıyorum. ne de olsa gidiyorum. saatin tik takları, kanın yere çarptığı anda çıkarttığı 'şıp’ sesi, koridorda yankılanan cızırtılı “don’t cry.” bu bir insanın müzisyen olmadan yaratabileceği en kusursuz senfoni orkestrası. mozzart’ın, bach’inkilerden eksik yanı, kendinize has bir orkestra olması. seyirci yalnızca kendinizsiniz. bu daha özel kılıyor bu konçertoyu.

kapı çalıyor… birileri kapıyı öfkeyle yumrukluyor. kafamı masanın üzerine usulca koyup, geride bırakacağım sevgilimi düşünüyorum. en çok özleyeceğim şey masmavi bir çift göz olması, hayatımı yeterince iyi yaşayamadığımı gösterir gibi duruyor fakat ben bundan rahatsız değilim. gözlerimin kapanmasına engel olamıyorum. dudaklarımdan kendimin bile duyamadığı bir fısıltı, hafif bir tebessümle karışıp orkestraya karışıyor. müzik daha bir derin geliyor. daha anlamlı. koridora vuran güneş daha bir koyulaştı gibi. ben hala geride bırakacağım sevgilimi düşünüyorum. güzel günlerimiz olabilirdi eğer insanlık jileti yaratmasaydı. gözlerim biraz daha kısılıyor, biraz daha donuk bakmaya başlıyorum. haftalardır tezgahta duran bir orkinos gibi ölü bakıyorum. yüzüm iyice kireçleşiyor. biri kapıyı daha da öfkeyle yumrukluyor. sanki savaş davulları çalıyor gibi. gözlerimin önünden minik bir kan nehri geçip burnuma değiyor. biraz demir biraz alkol kokuyor. o nehirlerde avlanan korsanlar görmek güzel olurdu diye düşünüyorum. konçerto, alkol, sigara, müzik, tebessüm. mükemmel ölüyorum. tek eksik var içimde, tutamadığım bir sıcak el. en çok özleyeceğim bir çift mavi göz.

kapı daha bir şiddetle vuruluyor. ve kırıldı…
içeri birkaç adam giriyor tanımadığım ya da gözlerim fazla flu gördüğü için tanıyamadığım. üzerime doğru koşarlarken artık veda vaktinin geldiğini anlayıp hafif bir tebessüm ile gözlerimi kapatıyorum. sanki beni kovalıyorlardı da ben kapıyı yüzlerine çarptım gibi. gözlerimi kapatırken en çok bir çift mavi gözü özleyeceğim aklıma geliyor. gözlerim kapanıyor.

gerisi?
anlatılamayacak kadar karanlık…

lgbt

açık konuşmak gerekirse en son kız arkadaşım hayatıma girene kadar biraz şüpheli baktığım bir oluşumdu. lakin az önce bahsettiğim gibi kız arkadaşım aracılığı ile tanıştıkça ön yargılarımın silinmesi çok hızlı olmuştur, üzerine birde gezi parkı vasıtası ile daha da kaynaşınca eski düşünce şeklim tam anlamıyla saçmalık gelmiştir. kendisi gayet cana yakın insanlar barındıran, hatta ve hatta bu insanlara karşı ön yargılı olanlardan çok daha fazla paylaşımda bulunabildiğim kişilikleri barındırır efenim. sanırım eski sevgilimin bıraktığı tek güzel şey bu konuda beni açık fikirliliğe itmiş olmasıdır.

meni yutmak

tadının değişiceğini iddia edip bi ara eski kız arkadaşım eve ananas yığmıştı, tatlı oluyomuş o zaman öyle demişti, denemedim bilmiyorum, gerçek mi hurafe mi onu da bilmiyorum. (bkz: bu da böyle bir anımdır)

edit: imla.

bir kadının en güzel yeri

boynuyla omuzlarının birleştiği yer. bir de tam adını bilmiyorum, resimle örnekleyecektim hepsi pek pornografik çıktı.

şu göbeğin bitip kasıklarının başladığı yer arasındaki kemiklerin boşlukları. umarım anlatabilmişimdir.

edit: ilium boşluğunun dışarıdan görünen kısmı olabilir/miş. anatominin yalancısıyım.


edit2: niye sevmediniz lan bu entry'imi?

baba

hayatımda bana en fazla destek olmuş kişidir muhtemelen. tamam anne candır illaki ama anne duygularını belli eder, yeri gelir ağlar yeri gelir sarılır ama baba bunu göstere göstere yapamaz. 14 yaşımdan beri batmadığım bok kalmadığı halde her zaman bana destek olmuştur çaktırmadan, gösteremeden. hiçbirşey yokmuş gibi davransada yeri gelir bazen rakı içerken akar yaşlar gözlerinden. artık yaşlanmıştır lakin inceden, ufak tefek hastalıklar başlamıştır, eve girip uzandığını görmek varya hastalıktan dolayı sözlük, işte o an insan acizliği görür. ben gençtim, vardı her derdimin bi çözümü. ama artık o yaşlıdır ve yapıcak bir şey yoktur, senin her derdine çözüm bulan o adam için hiçbirşey yapamazsın. dertlenirsin, benim verdiğim sıkıntılar yüüzünden çıktı bu hastalıklar dersin. yatarken sorarsın ''baba, iyi misin?'' diye, ''iyiyim oğlum geçer birazdan'' der. ve senin sıkıntıların yüzünden o hasta düştüğü yatağında yaptıkları boşa gitmesin diye ''iyi o zaman babam ben ben bi duşa giriyorum'' diyip uzaklaşırsın güümseyerek salondan, duşa girceğin filan yoktur, sadece ağladığını görmesin daha da acı cekmesin diye döner arkanı gidersin.

bir kadının en güzel yeri

boynuyla omuzlarının birleştiği yer. bir de tam adını bilmiyorum, resimle örnekleyecektim hepsi pek pornografik çıktı.

şu göbeğin bitip kasıklarının başladığı yer arasındaki kemiklerin boşlukları. umarım anlatabilmişimdir.

edit: ilium boşluğunun dışarıdan görünen kısmı olabilir/miş. anatominin yalancısıyım.


edit2: niye sevmediniz lan bu entry'imi?

silverface

heppi börtdey dir, eksik olmasındır.
Henüz takip ettiği biri yok.