hahaha, beyinle ilgisi yok, sevilmediğimin farkındayım sadece. zaman zaman dadanıyor birileri. bir baktım ard arda sekiz eksi, kudurtmuşum yine birini kim bilir kim?
alex kim, alex gibi bağlatıp ne izleteceksin anlamadım. 30 saniyede bir soracağın soruya bakarsam komedi galiba. ama bağlamak neden?
altta ki yazar genelde insanların yaşam enerjilerini çekmekte başarılıyımdır ama bir kere farklılık yapıp istanbulda, tüm kinimi bir kenara bırakıp bir gün geçirirdim kendimle. birde yıldız tilbe konseri sonrası agorada günü sonlandırırdım.
psikoloji bilimi bu durumu doğru bulmaz ve derinlerine indiği zaman hep bir eksiklikten ötürü bu bağlılığı yorumlar. bu herkes kadar benim içinde geçerli bir konudur ki aşık olduğumuzu zannetme olasılığımız o kadar yüksek ki. sevdiğimizi zannetmelerimiz, kendimize bir insanın hayatına bağlayıp onsuz yaşayamama tripleri. hepsinin ana kaynağı hasarlı bir bilinçten gelir. bu yaşıma kadar ortamın içinden, dışından veya her kesiminden zaman zaman bireylerle muhabbetim oldu ve emin olun deneyimim yok ama şahit olduklarım çok, kendi yaşıtlarınızla yaşayacağınız bir ilişkiyi olgun insanlar ile yaşama ihtimaliniz yok. psikoloji der ki yaş farkı ile yaşanan ilişkiler hayatı yaşamak adına değil eksiklerin giderilmesi için tercih edilmiş bir ilişki türüdür. gençken yaşlılara çekim duyarken, gençliğinizde yaşayamadıklarınızı yaşlanınca gençler ile yaşamaya çalışırsınız. her yaşın ayrı güzelliği vardır, kıymetini bilin ve içinizdeki eksikliği doldurmak için kendinizden ödün veripte gençliğinizi kendisini genç hissetmek isteyen bencil heriflerin altında veya üzerinde ziyan etmeyin.
toplumsal algılar ile kocaman zannetmeniz normal. gay yada hetero pornolarında özellikle iri penisli erkekler seçildiği için toplumuzda ve dünya genelinde herkes kocaman zannediyor lakin işin gerçek yüzü bundan baya uzak. bazen edebiyat dergisinde bu tarz kısımlara yer vermeleri aydınlatıcı biraz. amerikalı siyahilerin penis ortalaması 13,5 afrika kısmındaki siyahilerin 11,6 olduğunu tespit etmişler ve dünya genelinde elde ettikleri verilere göre ise siyahilerin peniz uzunluk ortalaması ne yazık ki 15,2. kısaca göze sokulan iri penisli siyahiler olunca herkesçe ayrı bir ilgi uyandırır. ayrıca dünyada en az izlenen porno türü ise küçük penisli siyahi pornolarıymış.
bu ülkede hiç bir şey başaramamış, işsiz güçsüz insanların güçleri anca kedi katillerini içeri tıkmaktan başka bir işe yaramaz zaten. bu arada cidden yaşadığım ülkenin halkına mı üzülmem gerek, yoksa bir platforma dayatılmış adalet veya hukuk sisteminemi acısam bilemedim. biride bu işe dur demiyor ya hayret ediyorum. yani kedi katilini desteklemiyorum, zinhar savunmuyorum da ama kedi katiline gelene kadar ne çok derdi var şu insanların bilen var mı? yada gören. işsiz, güçsüz, iki kelimeyi bir araya getiremeyen vasıfsız insanlar bir araya gelip anca bunu başarabilir zaten şaşırmamalı. türkiye sonuçta burası neye şaşırmalıyım ki artık, aşure kazanı gibi ülke. abi çok sorun var ya bu ülkede, herkesin tek derdi keloğlan olmuş. alın adam girdi içeri veya çıkmayacak. ne değişti aciz ve muhtaç yaşamlarınızda. hiç bir şey, aynı zamanda değişmeyecekte. günden güne artan uyuşturucu bağımlılığı, narkotik şube ne yapıyor mesela, artan fuuş, ahlak şube bir tek travestilere mi çalışıyor. her geçen gün artan yoksulluğa mı ses çıkartsanız, ama yok nerde boş, gereksiz, hayatlarınızda hiç bir şey değiştirmeyecek vuku varsa çözmek için yırtın kendinizi. sıra kendinize ne zaman gelecek merak ediyorum.
bre yakışıklı, işimde gücünde, iyi bir kariyere sahip ve her gün gelişen yalnız bir insan olarak söylüyorum ki (bu benim kişisel tercihim o ayrı), bu ülke için en azından yatakta tatmin ettiğiniz sürece adamlar size tapar.
utandıkları için kondom alamıyorlar gibi bir entry mi gördüm ben. ben size bir anımdan bahsedeyim, yanlışım olmazsa ya 2016 yada 2017 senesi net hatırlamıyorum. spod lgbti derneği var bilen vardır, bir hafta sonu sohbeti vardı. hala devam ediyor mu bilmiyorum. katıldım, o dönemlerde bireyler bir araya gelip sohbet ediyorduk toplumda ki yerimiz bilinç vs. her hafta bir konu ele alınıyordu. yine bir sohbetin sonuna geldik ve bir fanus içinde kondomlar vardı ve yetkili birine sordum. bunlar neden burada diye ve bana şu söylendi bazı bireyler almaya utanıyorlar. tabi ben şok ve şu soruyu yapıştırdım direk, her önüne gelenle yatan, her türlü aşağılayıcı ifade ve terimler ile becertilmekten haz duyan ibneler nasıl olurda kondom almaktan utanırlar? diye. söylenen cevap şu olmuştu utanıyorlar işte. birden aklıma geldi işte.
ben biraz sert seviyorum şarkıları. bundan ötürüdür ki linet yorumunun üstüne yok diyebilirim. ezginin günlüğü de tabi efsane ötesidir ama ah be linet. sözlerini dönemin ala yazarlarından hüsnü arkan'ın yazdığı, nadir göktürk tarafından bestelenen şarap yanı muazzam eser.
bu adamın yıllardır nasıl ekran önünde durduğunu anlamıyorum. bu bakar boş, kapasitesiz, yeteneksiz, ne bileyim abi elde tutulur bir şeyi de yok ki bahsedebileyim.
en mutlu sabahlar, çokokrem’le başlar. çokokrem. hey gidi günler. eskiden şey paketleri vardı bunun tek seferlik küçük, birde büyük rakibi hoby vardı. şimdilerde nutella sayesinde yüz çevirdiğimiz, yok saydığımız bir ürün.
ayı sözlük artık, 90’larda patlamış 2000’lerin başına unutulmuş starlar gibi. bir dönem iyiymiş cidden, eski entryleri olsun aktiviteleri göz önünde bulundurunca bu şekilde eskimesinin veya popülaritesini yitirmesinin sebebi ne acaba?
eşcinsel aşk mı, o ne? bilen var mı? hepimiz eşcinsellerin ne vaziyette olduğunu biliyoruz bence. kimse birbirini veya kendisini kandırmasın. yaşayanlar vardır mutlaka lakin lale devri çocukları misali, insanların kanatlanması gibi imkansız düzeyde sanırsam bu devirde. tabi aşka bakış açısına göre aşık oldum diyenler de var.
girilen entryler insanı hüzüne boğuyor. okurken bir kendime kızdım iki babama. sonra kendime kızdığım için tekrar kızdım kendime. dünya boş belki ama bunun farkında olmayanlar var. eğer bir gün ölümünü duyarsam ne hissederim bilmiyorum ama üzülmem pek. yapılmamış bir babalığın evlatlığını uzun bir süre üstlendim. sırf istediği hayata yönelmediğim için tiksinç ve aşağılık oldum. sonuçta layıkı ile babalık yaptığı 4 çocuğu daha var. onlar üstlenebilirler sanırsam acısını, lakin ben üstlenmem. hayatı bana çocukluğumdan beri eziyet haline getirmiş bir insan için yıpratamam kendimi. yıprandığım kafi ve yeterli galiba. bazen kimsesizlik kötü bir aileden daha iyidir. anne baba sevgisi görmeden aile hayatı yaşamak ne denli yıpratır insanı bilen var mı? birde o mahrum edilen sevginin kardeşlerine ne denli hakkı ile verildiğini görerek. 5 yaşında kıyafetlerini toplayıp düzenleyen bir çocuk aşağılanıp ezilmemeli. istediği liseye gitmek isteyen bir çocuğun hayalleri aşşağılanarak reddedilmemeli. bir mülakatta 1’inci gelmiş çocuğu başka bir liseye göndermemeli. unutmam kendimi o imamhatipten kovdurana kadar ne tartışmalara girdiğimi. zoraki olarak yazıldığım meslek lisesinin ilk dersinde öğretmenimin yanlış okuldasın cümlesini unutamam. istediğin bölümü okumadığı için 3 yıl iğrenerek bakmamalısın. senin işinde yanında çalışmadığı için hayatı zindan etmemelisin. sırf uyku problemi yaşadığı için uyuşturucu bağımlısı diye şikayetçi olmamalısın. sırf gözetimin altında olsun diye, hiç bir şey yapamasın diye hırsızlık ile dava açmamalısın. kendi sorumluluklarını geçtim diğer çocuklarının sorumluluklarını yüklememelisin. her yaptığının üstesinden geldiği için sen benim lanetimsin dememelisin. siz kaldığınız otel odasında uyuşturucu kullanıyorsun maksadı ile polis tarafından uykunuzdan edilmek nedir bilir misiniz. bazen kimsesiz olmak ister, tercih ettiğim kimsesizliğim ile gayet mutluyum. ölen ölsün bende zaten hepsi ölü. ruhlarına gerekli fatiha’yı okuyalı çok oldu. yani kısaca herkesin canı cehenneme. modumu düşürdü bu başlık, nerden karşıma çıktıysa.
üniversite mezunu değilim, ayı kesinlikle değilim. lakin ne üniversite mezunlarında olmayan cv’ye sahibim. ayrıştırmayın veya sınıflandırmayın insanları eğitime dayanarak.
iyi bir şey mi kötü bir şey mi anlamıyorum. yaş 24 ama ne 24 yaşında hissediyorum nede o olgunlukta görünüyorum. alnım ve kenarları biraz açıldı ama hala 20 gösteriyorum. saçlarıma 15’imde düşen aklara bir şey demiyorum onları boya ile kapatıyorum, belki bundan açıldı biraz ama genç görünmek iyidir. umarım 40’lı 50’li yaşlarımda da aynı şekilde genç görünmeyi başarırım, operasyonsuz tabikide.
bu başlık son zamanlar sürekli karşıma çıkmaya başladı. bu entrye katıldığım zamandan itibaren her yıl bir şeyler yazmışım. bu yılda şunu söyleyebilirim galiba, insan uzun bir süre yalnızlığa alıştığı zaman insanlar iletişim kuramamakta başlıyor. dost edinemiyorsun, ilişki zaten kuramazsın. eskilerden birileri ile bir araya gelirsin “bu işkence ne zaman bitecek” diye iç geçirmeye başlarsın. date çıkarsın, 80 yaş huysuzluğu ile karşı karşıya kalır karşındaki. dost edinmeye çalışırsın düşman edinirsin vs. vs. işte. sitem eder gibi oldum ama öyle değil. bu huyumu seviyorum. bir mottom var, gerçekleşme ihtimali yok biliyorum ama gerçekleşirse son veririm belki yalnızlığıma.
göz göze bakıp kalplere dokunmak. sanırım en iyi fantezi budur.
keşke bedenleriniz aşkı tatsa. tatsın ki şu dönen muhabbetlerin hepsinin boş olduğunu idrak edebilin.
sevdiğin kişiye doyasıya sarılmak ne tür bir histir, ya da oturduğun yerde başının omuza doğru yaslanması? yıllar öncesinde çok kısa da olsa hatırlıyorum, çok ilginç bir uyuşma hissi anımsarım, o an için hem huzurluydum hem de bunlar bitecek telaşıyla titrek bir vaziyet. öpmeyi ise bilmem, yaşamadığım doğrudur, ya da gece boyu sarılmak? kendimi bildim bileli sol kol başın altında sağ kol ise omuz üzerinde uyurum. sözün kısası uzun uzun yaşamadığım bir histir aşk.
ama uğruna koşturmayı bilirim. öncesinde görmek ve hoşlandığını fark etmek, doğrusu bu konularda ilk görüşçüyüm. sonrasında ise tanışmak, o anın heyecanı, en ufak hareketten medet ummak, zamanla adeta takıntılı bir ruh haline bürünmek, onun olduğu her yerde mutlu olmak ile olmadığı yerde huzursuzca dolaşmak, sonrasında ise kendi kendine gelin güvey olmak. tabi burada bitmiyor, ekseriyetle günün her vakti ve saati hayallere dalabiliyorsunuz, öyle hayaller ki bulunduğunuz zaman ve mekandan bağımsız bir gelişim seyrediyor, gel zaman osmanlı dönemi balkan coğrafyasında bir dere kenarında, git zaman roma'nın surları altında bir yerlerde buluşuyorsunuz, olmazsa alternatif bir evrende baş başa kalıyorsunuz. hikayenin gerçeğine doğru dönersek eğer onunla bulunduğunuz her mekan size o anki hislerinizi ve karşınızdaki kişinin tavrını hatırlatıyor, kimi zaman gülerek kimi zaman ise üzülerek yad ediyorsunuz, kendi adıma konuşursam bugün dahi yıllar önce sevdiğim kişilerle oturup dolaştığım yerlerde geziyor ve hatırlıyorum, ki hafıza aynı zamanda kendini bilen bir benliğin gereğidir, anıların iyi ya da kötü olması fark etmez, hatırlıyor olmak zorundayız.
işin bir başka ilginç boyutu ise aşkın "rasyonel" açıklamasını hala tam anlamıyla yapamıyoruz, tabi ki bu konuda epey teori ve araştırma var, ancak bir yerlerde boşluk hissediliyor. mesela üreme içgüdüsü üzerinden açıklamaya çalışıyoruz lakin bir insana yalnız sarılmak ve yüzüne bakarken gülüşünü özümseme isteği bu içgüdüyle ne kadar uyuşuyor? ya da aseksüeller, onların da aşık olduğunu görüyoruz, aşk sıklıkla cinsellikle iç içe bir profil seyretse de cinselliğin çok daha geriye düştüğü vakalar mevcut. belki de insanın kimilerinin zannettiği gibi biyolojik bir makine olmadığının en güzel kanıtı aşık olmasıdır.
son olarak, şu vakte kadar yaşanan hezimetlerin bir getirisi de insanı katılaştırması, hele ki eşcinseller için bu adeta hayatta kalma refleksine dönüşüyor. kendi adıma konuşacak olursam sevgiyi umutla eş bir biçimde hissettiğim vakit doğaya ve pozitif duygulara daha çok yaklaşıyorum, o vakit dışarıya karşı daha sevgi dolu baktığımı hissediyorum, peş peşe gelen yenilgiler ise içten içe bir öfke doğuruyor. tasvir etmek gerekirse eğer, kendimi çevresinde yıldırımların düştüğü bir tepede önündeki ovaya büyümüş ve dikleşmiş gözlerle bakan bir savaşçı gibi hissettiğim oluyor, bir sonraki sahnede ise lejyon bölüğü tabutta bir ceset taşıyor. adeta bir yabancılaşma ve doğal olandan ve bir parça iyiden uzaklaşma hali.
kimse kusura bakmasın müslümanım diyorsan islamiyetin getirmiş olduğu ve şahsa yüklediği tüm sorumlulukları üstlenip o yaşam stiline bürünmen gerek sen dini görevlerini ve yasaklarını yerine getirmiyorsan müslümanım deme buda bi saçmalık , bu görüşüm sadee islamiyet adına değil tüm dinler adına bişeyi tam yapmıyorsanız ben buyum demeyin .
bekarken istediğiniz her şeyi yapın saygı duyarım lakin, hayatınızda birisi varken veya evliyken bunu yapmayın. karşınızdaki insana biraz değer verip önemseyin. kendinizi onun yerine koyun.
ayrıca dünyayı hetero hayattan sıkılan insanların kurtaracağını zannetmiyorum. evlendikten sonra kendini keşfeden bir insanın kime ne yararı olabilir?
adamlar vermek istemiyorsa vermez kişisel tercihi fakat burdaki yorumlara bakınca toplum tarafından aşağılanan sizler ne diye sizin gibi olan insanları tercihleri yüzünden aşşağılıyosunuz anlamıyorum . sonra çıkıp bide topluma homofobik diyosunuz keşke insanlardan saygı beklemeden önce kendiniz saygı kavramını kavrayabilseniz ..
kimse için kendisinden ödün vermemeli insan , ideolojileriniz , yaşam standartlarınız veya prensipleriniz ne kadar farklı olursa olsun bunların göze batmaması gerek gerçek bir ilişkide , eğer batıyor ve değişime sürükleniyorsa bir taraf o ilişki ya gözden geçirilmeli yada bitirilmeli .
insanların klonlaştığının garantisi olan uygulama. 3 günlük bir deneyimim oldu yüzlerce insan yazıyor ve hepsi bir birisinin aynı şeyleri yazıyorlar. adam tanışmak için yazıyor fakat bir insanla nasıl tanışılacağına dair hiç bir fikri yok. sapkınlığın zirve yaptığı, manevi benliğin tamamen kaybolmasına, küçük çocukların yaşlılara metreslik yapmasına öncü olan uygulama.
şöyle bir düşündüm, ben neden yalnızım diye. hani bu aşk, sevgili, arkadaş ve aile bakımından, her şeyi bir kefeye koydum ve sağlamca düşündüm. asıl sorunun şu olması gerektiğini anladım, türkiyede eşcinseller neden yalnız. kimsenin neden bir partneri yok, herkes ilişki konusunda neden yalnız. arkadaş konusundada, öyle sağlam dostluklar ise şahit olduğum kadarı ile oda yok. yani koca ülkede, ayrım yapmadan 10 milyondan fazla eşcinsel var, neden toplasan 100 çift çıkmıyor?
yakın zamanda bana imla klavuzu atmış yazar. benim yazım hatalarıma odaklanacağı kadar kendi hayatına odaklansa daha iyi bir hayat yaşayacak yazar. kendisine de hak veriyorum, emekli yalnız bir yazar galiba ne yapsın işi gücü gençlere sataşmak.
şimdi yalnızlık garip bir kavram, kendi içinde ayrışır. çeşitlilikleri vardır. tercih edilmiş bir yalnızlık var mesela, başlıkta denmeye çalışılan şey yalnız bırakılmak, bu noktada yalnız bırakılmak ve yalnızlığı tercih etmek arasında mesela ciddi anlamda farklar var. yalnızlığı tercih ettiğin zaman insanları sen silersin, başlıkta denen ise tam aksine insanları kaybetmektir. tabi kimisi bu şekilde ilerleyebilir oda onların sorunu sanırsam.
evet başlayayım. uzun bir entry olacak sanırsam. ilk önce meselelgbt denilen sitenin içeriklerini merak edip okudum savundukları şey aykırı olabilir. elmanın kabuğunu seven olduğu kadar sevmeyen de var sonuç ta. saygı duyun veya duymayın var olacaklar ve olmaya devam edecekler. altı üstü bir link paylaşıldı diye insanları koyduğunuz kefeye bir bakın. adam bir web sitesinin linkini koydu diye onları destekler mi oldu.
ayrıca bu toplumda bizler azınlığız ve azınlık olmaya devam edeceğiz. heteroseksüel bireyler kendi kirlerini örtbas ediyorlar bunun farkındayım, nasıl bir imam çocuklara tecavüz ederde islami kuruluşlar bunu örtbas eder ya. bu doğanın kanunu kendilerine laf getirtecek her şeyi örtbas eder, her türlü toplum. lakin bizler azınlığız ve yapılan yanlış adımlar, yanlış yaşanan hayatlar üzerimize bir ok gibi atılıyor. bir eşcinsel olarak hiç bir zaman gizlenmedim, sorana açıkça söylerim ama bas bas kimliğimi haykırmaya da hiç bir zaman gerek görmedim. heteroseksüeller ben buyum diye haykırır mı? hırsızlar ben hırsızım diye? siyahiler ben siyahiyim diye? asyalılar asyalıyız diye? vs vs onlarca ırk var. dışarda kendimi haykırmıyorsam bu gizlendiğim anlamına gelmez. bunun anlaşılabilir olduğunu düşünüyorum. ayrıca 2017 yılında onur yürüyüşü adı altında bireylerin, lgbt derneklerinin öylesine iğrenç tavırlarına şahit oldum ki orada bitti bazı şeyler. onur yürüyüşü manidar bir başlık iyi adlandırılmış ama alakası yok sanırsam. eşcinsel insanlar tarafından, bir dönem ortam geçmişim oldu, hiç güzel anılar biriktiremedim, o zamanlar bu düşüncede değildim lakin arkamdan dönen yanlış ithamlar, görmüş olduğum saygısızlık, ötekileştirmem beni eşcinsellerden soğuttu. insanların istediği linki paylaşmakta özgür olduğunu söylediğim bir entry nelere kadirmiş onu anladım.
bu sözlükte var olduğumdan beri eşcinsellik konusu ne zaman gündeme gelse biriler ile mutlaka tartışmaya girdim. kendimi bunca zaman anlatamamak, yada anlaşılabilir olamamak benim yoksunluğum olduğunu zannetmiyorum. sadece işinize gelmiyor. bu sözlükte 2 yıldır varım ve ilk kullandığım zamanlar homofobik bir eşcinsel olduğumu belirtmiştim. sebebini, bu nefretimin nedenini apaçık ve pak bir şekilde açıklamıştım. o zamanlar iki yazarla ciddi bir polemiğe girdim diye hatırlıyorum. ey sözlük yazarları o zamanlar neredeydiniz? yada okudunuz, diyecek lafınız mı yoktu bilmiyorum. şimdide ister askıya alın ister kapatın. herkes aynı düşünce yapısına şahit olacak diye bir kural yok. o portalın savunduğu şey bariz ve pak bir şekilde ortada bunun farkındayım ve bunu savunmuyorum. entrymde savunduğum şeyin bile idrakına sahip değilsiniz. o yüzden boşuna yazılmış bir entryden başka bir şey değil bu yazdıklarım.
uzun zamandır bu sözlükte entry giriyorum, hiç bir zaman görünür olması benim için sorun değildi. zaman zaman bazı entrylerimde detaylı açıklamalar yaptım ve tekrar yapmaktan artık çok sıkıldım. siz bu şekilde anlayabilirsiniz normal, bakış açınız bu kanıya varmanızı sağlayabilir.
ben sanırım artık aktif kullanmayacağım yada bu konulara artık dahil olmayacağım. bu ülkede eşcinsellerin sonu nereye varır bilmiyorum. ama arzu ettiğiniz yere de bu zihniyet ile hiç bir zaman gelemeyeceğinizi üzülerek söylüyorum
düşünce özgürlüğünün ne kadar farkındasınız? sonuçta bu sözlükte heteroseksüellerden tutun homofobik insanlara kadar binlerce entry var. her türlü konu, insan tipleri gözlemlediğim kadarı ile burada eşcinsel bireyler tarafından yıllarca yeri gelmiş aşağılanmış yeri gelmiş savunulmuş. her türlü sitelerin linklerine yer verilmiş. bu tutumunuz şimdi neden? nefret bir hastalık olabilir lakin o nefreti tetikleyen şey nedir? bu toplum bizden nefret ediyorsa emin olun bu nefretin çoğunluğu görünür eşcinsellerden kaynaklı veya sokakta arsızca dolanan bilinçsizce sapkın eşcinsellerden dolayı. saygı diyorsunuz, bu ülkede nefrete son verelim diyorsunuz oturup düşman gördüğünüz insanlara küfür ediyorsunuz. sonra neden hedefsiniz. şu sözlükte ne muhabbetlere şahit oldum, hiç birinde de (bkz:kete) adlı yazarı göremedim. isteyen istediği linki koymakta ve istediğini savunmakta özgür. saygı duymayacaksanız unutmayın ki saygıya değer hiç bir zaman olamayacaksınız. altı üstü link. eşcinselliği savunanlar kadar savunmayanlar da olacaktır.
dünyada her konuyu savunanlar kadar savunmayanlar zaten yok mu?
polemiğe girmek isterdim de o kadar değerli olmadığınızı fark ettim. yaranız var deştik belli. evli insanlarla yatıp kalkan insanların, bununla övünenlerin ne saygısına ne sevgisine ihtiyacım yok. bahsettiğin lağım çukuruna yükselecek ahlak bilincine bile sahip değilken sapkın kelimem yaranı, yaralarınızı deşmiş belli ki. ülkede bekar kalmadı ya ee tabi bununda savunmasını yaparsınız. savunduğunuz ortam içler acısı. gençler babalarının yaşıtları ile yatıp kalkar, yaşlılar gençlere para yedirir veya yedirmeden yatar kalkar. genç dediklerimde ya reşit değil ya yeni reşit olmuş. sonra bunları da savunursunuz. çünkü bunlar çok sağlıklı ilişkiler. ilişki diye adlandırdığınız şeylerin ne seviyede ilişkiler olduğunu bilmiyorsunuz sanki. millete cc cc nefret enjekte ediyorum ya sizin hiç payınız yokmuş gibi. ayrıca bahsettiğiniz lgbt derneklerinin son 1 yılda ki faaliyet raporlarını dökün, sonra eyvallah derim. elde tutulur bir şeyler görürseniz tabi. gösterişten ibaret bir iki olay ile gözlerinizin boyanması bilgi eksikliğinden sanırsam.
“dayatılmış heteroseksüel ağız” pardon ama bir eşcinsel olarak sizin le hem fikir olmadığım için çok sığsınız. herkes tek tip olamaz. şey ede ede bana hiç bir şey öğretmezsiniz. çünkü, ne anlıyorsunuz ki ne öğretesiniz. bu cidden acı.
bir şeyi “bir konuyu” savunanlar kadar savunmayanlar daima var olacak. bunu şey ede ede önce siz öğrenin.
oturup burada lgbt ortamında dönen tüm pislikleri anlatmakla vakit harcayamam. çünkü sizlerinde bildiği lakin örtbas ettiğiniz gerçeği var. kabullenmediğiniz. asla da kabul etmeyeceğiniz içler acısı iğren pisliklere ev şahitliği ediyor. ekstra olarak ben sapkın diyorum ya hani, bana saldırmadan önce bir ortama bakın ne seviyedeler. hepiniz bilirsiniz bu ortamda herkesin herkesle en az bir kez yatmış olduğu gerçeğini. bu bir ortamın sapkın olduğunu nitelendirebileceğimiz yada sapkın yaftasını vurgulayabileceğimiz küçük bir örnek. tekrar söylüyorum ki bir şeyi savunanlar kadar savunmayanlar da mutlaka olacaktır. sonuçta ben size ölün geberin demiyorum. bunun tercih olarak yaşanmadığının farkındayım, benimde doğamı reddetselerde kendi düşüncelerini savunabilirler. ne kadar aykırı, şiddetli, kabullenmez olursa olsun.
ayrıca, girdiğim bir çok ortamda şirin görünmek, bu güldürdü. birde korkumdan bahsedilmiş, bu kanılara nereden varıldı. :) kendi adıma konuşayım, girdiğim her ortamda nefret edilirim. kimsenin sevgisinde, ilgisinde, saygısınada ihtiyacım yok. gerektiği kadarını kendime sağlayabiliyorum. “sevilmek yerine nefret edilmek daha az yıpratır insanı”.
detranslar; anlamadığım, anlamlandıramadığım ve anlamlandıramayacağım bilinçsiz tipik eşcinsellerden başka bir şey değil. pişmanlıkları da o yüzden pek ilgi çekici değil, acındırıcı geliyor bana. boşuna demiyorum bu ülkede bilinçsiz binlerce eşcinsel var. kafalarına göre girişimlerde bulunup bulunup sonra pişmanlık yaftasını yüklemek. gelde saygı duy. hayır insan hata yapabilir büyük ve küçük de bu tarz insanlar kısaca cahiller.
bekarken istediğiniz her şeyi yapın saygı duyarım lakin, hayatınızda birisi varken veya evliyken bunu yapmayın. karşınızdaki insana biraz değer verip önemseyin. kendinizi onun yerine koyun.
ayrıca dünyayı hetero hayattan sıkılan insanların kurtaracağını zannetmiyorum. evlendikten sonra kendini keşfeden bir insanın kime ne yararı olabilir?