yalnızlığın anlaşıldığı anlar

  • /
  • 8
arkadaşların çift halinde buluşurken senin o masada tek olman bu gerçeği yüzüne vurur.

dans esnasında çiftler öpüşüyorken sende kendi halinde dans ediyorsan**
gecenin 03:30'unda, ayı sözlükte tek başına, yalnızlığın anlaşıldığı anlar başlığı altındaki entrylerin hepsini için burkularak okuduğun, ve hepsini teker teker hoş'ladığın halde bu burukluğun geçmediğini anladığın ve bu anlar bundan sonra daha çok sık yaşanacak dediğin andır.
dinlediğin bir müzik seni gülümsettiğinde bir an sol tarafındaki boşluğa baktığın andır.
oyun havası çalarken bile içlenecek duruma gelebiliyorsan, ağlamamak için aptal gibi gülmeye çalışıyorsan işte o zaman yalnızsın ve sıkılmışsın demektir.
hayatınızda özlemeye değer birilerinin olmasını özlediğinizi farkettiğiniz andır.
hapşırdığınızda "çok yaşa" diyen birisi yoksa, yalnızsınız.

ya da tuvalette işiniz bitip tuvalet kağıdı bulamayınca "tuvalet kağıdı getir!" diye bağırıp cevap alamıyorsanız, yalnızsınız. *

kapıyı çaldığınızda kapıyı kimse açmıyor ve çantanızda anahtar arıyorsanız, yalnızsınız. *

sevgililer gününde ekstradan 3-4 kilo alıyor iseniz, çikolatayı çok seviyorsunuz demektir. ve, evet, yalnızsınız.

sabah uyandığınızda yapacağınız hiçbir şeyinizin olmaması ve sıkıntıdan oturup ağladığınız andır.
telefonunu bulamadığın ve evde telefonunu çaldıracak kimsenin olmadığı andır.
eve gelip yemek bile yemeden yatağa girdiğinde, karnın acıktığı halde mutfak kirlenmesin diye yemek yapmaya bile üşendiğinde anlarsın. temmuz aylarım öyle geçer.
yalnızlığın anlaşılmadığı tek bir an var mıdır ki...

içindeki yaz doymuşluğunun sıcaklığıyla cebindeki çakıl taşlarına dönen yalancı tanışmışlıklarını havanın serinlemeye başladığı şu günlerde birer birer denize attığın an; işte tam da o soğukluktaki an; gerçek yalnızlığı esas o zamanlarda yaşamış olduğunu kavradığın ana evrilir ve artık taşımak zorunda olmadığın o ağırlıkların yalnızlığında daha bir sen olur ve de ''tamam''lanırsın.
gece bir tuhaf uyuyup yorgana yastığa sarılma durumları belirtisidir. ha bi de kendi kendine dialoglar var ki dönülmez eşik demektir.
sevinçli bir gelişme olur hayatınla ilgili...
çok mutlusundur.hatta saadetten geberecek raddedesindir adeta.için kıpır kıpırdır.mutlaka birilerini arayıp "o kadar mes'udum ki" kıvamında görüşmeler yapmak ve mutluluğunu paylaşmak arzusu içinde telefona sarılırsın.fakat o da ne ilk aradığın numara meşguldür.dakikalar sonra aradığında yine meşguldür mahut numara.şanslı ikinci numara da mesguldür ne hikmetse..heves kaçakları devreye girer o an ve sevinç burukluğa bırakır yerini....

sevincini bile paylaşacak kimseyi bulamadığın zaman dank eder kafana yalnız olduğun...
ne bileyim yalnızsanız bunu her an hissedebilirsiniz.her şey yalnız olduğunuzu yüzünüze vurur yani.

(bkz: bana her şey seni hatırlatıyor )
gidecek bir dolu güzel konser varken birlikte gidebileceğin kimse olmadığını fark ettiğin andır.
duygusal değil de fiziksel yalnızlığım açık seçik ortaya çıktı bugün. bütün gün evde oturup tv izledim, biri de çıkıp demedi ki "bu çok saçma ya değiştir/ biraz kıs lan sağır mısın?!/ şu kumandayı versene bi vs.".
evde, tuvaletin kapısı açıkken sıçmak.
son yenilgimden beri artık hiçkimseyi sevemediğimi duyumsadığım her an. aşkı da geçtim, işin dostluk, evlatlık, kardeşlik, kuzenlik boyutu da yoruyor artık. bencilleşmeye başladım ve bu his içimde peydah olur olmaz başkalarında da mevcut olduğunu anladım. çok kızıyorum onlara. hepsinin yardımıyla meydana getirilmiş bir heykel gibi hissediyorum. ve artık hiçbirini görmek istemiyorum. kendi dünyamda mutlu olmasam, kahkahalarımın doruk noktasında acı bir çığlık atıp hüngür hüngür ağlamaya başlasam, tek başıma yemek yemek -ki en nefret ettiğim şeydir- zorunda kalsam bile istemiyorum onları.
sağolsun kendileri her nefeste kendini hatırlatıyor, unutmaya fırsat vermiyor.
carl sagan okuduğum anlardır.
  • /
  • 8