kufala

Durum: 238 - 0 - 0 - 0 - 26.07.2013 23:17

Puan: 2696 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

effortless perfection..
  • /
  • 12

say it right

loose albümünden, timbaland destekli nelly furtado şarkısı. bence, nelly hanım kızımızın en iyi şarkısı. sanırsam birazcık timbaland farkı var..

in the day
in the night
say it all
say it right
you either got it
or you don't
you either stand or you fall
when your will is broken
when it slips from your hand
when there's no time for joking
there's a hole in the plan

oh you don't mean nothing at all to me
no you don't mean nothing at all to me
do you got what it takes to set me free
oh you could mean everything to me

i can't say that i'm not lost and at fault
i can't say that i don't love the light and the dark
i can't say that i don't know that i am alive
and all of what i feel i could show
you tonite you tonite

from my hands i could give you
something that i made
from my mouth i could sing you another brick that i laid
from my body i could show you a place god knows
you should know the space is holy
do you really want to go?

ayı sözlük yazarlarının tumblr sayfaları

http://bsubasa.tumblr.com/

ayı sözlük yazarlarının burçları

nusret gökçe

bugün survivor'da reklamı yapılan, etiler'de bulunan et restoranı. hatta reklamı yapılmamış, direkt olarak bir oyun bölümü nusr-et'e adanmıştır.
bu mekan hakkında az çok hepinizin kulağına bir şeyler gelmiştir. gerek etlerinin bugüne kadar tadılan en lezzetli etler olduğu, gerek fiyatlarının üç dana parası civarında olduğu gibi gibi..
öncelikle bir mutfakçı olarak nusret usta'nın kasaplığını, şefliğini bilemem. büyük ihtimalle el melekesi iyidir, hayvanları iyi tanıyordur, yurt dışı maceralarına falan değinmeyeceğim ama günaydın kasap'tan çıkan bir usta sonuçta, iyidir yani..
fakat bu restoran t-bone steak ve new york steak tarzı yemeklerinde etin ne kadar yumuşak olduğuyla övünüyor. evet bu şekilde et pişiren pek çok mekan var. ancak sorun bu mekanın bu yemekleriyle övünmesinden de öte bu yemekler için süt dana yetiştirdiğini söylemesi, bunu kıvanç meselesi haline getirmesi. ama gelin görün ki, süt dana ile ilgili bir tepki aldıklarında da süt dana kullanmadıklarını söylüyor aynı mekan..
süt dana ve süt kuzu ya da oğlak tüketmek başlı başına bir barbarlıktır. ispanya'da on beş günlük kuzuların kesilmesine tepki veren mutfakçıların, gurmanların ya da sözde hayvan severlerin hala nasıl bu mekanı yere göğe sığdıramadığını, nusret'ten bir ilah gibi bahsettiğini anlamak benim için mümkün değil..
hadi bunu da geçtim, herkes bir gurme, herkes bir şef ya bugünlerde, e bu gurmeler, şefler geri zekalı mı allasen? ulan madem hepiniz yemek kültürüne bu kadar hakimsiniz, hiçbirinizin mi aklı ermiyor bu adamın pişirdiği etlere msg bastığına?
ne, msg mi ne? msg dediğimiz şey sevgili gurmeler etlerin yumuşacık, sulu pişmesine, yemeklere o harikulade lezzeti katmaya ve sizi kanserin kralı yapmaya yarayan bir madde..direkt olarak beynin sinyallerini etkiler ve size asker postalı bile pişirsem muhteşem bir yemek yediğinizi zannetmenize yarar.
neyse ben yine de karışmayayım, ''ay şekerim et dediğin döküm tavada pişer'', ''aaa mühürleme çok önemli'' gibi şeyleri hasbelkader öğrenen sevgili gurmelerimiz bol msg'li nusr-et etlerinden yemeye, bir ailenin bir ay geçinmeye çalıştığı paranın kat be katını hesap olarak bırakmaya devam etsin..

george michael

careless whisper

başlığının olmadığını görünce ufak bir şok yaşadığım, george michael'ın 1984 senesinde yayınladığı, altı milyondan fazla kopya satan, büyük ihtimalle dünya tarihinin en gay şarkısı. saksofon solosu, fantastik klibi, george abimizin hetero bir şekilde fazlasıyla sevişken halleri ve ''tonight the music seems so loud'' kısmıyla kayışı koparması, 80s sonu 90s başında evlenen pek çok çiftin düğün dansına eşlik etmesi, tatil beldelerinin vazgeçilmezleri arasında olması gibi pek çok sebepten ötürü boku çıkan ama hala da sevilen şarkılardan biridir.
şarkının onlarca cover'ı ve bu şarkı üzerinden yapılan yüzlerce geyik vardır. kanımca en komiği misfits dizisinde kendisine yapılan komplo* ile simon'a aşık olan nathan'ın, simon'a hallendiği sahnelerde bu şarkının çalmasıdır.
şarkının pek çok kez coverıldığından bahsetmiştim, ama bir seether coverı vardır ki, parçasının o efsanevi gay havasını silip süpürmüş, gayet hardcore ağlamaklı, peçeteli, sümüklü falan bir hale getirmiştir.

george michael version:


seether vesion:


(walk away, oh ho)

i feel so unsure
as i take your hand
and lead you to the dance floor.
as the music dies
something in your eyes
calls to mind a silver screen
and all it's sad good-byes.

i'm never gonna dance again,
guilty feet have got no rhythm.
though it's easy to pretend,
i know you're not a fool.

i should have known better than to cheat a friend,
and waste the chance that i'd been given.
so i'm never gonna dance again,
the way i've danced with you.

time can never mend,
the careless whispers of a good friend.
to the heart and mind, ignorance is kind
there's no comfort in the truth,
pain is all you('ll) find.

never without your love...

tonight the music seems so loud
i wish that we could lose the crowd
maybe it's better this way
we'd hurt each other
with the things we want to say.

we could have been so good together,
we could have made this last forever...
but now, who's gonna dance with me?
please stay.

(and now it's never gonna be
that way...)

now that you're gone...
now that you're gone...
now that you're gone...
was what i did so wrong? (so wrong)
that you had to leave me alone?"

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

düğün düğün olalı böyle dans görmedi

la vie d adele

cannes'da palme d'or alarak herkesi şaşkına çeviren film. öncelikle filmin çizgi roman uyarlaması olması, fransa'da son zamanlarda içten içe alevlenen eşcinsellik tartışmaları, festival boyunca filmle ilgili yapılan spekülasyonlardan ötürü pek çok kişi filmin ödül almasını beklemiyordu. ancak işin bir de pek farkında olunmayan yüzü var ki, cannes film festivali her zaman eşcinsel temalı filmlere açık bir platform olmuştur. ve gerçekten takdire değer filmleri de ödüllendirmekten hiçbir zaman kaçınmamıştır.
velhasıl, filmin uyarlandığı çizgi romanı bilen bir insan olarak güzel bir iş çıkarıldığını tahmin ediyorum. youtube'da filmden bir kaç sahneyi izlerken de, işin seksüel boyutundan çok duygusal boyutunun ele alındığını fazlasıyla hissedebildim..yani bu filme ''ay çok moderniz, sevişen kızlara ödül verelim'' gibi bir düşünceyle ödül verildiğini düşünmüyorum açıkçası.
filmin çizgi romanını merak edenler, le bleu est une couleur chaude veya blue is the warmest color olarak bakabilirler. yazar ve çizeri julie maroh.

melek kobra

operet bestecisi muhlis sabahattin ezgi'nin kızı, bestekar neveser kökdeş'in yeğeni, dünya güzeli keriman halis'in kuzeni ve dublaj ustası ferdi tayfur'un eşi ve de opera, tiyatro, sinema sanatçısı olan hüzünlü kadın..kendisi daha çok ünlü ayşe opereti'nde oynadığı başrol ile tanınır. 1930'ların başında babasının filmlere müzik yapmaya başlaması ile sinemaya atılır. eşi ferdi tayfur'un uyuşturucu bağımlılığı ve sonsuz melankolisinin etkisiyle uyuşturucuya başlar bir süre sonra verem olduğunu öğrenen melek, ezgi ve tayfur'dan sonra hem eşine hem de hastalığına karşı gösterdiği bir tepki ile sahnede kobra soyadını kullanır..
babasının ilgisizliği, eşinin sevgisizliğine rağmen mücadele ettiği verem ve uyuşturucu bağımlılığıyla başa çıkamayan bu güzel kadın yirmi beş yaşında hayatını kaybetmiştir..
ölümünden neredeyse yetmiş sene sonra hatıratım adlı anı defteri kitaplaştırılmıştır..

bilsen

birsen tezer'in cihan albümünde yer alan kendisi kadar naif şarkısı.. erkan oğur'un nasıl güzel bir adam olduğunu bir kez daha gözler önüne seren parçadır ayrıca..



sözlerini sakla sen öteye beriye
söylenecek ne kaldı kilitli bu gönlümde
gitsem de sonuna kadar
dönsem de eli boş yıllar
gönüle yakın bulunmaz kolay

iki göz yeter görmeyi bilsen
gönül seslenir bir duyabilsen
elim uzanır, dokunabilsen
sevsen.. dönsen..

ah bilsen.. bir bilsen..

gide gele yoruldum oraya buraya
hangisi değer bilmem şu telaşlı ruhuma
vazgeçsem aramaktan
sussam da nereye kadar
yazılır belki söze şarkılar

soledad miranda

jesus franco'nun yarattığı b movie'lerin kült yıldızı..bakışlarındaki soğuk ve donuk hava ile beni benden alan porselen bebek. kendisi otomobil yarışçısı olan kocasıyla geçirdiği bir trafik kazası sonucu erken yaşta ölmüştür. bir nevi club 27'in üyelerindendir. kendisinin tanınmadan önce yayınladığı bir kaç ep'si vardır..
ölmeden önce aslında o kadar da şöhret sahibi olmamasına rağmen, çöp olarak nitelendirilen b movie kültürünün sinemadaki önemi anlaşılınca kendisi bu kültürün prensesine dönüşmüştür..

la bella mimí (1960)
la reina del tabarín (1960)
ursus (1961) aka mighty ursus; ursus, son of hercules
canción de cuna (1961) aka cradle song
the castilian (1962)
bochorno (1963)
las hijas de helena (1963)
pyro (1963)
eva 63 (1963)
cuatro bodas y pico (1963)
fin de semana (1964)
sound of horror (1964)
playa de formentor (1964)
los gatos negros (1964)
un díal en isboa (1964)
currito de la cruz (1965)
la familia y uno más (1965)
es mi hombre (1966)
sugar colt (1966)
cervantes (1966)
100 rifles (1969)
soltera y madre en la vida (1969)
estudio amueblado 2.p. (1969)
lola la piconera (1969)
count dracula (1970)
cuadecuc/vampir (1970)
eugénie de sade (1970)
nightmares come at night (1970)
sex charade (1970)
vampyros lesbos (1970)
she killed in ecstasy (1970)
the devil came from akasava (1970)

kumar

hande yener'in hipnoz albümünde yer alan ve bu kadının en underrated kalan şarkılarından biri. şarkının söz ve müziği mor ve ötesi'nden gayet iyi tanıdığımız harun tekin'e aittir. bir de şöyle bir şey var kanımca, hande yener ülkemiz sınırları içindeki gay ikonlarından biri. ve pek çok şarkısı da gaylerin diline pelesenk olmuş durumda. ancak sözleri dikkatli dinlendiğinde bu pek az bilinen şarkı bence hande'nin söylediği en ''so gay'' şarkı...
ps: şarkının adı putlar olarak da geçmektedir.



putları yıkmaya yeni başlamıştım
yüzlerce surat gördüm alıştım
kara delik kadar hür bir zerafet
gördüm sen başkası olamazdın

yüzüme bir bak o benim
sen aşık olmadın aşk senin
yüzüme bir bak o senin
ben aşık olmadım aşk benim

yüzüme bir bak o benim
sen aşık olmadın aşk senin
yüzüme bir bak o senin

dünya yuvarlak
aklım unutkan
alem huzursuz
kalbim kırılgan
kapıldım yine
ne büyük kumar
ama oynamasam ben olmazdım
ben olmazdım...

otel odası yatağı

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

deli

alternative dance icra eden delorean'ın ayrton senna ep'sinde yer alan hoş parça. gayet ''şeyk yo badi on dı floo'' tarzında liseli bir şarkı olmasına rağmen yıllardır pek bir severek dinliyorum..

sinan akçıl

yaklaşık otuz saniye önce televizyonda bir programda denk geldim kendisine. ama işin komik yanı bu adamcağız şarkı söylemek için hazırlanmış, dansçıları falan gelmiş arkasına, işte playback'ini yapacak inecek. ama ben bunu anlamadım. daha doğrusu sinan akçıl'ı yakın plan görmediğim ve dansçıların duruşları, styling'in facialığı derken ben oradaki görüntüyü tipik bir hafta sonu programının, tipik bir skeci sandım. her şey öyle kötü, öyle sakil bir haldeydi ki anlatamam.
sinan akçıl, ailesinde gerçekten önemli müzik insanları barındıran bir adam. bunun yanı sıra kendisinin gerçekten iyi bir müzik eğitimi var. ama gelin görün ki, eğer arazi yeterince eğimliyse armut dibine düşmeyebiliyor.
bu adam ne yapsa olmuyor. şarkıları kötü, sesi kötü, aranjörlüğü kötü..
ayrıca hande yener hayranı falan değilim ama yine de söylemeden geçemeyeceğim, sinan akçıl, hande'nin hayatının hatasıdır..

wotdifokizbranc

gece gece beni yine morrissey krizine sokmuştur. çiçeğini yesin moz senin e mi?

(bkz: british bitch)

wildfang

bir hayli skinny olan sevgilimle en büyük sıkıntılarımızdan biri alışveriş. bir insan hem skinny hem de tomboy olunca ve de türkiye'nin ufak sayılabilecek şehirlerinden birinde yaşayınca pek de istediğini bulamıyor. gömlek beğeniyoruz, erkek gömleği oluyor genelde ama haliyle bedeni olmuyor. ceket beğeniyoruz, yine olmuyor, ayakkabı beğeniyoruz olmuyor olmuyor olmuyor..internette butch'lar ve tomboy'lar için giyim kuşam araştırması yaparken karşılaştım wildfang ile. o zaman henüz proje aşamasında olan bu marka sadece kıyafet, ayakkabı gibi şeyler üretmekten öte tomboy ve butch'ların kendi içlerindeki kültürü de ortaya çıkartan bir oluşum aslında.
kendilerinden aile olarak bahseden bu markanın pr çalışmaları da bir hayli başarılı. megan rapinoe, hannah blilie gibi hastası olduğumuz tomboy'ların yanı sıra bu evrene gönderilmiş bir hediye olan katherine moennig de bu ailenin başlıca üyelerinden. kendileri ve yaratım sürecinde aktif* rol oynadıkları bu marka hakkında fikir sahibi olmak şu videoya bakabilirsiniz..

ayı sözlük yazarlarının en iyi 10 dizi listesi

  • /
  • 12
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 238

sunday morning

güzel bir the velvet underground şarkısı..

sunday morning, praise the dawning
it's just a restless feeling by my side
early dawning, sunday morning
it's just the wasted years so close behind
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
sunday morning and i'm falling
i've got a feeling i don't want to know
early dawning, sunday morning
it's all the streets you crossed, not so long ago
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
sunday morning
sunday morning
sunday morning

give me love

sürekli kafamda dönüp duran ed sheeran şarkısı. çok iyi bir şarkı değil ama video klibi öyle güzel ki..alın işte hem sözleri hem de klibi..

give me love like her,
'cause lately i've been waking up alone,
paint splattered teardrops on my shirt,
told you i'd let them go,
and that i'll fight my corner,
maybe tonight i'll call ya,
after my blood turns into alcohol,
no, i just wanna hold ya.

give a little time to me or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love.

give me love like never before,
'cause lately i've been craving more,
and it's been a while but i still feel the same,
maybe i should let you go,
you know i'll fight my corner,
and that tonight i'll call ya,
after my blood is drowning in alcohol,
no i just wanna hold ya.

give a little time to me or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
give a little time to me, or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my my, my, my, oh give me love.

m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover.

m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (love me, love me, love me).

m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love, love me),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love).

my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love

of all the money that e'er i had
i've spent it in good company
and all the harm that e'er i've done
alas it was to none but me
and all i've done for want of wit
to memory now i can't recall
so fill to me the parting glass
good night and joy be with you all

of all the comrades that ever i had
they are sorry for my going away
and all the sweethearts that ever i had
they would wish me one more day to stay
but since it falls unto my lot
that i should rise and you should not
i'll gently rise and i'll softly call
good night and joy be with you all

a man may drink and not be drunk
a man may fight and not be slain
a man may court a pretty girl
and perhaps be welcomed back again
but since it has so ought to be
by a time to rise and a time to fall
come fill to me the parting glass
good night and joy be with you all
good night and joy be with you all

pagan poetry

björk'ün vespertine albümünün beşinci şarkısı.
sanırım björk'ün bugüne kadar yaptığı en güçlü ve şiddetli eseri..kaotik, esrik, saplantılı ve bir o kadar da sado mazoşist bir aşkı anlatan şarkının video klibi de tüm zamanların en iyi kliplerinden biri sayılabilir kanımca. videonun başında soyutlanmış bir cinsel ilişkiden sahneler vardır ve bu ilişki björk ve sevgilisi matthew barney arasında geçmektedir. video da björk'ün nipple piercinglerini de görebiliriz..
her şey bir yana, tek bir dokunuşla aşık olabilmeyi, kendi kendine kırılmayı anlatan, zedelenmiş ruhları iyice kanırtan, kendini korumayı bilmeyenlerin kalplerini ve ruhlarını şiddetle uzak tutması gereken şarkıdır.

asia argento

italyan yönetmen dario argento'nun, kendisi gibi yönetmenlik, oyunculuk hatta dj'lik yapan, dikkat çekici hiç bir özelliği olmamasına rağmen akıl almaz bir seksapaliteye sahip, babası tarafından yönetilen trauma ve the phantom of the opera filmlerinde aldığı rolleri, marilyn manson'a çektiği video klibi, enteresan dövmeleri, brian molko ile yaptığı je t'aime moi non plus düeti, this picture video klibinde yer alması ve beraber yayınlanan fotoğrafları ile kısa zamanda alt kültürün ikonlarından birine dönüşmüş harika ve bir o kadar da arıza olan kadın..

the smiths

80s başında steven patrick morrissey ve johnny marr denen iki adamın bir araya gelmesiyle kurulan ve 80s sonuna kadar faaliyet gösteren grup. evet tanımımı da yaptığıma göre içimdekileri dökmeye başlayabilirim. öncelikle the smiths, there is a light that never goes out'dan ibaret değildir. 500 days of summer'ı izleyip akabinde the smiths için ölüp bitenlere bunu belirtmek isterim.
irlanda asıllı olmasına rağmen manchester'da doğan koyu katolik bir ailenin, uyuşturucu bağımlısı, yalnız ve sürekli oscar wilde okuyan, içine kapanık çocuğu morrissey'in ve ne kadar yetenekli olduğunun her daim farkında olan johnny'nin insan ruhunu tarumar etme serüveni 1984 yılının başında piyasaya sürdükleri debut albümleri the smiths ile başlar. post punk ve manchester'ın madchestar olarak anılmasına neden olmaya başlayan rave kültürünün yavaş yavaş yükselmesine rağmen, elektronik her sesten uzak kalarak, morrissey'in melankolik lakin harikulade sözleri ve marr'ın yoğun riffleri ile kotarılan albüm grubun nasıl bir portre çizeceğini ortaya koymuştur. bugün bile müzik tarihinin en iyi albümlerinden sayılan the smiths, pretty girls make graves, this charming man, still i'll, what difference does it make gibi hitler barındırmaktadır. bizzat morrissey tarafından tasarlanan albümün kapağında andy warhol'un flesh filminden bir kare yer almaktadır.
ilk albümün başarısı ile iyice gazlayan ve ilk albüm ile ikinci albüm arasında hatful of hollow adında bir toplama sıkıştıran grup 85 kışında ikinci stüdyo albümleri meat is murder'ı yayınlar. 11 yaşından beri vejeteryan olan morrissey'in tavrı ile grubun politik duruşlarının şarkılara oldukça yansıdığı bu albüm listelerde bir numaraya kadar yükselen hitler çıkarmıştır olmasına rağmen grubun tavrı yüzünden oldukça eleştiri almıştır. fakat yine de hiçbir eleştiri yapılan işin başarısını ve that joke isn't funny anymore, meat is murder, well i wonder, i want the one i can't have gibi hitleri gölgeleyememiştir.
the smiths, 85 sonunda bir sonraki albümleri the queen is dead'i kaydetmiş, bununla da kalmamış amerika ve ingiltere'yi baştan başa turlamıştı. her geçen gün artan popülariteleri ve kendi şirketleriyle yaşadıkları sorunları, albümün yayınlanmasının gecikmesi ile büyük plak şirketlerinin yeni avı olan grup müzikal anlamda yine harika bir albüm yayınlamasına rağmen kendi içerisinde çatırdamaya başlamış, andy rourke gruptan atılmış, yerine craig cannon getirilmiş fakat iki gün sonra rourke gruba geri dönmüştür. bunun yanı sıra morrissey ve johnny arasında her geçen ve gün gün büyüyen ego savaşları grubu yormaya başlamıştır. lakin, 86 yılında kapağında alain delon'un fotoğrafının olduğu albüm satışa çıkmış ve ingiltere listelerine iki numaradan giriş yapmıştır. bu albüm there is a light that never goes out, some girls are bigger than others, cemetry gates, i know it's over, bigmouth strikes again, never had no one ever ve the boy with the thorn in his side gibi en bilinen the smiths şarkılarını bünyesinde barındırır. ve bu albümden sonra grup emi ile anlaşma imzalar..
sene 87'yi gösterdiğinde kendi içlerinde yaşadıkları çatışmalar marr ile morrissey'i iyice birbirinden uzaklaştırmış, marr'ın gruptan ayrılmak istediğini her fırsatta dile getirmesine, sürekli alkole abanmasına neden olmuş, bu durumlar da morrissey'in iyice hırçınlaşmasıyla sonuçlanmıştır. yine de müzikal anlamda üretimlerine devam eden grup shoplifters of the world unite ve sheila take a bow adında iki single ve the world won't listen adındaki ikinci toplama albümlerini yayınladılar. sheila take a bow listelerde iyi bir başarı grafiği çizdi ve bunun ardından morrissey ve marr birlikteliğinin son ürünü olan strangeways, here we come 87 baharında kaydedilip eylül ayında piyasaya çıktığında marr gruptan ayrılalı bir kaç ay olmuştu..marr'ın yerine başkaları geçmeye çalışsa bile mümkün olmadı. genel anlamda bakıldığında da kasvetli bir havası olan albüm resmen iki efsanenin ayrılığını yansıtır. stop me if you think you've heard this one before, i started something i couldn't finish, girlfriend in a coma, last night i dreamt that somebody loved me gibi hitler çıkaran albüm grubun dördüncü ve son albümüdür..
artık ipler kopmuş, geri dönülmez yola girilmiş, hem marr hem morrissey birbirlerine olan öfkelerini her fırsatta dile getirir olmuşlardır.. bu dört albümün yanı sıra 86'da rank adında bir live kayıt ile 2008'de the sound of the smiths adlı bir best of albüm yayınlayan grup bir daha isimlerinin bile yan yana gelmemesi için sonsuz çaba harcamıştır..
johnny marr, smiths sonrasında the pretenders, electronic, the the, johnny marr and the healers ve modest mouse gibi gruplarda karşımıza çıkmasına rağmen 2008'den beri beraber olduğu the cribs ile yollarını ayırmıştır. şu günlerde de the messenger isimli güzel ötesi bir tekli yayınlamıştır, albüm ise şubat 2013 gibi piyasada olacak gibi görünüyor..
morrissey ise, solo kariyerine odaklanmış, dokuz albüm çıkarmış ve johnny marr ile tekrar biraraya gelip gelmeyecekleri sorulduğu zaman ''eğer bir daha johnny ile bir araya gelirsem oturup taşaklarımı yerim. bunu on bir yaşından beri vejeteryan olan bir adam söylüyor, dikkatinizi çekerim.'' demiştir...

aktif lezbiyen

pek çok kişinin haklarında biraz da olsa yanıldığı lezbiyenlerdir.
halet-i ruhiye ve görüntü bakımından aktif lezbiyen olan bir sevgilim ve etrafımda da sayıları pek de az olmayan aktif lezbiyen arkadaşlarım var. gerek kendi ilişkimden gerekse arkadaşlarımdan ve onların ilişkilerinden yola çıkarak net bir şekilde söyleyebilirim ki, aktif lezbiyenler öyle pek de ''çüküm olsun, tüm kızları düdükleyeyim'' tarzında insanlar değiller. ve pek çoğu bu aktif - pasif lezbiyen durumunu saçma buluyor.
örneğin aktifler kendilerine dokunulmasından hoşlanmaz, sevişirken soyunmaz diye bir düşünce var. birincisi bu külliyen yalan. çünkü birbirini seven ve bu sevgiyle sevişen insanlar -normal olarak- birbirlerine dokunmak, temas etmek, öpmek koklamak isterler. bu durumda da kalkıp size ''ay mememi elleme'' mi diyecek allasen. karşındaki insanı seviyorsan, istiyorsan o insan her şeyiyle senindir zaten.
ha memelerini bantlayan, bandajla saran, bir kaç adım ileriye gidip memelerini tamamen aldıran aktifler de yok mu, var tabi ki. ancak onların durumunun daha farklı bir durum olduğuna inanıyorum şahsen. çünkü onlar kadın olmaktan memnun değil.
bunu şöyle düşünün, pek çok gay var cinsiyet değiştirmek için her hangi bir arzu duymayan ve erkek olmaktan mutlu olan. ama bir de erkek bedeninde kadın ruhunu taşıyan ve hapsoldukları bedenden memnun olmayanlar var. bu memelerini, popolarını ve vajinalarını kabul etmeyen, edemeyen ve de haliyle en ufak bir temastan bile kaçınan aktifler de onlar gibi daha farklı mental ve ruhsal durumların içindeler..
yine bunların yanı sıra aktiflerin hepsi orange county choppers'da izlediğiniz fat boy'lar gibi değildir. evet kamyoncu lezbiyen dediğimiz bir grup var ama onları epey bir ayrı tutuyorum. neyse konumuza döneyim, gerek dünyada gerekse ülkemizde gayet güzel ve seksi aktifler var. bakın yakışıklı demiyorum, güzel diyorum. aktifler diye hepsi apaçi gibi saçları olan break dansçı komançero oğlan şeklinde gezmiyorlar. geçenlerde bir hayli aktif bir kızla tanıştık. kendisi gayet de taş gibi bir fiziğe sahipti, beline kadar saçları ve renkli gözleri ile de pek çok erkeği kendine çekebilecek güzellikteydi. ha ama dediğim gibi kendisi epey* bir aktifti.
fiziksel görüntünün ve yataktaki durumların da ötesinde aktif veyahut pasif olmak ilişkinin dinamiği ile alakalı bir durumdur. hetero veya eşcinsel olsun hiç fark etmez. bir ilişkide her zaman bir taraf lokomotiftir, ilişkiyi çekip çevirir, sarar sarmalar..
neyse lafı çok uzattım, işin özü öyle aktif lezbiyenlik yataktaki hakimiyetle ya da kısa saçta, götü düşük pantolonda biten bir durum değildir..
Henüz takip ettiği biri yok.