yalnızlığın anlaşıldığı anlar

her akşam odanda pc başında, dizi izleyip uyduruk yemeklerden yediğin anlardır . her akşam aynı eylemi tekrarlamana rağmen çok sonraları anlaşılır bu durum, bir an durup düşünür ağlaya ağlaya yemeğe devam edersin.
markette bir yandan para üstü alırken diğer yandan poşetleri doldurmaya çalışıp elinin ayağına dolandığı an.
evde, tuvaletin kapısı açıkken sıçmak.
sabah kahvaltıda bir tek kendim için çay demlemeyeyim şimdi sallama çay içeyim en iyisi dediğin andır. (bkz: tek başına sallama çay içmek)
kariyer, iş, üniversite derken akşam eve döndüğünde sokak kapısını açıp (zile basamamak), kombiyi açıp soğuk evin ısınmasını beklediğin andır.
sabahları çalar saate muhtaç olunduğu anlar. aslında bir öpücük hiç de fena olmazdı.
son yenilgimden beri artık hiçkimseyi sevemediğimi duyumsadığım her an. aşkı da geçtim, işin dostluk, evlatlık, kardeşlik, kuzenlik boyutu da yoruyor artık. bencilleşmeye başladım ve bu his içimde peydah olur olmaz başkalarında da mevcut olduğunu anladım. çok kızıyorum onlara. hepsinin yardımıyla meydana getirilmiş bir heykel gibi hissediyorum. ve artık hiçbirini görmek istemiyorum. kendi dünyamda mutlu olmasam, kahkahalarımın doruk noktasında acı bir çığlık atıp hüngür hüngür ağlamaya başlasam, tek başıma yemek yemek -ki en nefret ettiğim şeydir- zorunda kalsam bile istemiyorum onları.
birsürü var bu anlardan:

- yetiştirdiğin iki saksı çiçekle konuşmaya başladığının farkına varmak mesela. "günaydın. nasılsın?" diye fısıldarken bütük yapraklarına dokunmaya çalışmak,

- kendi kendine, sesli bir şekilde muhabbetler etmek:
"+ acaba ne yapsam yemek olarak?
- hmm.. makarna?
+ çok severim!
- biliyorum."

gibi, gibi, gibi.
dinlediğin bir müzik seni gülümsettiğinde bir an sol tarafındaki boşluğa baktığın andır.
diş fırçalığında kendi diş fırçandan başka diş fırçası olmaması
grip olduğun ve bir tas çorbaya muhtaç olduğun zamanlar,sıcak bir çorba ve içten bir öpücükle " geçmiş olsun canım " diyen birisinin yokluğunu hissetmek
hastalıktan daha beter bir durum
abaza olsan 31 çekersin geçer,bu geçmiyor işte
geçiyorsa da delip geçiyor...
gecenin 03:30'unda, ayı sözlükte tek başına, yalnızlığın anlaşıldığı anlar başlığı altındaki entrylerin hepsini için burkularak okuduğun, ve hepsini teker teker hoş'ladığın halde bu burukluğun geçmediğini anladığın ve bu anlar bundan sonra daha çok sık yaşanacak dediğin andır.
eve anahtarla girdiğiniz, sütün taştığı, eve su bastığı, kapıyı açık unuttuğunuz, yemeğinizin yandığı andır...
oyun havası çalarken bile içlenecek duruma gelebiliyorsan, ağlamamak için aptal gibi gülmeye çalışıyorsan işte o zaman yalnızsın ve sıkılmışsın demektir.
tek başınıza acile gittiğiniz an.küçük bir şey nasıl olsa dersiniz ama o da ne?sizi plastik cerrahiye yönlendirirler,sopsoğuk koridorda tek başınıza endişeli endişeli beklersiniz.içeri çağırırlar; "ya,ufak bir bir şey battı parmağıma" dersiniz ama çıkaramazlar,kestikçe keserler,kazıdıkça kazarlar. akan kan başınızı döndürür,parmak acımasa da ruh acır,yarım saat böyle gider.doktor: "kötü oldunuz,yakınınızı çağıralım"der ama kimse yoktur.koridora çıkarsınız,etrafınıza boş boş bakarsınız;keşke yaslanacak bir omuz olsaydı,eve kadar yanımda gelseydi diye düşünürsünüz.

tuvalatte montla sıçarken. uuu beybi tüylerim ürperdi.
hissetmek istediğim anlardır. aslında bazı yönlerden çok yalnızım, hatta hep yalnızım, asırlardır yalnızım, pişmanım alın yazım. lakin o kadar kalabalık bir hayatım var ki, yalnızlığı hissetmeye fırsat kalmıyor.
telefonunuzdan ne mesaj sesi ne de arama zilinin sesinin gelmediği andır
hapşırdığınızda "çok yaşa" diyen birisi yoksa, yalnızsınız.

ya da tuvalette işiniz bitip tuvalet kağıdı bulamayınca "tuvalet kağıdı getir!" diye bağırıp cevap alamıyorsanız, yalnızsınız. *

kapıyı çaldığınızda kapıyı kimse açmıyor ve çantanızda anahtar arıyorsanız, yalnızsınız. *

sevgililer gününde ekstradan 3-4 kilo alıyor iseniz, çikolatayı çok seviyorsunuz demektir. ve, evet, yalnızsınız.

sözlükten çıkıyorsun bebek yazısını görünce anladığım şeydir. o uyarıdan başka kimse bana bebek demiyor çünkü.*
  • /
  • 5