28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi

  • /
  • 7
direniş ülke çapina yayildikça ve kitlesellestikçe, diktatörlük ve onun göt yalayicilari paniklemeye başladı ve gösterileri gayri mesrulastirma yarışına girdi.
neymis efendim tencere tava çalıp vatandaşın uykusunu kaçiriyorlarmis.... vay vay vay.. ne barbarlik, ne gaddarlik, ne anlayışsızlik....
bu naif, bu son derece demokrat, bu son derece hassas arkadaşlara küfür etmek yerine sorular hazırladım..
türkiyede kadin cinayetlerini durdurmak için mücadele edenleri ahlaksizlikla,
isçi cinayetlerine karşı sesini yükseltenleri, "büyüyen türkiye" nin önüne taş koyan vatan hainleri olmakla,
ögrencileri ayyaşlikla,
alevileri sapkinlikla,
"hepimiz ermeniyiz" diyenleri sırtımızdan bıçaklamakla it ham eden akp yönetiminin tiranlığından bu güne kadar neden rahatsız olmadiniz?
akp iscilere taksimi kapatirken, kadınların bedenine kürtaj üzerinden, insanların yaşam tarzina alkol üzerinden müdahale ederken neden rahatsız olmadiniz?
ormanlari, sahilleri, dereleri, parklari sermayeye peskes çekerken neden rahatsız olmadiniz?
ülkenin yok sayılan, hakları gaspedilmis kesimlerini ötekilestirirken....?
evet bayım siz bu güne kadar bunlardan hiç rahatsız olmadiniz..
ama tayyip'in ayyaş, çapulcu, ahlaksız, dinsiz, sapkın, marjinal dedigi kesimler hep rahatsizdi ve sonunda patladi. bu gün yaşananlar bunun tezahürüdür.
keske, tramway duraklarına ve trafik lambalarina gösterdiginiz hassasiyeti ülke satilirken de gösterseydiniz..
evet dizginlenemez bir öfke milyonlari birlestirdi..
ama tüm bunlara ragmen, polis insan öldürüyorken bile, kendilerini savunmak için çıplak elleri ve gaz maskelerinden baska bir şeyleri olmayanları vandallikla suçlamayin..
eğer yandaslik gözünüzü kör etmemisse, azıcık vicdanlı olun..


başbakan fasta eylemler iki gün sonra biter, dağılırlar dedi. galiba bu sözlerinin gizli öznesi de çapulculardı. neyse. dün abdullah gül bugünse bülent arınç'ın sözleri ortamı yatıştıracak denli yumuşaktı. aslında söylediklerinin yumuşak olduğundan değil, başbakanın tehditlerine oranla yumuşaktı. kötünün iyisi durumu. hafta içinde istanbul valisi, iç işleri bakanı falan da başbakana göre daha yumuşak bir söylemde bulunmuştu. . bu arada istanbul emniyet müdürlüğü hiç bir şekilde göstericilere karışmayacaklarını, yalnız beşiktaştaki başbakanlık ofisini korumakla yetineceklerini; bir de provokatörlere müdahale edeceklerini söylediler. haliyle biber gazı da kullanmayacaklarını eklediler.

ısparta'da da idari mahkeme açık havada alkol tüketimi genelgesini geri çevirmiş mi ne.

muhtemelen bir kaç gün içinde üçüncü köprünün ismi konusunda da değişikliğe giderler. geçen, yenişafak gibi bir gazete bile "istikrarı sürdürülmek istenen bir ülkede bu isim gitti mi şimdi" diye çıkışmıştı. taksimde gösteri ve protesto eylemlerinin yasaklanması gibi bir durumda şimdilik yürürlükte değil malum. onla ilgili bir değişiklik de yaparlar...

şimdi yarın da birine göre yumuşak olan açıklamaları üst üste yaparlarsa direnişin iki gün olmasa da kısa bir süre sonra biteceği kesin. genel direnişin kırılmaması gerekir. gezi parkına dokunmayacakalarını taahhüt edene kadar direnişe devam. tabi polis müdahale etmedikçe çatışmaların olmayacağı da aşikar. başta olduğu gibi şölen tadında barışçıl ve orantısız zeka kullanılarak protesto devam ettirilir.

bu arada kesk'in iki günlük eylemini de dahil etmek gerekir.
bugünlük bu kadar yeter.

özet: şair burada memleketinin her haliyle güzel olduğunu vurgulamak istiyor. yersen.
şu amacı unutmayın: amacımız huzursuzluktan fırsat çıkarmaya çalışan provokatörlerin ekmeğine yağ sürmek değil, barışçıl ve medeni bir şekilde "bana da sor, ben yaptım oldu deme" demek. bedenime, içeceğime, yeşilime karışma demek, bu amaçtan sapmayın, biz orda partilerden, kimliklerden, etnisiteden bağımsız, medeni bireyler olarak bulunuyoruz, bunun aksine yönlendirmelerden kaçının ve içki filan da içmeyin bir zahmet bir şeyleri kanıtlıycam diye. çünkü bize düşüncelerimizi tane tane, provoke etmeden aktarabilmek için ayık bir kafa lazım. sonrasında içecek bol bol zamanımız olacak zaten ama bu süreçte tahriklere kapılmayın, bu sivil hareketin bazı savaş çığırtkanlarının ekmeğine yağ sürmesine izin vermeyin. haklıyken haksız konuma düşmeyelim, saplarla samanları ayıralım. bırakın türk, kürt, ermeni, hiristiyan, yahudi, alevi, gey, hetero vs. vs . kimlikleri... ne mutlu insanım diyene demek için orada olun... birey olarak insan olarak orada savunalım amacımızı, bizi ayırmaya çalışanlara en güzel cevap o olacak...
bu gece miraç kandili. direniş alanlarında herkesin dini görüşüne ve ibadetine saygı gösterilmesi gerekiyor.
elimde olsa keşke de şu videoyu bütün eylemcilere tek tek izletsem. senaryo aynı gibi, umarım bizimki mutlu sonla biter.
dun gece neredeyse hic kimse alkol kullanmadi. hic kimsenin dayatmasi olmadan, kandil nedeniyle kendiliginden gelisen anlamli bir duyarlilik sergiledi eylemciler.
"parka giden turbanlilari taciz ediyorlar" deyen yavsaklara kapak olsun.

bu arada antikapitalist muslumanlar i cok sevdik. arkadas insan anti kapitalist olunca bu kadar mi guzellesir?
kızılay'da devam eden direniştir. gezi parkı, kızılayı unutmaya yüz tutmuş gibi. ya da istanbul gerçekten yoruldu. dinleniyor. *
bu direnişi sık sık hatırlamak ve unutmamak gerekir.

bunun için10 dklık bir video;

pazartesi gününe kadar izin verilmişti, yani bu pazartesinin ilk saatlerinde yine bir polis işgali gündeme gelebilir. rte polis geri çekilmeyecek ve devam edecek demişti. bekliyoruz.
gezi parkı'na yapılmak istenen topçu kışlası projesine dair güzel bir yazı için:

cc

"sorun 7200 m2 ticari alanı olan bina için –haklı olarak– avm kısaltmasını kullanmanın tartışmasını yapmak ya da sadece üç tane ağacı kesmek değil. diyelim ki sökülenler yeniden dikildi. bölgedeki son yeşil parça bir iç bahçe gibi binanın içine gömülürse kentle bağı kopartılmış olacak ve 'yeşil alan’ özelliğini kaybedecek. zaten projenin mimarı, buranın bir kent ormanı olmadığını, tüm ağaçların korunmasına gerek olmadığını şu özlü sözüyle destekliyor: “ama tabii ki bir düzen getirilmek zorunda. her elini kolunu sallayan kafeye, restorana girsin demek doğru değil. herkes her yere girebilir mi?”
problemin merkezi işte burada. “herkes her yere girsin mi girmesin mi?” bir de üzerine koskoca direnişi “üç tane ağaç için” şeklinde küçümsemek... “projeyi kimse benimle tartışmadı” demek kolay. görmediğimiz ve sır gibi saklanan projeden kamuya düşen sadece birkaç kalitesiz, bilgisayar marifetiyle elde edilmiş üç boyutlu görselken tartışmanın nasıl olacağını kestirmek zor.
belediye ya da başka bir kurum, hiçbir zaman bu kadar önemli projeyi kamuoyuyla paylaşmış, duyurmuş, tartışmış değil. haliç’teki garip taşıyıcılı köprü için belediye başkanının projenin mimarına direktif vermesi dışında bir kamuoyu bilgilendirmesi yapılmamıştır.
sonuç: yetkililer kamuoyunun mimari konulardaki fikrini pek önemli saymıyorlar.
kronik sorun, her gün garip bir projenin dayatılması. her sabah, fiziki çevre, kent kullanımı, estetik değerler ve kurallar gibi ön çalışmalar ve katılımcı bir tasarımla şekillenmemiş “biz karar verdik, olacak” denen bir sürpriz projeyle uyanmak. örneğin taksim’in yayalaştırma projesi bile bazı önemli hatalar içermektedir. hâlâ konuşacak, anlatacak, icabında düzelttirilecek bir merci yok."
direniş başlayalı 10 günü geçiyor. hala aynı coşku.insanlar omuz omuza sliganlar atiyor,şarkılar söylüyor. 70 ler 90 lar da genc olmak vardı der ozenirdim.biz ot geldik ot gideceğiz yapay duygular yapay fanatizmlerle omur geçecek gibi geliyordu taki gezi parki ruhu denen şey ortaya cikana kadar. artik 2000 lerde genç olmaktan utanmiyorum.
olaylarla ilgili güzel bir infografik
dedesinin "hep bilgisayar başındasın, neden gazete okumuyorsun? haber izlemiyorsun sen?" sorusuna liseli gençten "yandaş medya bana doğruları söylemiyor dedecim, bilgisayarımdan ülkeyi daha doğru takip edebiliyorum" cevap geldi. eyvallah kardeşim...
köteci lobisi ile aburcubur ve elbette karpuzcu lobisinin kendine büyük bir pay kaptığı direniş olmaktadır. faiz lobisi hikaye. *

(bkz: gezi parkı'ndaki seyyar satıcılar)
malesef kontrolden çıkması an meselesi olan direniştir. dünden beri çok kaygılıyım. kriz başlıkları şöyle sayılabilir: meydandaki seyyar satıcı yoğunluğunun çevre duyarlılığı mottosunu hiçe sayan yoğunluğu, içki içenlerin yarattığı tuhaf şenlik havası, gezi parkı'na turist modunda gelenlerin yarattığı anormal kalabalık ve direnişin direniş kimliğini yitiriyor olması... aşırı yoğunluk, çöp sorunu ve turist modunda dolaşanların sirkulasyonu yüzünden gezi direnişi bir süre sonra yarattığı enerjiyi kendi kendine yitirebilir. şu aşamada kangren durumu gözükmese de ufukta kara bulutların dolaştığı aşikar. gezi parkı platformu ve orda bulunan tüm grupların acilen bir toplantı yapmaları ve kendilerine çeki düzen vererek bazı ortak kararlar almasında fayda var. ilk etapta yapılması gerekenler seyyar satıcılardan alışveriş yapılmaması yönünde uyarılar olabilir. ayrıca şenlik havasından kurtulmak için bazı kararlar alınmalıdır. ortada şenlik havasını gerektirek hiçbir somut olay yoktur. hükümet hala kışla yapılacak demektedir. ankara, adana gibi kentlerden şiddetli çatışma haberleri gelmektedir. üniversite bahar şenliği haline dönüşmüş gezi direnişi acilen eski günlerine dönmelidir yoksa hepimiz kaybedeceğiz.

ps: gezi parkı içi nispeten daha temiz ve normal gözükse de taksim meydanı çevresi ve istiklal girişi hindistan'dan hallice bir çöp yığınına ve kaosa teslim durumda. bizi bu noktadan vurmalarına müsade etmeyelim. ne olur duyarlı olun...
ilk günki enerjisini yavaştan kaybetmeye başlayan direniş.bunun birçok nedeni var.olayları ayrıntısına kadar ilk gününden itibaren takip ediyorum.gözlemlerim sonucu şuan parkta olanlar;
-çevreciler (en baştan beridir bulunan kitle)
-muhalif aktivistler (sayıları az ama direnişe çok olumlu şeyler katanlar)
-ulusalcılar (hökümete dokundurmayı kaçırmayan ve sayıları azda olmayan kitle)
-kürt milliyetçileri (amaçları birden çok olabilir)
-sendikalar (sendikacılık oynamak için gelenler)
-provokatörler (belki artık yoklar yada sinmiş beklemekteler)
-seyyar satıcılar
-kız kaldırma peşindekiler
-biz çok çevreciyiz imajına bürünen sanatçılar
-özellikle beşiktaş ve fenerbahçe taraftar grubu
zamanın geçmesiyle birlikte ulusalcılarla kürtçülerin atışması artıyor.futboldan gelen haberler taraftar gruplarının birliğini bozuyor.tabi bu yazdıklarım dışarıdan gözlemlediğim.hepsi hayal ürünüde olabilir
şimdiye kadar bu direniş bir çok olaya benzetildi. direnenler ile saldıranlar bir çok gruba, geçmiş olayların kahramanlarına benzetildi. ama benim için en orijinal, kesinlikle peyami safa'nın fatih-harbiye adlı romanıyla yapılan bağdaştırmadır. ilgili yazı ve yaratıcı:

(bkz: ülke taksim oldu)-(bkz: gürsel korat)

http://kitap.radikal.com.tr/Makale/ulke-...

"taksim’in modern türkiye’nin simgesi olmasına yıllardır diş bileyenler, bu meydandaki kilise, heykel ve kültür merkezi görüntüsünü içlerine sindiremeyenler, oradaki gece hayatına saldıranlar, nihayet bir çuval inciri berbat etti: fatih-harbiye romanıyla yetişmiş gelenekçi nesillerin, bitmek bilmeyen “fetih” arzusu ve harbiye düşmanlığı, “taksim’i fatih’e dönüştürmeden” duracağa benzemiyordu. her zaman taksim’e cami yapmaktan söz eden ve cumhuriyet’i kuran “alkoliklerden” intikam almak için “çoğunluktan aldığı yetkiyle” kafasına estiği gibi “hizmet” veren bu intikamcı kadro, bütün itirazlara kaşlarını kaldırarak “kusura bakmayın” demeyi bir marifet saydığı için bu noktaya gelindi."
"direnişi destekliyorum" demekle direnişi destekleyemezsiniz ! burada fiziksel bir savaş var, bir taraf silahlarıyla, araçlarıyla, diğer taraf çıplak vücutlarıyla. birileri nasıl olsa gidiyor demekle de olmaz ! taksime gelin, gezi parkına gelin, taşın altına sizde elinizi koyun. bu iş 24 saat içinde bitmeyecek !
  • /
  • 7